13 Temmuz 2015 Pazartesi

Cinler Gaybı Bilebilir mi?


Cinler gaybı bilebilir mi?
Hz. Süleyman cinlerin hepsini kendi hizmetinde kullanmıştır.

İnsanların sordukları, merak ettikleri konulardan biride cinlerin gaybı bilip bilmedikleri… Kimi insanlar günümüzde cinlerden gayb hakkında bilgi aldıklarını öne sürüp insanları kandırıyorlar. Oysa Kur'an cinlere hiçbir şekilde gaybdan bilgi verilmediğini bize bildiriyor. Bakın Allahayetinde nasıl bildiriyor:
Böylece onun (Süleyman'ın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkca ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı. (Sebe Suresi, 14)
Pek çok peygamberin ölümü hakkında Kuran'da pek bilgi verilmezken, Hz. Süleyman'ın ölümü hakkında çok önemli bazı detaylar bildirilmektedir. Ayetlerden anlaşıldığına göre, Hz. Süleyman öldüğü esnada çevresinde cinler bulunmaktaydı ve muhtemelen bu cinler kendilerine Hz. Süleyman tarafından verilen görevleri tamamlamak için çalışıyorlardı. Ancak cinler, onun ölümünü fark etmedikleri için çalışmaya devam ettiler. Bu ayette, cinlerin gaybı bilmediklerine dikkat çekilmektedir. Şayet gaybı bilselerdi, hiç şüphesiz Hz. Süleyman'ın ölümünü de hemen fark edebileceklerdi. Çünkü ayette "aşağılanıcı bir azap" kelimesiyle vurgulandığına göre cinler son derece  ağır ve yorucu bir iş yapmaktaydılar.
Bu işi yapmalarının en önemli nedeni ise Hz. Süleyman'dan korkmaları idi. Eğer gaybı bilip, Hz. Süleyman'ın öldüğünü fark etseler, işlerine devam etmeyip, bırakabilirlerdi. Ancak onlar asa kırılıp, Hz. Süleyman yere düşünceye kadar, onun ölümünü fark etmediler.
Ayrıca bu ayetle ilgili şunu da belirtmek gerekir: Ayette geçen "ağaç kurdu" ifadesinin Arapçası "dabbetul-arzi"dir. Dabbe kelimesinin anlamı, "hayvan, canlı"dır. Bu kelime "Debbe" kökünden türemiş bir isimdir. "Debbe" hafif yürüme, debelenme demektir. Hayvanlar ve haşereler için kullanılır. "Arzi" kelimesi ise "yer" anlamındadır. Dolayısıyla bu ayette ismi geçen "dabbetul-arzi" ağaç kurdunun yanı sıra, herhangi bir yer hayvanı olarak da düşünülebilir.

Bağnazların kalitesizliği nerede, Kuran’da anlatılan kalite nerede?


Bağnazların kalitesizliği nerede, Kuran’da anlatılan kalite nerede?
Gerçek İslam Ortadoğu'da yaşanan İslam değildir, onlar hurafelere göre yaşıyorlar.

