9 Kasım 2014 Pazar

Bir Kuran mucizesi paylaşalım: Gökyüzüne Yükseltilen Sputnik


Bir Kuran mucizesi paylaşalım: gökyüzüne yükseltilen Sputnik
Kuran okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun. Umulur ki esirgenmiş olursunuz. (Araf Suresi, 204)













Kuran Allah’ın sözüdür ve içinde hiçbir insanın bilemeyeceği hem geçmişle ilgili hem gelecekle ilgili mucize bilgiler taşır. Kuranayetlerindeki ebced değerleri de insanları hayrete düşürecek şekilde bazı tarihlere işaret eder. Böylelikle Kuran bu tarihlerde gerçekleşecek olayları gizli bir şifre ile insanlara haber verir. Kuşkusuz Kuran’da daha bilim adamlarının ve din adamlarının keşfedemediği çok fazla sır var. Bugün de inanan insanların imanını arttıran bir Kuran mucizesinden sizlere bahsetmek istiyorum.  
Bildiğiniz gibi tarihteki ilk uzay aracı "Sputnik 1" isimli uydu, 1957 yılında uzaya fırlatılmıştır. Şaşırtıcı bir biçimde Kuran'da 19. Surenin 57. ayetinde (Meryem Suresi, 57) yukarı çıkarmaktan ve yükseltmekten bahsedilmektedir.
Biz onu yüce bir mekâna yükseltmiştik. (Meryem Suresi, 57)
Ayette geçen "Refa'nahu" ifadesi, "yükseltmek, yukarı çıkarmak, yukarı kaldırmak"  anlamına gelen "refea" fiilinin çekimli halidir. Diğer taraftan ayette geçen "aliyyen" kelimesi "ulu, yüce" anlamlarının yanı sıra "yüksek, çok yüksek" anlamına da gelmektedir. Dolayısıyla bu ayeti tek başına düşündüğümüz zaman, "yüksek bir mekâna yükseltmek, çıkarılmak" anlamı da kazanmaktadır. Bu yönüyle 19. surenin 57. ayeti, 1957 yılındaki Sputnik 1'in gökyüzüne fırlatılmasına işaret etmektedir. Tabii en doğrusunu Allah bilir.
Kuran mucizelerini ve iman hakikatlerini anlatmak müminlerin imanına iman katar. Mümin hem aklıyla, hem kalbiyle Allah’a yaklaşır. Her iman hakikati Allah’a olan derin sevgisini ve hayranlığını kat kat arttırır. Bu yüzden iman hakikatlerini ve Kuran mucizelerini anlatmak her müminin görevidir.

Peygamberimiz Suriye’de yaşanan savaşı tüm detaylarıyla anlatıyor!


Peygamberimiz Suriye’de yaşanan savaşı tüm detaylarıyla anlatıyor!
Peygamberimizin tüm detaylarıyla Suriye'de yaşanacak savaşı tarif etmesi büyük bir mucizedir.

Düşünün, tam 1400 yıl önce Resulullah yer, tarih, akış, tüm detayları vererek bir olay anlatıyor ve olay söylediği tarih geldiğinde aynen gerçekleşiyor. Ama her nedense tüm dünyayı sarsacak bu bilgiyi birçok insan bilmiyor. Peki ama neden dünyapeygamberimizin gerçekleşen mucizelerinden habersiz? Çünkü bazı İslam âlimleri peygamberimizin bu hadislerini ve söylediklerinin gerçekleştiğini gizliyorlar.  Ben bildiğiniz gibi bir yazı dizisiyle peygamberimizin gerçekleşen mucizelerini tek tek anlatıyorum. Bugün de peygamberimizin hadislerle Suriye’de yaşanan iç savaşı bir hadiste nasıl detaylı tarif ettiğine şahit olacaksınız.
Müminlerin Emiri dedi ki: “İKİ ORDU ŞAM’DA İHTİLAFA DÜŞTÜĞÜNDE, Allah’tan bir işaret dışında bir sona ulaşmayacaktır.” Sonra ona soruldu: “Bu işaret nedir Müminlerin Emiri?”
Dedi ki: “YÜZ BİN KİŞİDEN FAZLA KİŞİNİN YOK OLDUĞU Şam’da bir deprem. Allah bunu inananlara rahmet, inançsızlara azap olarak yaratır. Bu meydana geldiğinde ŞAM’DA DURANA KADAR İLERLEYECEK SARI SANCAKLI BOZ ATLI BİNİCİLERin geldiğini görürsünüz. Büyük bir dehşet ve kızıl ölüm olacaktır. Sonra HARESTA DENEN BİR ŞAM KÖYÜNÜN BATTIĞINI GÖRÜRSÜNÜZ. Sonra CİĞER-YİYİCİNİN OĞLU ŞAM MİNBERİNDE OTURMAK İÇİN Yebis vadisinden gelir. Bundan sonra Mehdi’nin (as) çıkışını bekleyin.” (Gaybet-i Numani)
Şimdi bu hadisi detaylı bir şekilde incelersek;
1- "İKİ ORDU ŞAM'DA İHTİLAFA DÜŞTÜĞÜNDE" : İfade açıkça olayın Şam merkezli yani Suriye'de meydana geleceğini belirtiyor. İhtilafın da iki cephesi var; yani Esad yönetimindeki "Suriye Rejimi" ve bu rejimi devirmek isteyen "Muhalif Güçler". Bir kaynakta Suriye iç savaşının bu iki cephesi şöyle tanımlanıyor:
"Suriye iç savaşı, Suriye isyanı ya da Suriye krizi; Suriye Baas Partisi'ne sadık askerler ve bu partiyi iktidardan indirmek isteyen Muhalifler arasında süregiden silahlı mücadeledir."
 2- "YÜZ BİN KİŞİDEN FAZLA KİŞİNİN YOK OLDUĞU" : Peygamberimiz bu savaşta hayatını kaybedecek insanların sayısını çok net bir biçimde bildiriyor. Hadiste doğrundan "100 BİN" sayısı vurgulanmıştır ve ölenlerin sayısının "100 BİNDEN FAZLA" olacağı belirtilmiştir. Gerçekten de Suriye iç savaşında başlangıcından bugüne kadar hayatını kaybedenlerin sayısı istatistiklerde birebir bu miktarla ifade ediliyor :
"Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül: ... Ortada 100 BİNDEN FAZLA insanın hayatını kaybettiği, 21. Yüzyılın en büyük katliamı sözkonusudur." (SonDakika; "http://www.sondakika.com/haber/haber-cumhurbaskani-gul-suriye-deki-savas-tum-bolge-icin-5130549/"; 1 Ekim 2013)
"Suriye'de 27 aydır devam eden iç savaşta ölenlerin sayısının 100 BİNİ AŞTIĞI belirtildi." (Akşam Gazetesi; 26 Haziran 2013)
Hadisin devamında bu katliamlar sonucunda hayatını kaybeden masum Müslümanların şehit olup Allah'ın rahmetine gireceklerine, zalim saldırganların ise Allah'ın azabına uğrayacaklarına işaret vardır.
 3- "ŞAM’DA DURANA KADAR İLERLEYECEK SARI SANCAKLI BOZ ATLI BİNİCİLER" :Bilindiği gibi, komünist PKK'nın Suriye uzantısı olan PYD örgütünün bayrağının rengi SARI'dır. Son olarak PYD, ortasında kızıl yıldız olan bu sarı bayrağı Suriye'nin Türkiye sınırında çekmiştir.
Hadiste ayrıca sarı bayraklı bu topluluğun renginin BOZ rengi olduğuna da dikkat çekilmektedir: Sarı bayraklı PYD miltanlarının gerek kıyafet, üniforma ve yelekleri, gerekse tank, cip, kamyon gibi taşıtları, klasik ortadoğu ve çöl bölgelerine özgü kamuflaj rengi olan BOZ, yani beje çalan açık toprak rengindedir.
Hadisin devamında "DEHŞET VE KIZIL" bir ölümden bahsedilmektedir. Kızıl renk, herkesin bildiği gibi komünizmin sembolüdür.Komünistlere dünyaca takılan lakap kızıllardır. Kızıl Çin, vs. gibi... Suriye devletinin resmi siyasi partisi de, Esad yönetimindeki "komünist" Baas Partisi'dir. Hadiste açıkça komünistlerin yaptığı, sivillerin bombalanması, sivil halka kimyasal silah kullanılması gibi dehşet verici katliamlara dikkat çekilmektedir.
 4- "HARESTA DENEN BİR ŞAM KÖYÜNÜN BATTIĞINI GÖRÜRSÜNÜZ" : Hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz hayret verici bir biçimde adeta görür gibi, doğrudan isim ve yer bildirerek, Şam'ın "HARESTA" ilçesinin batacağını yani bombardımanlarla yerle bir edileceğini 1400 yıl öncesinden haber vermiştir. Esad'a bağlı Suriye ordusunun roket, havan topu ve savaş uçaklarıyla yaptığı saldırılar sonucu Şam'ın Haresta köyü enkaz haline gelerek adeta haritadan silinmiştir. Çeşitli kaynaklarda konu hakkında yer alan haberlerden bazıları şöyledir:
"Suriye'nin başkenti Şam'ın doğusunda yer alan HARESTA ilçesi, rejimin yoğun bombardımanı sebebiyle adeta HARABEYE DÖNMÜŞ durumda."(Anadolu Ajansı; http://www.aa.com.tr/tr/dunya/137319--harabe-sehir-haresta; 26 Şubat 2013)
"Yaşananlar nedeniyle 100 bin kişinin kasabayı terkettiği ve daha güvenli bölgelere kaçtığı ifade ediliyor. Kaçışlar nedeniyle HARESTA adeta HAYALET KENTE dönüştü." (Star Gündem; http://www.stargundem.com/dunya/1304784-harabe-sehir-haresta.html; 26 Şubat 2013)
 5- "CİĞER-YİYİCİNİN OĞLU ŞAM MİNBERİNDE OTURMAK İÇİN": Hadisin ifadesinde, katliamların başında herkesçe iyi tanınan "ciğer yiyici" sadist bir katilin oğlunun bulunacağı büyük bir mucize olarak haber verilmektedir. Bilindiği gibi, şu anki Suriye ordusunun lideri Beşer Esad'ın babası Hafız Esad gerek kimyasal silah saldırılarıyla, gerek bombardımanlarla Müslümanların ciğerlerini yerinden söken, parçalayan katliamlara imza atmış İslam düşmanı bir psikopattı. Görüldüğü gibi hadiste, sadist babadan sonra oğlunun da başa geçip, "Şam Minberi"ne çıkacağına yani kendine Müslüman görünümü vererek, insanları kandırıp kendine bağlayacağına dikkat çekiliyor. Beşer Esad, işlediği sayısız cinayete, katliama rağmen sürekli kendini camilerde gösteren, namaz kılıp halka vaazlar veren imajıyla hadisteki tarife birebir uymaktadır. Bu hadiste çok net bir şekilde Hafız Esad’dan ve oğlu Beşer Esad’tan bahsedilmektedir.
Hadisin sonunda tüm bu alametlerin Hz. Mehdi’nin çıkış alameti olduğunu peygamberimiz müjdelemektedir.
“Şam diyarının merkezinde Haresta diye isimlendirilen köy helak edilinceye kadar Hz. Mehdi zuhur etmez”


Suriye’de açlıktan çim yiyen çocuk sende nasıl bir his uyandırıyor?


Suriye’de açlıktan çim yiyen çocuk sende nasıl bir his uyandırıyor?
Sen hangi taraftasın, yoksa vicdanı kaskatı olanlardan mı?

Suriye’de iki gündür aç olan ve çim yiyen çocuğun videosunu seyrettiniz mi? Seyretmediyseniz aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:
Şimdi iki çeşit insan var. Birincisi bu videoları “aman ben böyle görüntüleri kaldıramıyorum” diyerek seyretmeyen, hem gözlerini, hem de vicdanlarını kapatanlar… İkincisi de var gücüyle mazlumlara yardım etmeye çalışan, bu zulümlerin bitmesi için ve Türk İslam Birliği’nin kurulması için gece gündüz demeden çabalayanlar…
Allah bize ayetinde mazlumlara yardım eli uzatmamızı emretmiyor mu?
Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)
Şimdi insan şunu demek istiyor, hiç vicdanını tam kullananlarla kullanmayanlar, hiç görenlerle görmeyenler, hiç akledenlerle akletmeyenler bir olur mu? Tabii ki olmaz. Bu insanlar siyah ve beyaz gibi birbirlerinden ayrılıyorlar. Dünyadaki Müslümanlar kan ağlarken, yanı başlarında zavallı çocuklar ve kadınlar öldürülürken, yurtlarından sürülürken kendi eğlencesinde, yemesinde içmesinde olanlar ahirette acaba nasıl bir karşılık bekliyorlar?
Unutmasınlar ki bu dünyada bu büyük zulümlere göz yummayan samimi, ihlaslı, iradeli, güçlü, imanlı insanlar da var. Unutmasınlar ki varını yoğunu bu mazlumları kurtarmaya adayan insanlar da var. Bu masumlar için bir yazı yazmak da mı zor, insanları barışa davet etmek de mi zor? Tabii ki hayır. Onlar sadece kolay olanı seçiyorlar, “benim elimden ne gelir ki” diyerek sakince köşelerine çekiliyorlar.
Bu zulümler eninde sonunda bitecek, eninde sonunda akan kanlar duracak ve Müslüman âlemi rahata kavuşacak. Ama bu zorlu zamanda ihlasla çabalayanların çabaları hiçbir zaman unutulmayacak. Ahirette de amel defterleri açıldığında kimilerinin yüzü simsiyah kararırken onların yüzleri ışıl ışıl paralayacak…

Hz. Mehdi ve Hz. İsa şu anda dünyada…


Hz. Mehdi ve Hz. İsa şu anda dünyada…
Hz. Mehdi ve Hz. İsa şu anda perdeler arkasında gizleniyor, ikisinin de zuhur vakti var.

Hıristiyanlar tam 2000 yıldır bekliyorlar… Müslümanlar ise 1400 yıldır… Artık büyük zuhur vakti yaklaştı. Şu anda hem Müslümanların hasretle beklediğiHz. Mehdi, hem Hıristiyanların özlemle beklediği Hz. İsadünyada. İkisi de insanlara gözükecekleri zuhur vaktini bekliyor. Hz. İsa gizli bir şekilde faaliyet yapıyor. Hz. Mehdi’nin ise hadislere göre daha aleni faaliyet yapacağını anlıyoruz. Şöyle diyor peygamberimiz bir hadisinde:
“Ey yol arayan, Mehdi de O’dur, Hadi de O. Hem gizlidir, hem senin karşında oturmakta.
Ahir zamanda çok önemli bir dönemde dünyaya gelmişiz biz. Çok heyecan verici, çok muhteşem olaylara şahit olacağız. Dünyanın kurtuluşa ermesine vesile olacak olan iki kutlu ahir zaman şahsı Hz. İsa’yı ve Hz. Mehdi’yi Allah’ın izniyle göreceğiz. Dünya kıyametten önce bu iki mübarek şahıs sayesinde son kez Asr-ı Saadet dönemi yaşayacak. Hz. Mehdi çevresine toplanan insanlara malı, mülkü hesapsız olarak dağıtacak.  
"Birbirinizin halini sorup birbirinize ihsan edin. And olsun taneyi yarıp yeşerten ve canlıları yaratan Allah’a ki, ÖYLE BİR ZAMAN GELECEK Kİ HİÇBİR KİMSE BİR DİNAR VE DİRHEM HARCAMAYA BİR YER BULAMAYACAKTIR." (Yani Hz. Mehdi’nin zuhur ettiği zaman Allah-u Teala’nın ve velisinin (Hz. Mehdi’nin) fazla fazlından dolayı hiç kimse parasını harcayacak bir yer bulamayacaktır).  (Ikdüd Dürer, s. 236)
HZ. MEHDİ, O DERECE CÖMERT BİR KİMSE OLACAKTIR Kİ, ONA BAŞVURARAK “BANA ŞUNU İHSAN ET, BUNU İHSAN ET” DİYE YALVARACAK OLANLARIN ETEKLERİNİ, TAŞIYABİLECEKLERİ KADAR DOLDURARAK İHSAN EDECEKTİR. (Tirmizi, İmam Suyuti, Kıyamet Alametleri, Ölüm ve Diriliş, s. 1699, s. 171)
Peygamberimiz'den rivayet edilen hadislerden ve Tevrat ve İncil sözlerinden dünyanın son zamanına yaklaştığımız ve Hz. İsa ve Hz. Mehdi döneminde yaşamakta olduğumuz anlaşılıyor. 
Bu kutlu bir dönemdir. Muhteşem bir dönemdir. Dünyanın içinde bulunduğu herc-ü merc yani kargaşa Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin faaliyetleriyle son bulacaktır. Dünya, Asr-ı Saadet döneminin neşesinin, bolluğunun, mutluluğunun, sevincinin ve coşkusunun yaşandığı Altın Çağı kucaklayacaktır.
Altın Çağ, bütün savaşların sona erdiği, bütün insanların huzur ve barış içinde yaşadığı, suçların ortadan kalktığı, açlık, sefalet, korku, zulüm gibi tüm belaların yok olduğu, cezaevlerinin tamamen kapatıldığı, topların tüfeklerin, tüm silahların eritilip yok edildiği mutluluk çağı olacaktır. Bu kutlu dönemde, bazı Hristiyanların beklediği gibi savaşlar yoktur, düşmanlık yoktur. Tüm dinler bir arada, kardeşçe ve dostluk içinde yaşayacaklardır. Altın Çağ, tüm dünyanın toplu olarak en büyük rahatı ve huzuru bulduğu saadet dönemi olacaktır.
Hz. İsa zuhur ettiğinde, bizzat kendisi Hristiyanlara üçleme inancının ne kadar büyük bir yanılgı olduğunu anlatacaktır. Allah'ın oğlu olmadığını, kendisinin de diğer tüm insanlar gibi Allah'a muhtaç, aciz bir kul olduğunu Hristiyanlara kendisi söyleyecektir. Kuran'ı okuyacak, Kuran'a tabi olacak ve tüm Hristiyanları Kuran'a davet edecektir. İşte o zaman Hristiyanların tümü, burada anlatılanların doğruluğuna kesin olarak kanaat getireceklerdir. Ve Allah'ın izniyle ayette belirtildiği gibi Hz. İsa ölmeden önce ona inanmayacak kimse kalmayacaktır:
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
2000 yıl sonra bağrımıza basacağımız, coşkuyla sevgiyle karşılayacağımız sevgili peygamberimiz Hz. İsa ve Hz. Mehdi şu an yeryüzündedir, tüm insanların karşısına çıkacakları, zuhur edecekleri günler ise çok yakındır.

Hz. Mehdi nasıl insanlar tarafından bu kadar sevilecek?


Hz. Mehdi nasıl insanlar tarafından bu kadar sevilecek?
İnsanlar Hz. Mehdi'nin zuhurunu aşkla, şevkle bekleyecekler.

Hz. Mehdi ile ilgili hadislere baktığımızda Hz. Mehdi’nin önce içinde bulunduğu toplum tarafından dışlanacağına, sorgulanacağına, hatta hapsedilerek insanlardan uzaklaştırılacağına tanık oluyoruz. Bu yıllar Hz. Mehdi’nin çile çektiği, yanında çok az kişiyle mücadele ettiği yıllar olarak anlatılıyor. Fakat daha sonra öyle bir dönem geliyor ki insanlar birer ikişer Hz. Mehdi’nin çevresinde toplanmaya başlıyorlar. Bu kalabalığın sayısı giderek artıyor ve bu insanların kalbi gün geçtikçe Hz. Mehdi’nin sevgisiyle dolup taşıyor. Öyle ki hepsi Hz. Mehdi’ye aşkla, şevkle, çok büyük bir sevgiyle bağlanıyorlar.
Hadislerde peygamberimiz Hz. Mehdi’nin sevgi insanı, sevgi öğretmeni olacağını bildiriyor. Hz. Mehdi zulüm kilidinin anahtarıdır, onu çözer, insanlar o zulüm zincirlerinden kurtulur. Hadislerde Hz. Mehdi’ye duyulacak içten ve güzel sevgi şöyle tarif ediiyor:
Hz. Mehdi herkes tarafından çok sevilir:
Allah BÜTÜN İNSANLARIN KALPLERİNİ ONUN MUHABBETİYLE DOLDURACAKTIR.?(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, S.42)
Mehdi insanların sevdiği bir insan olur:
Muhakkak ki o, insanların karşılaştıkları şerler sebebiyle, Hz. Mehdi (as)'ın kendilerine en sevgilisi olmadıkça çıkmayacaktır. (Ali Bin Hüsameddin El Muttaki, Celaleddin Suyuti'nin Tasnifinden Hadisler – Ahir ZamanMehdisinin Alametleri, Kahraman Neşriyat, s. 27)
Mehdi’den memnun olmadık hiçbir insan kalmaz:
Ümmet'i Muhammed'den memnun olmadık hiçbir fert kalmayacaktır. (Muhammed B. Resul Al-Hüseyni El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 163)
İnsanlar Hz. Mehdi’yi sevimi ve yakın bulacaklardır:
Yüzü güzel, kokusu hoş, heybetli, fakat insanlara sevimli ve yakındır. (Mehdi, Deccal, Mesih, s. 102)
Herkes Hz. Mehdi’den bahseder:
Mehdi zuhur eder, HERKES SADECE O'NDAN KONUŞUR, O'NUN SEVGİSİNİ İÇER VE O'NDAN BAŞKA BİR ŞEYDEN BAHSETMEZLER. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.33)
Bir münadinin semadan "Hak, Hz. Muhammed (sav) ehlindedir" şeklinde bağırmasından sonra, Hz. Mehdi (as)'ın sevgisi insanların kalplerine yerleşecek ve ondan başka bir şeyden bahsedilmeyecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 20)
Herkes, her şey Hz. Mehdi’den razı olur:
ONUN HİLAFETİNDEN (manevi liderliğinden) YER VE GÖK EHLİ, HATTA HAVADAKİ KUŞLAR BİLE RAZI OLACAKTIR. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 26)
Hz. Mehdi tüm Müslümanların velinimeti olur:
Humran bin A'yan'dan, İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: "Sanki bu dininizi kanlara bulanmış çırpınır bir halde görür gibiyim. Ve onu sizlere biz ehl-i beyt'ten olan biri (Hz. Mehdi (as)) dışında kimse geri döndüremeyecek. O (HZ. MEHDİ (AS)) SİZE YILDA İKİ KEZ HEDİYE GETİRECEK, AYDA İKİ KEZ SİZE RIZIK VERECEK, ilim ve hikmet size onun zamanında verilecek. Öyle ki kadın kendi evinde yüce Allah'ın kitabı ve Resulullah (sav)'in sünnetine göre hüküm verecektir." (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 216)

İncil’de Hz. Mehdi’nin çıkışından önceki dönem nasıl tarif ediliyor?


İncil’de Hz. Mehdi’nin çıkışından önceki dönem nasıl tarif ediliyor?
Hz. İsa Allah'ın izniyle bu yüzyılda tekrar geri dönecek.

Ahir zamanda olduğumuz bu kıyametten önceki son dönemde Hz. Mehdi ile Hz. İsa’nın buluşacağını biliyoruz.  Hz. Mehdi’nin zuhur alametleri aynı zamanda Hz. İsa’nın yeryüzüne ikinci kere gelişinin alametleridir. İncil’de de kimi zaman açık, kimi zaman işari anlamda Hz. Mehdi’nin çıkacağı dönem tarif edilir. Bu dönemde insanların ahlaklarının bozuk olacağı, insanları dehşete düşürecek savaşlar olacağı, insanlaın dinden uzaklaşacağı, iman edenlerin baskı göreceği anlatılır. Ahir zaman dünyanın sonuna yaklaşıldığı için oldukça zorlu bir dönemdir. Bu dönemde Hz. Mehdi ve Hz İsa birlikte güzellikle, sevgiyle ve şefkatle İslam’ı tüm dünyaya son kez hakim edeceklerdir. İncil’de Hz. Mehdi’nin zuhur edeceği dönemin özelliklerine bakarsak;
Dinsizlik yaygınlaşacak:
O zaman birçok kişi imandan sapacak... (Matta, 24:10)
... Son zamanlarda bazıları… imandan dönecek. (Pavlus'tanTimoteos'a I. Mektup, 4:1)
Yaratılış inkar edilecek, pagan felsefeler savunulacak:
Ne var ki, göklerin çok önceden Allah'ın sözüyle var olduğunu, yerin sudan ve su aracılığıyla yaratıldığını bile bile unutuyorlar. (Petrus'un II. Mektubu, 3:5)
Allah’a şirk koşmak yaygınlaşacak:
Geriye kalan insanlar, yani bu belalardan ölmemiş olanlar, kendi elleriyle yaptıkları putlardan dönüp tövbe etmediler. Cinlere ve göremeyen, işitemeyen, yürüyemeyen altın, gümüş, tunç, taş, tahta putlara tapmaktan vazgeçmediler. (Vahiy, 9:20)
Allah’ın emir ve yasaklarına uymayıp engelleyici olacaklar:
… Rab'bin yetkisini hiçe sayıyorlar… (Yahuda'nın Mektubu, 1:8)
... Günaha doymazlar... (Petrus'un II. Mektubu, 2:14)
Dini değerlere saygı kalmayacak:
… Yüce varlıklara sövüyorlar... Bu kişiler anlamadıkları herşeye sövüyorlar. Öte yandan, akıldan yoksun hayvanlar gibi iç güdüleriyle anladıkları ne varsa, onları yıkıma götürüyor. (Yahuda'nın Mektubu, 1:8-10)
Dini menfaatlerine alet eden kişiler ortaya çıkacak:
Çünkü öyle bir zaman gelecek ki, sağlam öğretiye dayanamayacaklar. Kulaklarını okşayan sözler dinleyebilmek için çevrelerine, kendi arzularına uygun öğretmenler toplayacaklar... (Pavlus'tan Timoteos'a II. Mektup, 4:3-4)
Birçok sahte peygamber türeyecek ve bunlar birçok kişiyi saptıracak. (Matta, 24:11)
Dinin özünden uzaklaşılıp bidatlara uyulacak:
Çünkü öyle bir zaman gelecek ki, sağlam öğretiye dayanamayacaklar... Kulaklarını gerçeğin sesine tıkayacak, dönüp efsanelere dalacaklar. (Pavlus'tan Timoteos'a II. Mektup, 4:3-4)
Fitneler artacak:
… Aranızda yanlış öğreti yayanlar olacağı gibi. Bunlar… gizlice aranıza yıkıcı öğretiler sokacaklar. Birçok kişi de onların sefahatine kapılacak. Onların yüzünden gerçeğin yoluna leke sürülecektir. (Petrus'un II. Mektubu, 2:1-2)
Batıl inançlar yaygınlaşacak:
Son zamanlarda... aldatıcı ruhları ve cinlerin öğretişini dinleyecekler. (Pavlus'tan Timoteos'a I. Mektup, 4:1)
Münafıklar artacak:
... Son günlerde... hain, aceleci, kendini beğenmiş, Allah'tan çok eğlenceyi seven, Allah yolundaymış gibi görünüp bu yolun gücünü inkar edenler olacaklar. Böylelerinden uzak dur. (Pavlus'tan Timoteos'a II. Mektup, 3:1, 4-5)

Bir Kuran mucizesi paylaşalım: Göz tabakası Retina


Bir Kuran mucizesi paylaşalım: Göz tabakası Retina
Sadece gözün yapısı bile Allah'ın varlığını görmek için yeterlidir.

Eğer bir insanın imanını arttırmak istiyorsanız, onun maneviyatını arttırmak ve kalbini Allah’a açmak istiyorsanız ona iman hakikatlerini anlatın, Kuran mucizelerini anlatın. Anlatın ki o insan Allah’ın sanatının ve ilminin nasıl tüm kâinata yayıldığını görsün, hayvanlardaki yaratılış mucizelerini görsün, tüm bunların tesadüfler zinciriyle, evrimle gerçekleşemeyeceğini anlasın. Ve Kuran mucizelerini öğrensin. Allah’ın birçok ilmi Kuran ile bize 1400 yıl öncesinden bildirdiğine şahit olsun. Böylece o insanın aklı da kalbini tasdik edecek, o insan derin ve güçlü bir imana sahip olacaktır. Bugün de göz tabakası Retina ile ilgili Kuran mucizesinin de okuyan insanların imanlarına iman katması duasıyla anlatıyorum.
Bildiğiniz gibi retina, görmemizi sağlayan hücrelerin bulunduğu göz tabakasıdır. Kuran'ın indirildiği dönemde görme işlevini sağlayan bu tabaka bilinmiyordu ve retina kelimesi de kullanılan bir terim değildi. Ancak Kuran'da "Retina" kelimesini oluşturan harfler, tek bir ayette -Fatır Suresi'nin 8. ayetinde- yan yana gelmektedir. Üstelik bu ayette "görmekten" ve "göstermekten" bahsedilmektedir; dolayısıyla retinaya işaret olması kuvvetle muhtemeldir.
Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse (güzeli güzel, çirkini çirkin gören kimse gibi midir?) Şüphesiz Allah, dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir... (Fatır Suresi, 8)
Görmeyi sağlayan retina kelimesinin geçtiği bu ayette, "görmek" anlamına gelen Arapça "raa" fiilinden bahsedilmektedir. Sonraki ayetlere bakıldığında, aynı surenin 19. ayetinde "Kör ve gören bir olmaz" cümlesi geçmektedir. Bilindiği gibi retina hasarları kalıcı körlüğe neden olmaktadır. Sonraki 20. ayette ise "Karanlıklarla aydınlık bir olmaz" ifadesi geçmektedir ki; bu anlatım retinanın ışığa duyarlı hücrelerden oluşması bakımından çok manidardır. Bu saydığım ayetlerdeki görmeyle ilgili ifadeler tüm Kuran'da çok nadir geçmektedir. Dolayısıyla "retina" kelimesinin binlerce ayetin arasında, sadece bu ayetlerle bir arada bulunması, Allah'ın Kuran'daki mucizelerinden biridir.
Kaynaklar:

Hz. Mehdi 32 yaşında hapisten çıkacak…


Hz. Mehdi 32 yaşında hapisten çıkacak…
Dünyadaki tüm çaresizliklerin ilacı Mehdiyettir.

Peygamberimizin hadislerinden Hz. Mehdi’nin inkâr edenler tarafından büyük baskı göreceğini, kendisine iftiralar atılacağını, engellenmek amacıyla suçsuz yere hapse atılacağını anlıyoruz. Bu durum Hz. Mehdi’nin gaybet(hapis) dönemi olarak biliniyor.
Ebi Abdullah Hüseyin bin Ali’den rivayet edildi:“HZ. MEHDİ 2 KEZ İNSANLARIN GÖZÜNDEN KAYBOLACAKTIR.” Bir seferinde o kadar uzun bir zaman görülmeyecek ki, kimisi onun öldüğünü, kimisi de bırakıp gittiğini zannedecek....” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Hz. Mehdiyyil Ahir Zaman)
Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman isimli kitabın Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunan el yazılı bir nüshasında mevcut olan bu hadis ile, Hz. Mehdi'nin iki kez insanlardan ayrı kalacağı bildirilmiştir. Yani Hz. Mehdi insanların gözünden uzak bir konumda olacaktır. Hadislere göre bu kaybolmaların birincisi kısa, ikincisi ise daha uzun olacaktır:
AL-İ MUHAMMED'İN KAİM'İNİN (HZ. MEHDİ'NİN) İKİ GAYBETİ (HAPİS DÖNEMİ) VARDIR. BİRİSİ DİĞERİNDEN DAHA UZUNDUR... (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 199)
"Bu kıyamın sahibinin (Hz. Mehdi'nin) iki gaybeti vardır. BİR GAYBETİ (hapiste kaldığı dönem) O KADAR UZAYACAK Kİ şöyle diyecekler: "Öldü." Bazıları diyecek ki: "Öldürüldü."       Bazıları diyecek ki: "Gitti..."(Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 198)
Hz. Mehdi insanlardan zorla koparılacak, hapise atılarak onlardan uzaklaştırılacaktır. Bu yüzden Hz. Mehdi’nin lakaplarından biri de GAİB’dir. (kaybolan, hapsedilen)
Peygamberimiz bir hadisinde de Hz. Mehdi’nin hapisten çıktığında 32 yaşında olacağını şöyle bildirmiştir:
...Ebu Abdullah Cafer bin Mahammed’ es-Sadık şöyle demiş:
El Kaim benim torunlarımdandır… HZ. MEHDİ (AS) TANINIR VE BİR SÜRE ORTADAN KAYBOLUR VE SONRA OTUZ İKİ YAŞINDA GENÇ BİR ADAM OLARAK YENİDEN BELİRİR...
(İbn Abu Zaynab An-Numani, Al-Ghayba Occultation, Ansariyan Publications, İran, 2007, sf 258)

Atatürk İslam’ı nasıl övüyordu?


Atatürk İslam’ı nasıl övüyordu?
Hangi şey akla, mantığa toplum çıkarlarına uygundur, biliniz ki o, dinimize de uygundur. Atatürk

Atatürk Allah’a ve İslam’a inanan samimi bir dindardır. Fakat bazı çevreler özenle Atatürk’ü topluma dinden uzak bir insan gibi göstermeye çalışmışlardır. Bir kısım din aleyhtarı Marsistler Atatürk’ün laiklik ilkesini adeta dinsizlik gibi göstermişlerdir. Oysa laiklik dindarın da dinsizin de aynı toplumda birbirlerine saygı duyarak özgürce yaşamalarıdır. Atatürk’ün dinimize bakış açısını anlamanın en güzel yolu Atatürk’ün kendi sözleridir. Şimdi o değerli, topluma yol gösteren sözlere bakalım:
"Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Koyduğu esas kanunlar, Kur'ân-ı Azimüşşan`daki ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhunu vermiş olan dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi ve tabii kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi. Bütün ilahi kanunları yapan Cenab-ı Hak`tır." (Atatürk`ün S ve D. c. 2, s. 93)
"Kuran 'Kitab-ı Ekmel'dir. (En mükemmel kitap)Kuran'ın tercüme ettirilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed'in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim." "Camilerin mukaddes mimberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur."
"Milletimiz din gibi kuvvetli bir fazilete sahiptir. Bu fazileti hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz."
"Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur."
"Türk Ulusu daha dindar olmalıdır. Yani tüm sadeliği ile dindar olmalıdır. Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum..." (Atatürkün Söylev ve Demeçleri, cilt 3,s.69-70, 29.10.1923, Fransız yazar Maurice Pernotya verdiği demeç)
Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanı seçildikten sonra TBMM’ye teşekkür konuşmasını şu şekilde bitiriyor:
"Ancak böylelikle ve ALLAH’IN YARDIMIYLA, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri iyi bir biçimde yapabileceğimi umarım. "
"Bence, dinsizim diyen mutlaka dindardır. İnsanın dinsiz olmasının imkânı yoktur… Dinsiz kimse olmaz…"(02. 02. 1923, İzmir, Türkiye’nin Geleceği Üzerine Konuşma)
“MİLLETİMİZ, DİN VE DİL GİBİ KUVVETLİ İKİ FAZİLETE SAHİPTİR. Bu faziletleri hiç bir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, sf.66)
"DİNSİZ MİLLETLERİN DEVAMINA İMKAN YOKTUR. HER FERT DİN VE DİYANETİNİ, İMANINI ÖĞRENMEK İÇİN BİR YERE MUHTAÇTIR. Orası mekteptir. Fakat nasıl ki her hususta yüksek mektep ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazımsa, dinimizin hakikatini tetkik, tetebbu (derinlemesine araştırma) ilmi ve fenni kudretine sahip olacak güzide ve hakiki ulema yetiştirecek yüksek müesseselere sahip olmalıyız. "
"ALLAH, DÜNYA ÜZERİNDE YARATTIĞI BU KADAR NİMETLERİ, BU KADAR GÜZELLİKLERİ İNSANLAR YARARLANSIN VARLIK VE BOLLUK İÇİNDE OLSUN DİYE YARATMIŞTIR."
" Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların, erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. ALLAH’IN EMRETTİĞİ ŞEY, MÜSLÜMAN ERKEKLE, MÜSLÜMAN KADININ BERABERCE DİN ÖĞRENEREK EĞİTİLMESİDİR.KADIN VE ERKEK BU İLİM VE EĞİTİMİ ARAMAK VE NEREDE BULURSA ORAYA GİTMEK VE ONUNLA MÜCEHHEZ (DONATILMIŞ) OLMAK ZORUNDADIR. "
Atatürk Hafız Yaşar’ın ilmini kıraatini sever ve çok beğenirdi. Bazı zamanlar ‘Hafızı çağırın’ derdi. Salonda Hafız Yaşar’ın makamı ileokuduğu Kuran-ı Kerim surelerini huşu ile dinlerken gözlerinden yaş aktığına şahit olunmuştur. Atatürk bazı kereler çalışırken okuduğu tefsirlerin çok tesirinde kalırdı ve de ‘HEY BÜYÜK ALLAH’IM.. KURAN’A İNANMAYAN KAFİRDİR, BİZE NASIL YOL GÖSTERİYOR? BUNLARI TÜM DÜNYAYA OKUTMALIYIZ’ DİYE SÖYLERDİ. SONRA O AN YANINDAKİLERE ‘OKURKEN RUHUM COŞUYOR, SİZE DE OLUYOR MU? ‘ diye sorardı.
"Uhud savaşında hazreti Resulullah düşmana yalnız gitti; neye güveniyordu? Neye sığınıyordu? ALLAH’A DEĞİL Mİ? BEN DE ALLAH’A SIĞINIYORUM. "
Uhud Savaşı’nın planını çizdikten sonra İnönü’ye dönerek şöyle devam etmiştir: ‘BİR KOMUTAN OLARAK BAK BAKALIM BUNDAN DAHA MÜKEMMEL BİR SAVAŞ YAPABİLİR MİYDİN?’ ‘..HZ. MUHAMMED’İN HAYATINA AİT BİR KİTABIN TERCÜME EDİLMESİ İÇİN DE EMİR VERDİM...’ Yakın arkadaşlarından Hafız Yaşar Okur, Atatürk’ün PEYGAMBER EFENDİMİZ’DEN HER ZAMAN BÜYÜK TAKDİRLERLE BAHSETTİĞİNİ ve O’nun yaşadığı yıllar için hep ‘HZ. PEYGAMBER’İN ZAMAN-I SAADETLERİNDE...’ şeklinde saygı ifadeleri kullandığını aktarmıştır.
"Cedlerimizin, Selahaddin’in idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün,ALLAH’IN İNAYETİ İLE KUVVETLİYİZ. Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek (sahiplenmek) için yapacağı ilk adımda bütün İslam aleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur."“Halbuki elhamdülillah hepimiz Müslümanız, hepimiz dindarız...”(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II sayfa 131.)
"Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslam'ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı." (Atatürk'ün S.D. II, 1923, s. 127)

Hz. Süleyman kuşların konuşma dilini nasıl biliyordu?


Hz. Süleyman kuşların konuşma dilini nasıl biliyordu?
Hz. Süleyman Hz. Nuh'un soyundan gelen, kendisine Allah katından hidayet ve yüksek ilim verilen bir peygamberdir.

Dünyaya hakim olanpeygamberlerden biri Hz. Süleyman. Allah ona görülmemiş bir mülk bağışladı, cinleri, şeytanları onun hizmetine verdi. Hz. Süleyman’a kuşların ve karıncaların dili öğretildi. Hz. Süleyman birçok özelliği ile insanlara üstün kılınmış bir peygamberdi...
Andolsun, Biz Davud’a ve Süleyman’a bir ilim verdik: “Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah’a hamdolsun.” dediler. Süleyman, Davud’a mirasçı oldu... (Neml Suresi, 15-16)
Hz. Süleyman gibi Hz. Mehdi’de dünyaya hakim olacaktır, bir hadiste peygamberimiz şöyle bildiriyor:
Mehdi tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman gibi dünyaya hükmedecektir.  (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiy-il Muntazar, s. 29)
Kuran’daki ayetlerden Hz. Süleyman’a çok fazla ilim verildiğine şahit oluyoruz. Allah Hz. Süleyman'a kuşların konuşma dilini öğretmiş ve bu üstün ilim sayesinde ordusunda kuşlardan oluşan bir bölük kurmasını sağlamıştır. Hz. Süleyman bu vesileyle kuşlarla bağlantı kurmuş, onlara dilediği şekilde hükmedebilmiştir. Bu durum tümüyle Allah'ın Hz. Süleyman'a olan rahmetinin bir sonucudur. Bunun farkında olan Süleyman Peygamber, halkına yaptığı açıklamada bu ilmi kendisine Allah'ın öğrettiğini özellikle belirtmiştir. Bu ilmin kendisine ait bir özellik olmadığını ve insanın sadece Allah'ın öğretmesiyle böyle bir ilme sahip olabileceğini vurgulamıştır. Böylece Allah'a karşı olan teslimiyetini ve muhtaçlığını açıkça ifade etmiştir:
... Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi ve bize herşeyden (bol bir nimet) verildi. Gerçekten bu, apaçık bir üstünlüktür. (Neml Suresi, 16)en 
Hz. Süleyman kıssasındaki bu bilgiden, bazı önemli sonuçlar çıkmaktadır:
Kuşların, diğer insanların duyamadığı özel bir dalga boyunda, kendilerine has bir konuşmaları vardır. Hz. Süleyman'a bu özel frekanstaki konuşmayı anlayabilecek bir ilim verilmiştir. Bu, teknolojik bir imkanla da olmuş olabilir.
Süleyman Peygamber, kuşların bu farklı frekanslardaki sesli iletişimini anlaması sayesinde onlara çeşitli emirler vermiş, kuşlar da onun bu emirlerini yerine getirmiş olabilirler.
Hz. Süleyman kuşları kimi zaman haber taşımada, kimi zaman da istihbarat toplamada kullanmış ve bu şekilde çok önemli sonuçlar elde etmiştir. Bu ilim, onun diğer ülkelerle iletişimini kolaylaştırmış, çok zor ulaşılabilecek bölgelere rahatlıkla ulaşmasına imkan vermiştir.
Bu ayetle, ahir zamanda benzeri kullanılacak olan üstün bir teknolojinin varlığına dikkat çekiliyor olabilir. Bu kıssada geçen kuşlarla, bildiğimiz kuşlara değil, bugün kullanılmakta olan pilotsuz uçaklara da işaret ediliyor olması muhtemeldir.
Bunların dışında, Hz. Süleyman diğer ülkeler ve düşmanları hakkında istihbarat elde etmek için kuşlara verici yerleştirmiş, bu şekilde hem görüntü hem de ses kaydı elde etmiş, elde ettiği kayıtları ülkesinin yönetiminde çeşitli şekillerde kullanmış olabilir.
Hz. Süleyman'ın cinler ve şeytanlar üzerinde büyük bir hakimiyeti olduğu bilinmektedir. Allah Sebe Suresi'nin 12. ayetinde "... Onun eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı..." şeklinde bildirmektedir. Enbiya Suresi'nin 82. ayetinde ise "... Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş(ler) de gören şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik)..." diye buyurulmaktadır. Bu yönüyle düşünüldüğünde kuşlardan kasıt, kuş görünümündeki cinlerden meydana gelen bir ordu olabilir.
Ayrıca bir başka ihtimal de, ayette söz edilen kuşların, cinler vasıtasıyla yönlendiriliyor olmasıdır. Ve Süleyman Peygamber de cinler vasıtasıyla kuşlara istediği tüm işleri yaptırmış olabilir.
Kuran, Allah'ın kıyamete kadar tüm insanlar için geçerli kıldığı kitabıdır. Dolayısıyla Hz. Süleyman kıssasında anlatılan olayların benzerleri ahir zamanda da yaşanacak olabilir. Bu ayetler, Allah'ın cinleri ve şeytanları ahir zamanda da insanların hizmetine vereceğine işaret olabilir. Yine bu kıssada işari manada dikkat çekilen yüksek teknolojiden, ahir zamandaki insanların çok yoğun olarak istifade edeceğine dikkat çekiliyor olabilir.