2 Mayıs 2016 Pazartesi

İnsanın ruhu evrimle nasıl açıklanabilir?


İnsanın ruhu evrimle nasıl açıklanabilir?
Darwin hiçbir zaman ruhu açıklayamadı...

Sevinen, üzülen, heyecanlanan, düşünen, akleden, büyük bir aşkla seven, sahiplenen bir varlık düşünün. Öyle bir ruha sahip ki, binbir türlü özellikle donatılmış. İşteevrimciler insanAllah tarafından verilen ruhu açıklama karşısında çok çaresiz kalıyorlar.
Evrimcilerin açıklama getiremedikleri konulardan biri de, insanı diğer tüm canlılardan ayıran bazı özelliklerin evrim sürecinde nasıl kazanıldığıdır. İnsan, bilinçli, irade sahibi, düşünebilen, konuşabilen, akledebilen, karar verebilen, muhakeme yapabilen bir varlıktır. Bütün bu özellikler de onun sahip olduğu "ruh"a ait işlevlerdir. İnsanla diğer hayvanlar arasındaki uçurumu doğuran en önemli fark da işte bu "ruh"tur. Hiçbir fiziki benzerlik, insan ile diğer bir canlı arasındaki bu en büyük farkı kapatamaz. Doğada ruhu olan tek canlı insandır. Ve evrim teorisinin hiçbir "sözde mekanizması" ruhun ve ruha ait özelliklerin varlığını ve oluşumunu açıklayamaz. Nitekim Darwin de dahil olmak üzere bütün evrimciler bunun farkındadırlar. İşte evrimcilerin bu konudaki itiraflarına dair birkaç örnek:
Charles Darwin:
Son iki bölümde, insanın, vücut yapılışında aşağı bir biçimden türediğinin izlerini taşıdığını gördük,ama insan zihin gücü bakımından bütün öbür hayvanlardan öylesine farklıdır ki, varılan bu sonuçta bir yanlışlık olabileceği ileri sürülebilir.1
Prof. Cemal Yıldırım:
Bugün yanıtlaması kolay olmayan soru şudur: İnsanın evrimini yönlendiren doğal etkenleri biliyor muyuz? Başka bir deyişle, doğa hangi koşulların etkisinde "insan" dediğimiz bilinçli, kültürel etkinliğe yetkin organizmaya yönelmiştir?2
Darwin, evrimin "itici gücü" diye önerdiği doğal seleksiyonu biyolojik düzeyde yeni tür ve formların oluşmasıyla sınırlı tutmakta, en belirgin biçimleriyle insanda gördüğümüz duygusal, zihinsel ve moral yetilerin gelişme süreçlerinde, dahası "kültür" ve "uygarlık" dediğimiz çeşitli etkinliklerin ve araçların ortaya çıkmasında da etkili saymaktadır. İnsan yalnız biyolojik varlığıyla değil, psikolojik, moral ve kültürel alanlardaki ilerlemesiyle de doğal seleksiyonun ürünüdür, ona göre.
Ancak amaçsız, mekanik bir düzenek olan doğal seleksiyonun, bu olağanüstü gelişmelere nasıl yol açtığı açık olmaktan uzaktır. Darwin'de bu güçlüğün doyurucu bir açıklamasını bulduğumuzu söyleyemeyiz.3
İnsan Allah'ın kendisine verdiği ruha sahip, düşünebilen, sevinebilen, heyecanlanabilen, fikirler üreten, onur, saygı, sevgi, dostluk, vefa, samimiyet, dürüstlük gibi kavramları bilen bir varlıktır. Materyalistlere göre ise, bütün bunlar insan beyninin içindeki nöronlar (sinir hücreleri) ve bunlar arasındaki kimyasal reaksiyonlardan ibarettir. Oysa bu, ne bilimsel ne de mantıksal açıdan savunulabilecek bir iddia değildir. Materyalistler maddenin ötesinde bir varlığın mevcut olduğu gerçeğini kabul etmemek için, akıl ve mantıkla bağdaşmayan bu gibi iddiaları kabul ederler. Oysa insanı diğer canlılardan ayıran bütün bu özellikler, sahip olduğu "Ruh"un işlevleridir.
Moral (ahlaki) davranış doğal değil, insana özgü kültürel bir olaydır. Darwin'in bu ayrımı yeterince göremediğini biliyoruz. Görmüş olsaydı, insanın akıl ve moral bilincine bağlı etkinliklerini de biyolojik evrim çerçevesine alma yoluna gitmezdi. Ona göre düşünceye "beyin" dediğimiz organın öz suyu gözüyle bakılmalıydı. "Yerçekimi nasıl maddenin bir özelliği ise düşünce de beynimizin bir özelliğidir", diyor Darwin. Ama fizyoloji ile psikolojiyi karıştıran bu benzetme yerinde midir?.. Bu noktada Darwin'in yanılgıya düştüğü açıktır.4
Hoimar Von Ditfurth:
İzlediğimiz doğa tarihi ve genetik gelişme yolu üzerinde, bilincin, ruhun, zekanın ve duygunun ne olduklarına ilişkin bir yanıt veremeyeceğimiz gün gibi aşikardır. Çünkü psişik-bilinçsel boyut, en azından bu dünyada, şu anda, evrimin gelip gelebildiği en üst boyuttur. Dolayısıyla da evrimin öteki aşama ve basamaklarına, gene bilincimiz yardımıyla, dıştan, onların üstüne yükselerek bakabildiğimiz halde, bilincin (ruhun) kendisine böyle bir yaklaşım yapabilme olanağından yoksunuz. Çünkü elimizde bilincin kendisinden daha gelişmiş bir üst merci bulunmamaktadır. Evrim kuramcılarının deyişiyle, ruhsal dediğimiz şeyi bir bütün olarak görüp kavrayabileceğimiz bir düzlemden ne yazık ki yoksunuz.5
Roger Lewin:
Fiziksel anlamda, insanın evrimi hakkındaki herhangi bir teorinin, güçlü çeneleri ve iri kesici dişleri olan ve bizden dört kat hızlı koşan maymun benzeri bir atanın nasıl yavaş yavaş, iki ayaklı bir hayvana dönüştüğünü açıklaması gerekir. Bu güçlere aklı, konuşmayı ve ahlakı ekleyin, bunların hepsi evrim teorisine baş kaldırmaktadır.6
Kaynak:
1. Charles Darwin, İnsanın Türeyişi, Onur Yayınları, Nisan 1995, s.85
2. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, Bilgi Yayınevi, Ocak 1989, s.93
3. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, s.100
4. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, s.106-107
5. Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi 3, Alan Yayıncılık, Kasım 1996, İstanbul, Çev: Veysel Atayman, s.13
6. John Peet, The True History of Mankind, www, pages.org/uk/org/bcs 

İngiliz derin devletinin Atatürk’ü öldürme planları!


İngiliz derin devletinin Atatürk’ü öldürme planları!
İngiltere Türkiye'yi her ne pahasına olursa olsun parçalamak istiyor.

İngiltere eski başbakanı olan David Lloyd George, Türkiye’yi parçalamak istediklerini anacak Atatürk olduğu için bunu yapamadıklarını şu sözüyle açıklar:
İnsanlık tarihinde dâhiler pek ender görülür. Fakat ne yazık ki, Tanrı bir dâhiyi Türkiye’de dünyaya getirdi ve biz onunla çarpışmak zorunda kaldık. Mustafa Kemal gibi bir dâhiyi yenmemiz imkânsızdı.”  (Onur Öymen, Silahsız Savaş, s. 355, Chroique de L’Historie, Atatürk, s. 89)
İngiliz derin devleti 1938’de Atatürk’e suikast girişiminde bulundu. İngiltere İçişleri Bakanlığı 4 Aralık 1937’de kendi Dışişleri Bakanlığı’na 6 sayfalık “Gizli Emniyet Raporu” yolladı. Raporda şu bilgi vardı: “Prens Sami’nin Türkiye’deki adamları Şubat 1938’de harekete geçmek üzere Atatürk’e bir suikast hazırlığı içindedir. Bu suikastta harcanmak üzere gerekli olan 100 bin sterlini temin konusunda Keith Williams adında bir İngiliz sermayedar Prens Sami‘ye yardımcı olmaktadır.”
İngilizler, RV/5, JQ/6 ve Parsifal kod adlı 3 ajanla Atatürk'ü yakın markaja aldılar.
RV/5, 1921'de İstanbul'da açtığı terzi dükkânıyla İttihatçı çevrelerin ve Atatürk'e yakın isimlerin terzisi olmayı başardı. Türk Dışişleri'ne girip çıkabiliyordu. Elde ettiği bilgileri İngilizlere aktarıyordu. Dışişleri'ndeki kaynaklarından biri yakalanınca İngiliz ajanlar tarafından Mısır'a kaçırıldı.
Atatürk’e suikast yapmak için gelen İngiliz casuslardan biri de Mustafa Sağır’dır. Mustafa Sağır,Milli Mücadele döneminde Mustafa Kemal’i öldürmek üzere İngiliz derin devleti tarafından küçük yaştan itibaren yetiştirilen Hint asıllı bir İngiliz casustur. Mustafa Sağır’ın casus olduğunu, gönderdiği raporlara görünmez mürekkeple yazılmış Hintçe ifadeler ortaya çıkarmıştır.  
Atatürk, Nutuk'ta İngiliz derin devletinin oyununu şöyle anlatıyor:
“Türklerle Kürtler arasında bir kardeş harbine sebebiyet vermek için, Kürtleri İngiliz himayesi altında müstakil bir Kürdistan kurma planına iştirak etmek üzere tahrik ettiler. Bu teşebbüslerini tahakkuk ettirmek için büyük paralar harcadılar, her türlü casusluğa başvurdular... Bu suretle Noel isimli bir İngiliz subayı uzun bir zaman Diyarbakır'da gayretler sarf etti ve faaliyetlerinde her türlü aldatma ve sahtekârlığa başvurdu.”
Atatürk İngiliz derin devletinin kendisi için yaptıkları suikast planlarından haberdardı. İngiliz derin devleti bu kirli emeline ulaşmak için çok farklı yollar denedi, birçok ajanını Türkiye’ye gönderdi. Ama tehlike Atatürk’ün hiç beklemediği bir yerden, tam yanı başındaki doktorlardan geldi. Atatürk geç teşhis edilen bir hastalığın pençesinde tam 43 şişe kinin verilerek doktorları tarafından zehirlenerek öldürüldü…
Yazıma ikinci bölümde devam edeceğim.

Hz. Mehdi Musevilerle çok yakın bağlantı içinde olacak...


Hz. Mehdi Musevilerle çok yakın bağlantı içinde olacak...
Hz. Mehdi bağnazlığı da bitirecek, Musevilere olan düşmanlığı da...

Hz. Mehdi Müslümanların yüzyıllardır beklediği liderdir, aynı zamandaMusevilerin de beklediği Kral Mesih’tir. Hz. Mehdi sadece Müslümanları içinde bulundukları zulümden kurtarmaya gelmeyecek, aynı zamanda Hıristiyanlar ve Museviler için de gelecek ve üç dini birleştirerek hepsini hak din olan İslam’a döndürecektir. Peygamberimizhadislerinde Hz. Mehdi’nin diğer dinlerden insanlarla çok yakın bağlantıda olacağını bildiriyor:
Hz. Mehdi Musevilerin beklediği kral Mesihtir:
Hz. Ali b. Ebu Talib şöyle buyuruyor: "Vaat edilmiş Mehdi bizden olacaktır ve ahir zamanda zuhur edecektir. HİÇBİR MİLLET ARASINDA ONDAN BAŞKA BEKLENİLEN BİR MEHDİ YOKTUR." 1
Ebu Abdullah (İmam Cafer-i Sadık), güldü ve şöyle dedi: "Ey Hişam! Bunları sana kim öğretti?" Dedim ki: "Bunları senden öğrenerek bir araya getirdim." İmam buyurdu ki: "ALLAH'A YEMİN EDERİM Kİ BU (HZ. MEHDİ), İBRAHİM VE MUSA'NIN SUHUFLARINDA YER ALAN GERÇEKLERDİR." 2
Hz. Mehdi Tevrat’ı ve İncil’i tahrif olunmuş kısımlarından arındıracak:
İmam-ı Zaman (Hz. Mehdi)'nin adil hükümetinde, BÜTÜN İLAHİ KİTAPLAR İNSANLARIN ÖNÜNE ORİJİNAL BİÇİMLERİYLE, HİÇBİR BOZULMA OLMAKSIZIN SUNULACAKTIR. İmam Mehdi Tevrat ehline Tevrat ile, İncil ehline İncil ile, Zebur ehline Zebur ile, Kuran ehline Kuran ile hükmedecektir. 3
Hz. Mehdi Musevilerle ortak çalışma yapacak:
Ahmad ibn Muhammed ibn Said el Ukdeh dedi ki: Ali ibn el-Hasan et-Taymali dediğini aktardı: Ali ibnu Yusuf oğlu el-Hasan ve Muhammed, Sa'daan ibnu Müslim'den, recalden, el-Mufezeel ibn Ömar'den dedi ki: Ebu Abdullah bildirdi: "İMAM MEHDİ ÇAĞRIDA BULUNDUĞUNDA, ALLAH'TAN İBRANİ DİLİNDE YARDIM DİLEYECEKTİR." 4
Hz. Mehdi Musevilere Tevrat’ın aslıyla hükmedecek:
Ona Hz. Mehdi denilmesinin nedeni, Şam'da bulunan dağlardan birine yönelmesidir. Oradan(GERÇEK) TEVRAT KİTAPLARINI ÇIKARACAK, YAHUDİLERE KARŞI DELİL GETİRECEKTİR. 5
Cabir b. Yezid el-Co'fi, İmam Muhammed Bakır'dan rivayet ediyor: "...Hz. Mehdi’nin Hz. Mehdi diye isimlendirilmesinin sebebi şudur ki; gizli bir işe doğru yönlendirilecek, TEVRAT VE DİĞER SEMAVİ KİTAPLARI ANTAKYA'DA BİR MAĞARADAN ÇIKARTACAK VE YAHUDİLER ARASINDA TEVRAT'LA HÜKMEDECEKTİR."6
Hz. Mehdi gerçek Tevrat’ı bulur, Musevilerden bir grup onun vesilesiyle Müslüman olur:
Ona Mehdi denilmesinin sebebi şudur. O, Yahudilerin hac yaptığı Şam dağlarından bir dağın içindeki TEVRAT'A DAİR KİTAPLARI ÇIKARIR ve YAHUDİLERDEN BİR CEMAAT ONUN ELİNDE MÜSLÜMAN OLUR. 7
Kaynaklar:
1.(Isbat-ül Hüdat, cilt 7, s.148)
2.(Usul-i Kafi, Yakub bin İshak El Kuleyni, Cilt 1, s. 229)
3.(Bihar-ül Envar, Cilt 52, Sayfa 351)
4.(El-Gaybet-i Numani, s.326)
5.(Suyuti, el-Havi li'l Feteva, II. 81)
6.(El-Mehdiyy-il Mev'ud,cilt 1, s. 254-255)
7.(İmam-ı Suyuti)

Belgelerle İngiliz Derin Devletinin faaliyetleri -1


Belgelerle İngiliz Derin Devletinin faaliyetleri -1
İngiliz derin devleti hiç kendini belli etmeden devletleri parçalar, yıkar, ya da dilediği gibi yönetir.

Atatürk Nutuk’ta İngiliz derin devletinin oyununu şöyle anlatıyor: “Türklerle Kürtler arasında bir kardeş harbine sebebiyet vermek için, Kürtleri İngiliz himayesi altında müstakil bir Kürdistan kurma planına iştirak etmek üzere tahrik ettiler. Bu teşebbüslerini tahakkuk ettirmek için büyük paralar harcadılar, her türlü casusluğa başvurdular… Bu suretle Noel isimli bir İngiliz subayı uzun bir zaman Diyarbakır’da gayretler sarfetti ve faaliyetlerinde her türlü aldatma ve sahtekarlığa başvurdu.”
Yaşadığı yüzyılın en güçlü ve ileri görüşlü liderlerinden biri olan Atatürk Türkiye için İngiliz derin devleti tarafından kurgulanan sinsi planları önceden fark etmişti. İngiliz derin devleti hem Osmanlı’yı yıkan, bugün de Türkiye’nin parçalanması için PKK’yı kuran devletti. Kendisini çok iyi gizleyip hiç bir zaman ortada olmadı ve arka planda her zaman faaliyetlerini sürdürdü. Şimdi İngiliz derin devletinin tarihteki faaliyetlerine bakalım.
Günümüzde Beyoğlu Öğretmenevi olan bu aşağıda resmi görülen bina İngilizler’in İstanbul’u işgal ettiği yıllarda Grand Hotel Kroeger’dı. İngilizler, Grand Hotel Kroeger’ı işgal edip, İngiliz polisinin ve istihbaratının genel merkezi yapmıştı. Otelin bodrumundaki odalar işkence odaları olarak kullanılmış, işgale karşı gelen yüzlerce Kuva-yı Milliyeciye bu odalarda işkence yapılmıştı. Kroeger Otel, işgal döneminde İngiliz istihbaratının sorgulama merkezi olarak kullanılan, Pera Palas`ın biraz ilerisinde bulunan oteldi.
İngiliz İşgal Kuvvetleri’nin John Godolphin Bennett isimli istihbaratçı subayı işgal günlerinde Beyoğlu’nda şehre hâkim konumdaki Kroeger Oteli’ni karargâh haline getirmişti. Buranın alt katında işkencehaneler bulunuyordu. İşkencesi Bennet ismiyle ün yapan Yüzbaşı Bennet elinde kamçısıyla, gece yarısı aşağıdaki işkencehanede kişileri sorguluyordu.
İngiliz İşgal Kuvvetleri’nin işkenceci istihbaratçı subayı John Bennett, Mevlevi tekkesinin müdavimlerinden olan bir ajandı ve İngiltere’ye döndüğünde İngiltere’de ilk Mevlevi tekkesini açtı.
İşgal yıllarında yüzlerce Türk’e işkence yapan, Osmanlı Mebuslarını Malta’ya süren, Mevlevi tekkesinden çıkmayan istihbaratçı İngiliz ajanı John Bennett, savaş sonrasında Osmanlı hanedanlarına yanaştı. Vekaletlerini alarak onların adına miras işleriyle uğraştı. Aldığı vekaletler nedeniyle birçok eski Osmanlı coğrafyasında bulundu. Vekalet işlerini bahane ederek hanedan adına her yerde faaliyet yaptı. Yunanistan’da hanedan miraslarıyla ilgili olarak uğraşırken tapularda tahrifat yaptığı iddiasıyla hapse atıldı.
İstanbul’un işgal altında olduğu yıllarda İngiltere, Türk basınına çok sıkı sansür uyguladı. Bu yüzden İngilizlerin yaptığı zulümlerin bir çoğu hakkında rakamlarıyla kayıt tutulamadı. Gazeteler yayınlanmadan önce sansür memurlarının kontrolünden geçirildi. İngilizlerin uygun görmedikleri yazı ve fotoğrafların gazete, dergi ve kitaplarda yayımlanmasına asla izin verilmezdi.
İngiltere Dışişleri Bakanlığı Doğu Masası şefi W. S. Edmonds, “Türklerin akıllarını başlarına getirmek için tek çare İstanbul’un işgal edilmesiydi” demiştir. 13 Kasım 1918’de işgal kuvvetlerinin gemileri İstanbul Boğazına demirledi.
18 Mart 1920’de İngilizler, meclisin etrafını makineli tüfeklerle sararak, toplantı halinde bulunan milletvekillerinden bazılarını tutuklayıp, sürükleyerek götürdüler. Böylece, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı düşman süngüsü altında zorla kapatıldı.
İngiliz işgal ordusunun 16 Mart 1920 sabahı İstanbul Şehzadebaşı Mızıka Karakolu baskınında, uykudayken şehit ettiği Türk askeri. İngilizler işgal ettikleri İstanbul’da yataklarında uyuyan askerlerimizi bile kurşunlayıp öldürdü.16 Mart 1920’deki işgal sırasında 50-60 kişilik bir İngiliz birliği, sabahın erken saatlerinde Şehzadebaşı Karakolu’na gelerek zorla içeri girip henüz yataklarında bulunan 61 Türk askerini şehit etmişti. Aynı gün İşgal kuvvetleri Letafet Apartmanında 8 Türk’ü şehit etti.
1911 yılında Osmanlı vilayeti olan Yemen’de karışıklıklar çıkmaya başladığı sırada İngiltere, asıl ismi Arthur John Byng Wavell olan Hacı Ali kod adlı ajanını Yemen’e gönderir. Görevi Yemen’deki isyancıları Osmanlı aleyhine kışkırtmaktı.
Osmanlı devletini yıkan ve Türkiye’yi de PKK’yı kullanarak parçalara ayırmaya çalışan İngiliz derin devletinin faaliyetlerini anlatmaya devam edeceğim.

530 milyon yıl önce yaşamış harika canlılar evrimi yalanlıyor!


530 milyon yıl önce yaşamış harika canlılar evrimi yalanlıyor!
Trilobitin gözlerindeki muhteşem kompleks yapı evrimcileri tamamen çıkmaza sokmuştur.

Günümüz canlılarının sahip olduğu hemen her özellik, hatta daha da fazlasının, tüm kompleks özellikleriyle Kambriyen dönemi denizlerinde görülmesi gerçekten de çok hayret vericidir. Evrim teorisini savunanlar bu kompleks özelliklere sahip canlıların aniden ortaya çıkmasını hiçbir şekilde açıklayamazlar.
Kambriyen canlılarında ortaya çıkan göz, duyarga, ayak, ağız, mide gibi organlar, aynı zamanda birer kompleks sistemdirler. Kompleks sistemi şöyle özetleyebiliriz:
Kompleks sistem, birbiriyle ilişki halinde olan çok sayıda küçük parçadan meydana gelir. Aynı zamanda bu sistem, çevresindeki yapılarla da sürekli olarak alışveriş içindedir. Kompleks sistemin işlev görebilmesi için tek bir parçanın çalışması yeterli değildir. Tüm parçalar bu uyumun ve karşılıklı ilişkinin gerektirdiği şekilde aynı anda, en kusursuz haliyle görevini yapmak zorundadır.
Kompleks yapıya "göz"ü örnek verebiliriz: Göz, pek çok alt parçadan meydana gelir. Bu parçaların her biri birbiriyle bağlantı halindedir. Gözün alt parçaları, görme işlevini tek başlarına yerine getirecek özelliklere sahip değildirler. Gözün görebilmesi için, tüm parçaların aynı anda, aynı kusursuz şekilde üstlendikleri görevleri yerine getirmeleri gerekmektedir.
"Göz" örneği üzerinden tanıtmaya çalıştığımız komplekslik, yaşam formlarının tek bir hücresinde hatta hücrenin bir proteini kadar temel seviyesinde dahi kendini gösterir. Ve bu gerçek, evrim teorisinin "tesadüfe dayalı küçük değişimler" iddiasının önündeki en büyük engeldir. Çünkü bilindiği gibi rastlantısal etkiler daima yıkıcıdır.
Kompleks bir sisteme isabet eden herhangi bir rastlantısal mutasyon, onun tek bir parçasını bile bozulmaya uğratsa, sistem tam anlamıyla çökecektir. Dolayısıyla bu durum, gözün tüm sistemine etki edecek ve onu işlevsiz hale getirecektir.
Bir radyoya isabet eden aşırı akım onu bozar. Akıl sahibi hiç kimse bunun radyoyu bir televizyona dönüştürmesini beklemez. Bir radyodan çok daha kompleks yapıda olan bir göze isabet eden rastlantısal etki de, gözü kaçınılmaz olarak bozulmaya uğratacaktır.
Kambriyen dönemi canlıları da kompleks yapılarıyla evrimin iddialarının geçersizliğini ortaya koya ve bu canlıların yaratıldıklarını bize gösterir.
Gürnümüzde yaşayan pek çok canlıdan çok daha kompleks yapılara sahip olan Kambriyen canlıları evrimcileri çaresiz bırakıyor:
Evrim teorisinin iddialarına göre, Kambriyen dönemi, sergilediği biyolojik komplekslik seviyesi için fazlasıyla "erken" bir dönemdir. Çünkü evrimcilerin iddiası, canlıların sahip oldukları kompleks yapıları, uzun zaman dilimlerinde, kademeli olarak kazandıkları şeklindedir. Buna göre yaşam formları, hayali evrimsel tarihlerinin başında "ilkel" özelliklere sahip olmalı, kompleks özellikler ancak uzun bir evrim sürecinden sonra kazanılmış olmalıdır.
Oysa canlılığın tarihi, bunun tam tersi bir tablo ortaya koyar. İlk canlılar, günümüz canlılarıyla aynı beden yapısını; göz, duyarga, ayak, ağız, mide gibi kompleks organları paylaşmaktadırlar.Dolayısıyla "komplekslik", canlılığın tarihinde "geç" değil, "ilk anda" gelen bir özelliktir. İlk ortaya çıktıkları andan itibaren vardır. Kuşkusuz bu, evrimcileradına büyük bir açmazdır. Marshall Kay ve Edwin H. Colbert isimli evrimci araştırmacılar, bu konunun Darwinistler açısından büyük bir açmaz olduğunu şu sözlerle ifade etmişlerdir:
Trilobitler gibi arthropodların kompleks formlarını da içeren ilk Kambriyen'de, çeşitli organizmaların başlangıcı şaşırtıcıdır... Eğer bu canlılar basit olsalardı, kayıtlarda fazla miktarlarda organizmanın belirmesi şaşırtıcı olmayacaktı. Neden bu tür kompleks organik formlar 600 milyon yıl önceki kayalarda bulunuyorlar ve sonra yok oluyorlar veya iki milyar yıl öncesine ait kayıtlarda farkına varılmıyorlar?... Eğer hayatın evrimi gerçekleştiyse, Kambriyen'den daha eski kayaların içinde olması gereken fosillerin yokluğu akıl karıştırıcıdır.1
Bu evrimci araştırmacıların "akıl karıştırıcı" kavramına sığınarak örtbas etmeye çalıştıkları gerçek şudur: Tüm bu kompleks organların, günümüzden yüz milyonlarca yıl önce, "bir anda" ortaya çıkması, evrim teorisini başlı başına geçersiz kılmaktadır. Erken dönemlerde görülen kompleksliklerin, Darwinizm'e etkisinin neden böyle yıkıcı olduğunu göstermesi açısından, trilobiti ve onun sahip olduğu mükemmel gözü tanıtmak da faydalı olacaktır.
Londra Doğa Tarihi Müzesi paleontologlarından evrimci Richard Fortey, bazı trilobitlerin gözünde bulunan çok fazla sayıdaki merceklerle ilgili olarak şunları söyler:
Kalkıştığım en zor işlerden biri, bir trilobit gözündeki mercekleri saymaktı. Gözlerin farklı açılardan pek çok fotoğrafını çektim ve daha sonra her bir lensi görebilmek için fotoğrafları oldukça büyüttüm. İlk önce 'bir, iki üç...' diye saymaya başladım ve sonra bunu 100'ler, 200'ler takip etti. Ancak sorun şu ki, tek bir saniye başka bir yere baksanız veya öksürseniz, nerede olduğunuzu unutuyor ve saymaya tekrar baştan başlıyordunuz, 'bir, iki, üç...' Bir daha bir gözdeki merceklerin sayısını saymam gerektiğinde, en iyi aritmetik bilgimi kullanıp sayıyı sadece tahmin edeceğime dair kendi kendime söz verdikten hemen önce ulaştığım sayı üç binden daha fazla idi.2
Üç binden fazla mercek, üç binden fazla farklı görüntünün bu canlıya ulaşması anlamına gelmektedir. Bu da, 530 milyon yıl önce yaşayan bir canlının, göz ve beyin yapısının ne kadar muazzam bir kompleksliğe sahip olduğunu ve evrimle hiçbir şekilde meydana gelemeyecek kusursuz bir yapı sergilediğini açıkça göstermektedir. Bu durumu Harvard, Rochester ve Chicago Üniversitelerinden jeoloji profesörü David Raup şu şekilde açıklamıştır:
Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahipti.3
Geçmiş yüzyıllarda insanların canla başla savundukları Dünya'nın dev bir kaplumbağanın sırtında durduğu hikayeleri şu anda bizlere ne kadar mantıksız geliyorsa, evrim teorisi de gelecek nesiller için aynı şekilde komedi unsuru olacaktır. İnsanlar, Nobel ödüllü profesörlerin, öğretim üyelerinin, bilim adamlarının böyle bir komediye nasıl inandıklarına ve nasıl böyle bir safsatanın peşinden sürüklendiklerine anlam veremeyeceklerdir. 20. yüzyıl, tüm Darwinist bilim çevreleri için bir utanç yüzyılı olarak anılacaktır.
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)
Kaynaklar:
1.Marshall Kay ve Edwin H. Colbert, Stratigraphy and Life History, 1965, sayı 736, s.102-103
2. Richard Fortey, Trilobite, "Eyewitness to Evolution", Vintage Books, 2000, s. 98
3. David Raup, "Conflicts Between Darwin and Paleontology", Bulletin, Field Museum of Natural History, cilt 50, Ocak 1979, s. 24
Trilobitler milyonlarca yıl önce tüm kompleks sistemleriyle aniden ortaya çıkmışlardır, fosiller bu canlıların evrim geçirmediklerini, yaratıldıklarını ispat etmektedir:


İslam adına söylenen yalanlara sakın inanmayın...


İslam adına söylenen yalanlara sakın inanmayın...
Kadınları hür olan ülke kalkınır, Allah onun yolunu açar. Kadına baskı varsa orası biter.

İslam ancak Kur'an’la yaşanır, Kur'an’a tam uyan gerçek anlamda, Allah’ın razı olduğu Müslümandır. Ahir zamanda olduğumuz bu dönemde yüzlerce uydurma hadisle insanların kafası karıştırılıyor. Kur'an’da hiçbir şekilde yer almayan ve helal olan şeyler bazı bağnazlar tarafından insanlara haram kılınıyor. O kadar çok yasak koyuyorlar ki insanlar sevgiyle yaşayacakları dinimizi yaşayamıyorlar, dini yaşamanın çok güç olduğuna inanıyorlar. Allah bu konuya ayette şöyle dikkat çekiyor:
Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. (Nahl Suresi, 116)

İngiliz eski Dışişleri Bakanı Lord Curzon: Türkler Avrupa’dan atılmalı!


İngiliz eski Dışişleri Bakanı Lord Curzon: Türkler Avrupa’dan atılmalı!
İngiliz derin devleti dıştan yıkamayacağı devletleri içten yıkacak politikalar üretir.

İngiliz derin devletinin çok derin bir Türk düşmanlığı var. Bazı yazarlar bu konuya dikkat çekince bende bilgi vermek istedim. İngiliz Derin Devleti, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak ve Türkleri, başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun tamamından söküp atmak için her türlü faaliyeti hayata geçirmiştir. Osmanlı toprakları üzerinde gözü olan devletlerle gizli/açık ittifaklar yapmış, milliyetçi ve mezhepçi tüm akımların tamamını kışkırtmıştır. Osmanlı’yı, padişahları ve Türkleri karalayıcı faaliyetlerde bulunmuştur.
İngiliz eski Dışişleri Bakanı Lord Curzon Türklerle ilgili düşüncelerini şöyle ifade ediyor: “Türkler Avrupa’dan atılmalıdır!” (Erol Ulubelen, İngiliz Gizli belgelerinde Türkiye, İstanbul Çağdaş yayınları, Eylül 1982, s. 210)
Bakın yıllardır Türkiye’yi paramparça etmeye and içmiş terör örgütü lideri Abdullah Öcalan ne diyor: “Bakın bizim konumuza en akıllı yaklaşan İngiltere’dir. İngilizlerin esas alanı Celal Talabani’dir. İngiltere bizimle siyasi ilişki kurmadı ama “BAZI LORDLAR BENİMLE GÖRÜŞÜP “Sizi destekliyoruz” dediler. Yani, aynı Şeyh Said konusu gibi, gizli olarak en büyük destek hep İngilizlerindir.” (Hasan Atilla Uğur, Abdullah öcalan’ı nasıl sorguladım kitabı)
İngiliz basınının bazı ünlü gazete ve dergileri, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ı hedef alan çok sayıda habere imza atmaktadır. İngiliz Basını’nda sık sık Erdoğan’ı Osmanlı padişahı gibi gösteren amaçlı bazı yayınlar yapılmaktadır. İngiliz basınında sık sık PKK’nın, terör örgütleri listesinden çıkarılması gerektiği yönünde de haberler yayınlanmaktadır.
İngiltere’nin uyuşturucu trafiği PKK’nın kontrolündedir. Aynı şekilde PKK’nın en çok hara topladığı ülkelerin başında İngiltere gelmektedir. PKK, AB terör listesinde olmasına rağmen medya organları İngiltere’de kolaylıkla faaliyet yapmaktadır. İngiliz hükümeti de bunlara karşı sessiz kalmaktadır.
İngiliz milletvekillerinin Öcalan ile görüştükleri, PKK’yı parlamentoda savundukları biliniyor. Bazı İngiliz milletvekilleri Şam’da Öcalan ile görüşmüştür. PKK’nın Avrupa temsilcisi olarak bilinen Kani Yılmaz’ın, İngiliz Parlamentosu’nda PKK’yı anlatmasına izin verilmiştir.
İngiliz derin devletinin Türkiye hakkında gerçek görüşü şudur:
“Arapça konuşan her yer Osmanlı İmparatorluğu’ndan alınmalı ve manda haline getirilmelidir.Türkler Anadolu’nun büyük bir kısmına sahip olacaklar, fakat Avrupa’da hiçbir toprak sahibi olamayacaklardır. Türklere boğazlarda ve denizlerde hiçbir yer verilmeyecektir. Türkler yüzlerce yıl Avrupa’da kaldılar ve Avrupa’daki bütün belaların başı oldular. İstanbul Türk değildir, Yunanlıdır. Türkler oradan atılmalıdır.” (Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul: Çağdaş Yayınları, Eylül 1982, s. 215)
İngiliz derin devleti Türkiye’nin bölünüp paramparça olması için PKK’yı kuran devlettir. İngiliz derin devletinin 135 yıllık Türkiye’yi “böl, parçala, yönet” politikası ve PKK planına dur deme zamanı artık gelmiştir! Türk milleti kolayca kandırılacak bir millet değildir, topraklarını asla böldürmeyecek ve hem PKK’ya hem de bu sinsi planları kuran derin devletlere gününü gösterecektir.