Bir Amerikalı’ya Müslüman bir insanı tarif edin deseniz size nasıl tarif eder bir düşünün. İlk aklına gelen dünya çapında yayılan İslamofobi nedeniyle “terörist” olacaktır. Kolayca dini için adam kesen, adam boğazlayan, kirli, pis, kalitesiz, yerlerde yemek yiyen, saygısız, görgüsüz insan modeli Müslüman olarak tanımlanır dünyanın birçok yerinde. Ortadoğu ülkelerine baktığımızda gerçekten de böylesine ürkütücü bir görüntüyle karşılaşıyoruz. Bunun tek nedeni var. Bu insanlar bağnazlığın pençesine düşmüşler ve Kuran’ı nerdeyse tamamen terk etmişler.
Bağnazlar uydurma hadislere inandıklarından bu hadislerdeki türlü iğrençlikleri mubah görüp, pisliği de bir hayat şekli olarak benimserler. Bu da ürkütücü bir kalitesizliği beraberinde getirir. İşte bu nedenle genel olarak bir kısım İslam toplumlarında ciddi şekilde yaygınlaşmış bir kalitesizlik modası vardır. Bu kalitesizlik anlayışına göre bir Müslüman görünüm itibariyle kirli, bakımsız, özensiz, estetik ve nezaketten uzak, kaba, güzelliğe ve nezakete önem vermeyen, hatta bunlardan anlamayan bir insan modelinde ortaya çıkar. Dikkat edilirse söz konusu toplumlarda “Müslüman” denilince böyle bir görünümün hâkim edilmesine özen gösterilir.
Bu insanların İslam anlayışına bakıldığında böylesine kalitesiz ve ürkütücü bir yaşam biçiminin ortaya çıkması hiç de sürpriz değildir elbette. Kadınların kaşlarını dahi almalarını yasaklayan, yemekten sonra ellerini yıkamak yerine ellerini yalatan, içine sinek düşen çorbada şifa olduğunu iddia eden bir anlayıştan kalite beklenmesi elbette söz konusu değildir. Mevzu hadislerin biçimlendirdiği bu sahte din anlayışı o kadar yaygındır ki, bir Müslümanın güzel ve kaliteli görünmesi söz konusu kişiler tarafından tepkiyle karşılanır.
İslam adına oynanan bu oyun, bütün İslam camiasını o veya bu şekilde sarmış durumdadır ve bu ürkütücü görünüm elbette diğer toplumları tedirgin etmektedir.
Oysa Kuran’da müthiş bir kalite vardır. Peygamberimiz, Kuran’ın mükemmel uygulayıcısı olarak döneminin en kaliteli ve akıllı insanıydı. Daima temizdi, en kaliteli ve en temiz kıyafetleri giyer, en nezaketli davranışı sergilerdi. Peygamberimiz bugün yaşasa, kuşkusuz ki yine bu dönemin en kaliteli insanı olurdu. Çünkü Peygamberimiz’in rehberi Kuran’dır ve Kuran, her dönemde en üstün kaliteye hitap eder.
Şunu önemle belirtmek gerekir: Kalite; parayla, mal-mülkle veya marka giysilerle sağlanacak bir şart değildir. Kalite; temizlik, özen, güzelliğe ve estetiğe değer verme, tavır, davranış, tutumda mükemmellik, şefkat ve akılcılık, saygı ve güzel ahlak ile sağlanabilecek bir özelliktir. İnsan her gün aynı kıyafeti giyebilir fakat onu her gün temiz ve özenli şekilde giydiğinde kaliteli olur. İnsan bir başkasının görüşüne katılmayabilir, fakat onun fikrine saygı gösterip ona şefkatle davrandığında kaliteli olur. İnsanın kalitesinin anlaşılacağı en önemli detaylardan biri davranışlarıdır; pisliğe, tamahkârlığa, kalitesiz tavırlara tenezzül etmeyen kişi zaten doğal olarak kalitelidir. Güzel konuşan, güzelliği öven, her fırsatta sanat ve zarafeti üstün tutan, karşı tarafa doğal olarak değer veren insan kalitelidir.
İşte kaliteyi gerektiren bütün bu özellikler büyük ölçüde İslam toplumlarında unutulmuştur. Bunun da sebebi yine, bir kısım İslam toplumlarının düştüğü en büyük hata olan Kuran’ı terk etmeleri olmuştur. Kaliteye değil çoğalmaya, sevgiye değil nefrete, temizlik ve bakıma değil pislik ve özensizliğe önem veren toplumlar meydana gelmiştir. Bunun tek ilacı Kuran’dır. Müslümanın üstün kalitesini, Kuran’dan delillerle söz konusu toplumlara göstermek şu an en acil ihtiyaçlardandır. Kuran’dan delil vermedikçe söz konusu toplumlar demokrasiden uzaklaşmaya, öfke toplumları olmaya, kalitesizliği yaygınlaştırmaya ve sanat ve temizliğe önem vermemeye devam edeceklerdir. Bu ise, her geçen gün dozajı gitgide artan ciddi bir beladır.

Prof. Muhammed Nur Doğan ve Prof. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. Mehdi’yi inkârı, inanılmaz tartışma!


Prof. Muhammed Nur Doğan ve Prof. Hayri Kırbaşoğlu’nun Hz. Mehdi’yi inkârı, inanılmaz tartışma!
Peygamberimiz yüzlerce sahih hadis ile Hz. Mehdi'yi tarif etmiş, zuhurunu müjdelemiştir.


Dün gece TVEM kanalında yayınlanan “Çıkmaz Sokak” programında kıran kırana“Hz. Mehdi geldi, hayır gelmedi, Hz. Mehdi çıktı, hayır hiç çıkmayacak!”tartışması vardı ve gece nerdeyse 1.30’a kadar süren programı soluksuz izledik.  Programa katılan isimler şöyleydi:
Prof. Dr. Muhammed Nur Doğan, Prof. Dr. Hayri KırbaşoğluSerkan Tekin,Didem Ürer, Dr. Oktar Babuna, Altuğ Berker,  Hamza Yardımcıoğlu, Koray Kamacı, Serhat Ahmet Tan
Programı seyretmeyenler için bu linkten mutlaka seyretmelerini öneriyorum.
Öncelikle Cübbeli Ahmet Hoca programın başında Hz. Mehdi ile ilgili hadislerin sahih olduğunu çok güzel açıkladı. Kıyamet alametlerinin, peygamberimizin bildirdiği hadislerin aynen çıktığını anlattı. Hadislerin kaynağının Buhari ve Muslim olduğunu söyledi.   
Yazar Didem Ürer Nur Suresi 55. Ayeti söyleyerek İslam’ın dünyaya son kez hâkim olacağınıve bunun Allah’ın vaadi olduğunu anlattı:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır.(Nur Suresi, 55)
Ayrıca Didem Ürer ve Oktar Babuna programda peygamberimizin Hz. Mehdi’nin geliş alameti olarak bildirdiği “Lulin kuyruklu yıldızının çıkışı, Kabe’de kan akıtılması, İran-Irak Savaşı, Afganistan savaşı, depremlerin artması” gibi yüzlerce hadisin son otuz yılda arka arkaya gerçekleştiğini çok net bir şekilde ifade ettiler.
Yine Didem Ürer ve Oktar Babuna peygamberimizin sahih hadislerine dayanarak Hz. Mehdi’nin dış görünüşü ile ilgili detay verdiler. Hz. Mehdi’nin yeşil gözlü, açık alınlı, siyah saçlı, geniş gövdeli, geniş omuzlu, sırtında nübüvvet beni olan, ayaklarını açarak yürüyen, beyaz tenli, bembeyaz dişli, çok güzel ve nur yüzlü, ileri yaşlarına rağmen genç görünen biri olarak yaşadığımız bu dönemde zuhur edeceğini anlattılar.
Bunca hadise rağmen, peygamberimizin bunca sahih hadisinin arka arkaya gerçekleşmesine rağmen Prof. Dr. Muhammed Nur Doğan, Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu bütün bu hadisleri reddederek Hz. Mehdi’nin hiçbir zaman çıkmayacağı konusunda direttikçe direttiler. Kuran’dan ve hadislerden örnekler veren Didem Ürer ve Oktar Babuna’yı sürekli susturmaya çalıştılar. Koray Kamacı, Serhat Ahmet Tan ve Serkan Tekin’de ise bu anlatılan sahih hadislere inandıklarını söylediler. Konuklardan ilahiyatçı yazar Serkan Tekin Hz. Mehdi’nin ve Hz. İsa’nın zuhur edeceğine inandığını söyledi.
Prof. Dr. Muhammed Nur Doğan ve Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu ne İslam’ın son kez hâkim olacağına inanıyorlar, ne Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne geleceğine, ne de Hz. Mehdi’nin zuhur edeceğine. Bunca hadisi görmezden gelmeleri ve sürekli inkâr etmeleri gerçekten ahir zamanda olduğumuz bu dönemde son derece ilginç bir durum. Bir yandan da peygamberimiz çok fazla İslam âliminin Hz. Mehdi’yi reddedeceğini, kabul etmeyeceklerini hadislerinde bildirmiş. Bu yüzden aslında şaşırmıyor, ibret alarak izliyoruz.
Örneğin peygamberimiz “Hz. Mehdi’nin zuhurundan önce çift başlı bir kuyruklu yıldız çıkacak” diyor, kuyruklu yıldız 2009 yılında çıkıyor ve tam tarif edildiği gibi öncesinde kuraklık, arkasından da bol yağmur yağıyor. Hadiste tıpkı belirtildiği gibi:
Hz. Mehdi’nin zuhurunda çift kuyruklu bir kuyruklu yıldız çıkacak ve öyle parlak olacak ki, dolunay gibi parlayacak. Bu yıldızın çıkışından sonra öyle çok yağmur yağacak ki, büyük hasar olacak. Fakat halk bu yağmurları sevinçle karşılayacak. Çünkü bundan önceki 3 yılda hiç yağmur yağmamış olacak. (Murtaza Lakha, R &K Tyrell Basımevi, Londra, 1993)
Fakat Prof. Dr. Muhammed Nur Doğan ve Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu “hadisin gerçekleşmesi onun sahih olduğunu göstermez diyerek” direttikçe diretiyorlar. Hadis bir kere tam peygamberimizin tarif ettiği gibi gerçekleşmiş, ister kabul etsinler, ister etmesinler ama güneş doğmuş bir kere. Şimdi onların “güneş doğmadı, doğmayacak” demeleri Müslümanlar için bir şey ifade etmiyor. Onlar istedikleri kadar kabul etmesinler, hadis aynı tarif edildiği gibi gerçekleşmiş!
İslam tarihinde ilk defa bu kadar yoğun Hz. Mehdi çıkmayacak, Hz. İsa geri gelmeyecek” diye insanlara yoğun bir şekilde tebliğ yapılıyor. Deccal binbir yolla Mehdiyeti gizlemeye, tevil etmeye ve kendince saptırmaya gayret edecektir. Bunun için de; kimi insanları Mehdiyeti tamamen inkar ettirerek; kimi insanları Mehdiyeti asla inanılması mümkün olmayan bir şey gibi anlattırarak; kimi insanları Mehdiyetten hiç bahsettirmeyerek, kimi insanları Mehdiyeti asırlar sonrasına erteleterek, kimi insanları Mehdiyeti "şahsı manevi" gibi düşündürterek, kimi insanları da 'Mehdi gelip geçmiştir' yalanına inandırarak bu gerçekten    tamamen uzak tutmaktadır. Birçok insan akla hayale gelmeyecek tevillerle ve normal koşullar altında asla inanmayacağı hikâyelerle oyalanmakta ve Hz. Mehdi’nin farkına dahi varamamaktadır.
Hz. Mehdi’nin ve Hz. İsa’nın zuhurunun inkâr edilmesi de bir alamettir, onların zuhurunun “boş bir vaat” olduğunu söylemeleri de bir alamettir.
Bu konudaki hadislerden bazıları şöyledir:
“İnsanların ümitsiz olduğu ve HİÇ MEHDİ FALAN YOKMUŞ“ DEDİĞİ BİR SIRADA ALLAH HZ. MEHDİ (A.S.)’I GÖNDERİR...”[Ali Bin Husameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55]
... ONUN (HZ. MEHDİ (A.S.)’IN) ZUHURU ÜMİTSİZLİK VE  YEİS ESNASINDADIR. [Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 274]
HALK TAM ZUHURDAN ÜMİDİNİ KESTİĞİ ANDA O (HZ. MEHDİ (A.S.)) ZUHUR EDECEKTİR! Onun zamanında yaşayıp ona yardım edenlere ne mutlu! Ona düşmanlık besleyip, ona ve onun emrine karşı çıkanlara ve onun düşmanlarından olanlara eyvahlar olsun![Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 301]
Hz. Mehdi zuhur ettiğinde onu inkâr edenlerin nasıl tevilllerde bulunacaklarını da Allah dilerse hep birlikte göreceğiz.

PKK’yı silah bırakıyor gibi gösterip Türkiye’yi İşid’le savaştırma planı…


PKK’yı silah bırakıyor gibi gösterip Türkiye’yi İşid’le savaştırma planı…
Türkiye ciddi bölünme tehlikesi altında, Türkiye PKK üzerine yoğunlaşmalı.

Basında sürekli İşid aleyhine haberler çıkıyor. Şu anda İşid’e karşı oldukça öfkelenen Amerika Türkiye’yi İşid’e karşı yanına çekmeye çalışıyor. Böylece Türkiye’nin dikkati PKK’dan çok İşid’e çekilecek ve PKK’da zaten yıllardır yaptığı gibi at oynatmaya devam edecek…
Bu süreçte PKK silah bırakıyor gibi gösterip, “çözüm süreci iyiye gidiyor” masallarıyla Türkiye’nin İşid’e karşı sıcak savaşa girmesini istiyorlar. Halbuki Türkiye’nin Müslümanlara savaş açması mümkün değildir.Türkiye İncirlik hava üssünü de İşid’e karşı kesinlikle kullandırmamalıdır. Amerika’nın öldürdüğü masum insanlardan Türkiye ve bu kararı verenler sorumlu olur. Amerika insansız hava uçaklarıyla terör örgütlerini yok etme bahanesiyle binlerce masum kadın ve çocuğu öldürmüştür.
Türkiye için gerçek tehlike Işid değil, Allah’sız, kitapsız PKK’dır.PKK’nın silah bırakması tam anlamıyla bir hayaldir, masaldır, yalandır! PKK 1999’dan beri yani 15 yıldan beri silahını bıraktığını açıklıyor, tam 40.000 şehidimizi aldıktan sonra hala yüzümüze baka baka yalan söylüyorlar. Türk milletini kandıramayacaklarını bir türlü kavrayamadılar.
Türkiye tüm gücünü, dikkatini PKK üzerine yoğunlaştırmalı, Güneydoğumuz elden gidiyor. Adamlar kendi mahkemelerini kurmuş durumdalar, kendi borularını öttürüyorlar. Güneydoğu’ya asker gidemiyor, orada silahlar altında adil olmayan seçimler yapılıyor, Kürt kardeşlerimiz ölüm tehdidi altında yaşıyor. Türk milleti olarak biz bu gerçeklerin farkındayız. Devletimizden de bu yönde atılımlar ve açıklamalar bekliyoruz.

Prof. Adam Summers’dan muhteşem fotoğraflar!


Prof. Adam Summers’dan muhteşem fotoğraflar!
Her fotoğrafçı gerçekte Allah'ın sanatını yansıtır.

Prof. Adam Summers’in çektiği bu fotoğraflar balıkların iç yapısını sanatkârane bir yaklaşımla ortaya koyuyor. Aynı zamanda Nemo filminin de bilim danışmanlığını yapmış olan Summers balıkların yaratılışındaki gizli sanatı şöyle anlatıyor:
“Sanırım bu resimleri ilgi çekici kılan sahip oldukları neredeyse sınırsız seviyedeki detay. Summers bu resimleri oluşturmak için çeşitli boya tekniklerinden yararlanmış. Balıkların kıkırdaksı bölümleri mavi ile kemik gibi sertleşmiş dokuları ise kırmızı ile boyandı. Balığın et dokusu ise peroksit ile beyazlatıldı. Balıklar daha sonra şeffaf görünmeleri için gliserin içine yerleştirildi. Ve ortaya böyle şahane fotoğraflar çıktı. Fotoğraflar denizlerin altında Allah tarafından nasıl muhteşem bir sanatın yaratıldığını gözler önüne seriyor.
Flesh from the specimens were dissolved in a digestive enzyme called Trypsin
The fish, including this Scalyhead Sculpin, were treated at the Biomechanics Lab at Friday HarbourKaynak: http://fosillerevriminasilyalanlar3.blogspot.com.tr/

Harika Bilim – 2

Harika Bilim – 2 Video
Bilim adamları 1 gram DNA içine 700 Terabayt bilgi sığdırmayı başardılar!


Bugün sizlerle çok güzel bir bilimprogramı paylaşmak istiyorum. Aşağıdaki linkten seyredebilirsiniz. Bu programların bilimsel gelişmeleri takip etmek açısından çocuklarınız için de çok faydalı olacağına inanıyorum.
Aylık hazırlanan bu programın konusu göktaşları ile ilgili Nasa’nın yeni bulguları, Çatalhöyük’te bulunan dünyanın en eski kumaş parçası, bu yılki Milenyum teknoloji ödülü ve daha pek çok gelişmeyi programda izleyebilirsiniz.
Bu programda yer alan dünyanın dört bir köşesine gelen bahar görüntülerini sizin de benim gibi zevkle izleyeceğinizi düşünüyorum.

Avusturya’lı Ateist Rubin’in Müslüman olma hikâyesi…

Avusturya’lı Ateist Rubin’in Müslüman olma hikâyesi… Video
Bir annede embriyonun oluşumu, bütün bu muhteşem kanıtları gördüm fakat yine de ufak bir kıvılcıma ihtiyacım vardı. Sanki bir uçurumun ucundaydım. Atlamaya hazırım fakat bir şeyin beni itmesi lazım gibi. İşte oturdum orada çok sessizdi. Dedim ki Allah. Tek istediğim şey bir işaret. Mesela bir yıldırım düşmesi olabilir. Ya da evimin yarısının yere düşmesi gibi falan. Senin için çok küçük bir şey. Sen Dünya’yı yarattın. Subhan Allah. Hiçbir şey ama hiçbir şey olmadı. Açıkçası çok hayal kırıklığına uğradım. Sonra vazgeçmedim.
Küçük bir işaret… Tamam evin yarısı bir de mumu istemiyorum. Onu unutalım. Belki bir kuş düşebilir içeriye umrumda değil. Ne olursa (gülüşme) Dedim ki: Tamam, hadi şimdi. SubhanAllah. Kesinlikle hiçbir şey olmadı. Gerçekten çok hayal kırıklığına uğradım. Kendi kendime: İşte buraya kadar. Son şansımdı İslam ve ben onu bulamadım. Kuran’ı tekrar elime aldım. En son okurken kaldığım sayfayı açtım. SubhanAllah. Bir sonraki sayfanın ayeti:
İçinizde işaret arayanlar için size yeterince göstermedik mi? Etrafınıza bakın. Yıldızlara bakın. Güneşe bakın. Bunlar ilim insanları için işaretlerdir.
Kafama battaniyeyi örttüm. Uyuyor numarası yaptım. O kadar korkmuştum. Bütün işaretler başından beri etrafındayken kendi işaretime karşı ne kadar kibirli olduğuma inanamadım…
Evet, iman etmek için Allah’tan delil isteyen bir insan aslında ne kadar kibirli ve ne kadar kör değil mi? O işaret beklerken Allah kendisine şah damarından daha yakın. Vücudundaki 100 trilyon hücreyi Allah yönetiyor. Delil bekleyen insan Allah’ın izniyle ayakta duruyor, nefes alıp veriyor. Gözünü kaldırıp da çevresinde yer alan binlerce delilden habersiz, kör bir şekilde Allah’tan delil istiyor. Oysa kainat Allah’ın varlığının delilleri ile dopdolu. Tabii görebilen gözler için, hissedebilenkalpler için…
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. [Bakara Suresi (2/164]
De ki: "En 'üstün ve apaçık' delil Allah'ındır. Eğer O dileseydi elbette tümünüzü hidayete yöneltip-iletirdi." (En'am Suresi, 149)
Rubin’in konuşmasını bu linkten izleyebilirsiniz: