10 Nisan 2014 Perşembe

Cennetten dünyaya gelmişim, hayretler içindeyim


Cennetten dünyaya gelmişim, hayretler içindeyim
Cenneti bir saniye gören dünyaya katlanamaz.

Gözlerimi bir odada açıyorum, kendimi nedense çok yorgun hissediyorum. Yataktan güçlükle kalkıyorum, neden neden yorgun olduğumu ve neden yatakta yattığımı anlamaya çalışıyorum, sanıyorum uyumuşum. Oysa uyku nedir bilmem ben. Boğazım kupkuru. Çok susamışım. Buna da çok şaşırıyorum. Ben nerdeyim diyorum kendi kendime…
Uyanır uyanmaz birçok acizliğimi görüyorum. Sürekli temizlenmem gerek, insan içine çıkmak için nerdeyse bir saatten fazla hazırlanmak zorunda kalıyorum. Yüzümü yıkıyorum, dişlerimi fırçalıyorum, traş oluyorum. Kısa bir süre sonra acıktığımı hissediyorum. Bu kadar acizlik içinde olduğuma gerçekten inanamıyorum.
Dışarı çıkıyorum. Sokaklar ne kadar köhne, ne kadar bakımsız geliyor gözüme. Taştan yollar, çamurlu sokaklar, gecekondular… İnsanların suratları ne kadar da mutsuz, nerdeyse gülen insan hiç yok. Çok güzel, nurlu, sevinç içinde, ipekten elbiselerle dolaşan imanlı insanları arıyor gözlerim. Altından, mücevherden tahtlar, altından kapılar, gümüşten tavanlar arıyor gözlerim. Harika bahçelerle donatılmış yüksek tepelerde köşkler görmek için bakıyorum. Bakıyorum bakıyorum ama hiçbir yerde göremiyorum. Etraf sade, eski püskü apartmanlarla dolu, balkonlarına çamaşırlar asılmış, yağmurdan boyaları dökülmüş. Etrafta harika bahçelerden, konuşan güzel hayvanlardan eser bile yok…
Nasıl bir yerdeyim diyorum kendi kendime. Dünya hayatına gözlerimi açmışım, hemen hemen her gün acizliklerimle uğraşıyorum, hastalanıyorum, üşüyorum, terliyorum. Sürekli değişik imtihanlar oluyorum. Nefsim desen sürekli beni bir yerlere çekiştiriyor. Kıskançlık, kin öfke, bencillik, vurdumduymazlık, şımarıklık, nankörlük, unutkanlık, kendini beğenmişlik… nefsimde ne ararsan var. Sürekli nefsimi dizginlemek zorunda kalıyorum. Şeytan sürekli kapıda kışkırtmak, saptırmak, dünyaya meylettirmek için bekliyor. En zorlarından biri de burada bu nefsi eğitmek diye düşünüyorum…
“(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Yusuf Suresi, 53)
Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)
Burada bir tabak yemek için bile ölesiye çalıştırıyorlar insanı. Bir tabak yedikten sonra ikinciyi yiyemiyorsun bile. Biraz yürüsem hemen yoruluyorum. Bir yerden bir yere gitmek için arabaya ihtiyaç duyuyorum. Başım ağrıyor, elim kesiliyor, ayağım burkuluyor. Dünya nasıl bir yer Allah’ım diyorum. Bütün bunların yanında kavga eden, bağrışan çağrışan hırs içinde koşuşturan insanlar görüyorum. Neyin kavgasını yapıyorlar, bir türlü anlamıyorum. Ölümlü değil mi bunlar? Bu korkunç dünyanın neyini paylaşamıyorlar? Hepsi sonunda birkefenin içine sarılıp toprağa gömülmeyecekler mi? Onları sonsuza kadar bekleyen bir cennetin ve cehennemin varlığından gerçekten bu kadar habersiz olabilirler mi?
Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (En’am Suresi, 32)
İşte altından ırmaklar akan tepelerin üzerine kurulmuş, altından, mücevherden yapılmış köşklerden, tahtlardan, cennet bahçelerinden, cennet sofralarından dünyaya geri dönen bir insan bunları düşünür. Hepimiz aslında cennetten ya da cehennemden bu dünyaya geldik. Zer aleminde Allah’a, O’na kul olacağımıza dair söz verdik. Allah katında zaman ve mekan olmadığı için aslında hepimiz sonsuz hayatımızdan dünyaya gelmiş gibiyiz. Fakat imtihanımız gereği birimiz bile verdiğimiz sözü hatırlamıyoruz. Tüm acizliklerimizle, nefsimizle, kaderimizle, imtihan olmak üzere dünyaya bırakıldık hepimiz.
Dünyanın o köhne, eski, tozlu sokaklarda gezerken, o gecekonduların, taş binaların arasından geçerken hep bunları düşünürüm ben. Hırs içinde dünya malı biriktirmeye çalışan insanları gördüğümde, hastane koridorlarında yürüdüğümde, ölüme bir adım kalmış insanların suratlarını gördüğümde “insan nasıl olup da cennet gibi muhteşem bir yeri dünyaya tercih eder?” diye sorarım. İnsan cenneti bir saniye bile görse dünyaya katlanamaz. Cennet sofralarında bir kere otursa, samimi müminlerle bir kere tanışsa, cennet sokaklarında bir kere yürüse, cennet meyvelerinden bir kere yese, cennet hayvanlarının güzelliğini bir kere görse dünya hakkında ne düşünür bir düşünün. Dünya artık gözüne adeta cehennem gibi görünür. Cennetin yanında o kadar eskik ve kötüdür ki nasıl kıyaslayacağını bile bilemez.
Cennette acizlik yok, uyku yok, acıkmak yok, susamak yok, doymak yok, yorulmak yok, hastalık yok, üzüntü yok, sıkıntı yok. Kötü olan hiçbirşey yok. İstediğin bir şeyi almak için ölesiye çalışmana, paraya ihtiyacın yok. Tek bir kötü söz yok, kir yok, toz yok. Nefsin ise daima tertemiz, sürekli neşe içinde, sevinç içinde. Çünkü cennette şeytan yok. İnsan omuzlarına binen öyle bir yükten kurtulmuş ki tarifi mümkün değil. Nereye baksa büyük bir mülk, muhteşem bir güzellikle karşılaşıyor. Kalbi imanla, Allah aşkıyla dolu. Kendi bedenine bakıyor, gözlerine inanamıyor. İnsanların olağanüstü güzelikleri de gözlerini kamaştırıyor. Bir şeyi istediği anda anında önünde beliriyor, tüm sebepler ve sonuçlar kalkmış durumda. Herşeyden önemlisi Allah’ın rızasını kazanmış durumda. Bundan daha büyük saadet ve mutluluk var mı bu sonsuz hayatta?
Adn cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir. (Nahl Suresi, 31)
Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Tevbe Suresi, 89)
Hepsinden önemlisi cennette ölmek yok. İnsan bir kere Rabbine kavuştu mu, bir kere cennet kapılarından geçmeye layık oldu mu, artık Allah’ın izniyle çıkmak yok. Öyleyse değer mi şu göz açıp kapayıncaya kadar geçen berbat dünya hayatını cennete tercih etmeye? Değer mi Allah’ı unutarak hırs içinde yaşayıp, sade bir kefenle gömülüp, sonsuza kadar cehennemin içine girmeye, sonsuza kadar cehennemde bir köşeden cennettekileri izleyip kahırla ve acıyla ah çekmeye…
Mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orada (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır. (Hud Suresi, 106)
Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: “Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim” diyecek. (Nebe’ Suresi, 40)
Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (Ali İmran Suresi, 185)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder