3 Ağustos 2013 Cumartesi

Her an üzerinize mermi gibi büyük bir hızla molekül çarpıyor!

Her an üzerinize mermi gibi büyük bir hızla molekül çarpıyor!
Bilimde ortaya çıkarılan her detay insanın hayranlığını arttırıyor.

Üzerimize her an mermi gibi büyük bir hızlamoleküllerin çarptığını biliyor muydunuz? Doğrusu bu bilimsel makaleyi okuyana kadar ben bilmiyordum. Yapılan hesaplar moleküllerin örneğin sadece gözümüze çarpması ile 1 kg'lık kütlenin ağırlığına eşdeğer bir kuvvet uygulandığını gösteriyor. Oysa biz insanlar böylesine ağır bir bombardımanı hiç hissetmiyoruz. Acaba bu olay nasıl gerçekleşiyor? Araştırdığımızda şu bilgilere ulaşıyoruz: 
Kendi bedenimiz ve tüm kâinat moleküllerden oluşmuştur. Bu moleküller pek de küçük sayılamayacak değerlere sahip bir hızla hareket ederler. Boşlukta dolaşan moleküllerin hızları saniyede 1000 metreyi aşar, bu bir tabancadan atılan merminin hızına eşittir. Şu anda bulunduğunuz odadaki moleküllerin hızları ise saniyede 500 metre civarındadır. Şu halde yüzümüze, gözlerimize kısacası tüm bedenimize son derece hızlı bir biçimde aralıksız olarak çarpan yoğun bir molekül bombardımanı ile karşı karşıyayız. Normal koşullarda bu yoğun bombardımanın bize büyük bir acı vermesi gerekir. Çünkü yapılan hesaplar moleküllerin örneğin sadece gözümüze çarpması ile 1 kg'lık kütlenin ağırlığına eşdeğer bir kuvvet uygulandığını göstermektedir. Oysa ki biz hiçbir şey hissetmeden günlük hayatımıza büyük bir rahatlıkla devam ederiz. Hatta çevremizde oluşan moleküllerin bu hızlı hareketlerinden haberimiz bile olmaz. Çünkü bedenlerimiz tüm bu koşullara son derece uygun yaratılmıştır. 
Moleküllerin üzerimize yağmasını sadece bazı durumlarda hissederiz… 
Molekül Bombardımanı Hissettiğimiz Bir Durum: Rüzgar 
Moleküllerin hareketi bazen bizim hissedebileceğimiz boyutlara ulaşabilir. Bu bazen bizi üşütecek kadar hafif, bazen de ağaçları devirecek, binaları yıkacak kadar güçlü ve şiddetli bir rüzgar olabilir. Peki rüzgarı nasıl hissederiz? Rüzgarı iki sebepten dolayı hissederiz. 
Havanın Bize Uyguladığı İtme Kuvveti : 
Vücudumuzun bir tarafına çarpan hava molekülleri, diğer tarafına çarpanlara oranla daha fazla itme uygular. Böylece rüzgârın aktığı yöne doğru itiliriz. Buna karşın, eğer havada rüzgar yoksa, her tarafımıza aynı miktarda itme uygulandığından, toplam itme sıfırdır. Bu durumda moleküllerin tenimize çarpmasının tek etkisi üzerimize uyguladığı basınçtır ki bu, vücudumuzdaki özel yapı sayesinde kolay hissedilecek bir durum değildir. 
Rüzgarın Üşütmesi : 
Tenimiz küçük sıcaklık değişimlerini kolay algıladığından üfürük gibi hafif hava akımlarını bile algılayabiliriz. Açıkta kalan tenimizin (elimiz, yüzümüz gibi) bir bölgesi diğerlerinden daha fazla üşüdüğü için, hava akımının nereden geldiğini de anlayabiliriz. Peki hava akımları bizi neden üşütüyor? Eğer hava akımı yoksa, tenimizi çevreleyen hava tabakasındaki moleküller çok az yer değiştirir biz de bu akımı hissetmeyiz. Çünkü bir saniye içinde milyarlarca çarpışma olduğu halde moleküller ancak bir santimetre kadar yer değiştirebilirler. Fakat rüzgârda vücudumuzun çevresindeki hava tabakasını oluşturan moleküllerin hepsi itme kuvveti ile aynı yöne doğru hareket ederek yerlerini daha soğuk havanın almasına neden olurlar. Tenle temas eden yeni tabaka hızla ısınacağından, bu durum ısı kaybımızı artırır. 
Diğer neden rüzgârın tenimizi çevreleyen su buharını uzaklaştırmasıdır. Buharlaşma çevreden ısı emdiği için bir üşümeye neden olur. Islak veya terli tenimizde hava akımlarını daha çok hissetmemiz, vücudumuzun kendini soğutmak için terlemesi ve sıcak çorbaları üfleyerek soğutabilmemizin nedeni budur. 
Moleküllerin vücudumuza çarptığını neden hissetmeyiz? 
Bunun cevabı da bedenimizin yaratılış mucizesinde saklıdır. Çünkü beynimize ağrı sinyallerini gönderen sinirlerimiz, atmosfer basıncının vücudumuzda meydana getirdiği değişimi başka bir deyişle moleküllerin vücudumuza çarpması ile oluşan basıncı bir sinyale dönüştürmezler. Sinir hücreleri sadece, basıncın büyük değişim gösterdiği durumlarda sinyal üretirler.

Bunun yanı sıra, sinir hücrelerimiz dış etkilere karşı büyük bir uyum içinde yaratılmıştır. Örneğin, kolumuza parmağımızla sürekli bir biçimde bastırırsak, oluşan ağrı hissinin giderek azaldığını ve bir süre sonra da tamamen kaybolduğunu hissederiz. Kuşkusuz bu insan için çok önemlidir. Aksi durumda elbiselerimizin meydana getireceği dokunma hissi, beynimize baş edemeyeceği kadar çok ve gereksiz sinyal gönderir ve biz de giysilerimizden sürekli rahatsız olurduk. 
Moleküllerin hareketleri gelişigüzel değildir 
Sıvılarda birbirlerinin üzerinden kayan, gazlarda birbirlerinden uzaklaşan, katılarda ise birbirlerine sıkıca yaklaşan moleküller bir düzen içinde hareket ederler. Bir bardağı oluşturan moleküller hiçbir zaman sebepsiz yere dağılıp birbirlerinden ayrılmazlar. Bardağı moleküllerinden ayırmak için belirli bir ısı gerekmektedir. 
Suyun, moleküllerine ayrışmasını sağlayan ısı oranı da bellidir. Ama aynı ısı, suyun içinde bulunduğu tencereyi moleküllerine ayrıştırmaz. İşte bu nedenle tencere içinde rahatlıkla su kaynatabiliriz. Tencere moleküllerinin birbirlerinden uzaklaşabilmeleri için daha yüksek bir ısı gerekmektedir. Buhara dönüşen su, birbirinden gitgide uzaklaşan moleküllerden oluşmaktadır. Birbirinden uzaklaşan bu moleküller, sürekli hareket halinde olduklarından etrafa kolaylıkla yayılabilirler. Mutfakta pişen bir yemeğin kokusunu işte bu nedenle arka odadan duyabilirsiniz. 
Bilim adamlarının "doğa kanunu" adını verdikleri bu hassas denge olmasaydı yeryüzündeki hiçbir şey hatta, kendi vücudumuzdaki proteinleri ve hücreleri oluşturan moleküller de dahil olmak üzere evrende hiçbir şey sabit kalmazdı. Ayrıca bu moleküllerin sahip olduğu hareket hızlarını ve bize büyük bir süratle çarptıklarını hissetseydik yaşam bizim için dayanılmayacak derecede zorlaşırdı. Çünkü hem çevremizi ve bedenimizi oluşturan moleküllerin dağılıp ayrılmalarına engel olmaya, hem de çarparak bize zarar vermelerini önlemeye çalışacak ve başka hiçbir iş yapamaz hale gelecektik.Ancak doğadaki bu mükemmel uyum ve en ince yapıtaşındaki hassas denge sonucunda mucizevi olarak bir yandan normal şartlarda beklenen fizik kural sonuçlarından muaf tutuluyor, diğer yandan da çok daha özel kurallarla bu etkilerden korunmuş oluyoruz. Ve bütün bunların üstün bir akıl tarafından tasarlandığını anlıyoruz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder