26 Nisan 2014 Cumartesi

Heyecanla beklenen…


Heyecanla beklenen…
Talep etmekle, istemekle mehdi olunmaz. Mehdi doğulur.

En çok kimin gelişi seni heyecanlandırır? Yıllardır görmediğin bir akrabanı havaalanında karşılamak mı? Ya da yıllardır gözün kapıda beklediğin, bir gün ansızın kaybolan, hiç haber alamadığın çocuğunun çıkıp gelmesi mi?
Çok uzun süredir beklenen birinin bir gün çıkıp gelmesi insanda ne kadar büyük bir heyecan yaratır. Bu duygunun tarifi mümkün mü?
Benim ve tüm Müslüman âleminin yüzyıllardır heyecanla gelmesini beklediğimiz mübarek bir insan var, o da Hz. Mehdi
Bir de benim ve tüm Hıristiyan âleminin yüzyıllardır şevkle ve büyük bir istekle beklediği bir insan var, o da Hz. İsa
Hz. İsa’yı bir gün göreceğimi düşündüğüm anda tüm benliğimi tarifi mümkün olmayan bir heyecan ve mutluluk sarıyor. Düşünsenize, yüzyıllar sonra tekrar dünyalar güzeli bir peygamber göreceğiz. O güzel ve nurlu elleriyle yüzlerimizi mesh edecek.
Hz. Mehdi’ye gelince, o da sevgisiyle, şefkatiyle, merhametiyle tüm insanları kucaklayacak. Hz. Mehdi tam anlamıyla sevgi öğretmeni olacak. Hz. Mehdi’nin dünyadaki görevi şefkat öğretmenliği olacak, merhamet öğretmenliği olacak ve adalet dağıtacak. Hz. Mehdi olmak için uğraşmak, ya da gayret etmek olmaz. Doğuştan Mehdi olarak doğmak lazım. Allah tarafından kaderde Mehdi olarak tayin edilmek lazım.
Şimdi İslam âlemi huzursuz. Hiçbir devlet İslam âlemine huzur getiremiyor. Rusya huzursuz, Avrupa huzursuz, Amerika huzursuz. Bütün dünya İsa Mesih ve Mehdi ile huzur bulacak. Yıllardır aşkla ve şevkle beklenen bu iki insan tüm dünyaya nur saçacak…
(HZ. MEHDİ (AS)) ALLAH'IN İZNİYLE TAŞ GİBİ KALPLERİ YUMUŞATABİLECEK, KÖMÜR GİBİ RUHLARI ELMASLAŞTIRABİLECEK, ölü ruhları imanın nuruyla diriltebilecek... (El-Kavlü'l-Muhtasır, s. 24; Şaban Döğen Mehdi ve Deccal, s. 194-195)
KAP SU İLE DOLDUĞU GİBİ YERYÜZÜ BARIŞLA DOLACAKTIR. HİÇBİR KİMSE ARASINDA BİR DÜŞMANLIK KALMAYACAKTIR.Ve bütün düşmanlıklar, boğuşmalar, hasetleşmeler muhakkak kaybolup gidecektir. (Sahih-i Müslim, 1/136)
ONUN (HZ. MEHDİ (AS)'IN) ZAMANINDA KURTLA KOYUN BİRARADA OYNAYACAK, YILANLAR ÇOCUKLARA BİR ZARAR VERMEYECEKTİR... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 43)
... O ZAMAN (Hz. Mehdi (as) döneminde), YER VE GÖK EHLİ, BÜTÜN YABANİ HAYVANLAR, KUŞLAR, HATTA DENİZDEKİ BALIKLAR BİLE ONUN HİLAFETİYLE (manevi liderli

Abdullah Öcalan’ın hapisten çıktığı anda can güvenliği olacak mı!


Abdullah Öcalan’ın hapisten çıktığı anda can güvenliği olacak mı!
Abdullah Öcalan'ı İmralı'da adeta bir ordu koruyor, ancak orada can güvenliği sağlanır.

BDP’lilerin hedefinde AbdullahÖcalan’ı her ne pahasına olursa olsun hapisten çıkartmak var. Bunun için ellerinden geleni yapıyorlar. Çözüm sürecini getirip en nihayetinde Abdullah Öcalan’ın hapisten çıkarılmasına dayandıracaklar.
Hâlbuki Abdullah Öcalan, en çok hasmı olan insanlardan biri bu dünyada. Ancak İmralı’dayken can güvenliği sağlanabilir. Yoksa hapisten çıktığı anda onu öldürmek için birçok insan peşine düşecektir. Öyle zannettikleri gibi elini kolunu sallayarak dışarda dolaşamaz.
Ama tabii ki müebbet hapis almış birisine eziyet etmenin de âlemi yok. Orada İmralı’da şartlarını normal bir insanın ihtiyaçlarını giderecek şekilde ayarlasınlar. Eziyet etmesinler, orada yaşasın.
Öcalan’ın hapisten çıkarılması mümkün değil. Bunu Türk halkının kabul etmesi, şehit ailelerinin kabul etmesi mümkün değil. Bu yüzden böyle bir teklifte boşa ısrar etmesinler. Öcalan bırakılırsa hapisteki tüm katillerin de aynı anda bırakılması gerekir. Sonuçta bu ülkede adalet herkes için aynı şekilde işleyecektir. Genel bir af da söz konusu değildir. 
BDP Öcalan’ı çıkarma peşine düşeceğine Güneydoğu’da Türk, Kürt kardeşliğinigüçlendirsin. Türkiye hiçbir zaman bölünmeyecek ve Türk topraklarında bir Kürdistan kurulmayacak, bu da böyle bilinsin.

Sebe halkı nasıl helak edildi -1


Sebe halkı nasıl helak edildi -1
Allah kullarına karşı zulmedici değildir, ancak onlar başkaldırıp yüz çevirdiler.

Daha önce sizlere Ad kavminin ve Semud kavminin nasıl helak edildiğini anlatmıştım. Kuran “Allah insanları günahları nedeniyle helak eder mi” sorusunun cevabını ayetlerle bize bildirir.  Kuşkusuz Allah tüm kullarına karşı çok şefkatlidir. Onlara elçiler gönderir, günahlarından dolayı onları uyarır ve onlara süre tanıdıkça tanır. Ama bir kavim azgınlıkta diretirse, putlara tapmayı sürdürürse, kendilerine yollanan elçileri öldürmeye yeltenirse, arsızca sapkınlığa devam ederse, işte o zaman Allah’ın gazabını üzerine çeker. Allah da o kavmi bir anda yeryüzünden siler. Öyle ki o kavim sanki orada hiç yaşamamış gibi olur. Ondan geriye tek bir iz bile kalmadan silinip helak edilir…
Görmüyorlar mı, kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik? Onlar, bir daha kendilerine dönmemektedirler. (Yasin Suresi, 31)
Kuran insanların öğüt alması için helak edilen kavimlerden işte böyle örnekler verir. Bu kavimlerden bir tanesi de Sebe Melikesinin kavmidir. Biraz Sebe halkının tarihine değinirsek, Sebe Halkı, Ad Kavmi bölümünde bahsettiğim, Güney Arabistan'da yaşamış olan dört büyük uygarlıktan birisidir. Bu kavmin kuruluş tarihi hakkındaki tahminler MÖ 1000-750 seneleri arasında değişir, yıkılışı da MS 550'li yıllarda İranlıların ve Müslüman Arapların iki yüzyıl süren saldırılarıyla olmuştur.
Sebe Devleti'nin kuruluş tarihi anlaşmazlık konusudur. Sebe Kavmi, devlet tutanaklarını MÖ 600'lü yıllarda işlemeye başlamıştı. Bu sebeple Sebelilerin bu tarihten öncesine ait kayıtları bulunmamaktadır.
Sebe Kavmi'nden bahsedilen en eski kaynaklar, Asur kralı II. Sargon'un zamanından kalma savaş yıllıklarıdır. (MÖ 722-705) Sargon, bu yazıtlarda kendisine vergi ödeyen devletlerden söz ederken Sebe Kralı Yis'i-amara'dan bahsetmektedir. Bu kayıt, Sebe Devleti hakkında bilgi veren en eski yazılı kaynaktır. Ancak sadece bu kaynağa dayanarak Sebe Devleti'nin MÖ 700 yılında kurulduğunu söylemek doğru olmayacaktır; zira Sebe Devleti'nin yazılı kaynaklara geçirilmeden uzun bir ömür sürmüş olması oldukça kuvvetli bir ihtimaldir. Yani Sebe Devleti'nin tarihi, bilinenden çok daha eskilere dayanıyor olabilir.
Nitekim Ur Krallığı'nın son hükümdarlarından Arad-Nannar'ın kitabelerinde "Sebeliler memleketi" anlamına geldiği düşünülen "Sabum" kelimesi yer almaktadır.39 Eğer bu kelimenin gerçek anlamı buysa, bu, Sebe Devleti'nin tarihinin MÖ 2500'lü yıllara kadar uzandığını gösterir.
Tarihi kaynaklarda Sebe Kavmi Fenikeliler gibi yoğun ticari faaliyetlerde bulunan bir devlet olarak geçmektedir. Buna göre Kuzey Arabistan ticaret yollarının bir kısmı, bu kavmin elindeydi. Sebeli tüccarların, Kuzey Arabistan yoluyla Akdeniz'e ve Gazze'ye mal götürebilmeleri için bütün o bölgelerin yeni hakimi olan II. Sargon'dan izin almaları veya ona vergi vermeleri gerekiyordu. Bunların Asur Krallığı'na vergi vermeye başlamalarıyla beraber isimleri de bu devletin yıllıklarına işlenmeye başladı.
Sebeliler, tarihte medeni bir kavim olarak bilinmişlerdir. Sebe hükümdarlarının yazıtlarında "onarma", "vakfetme", "inşa etme" gibi kelimeler ağırlıktadır. Bu kavmin en önemli eserlerinden olan Marib Barajı da, ulaştıkları teknolojik seviyenin önemli göstergelerindendir.
Sebe Devleti, bölgenin en güçlü ordularından birisine sahipti. Ordusu sayesinde yayılmacı bir politika izleyebiliyordu. Eski Kataban Devleti topraklarını ele geçirmişti. Afrika kıtasında birçok toprağa sahipti. MÖ 24 yılında başkenti Marib'e sefer yapan dönemin tartışmasız en güçlü devleti olan Roma İmparatorluğu'nun Mısır valisi Marcus Aelius Gallus yönetimindeki bir ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmıştı. Sebe, ılımlı bir politika izleyen, ancak gerektiğinde şiddet kullanmaktan da çekinmeyen güçlü bir devlet tablosu çiziyordu. Gelişmiş kültürü ve ordusuyla Sebe Devleti, tam anlamıyla zamanında o bölgenin bir "süper gücü" idi.
Sebe Devleti'nin bu dikkat çekici derecede güçlü ordusundan Kuran'da da bahsedilmektedir. Sebe ordusunun komutanlarının Kuran'da aktarılan bir ifadesi, bu ordunun kendisine ne kadar güvendiğini göstermektedir. Komutanlar, Sebe'nin kadın yöneticisine (Melikesi'ne) şöyle derler:
... Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız). (Neml Suresi, 33)
Sebe halkının nasıl helak edildiğine yazımın ikinci bölümünde değineceğim.

Özerklik için bir adım daha: Petrolden pay!


Özerklik için bir adım daha: Petrolden pay!
Daha başka ne istersiniz, Güneydoğu'yu bölüp bayrağınızı da dikelim mi!

Gün geçtikçe daha neler duyacağız kimbilir? BDP Güneydoğu’da iyice güçlendi ya, arka arkaya saçma sapan talepler yağmaya başladı. Şimdi de Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı BDP’li Kışanak, petrol başta olmak üzere, bölgede üretilen enerjiden kendilerine de pay verilmesini istemiş!
Diyarbakır’ın ilk kadın Belediye Başkanı seçilen BDP’li Gültan Kışanak, demokratik özerklikle ilgili adım atmaya başladıklarını söylemiş. Kışanak, petrol başta olmak üzere, bölgede üretilen enerjiden yerel yönetimlere pay verilmesi gerektiğini ifade etti. Kışanak “Diyarbakır’da kaç petrol kuyusu var, ne kadar üretim yapılıyor, nereye gidiyor. Geçmişte ağır çevre faturası vardı, bunu araştırıyoruz. Kaynaklarım ver ben götüreyim, ne kadar ağır faturası varsa kalsın, bunu kimse kabul etmez” dedi.
Kışanak, “Bundan ‘petrolden pay istiyoruz’ sonucu çıkarabilir miyiz” sorusu üzerine, “Kesinlikle pay istiyoruz, yereldeki tüm enerji kaynaklarından, yeraltı, yerüstü zenginliklerinden, ekonomik varlıklardan, yerelin pay alması lazım. Bunun fizibilitesini yapıyoruz, dosyasını hazırlıyoruz. Burada barajlar yapıp, elektriği batıya götürüp, buraya ceza olarak dönmesi ciddi bir sorun” cevabını verdi. Kışanak bundan soma izleyecekleri “yol haritası” ve “Kanton” sistemini de şöyle anlattı:
BDP’nin Özerklik projesi!
“Belediye Meclisi’nin kent parlamentosu işlevini görmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ekonomi, eğitim, sağlık komisyonları kuracağız. BDP olarak 2007’den beri bölgesel yönetimler üzerine kurulu demokratik özerklik projemiz var. Bu askıda kanton projesine yakındır. Rojava bugün kanton tarzı bir örgütlenme esas aldı. 2007’de zaten benzer bir projeyi kamuoyuna sunmuş, bunun politikasını yapmış, siyasi iradesini ortaya koymuştuk. Bugün bu doğrultuda çalışmalarımızı yürütmenin zamanıdır. Yeni bir isim değişikliğine ihtiyaç varsa partinin ilgili kurulları belirler. Bizim önümüzdeki politik perspektif 2007’deki genel kurulda kabul edilen demokratik özerklik projesidir.”
Yıldız: Mümkün değil!
Gültan Kışanak’ın “Diyarbakır’da çıkan petrolden pay istiyoruz” açıklamasına, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakam Taner Yıldız’dan “Bu mümkün değil” yanıtı geldi.Bakan Yıldız, “İster TPAO olsun, isterse özel sektörde olsun bir devlet hakkı alıyoruz. O devlet hakkından ayrı bir devlet hakkı olmaz, gündemimizde de yok” diye cevap verdi.
Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümeti Güneydoğu’yu BDP’ye her ne pahasına olursa olsun bırakmamalıydı. Orada halkın sevdiği ve güvendiği kişileri ön plana çıkarıp aday yapmaları ve var güçleriyle desteklemeleri gerekirdi. Şimdi gördüğünüz gibi özerklik diyerek, federasyon diyerek, kanton bölge diyerek var güçleriyle Güneydoğu’yu bölmeye çalışıyorlar. Birde üstüne Türk devletinden para istiyorlar, petrolden pay istiyorlar. Neden? Daha fazla şehidimizi toprağa verelim diye mi? Neden? Daha çok silahlanıp bu silahları Mehmetçiğe doğrultun diye mi? Bunların hepsine “hayır” diyecek bu millet ve bu devlet! “Türk toprakları asla bölünmez” diyecek. Bunu başköşelerine yazıp assınlar, sürekli bakıp bakıp hatırlarlar!

Halk tapelerden etkilenmediği için mi AKP’ye oy verdi?


Halk tapelerden etkilenmediği için mi AKP’ye oy verdi?
Yerel seçim sonuçlarının ardından Başbakan Erdoğan ve ekibi her zaman olduğu gibi balkon konuşmasındaydılar. Yine kendine çok güvenen bir Tayyip Erdoğan vardı karşımızda. Halka aldıkları oylar için, kendisine hala güvendikleri için teşekkür ediyordu. Bundan sonra paralel devlete nasıl göz açtırmayacaklarını anlatıyordu.
Peki halk sizce tapelerden etkilenmediği için mi AKP’ye oy verdi?  Muhalefetin ve paralel devletin birlikte bastırması, ortaya çıkarılan kasetler ve görüntüler gerçekten hiç işe yaramadı mı? Halk izlediği bu görüntüler karşısında hiç mi irite olmadı?
Aslında bu soruların cevabı şu: Tabii ki halk çok rahatsız oldu ve etkilendi. Bu görüntülerden, çıkarılan olumsuz haberlerden tabii ki çok etkilendi. İşte bu yüzden AK  Partinin oyları %48 civarlarında seyretti. Eğer bu görüntüler ve tapeler olmasaydı, o zaman AK Paertinin oyları %60 lara %70’lere dayanırdı.
Fakat halk güvensiz, ne olacağı belirsiz bir ortamın içine düşmek istemedi. AK Parti %25’lere oy aldığında ve hükümet düştüğünde sabah nasıl bir Türkiye’ye gözünüzü açacağınızı hayal edin. Dolar bir anda yükselecek, borsa tepetaklak olacak, faizler bir anda artacak. Halk yine fakirleşecek, halk yine borçlanacak. İşte Türk milleti böyle bir ortamı yaşamak istemediği için, ekonominin batmaması için, huzur ve güvenliğin devam etmesi için gidip oyunu AK Parti’ye verdi.
Şimdi Tayyip Erdoğan ve ekibinin bu huzurlu, sakin ve güvenilir ortamı korumaya dikkat etmesi gerek. Halkımız kavga istemiyor, tartışma istemiyor, Müslüman’ın Müslüman’ı boğazladığını görmek istemiyor. En ufak bir bağrış çağrış duymak istemiyor. Ama bir yanda da PKK’ya karşı hükümetin dimdik durduğunu görmek istiyor. Tayyip Erdoğan bu noktada Öcalan’a hiçbir şekilde taviz vermeyeceğini göstersin. “Tek bayrak, tek devlet, tek millet” şeklinde konuşup bu vatanı böldürmeyeceğini göstersin.
Evet gerçekten de, AK Parti hükümeti oyları rahatlıkla %70’e çıkarabilir.  Biraz daha sevgi, biraz daha her kesime sahip çıkış ve tabii ki kadına verdikleri değeri kat kat arttırmaları. Ve hiç şüphesiz bu toprakları asla böldürmeme hedeflerini açık ve net ortaya koymaları. Bunları yaptıkları taktirde AK Partinin önü açık.

İslam aleminin başı olmadığı sürece bu belalar son bulmaz!


İslam aleminin başı olmadığı sürece bu belalar son bulmaz!
Mısır'da idamlar durdurulmalı, Müslümanlar bu zulme karşı birlik olmalı.

Suriye yok oluyor, koskoca ülke yerle bir oldu. Bu korkunç durum dünyanın umrunda bile değil... Ülkede adeta taş taş üzerinde kalmadı, binlerce kadın ve çocuk perişan oldu...
Mısır’da da Müslüman kardeşler üyesi 529 kişi idam cezasına çarptırıldı. Yirmi dakika süren duruşmada dakikada tam 26 idam kararı verildi.
Şimdi Ortadoğu’nun birçok ülkesinde olduğu gibi ne Mısır’da ne de Suriye’de demokrasi yok, insan hakları yok, özgürlük yok, kadın hakları yok. Bütün bunlar olmadıkça insanlar orada huzura ve mutluluğa hiçbir şekilde kavuşamazlar.
Ortadoğu’da akan kandan tüm İslam alemi sorumludur, sesini çıkarmayan herkes sorumludur. Müslüman ülkelerin birleşmesini istemeyen ve buna destek vermeyen herkes sorumludur. Dünya Mısır’daki idamlara sessiz kalmasın. Müslümanlar birlik olurlarsa bu idamlar gerçekeştirilemez.
Şu da bir gerçek ki Mehdiyete dönmedikten sonra, Mehdi sevgisi oluşmadıktan sonra Mısır'da bu belalar ortadan kalkmaz. Suriye’de de kalkmaz. Bütün bunlar İslam aleminin bir başı olmadığı için yaşanıyor. Mehdi’nin olmaması demek başsız bir Müslüman demek. Beyin olmadan adeta cansız bir beden ortada dolaşıyor. İşte o zaman vücut adeta kendi kendini yemeye başlıyor, vücutta anarşi ortaya çıkıyor. Tekrar söylüyorum, bütün bu zulmü bitirecek olan Mehdi’dir ve zuhur vakti de çok yaklaşmıştır. Yaşanan bu zulüm dolu günler onun çıkışının ayak sesleridir...
Ahir zamanda ümmetimin başına sultanlarından şiddetli belalar gelir, öyle ki yerler Müslümanlara dar gelir. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 12)
Mehdi'den önce, yaygın katliamların vuku bulacağı büyük bir fitne görülecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 37)
Masum insanlar katloluncaya kadar Mehdi çıkmayacak ve katliamlara yerde ve göktekiler, artık tahammül edemez bir hale geldiğinde zuhur edecektir... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 37)
Hiçbir tarafın ondan mahfuz kalmayacağı bir fitne zuhur edecek, bu fitne kaldığı yerden hemen başka bir tarafa yayılacak... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 21-22)

Semud kavmi nasıl helak edildi?


Semud kavmi nasıl helak edildi?
Kendilerine gelen elçiyi yalanlayan Semud kavmini Allah yeryüzünden sildi...

Semud kavmi de aynı Ad kavmi gibi, Lut kavmi gibi Allah’a başkaldırmış ve gönderilen elçileri yalanlamış bir kavimdir. Allah Semud kavminin inkarını ayetlerde şöyle bildirir:
Semud (kavmi) de uyarıları yalanladı. Dediler ki: "Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda gerçekten biz bir sapıklık (delalet) ve çılgınlık içinde kalmış oluruz." "Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır." Onlar yarın, kimin çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarık olduğunu bilip-öğreneceklerdir. (Kamer Suresi, 23-26)
Sizden öncekilerin, Nuh Kavmi'nin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: "Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (İbrahim Suresi, 9)
Semud kavminin kendilerine gelen elçiyi yalanlamaları ve ardından da Allah’ın azabıyla helak edilmeleri kuşkusuz çok ibret verici ve tarihe geçmiş bir olaydır. Günümüzde Semud Kavmi, Kuran'da bahsi geçen kavimler içinde hakkında en fazla bilgiye sahip olunanlardan bir tanesidir. Tarihi kaynaklar da, Semud isimli bir kavmin yaşadığına dair deliller sunmaktadır.
Kuran'da bahsi geçen Hicr Halkı ve Semud Kavmi'nin aslında aynı kavim oldukları tahmin edilmektedir; zira Semud Kavmi'nin bir başka ismi de Ashab-ı Hicr'dir. Bu durumda "Semud" kelimesi bir halkın ismi, Hicr şehri ise bu halkın kurduğu şehirlerden biri olabilir. Nitekim Yunan coğrafyacı Pliny'nin tarifleri de bu yöndedir. Pliny, Semud Kavmi'nin oturmakta olduğu yerlerin Domatha ve Hegra olduğunu yazmıştır ki, buralar günümüzdeki Hicr kentidir.1
Semud Kavmi'nden bahseden bilinen en eski kaynak, Babil Kralı II. Sargon'un bu kavme karşı kazandığı zaferleri anlatan Babil devlet kayıtlarıdır. (MÖ 8. yüzyıl) Sargon, Kuzey Arabistan'da yaptığı bir savaş sonunda onları yenmiştir. Yunanlılar da bu kavimden bahsetmekte ve Aristo, Batlamyus ve Pliny'nin yazılarında isimleri "Thamudaei", yani "Semudlar" olarak anılmaktadır. 2 Peygamberimiz (sav)'den önce, yaklaşık MS 400-600 yılları arasında ise izleri tamamen silinmiştir.
Kuran'da Ad ve Semud kavimlerinin isimleri daima birlikte anılır. Dahası Allah ayetlerde, Semud Kavmi'ne Ad Kavmi'nin helakından ders almalarını öğütlemektedir. Bu ise, Semud Kavmi'nin Ad Kavmi hakkında detaylı bir bilgi sahibi olduğunu gösterir:
Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur... (Araf Suresi, 73)
(Allah'ın) Ad (Kavmi'nden) sonra sizi halifeler kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç ve servetle) yerleştirdiğini hatırlayın. Ki onun düzlüklerinde köşkler kuruyor, dağlardan evler yontuyordunuz. Şu halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. (Araf Suresi, 74)
Ayetlerden anlaşıldığına göre Ad Kavmi ve Semud Kavmi arasında bir ilişki vardır, hatta belki de Ad Kavmi, Semud Kavmi'nin tarihinin ve kültürünün bir parçasıdır. Hz. Salih, Semud Kavmi'ne Ad Kavmi'nin örneğini hatırlamalarını ve bundan ders almalarını emretmektedir.
Ad Kavmi'ne de kendilerinden önce yaşamış olan Nuh Kavmi'nin örnekleri gösterilmiştir. Ad Kavmi'nin Semud Kavmi için tarihsel bir önemi olması gibi, Nuh Kavmi'nin de Ad Kavmi için tarihsel bir önemi vardır. Bu kavimler birbirlerinden haberdardırlar ve belki de aynı soydan gelmektedirler.
Oysa Ad Kavmi ve Semud kavimlerinin yaşadıkları yerler, birbirlerinden coğrafi olarak uzak bir konumdadırlar. Bu iki kavim arasında görünüşte herhangi bir bağlantı yoktur; öyleyse ayette Semud Kavmi'ne hangi sebepten dolayı Ad Kavmi'ni hatırlamaları söylenmektedir?
Cevap, biraz araştırıldığında ortaya çıkar. Ad ve Semud kavimleri arasındaki coğrafi uzaklık aldatıcıdır. Semud Kavmi Ad Kavmi'ni bilmekteydi, çünkü bu iki kavim, büyük bir olasılıkla aynı kökenden geliyorlardı. Ana Britannica Ansiklopedisi "Semudlar" başlığı altında bu kavimden şöyle bahseder:
Eski Arabistan'da önem taşıdığı anlaşılan kabile ya da kabileler topluluğu. Güney Arabistan kökenli oldukları, ancak içlerinden büyük bir grubun çok eskiden kuzeye göç ederek Aslab Dağı yamaçlarına yerleştiği sanılmaktadır. Hicaz ve Şam arasında yaşayan Semudlar, Ashab-ı Hicr olarak bilinir. Son arkeolojik araştırmalarda, Arabistan'ın orta kesimlerinde Semudlara ait çok sayıda kaya resim ve yazı ortaya çıkartılmıştır.3
Semud medeniyetinin kullandığı bir çeşit alfabenin (buna "Semudik alfabe" ismi verilir) çok benzeri bir alfabeye hem Hicaz'da hem Güney Arabistan'da rastlanmıştır. 4 Bu alfabe, ilk defa Orta Yemen'deki bugünkü Semud kasabası yakınlarında bulunmuştur. Bu bölgenin kuzeyinde Rubal-Khali, güneyinde Hadramut ve batısında da Sabwah kenti vardır.
Daha önce Ad Kavmi'nin, Güney Arabistan'da yaşayan bir kavim olduğunu görmüştük. Ad Kavmi'nin yaşadığı bölgede, özellikle Ad'ın torunları olan Hadramiler'in yaşadıkları bölgenin ve başkentlerinin yakınlarında Semud Kavmi'ne ait bulguların elde edilmesi ise son derece önemlidir. Bu durum, Kuran'da işaret edilen Ad-Semud kavimlerinin bağlantısını da açıklar. Bu bağlantı, Kuran'da Araf Suresi'nde 73. ve 74. ayetlerde Hz. Salih'in Semudların Ad Kavmi'nin yerine geldiklerini belirten sözünde de açıklanmaktadır:
Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur... (Allah'ın) Ad (kavminden) sonra sizi halifeler kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç ve servetle) yerleştirdiğini hatırlayın." (Araf Suresi, 73-74)
Kısacası Semud Kavmi, Allah'ın elçilerine uymamanın karşılığında helak olmuşlardır. Yapmakta oldukları yapılar, sanat eserleri kendilerini azaptan koruyamamıştır. Semud Kavmi, daha önceki ve sonraki birçok inkarcı kavim gibi şiddetli bir azapla helak edilmiştir.
O zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar. Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (Halkı) gerçekten Rablerine (karşı) inkâr etmişlerdi. Haberiniz olsun; Semud (Halkına Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verildi.) (Hud Suresi, 67-68)
Kaynaklar:
1. "Hicr", İslam Ansiklopedisi: İslam Alemi, Tarihi, Coğrafya, Etnoğrafya ve Bibliyografya Lugati, Clit 5/1, s. 475.
2. Phillip Hitti, A History of the Arabs, London: Macmillan, I970, s. 37.
3. "Semudlar", Ana Britannica, Cilt 19, s. 232.
4. Brian Doe, Southern Arabia, Thames and Hudson, 1971, s. 21-22.