31 Ağustos 2014 Pazar

Hz. Mehdi tüm dünyayı kana bulamaya mı geliyor?


Hz. Mehdi tüm dünyayı kana bulamaya mı geliyor?
Hz. Mehdi kan dökerek hakim olacak diyenler çok yanılıyorlar.

Bazı Müslümanlarda çok yanlış bir inanç var. Ahir zamanda olduğumuz bu dönemde dünyayı kurtarmaya gelecek olan Mehdi’nin tüm dünyayıkana boğarak zafer elde edeceğini düşünenler var. Oyda kan döken Deccaliyettir, kanı durduran ise Mehdiyettir. Tam tersine Hz. Mehditüm dünyada akan kanı durduracak, savaşlara son verecek, herşeyden önemlisi savaşa harcanan parayı da insanların mutluluğuna harcayacaktır.
Allah kan dökülmesini istemiyor, insanlar huzur içinde yaşasınlar, nimetlere şükrederek yaşasınlar istiyor. İşte bunu sağlayacak olan Hz. Mehdi’dir. Hz. Mehdi döneminde tüm dünya onun adaletinden, sevgisinden ve şefkatinden razı olacaktır.
Hz. Mehdi'nin en önemli özelliklerinden biri olan barış ve sevgiyle din ahlakını hakim edecek olması, Peygamberimiz'in hadislerinde şöyle haber verilir:
"İnsanlar, bal arılarının beyleri etrafında toplanması gibi, Hz. Mehdi (as)'ın çevresinde toplanırlar. Daha önce zulümle dolu olan dünyayı, adaletle doldurur. Adaleti o denli olur ki, UYKUDA OLAN BİR KİMSE DAHİ UYANDIRILMAZ VE BİR DAMLA KAN BİLE AKITILMAZ. Dünya, adeta asr-ı saadet devrine geri döner." (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, sf. 29 ve 48)
Hz. Mehdi’nin bir ülkeye savaş açması herhangi bir çatışma içinde girmesi, herhangi bir savaşı teşvik etmesi ve kan dökmesi asla mümkün değildir. Çünkü Allah, Hz. Mehdi’ye kan dökmemesini emretmiştir. Hz. Mehdi peygamberimizin vahiyle bildirdiği ahlaka ve hükümlere göre hareket edecek, Kuran’a ve hadislere uyacaktır.
Hz. Mehdi’nin nasıl bir yol izlemesi gerektiği, İslam ahlakını hakim kılmak için hangi yöntemlere başvurması gerektiği, hangi durumlar karşısında nasıl tavır alması gerektiği Peygamberimiz tarafından detaylı olarak bildirilmiştir. Peygamberimiz'e bu bilgileri haber veren de Cebrail vesilesiyle Cenab-ı Allah'tır. Dolayısıyla Hz. Mehdi attığı her adımda, aldığı her kararda, yaptığı her uygulamada Allah'ın emrine göre hareket edecektir. 
Hz. Mehdi’nin sevgi ve şefkat insanı olduğunu, sükunetle ve sevecenlikle hareket edeceğini peygamberimiz şöyle bildirmiştir:
Hz. Mehdi, Peygamber'in yolunda gidecek, UYUYAN KİŞİYİ UYANDIRMAYACAK, KAN DA AKITILMAYACAKTIR. (Kıyamet Alametleri, sf. 163)
[HZ. MEHDİ'NİN] ZAMANINDA NE BİR KİMSE UYKUSUNDAN UYANDIRILACAK, NE DE BİR KİMSENİN BURNU KANAYACAKTIR. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, sf. 44)
Ona [Hz. Mehdi’ye] biat edenler, [Kabe civarındaki] rukün ve makam arasında biat ederler. UYUYANI UYANDIRMAZ, ASLA KAN DÖKMEZLER. (El-Heytemî, El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 24)
Düşmanlık ve kini de kaldıracaktır...Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. Din birliği de olacak, artık Allah'tan başkasına tapılmayacaktır. Savaş da ağırlıklarını bırakacak. (Sünen-i Ibn-i Mace, 10/334)
Hiçbir kimse arasında bir düşmanlık kalmayacaktır. Ve bütün düşmanlıklar, boğuşmalar, hasetleşmeler muhakkak kaybolup gidecektir. (İmam Şa'rani, Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, 496)
Şu bir gerçek ki birisi çıkıp da “Ben Mehdi’yim” diyorsa, tüm dünyada kan dökülmesini teşvik ediyorsa anlayın ki o kişi Mehdi değildir. Çünkü Hz. Mehdi hiçbir zaman Mehdi olduğunu kabul etmeyecek ve insanlar tarafından zorla başa geçirilecektir. Ve bu kişi tek bir insanın bile zarar görmesine müsade etmeyecektir. Uçan kuştan tutun da denizdeki balığa kadar tüm kainat ondan razı olacaktır. 

Kuran’daki ayetlerde hayret uyandıran ebced tarihleri – 11


Kuran’daki ayetlerde hayret uyandıran ebced tarihleri – 11
Kuran okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun. Umulur ki esirgenmiş olursunuz. (Araf Suresi, 204)

Bugün yine Kuran’da yer alan ayetlerin ebced tarihlerinin nasıl ahir zamana, yani günümüze baktığını sizlerle paylaşmaya devam etmek istiyorum. Ayetlerin ebced değerleri çok önemli bir anlam içeriyor, günümüze yani ahir zamana bakıyor. İsterseniz yine Kuran ayetlerinde yer alan ebcetlere geçmeden önce ahir zaman ile ilgili iki hadise bakalım.
Ahir zamanda Hz. Mehdi’ye en çok muhalefet edecek olan, ona en çok saldıracak olan Deccal’dir. Deccal’in ne zaman ortaya çıkacağı hadislerde şöyle bildirilir:
Deccal yüzyılın başında çıkar:
Dünya kurulduğundan beri her yüzün başında önemli bir olay olmuştur. BİR YÜZÜN BAŞLARINDA DA DECCAL ÇIKAR ve Meryem oğlu İsa nüzul ederek (yeryüzüne inerek) onu yok eder. (Suyuti, Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, s. 90)
Deccal zamanında dünyevi büyük olaylar yaşanacak:
Deccalin zuhurundan ÜÇ YIL ÖNCE, SON DERECE BUHRANLI GÜNLER OLACAK, AÇLIK HÜKÜM SÜRECEKTİR. BİRİNCİ YILDA ALLAH GÖĞE YAĞMURU HAPSETMESİNİ EMREDECEK… (Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed B. Resul El-Hüseyin El Berzenci, Pamuk Yayıncılık, s. 220)
Şimdi ayetlerin hayret uyandıran ebced tarihlerine bakalım:
ebcedler 1
ebcedler 2

ebcedler 3

ebcedler 4

ebcedler 5



Suriye: Hadislerde bildirilen özel bir ülke...


Suriye: Hadislerde bildirilen özel bir ülke...
Suriye, Deccal’in kol gezdiği ülke. Her gün yüzlerce masum insan şehit ediliyor, zavallı çocuklar öksüz kalıyor. Tüm dünya Şam şehrinin adeta bir hayalet şehrine dönüştüğünü hayretle izliyor. Süfyani Deccal Müslümanları mahvediyor, onları kendi ülkelerinden çıkarıyor, yurtlarından sürüyor. Peki ama yıllardır neden Suriye’ye bir türlü demokrasi gelmiyor? Suriye neden anti komünist, Müslümanların özgürce seçimlerini yapıp liderlerini başa geçirdikleri bir ülke olamıyor? Neden hiç acımadan Müslüman kendi Müslüman kardeşine silah doğrultuyor?
Aslında bütün bu soruların batıni bir cevabı var. Suriye peygamberimizin yüzyıllar önce hadislerde bahsettiği özel bir ülke. Suriye’de böylesine karışıklık ve fitne yaşanacağını peygamberimiz bildirmiş. Şimdi Müslümanlar bu hadislerin arka arkaya gerçekleşmesini izliyor. Ahir zamantüm heybetiyle, tüm ihtişamıyla yaşanıyor, fark edenlerin de imanlarına iman katılıyor. Beşar Esad ve kendi halkına yaptığı zulüm hadiste şöyle bildiriliyor:
"Müminlerin Emiri dedi ki: "İki ordu Şam'da ihtilafa düştüğünde, Allah'tan bir işaret dışında bir sona ulaşmayacaktır." Sonra ona soruldu: "Bu işaret nedir Müminlerin Emiri?",
Dedi ki: "Yüz bin kişiden fazla kişinin yok olduğu Şam'da bir deprem. Allah bunu inananlara rahmet, inançsızlara azap olarak yaratır. Bu meydana geldiğinde Şam'da durana kadar ilerleyecek sarı sancaklı boz atlı binicilerin geldiğini görürsünüz. Büyük bir dehşet ve kızıl ölüm olacaktır. Sonra Haresta denen bir Şam köyünün battığını görürsünüz. Sonraciğer-yiyicinin oğlu Şam minberinde oturmak için Yebis vadisinden gelir. Bundan sonra Mehdi'nin (as) çıkışını bekleyin." 144- Gaybet-i Numani.
Hadiste bahsedilen ciğer yiyici Hafız Esad, oğlu da Beşar Esad’dır. Sarı sancaklı boz atlı biniciler de PKK’dır. Peygamberimiz Suriye’de yaşanan bu olayların ardından Hz. Mehdi’nin zuhurunun gerçekleşeceğini söylemiştir.
1.Suriye’nin Bab-el Jamiyah bölgesinin de kargaşalarla yerle bir olacağı peygamberimiz tarafından haber verilmiştir:
Bihar-ül Envar 159- Seyyid Ali bin Abdul Hamid’den SuroorAhlalImaan’da ve Cabir’den, İmam Cafer Sadık (a.s.)’dan şöyle söylediği nakledildi:
“Ben göremeyeceğim, fakat siz o zamana kadar yaşayabilirsiniz: İnsanlar arasında anlaşmazlıklar, gökten bir çağrı, SURİYE’NİN JABİYA KASABASININ YERE GÖMÜLMESİ, yarımadaya Türklerin ayak basması, Ramla’ya Romalıların gelişi; o dönemde tüm dünyada ihtilaflar meydana gelecek. Şam yerle bir edilecek ve orada üç sancak birleşecek. Ashab’ın sancağı, Beka’nın sancağı ve Süfyan’ın sancağı.”
2. Peygamberimiz şu an Suriye’de yaşanan olayları tüm detaylarıyla 1400 yıl önce bildirmiştir:
"Müminlerin Emiri dedi ki: "İki ordu Şam'da ihtilafa düştüğünde, Allah'tan bir işaret dışında bir sona ulaşmayacaktır." Sonra ona soruldu: "Bu işaret nedir Müminlerin Emiri?",
Dedi ki: "Yüz bin kişiden fazla kişinin yok olduğu Şam'da bir deprem. Allah bunu inananlara rahmet, inançsızlara azap olarak yaratır. Bu meydana geldiğinde Şam'da durana kadar ilerleyecek sarı sancaklı boz atlı binicilerin geldiğini görürsünüz. Büyük bir dehşet ve kızıl ölüm olacaktır. Sonra Haresta denen bir Şam köyününbattığını görürsünüz. Sonraciğer-yiyicinin oğlu Şam minberinde oturmak için Yebis vadisinden gelir. Bundan sonra Mehdi'nin (as) çıkışını bekleyin." 144- Gaybet-i Numani
3. Peygamberimiz Suriye’nin beşe bölüneceğini haber vermiştir:
Ravi zincirinden, İsmail bin Mahran’dan, Ibn-i Emire’den, Hazremi’den nakledildi: İmam Cafer Sadık (a.s.)’a şöyle sordum:
“Süfyan ortaya çıktığında ne yapmamız gerekir?
Şöyle cevap verdi: “ŞAM’IN BEŞ BÖLGESİNİ İŞGAL ETTİĞİNDE zamanın sahibine (Sahib-ulEmr) gitmelisiniz.” Bihar-ül Envar- 166. Zamanın sahibi Hz. Mehdi’dir.
4. Peygamberimiz Suriye’de yaşanacak üç olaydan sonra Hz. Mehdi’nin zuhur edeceğini bildirmiştir:
Kanz Cami-ul Fevaid:
Muhammed bin Abbas’tan, Hüseyin bin Ahmed’den, Muhammed bin İsa’dan, Yunus’tan, Sefvan’dan, Ebu Osman’dan, Mualla bin Huneys’ten, İmam Cafer Sadık (a.s.)’ın şöyle söylediği nakledildi:
Müminlerin Emiri (a.s.) dedi ki:
“Üç alametin ardından İmam Kaim (a.s.)’ın çıkışını bekleyin.”
Kendisine sordular: “Bu alametler nelerdir?”
“1 Suriyelilerin karşılıklı anlaşmazlıkları, 2 Horasan’dan siyah bayrakların çıkması ve 3 Ramazan ayında korku.” ... Bihar-ül envar 14

Yüzyılın en ibretlik olaylarından biri: Titanik, resimler


Yüzyılın en ibretlik olaylarından biri: Titanik, resimler
Tarih dünya hayatının geçiciliğini ve ölümün yakınlığını gösteren yüzlerce ibret verici olayla dolu. 1912 bu ibret verici olaylardan birinin, dünya tarihinin en büyük deniz felaketinin gerçekleştiği yıldı. O zamana kadar inşa edilmiş en büyük ve en lüks yolcu gemisi olan Titanik İngilizlerin gururu olarak tanımlanıyordu. 55 metre yükseklik ve 275 metre uzunluğundaki gemi teknik yönden üstün bir donanıma sahipti.
Pek çok insan Titanik için “batması imkansız gibi” diyordu. Ancak gemi ilk çıktığı yolculukta dev bir buz dağına çarparak yara aldı. Ve korkunç bir şekilde Atlantik sularına gömüldü. Allah tüm insanlığa bu dünyada hiçbirşeyin yıkılmaz ve yok olmaz olmadığını gösterdi. Geminin 2200 yolcusundan sadece 700 kadarı kurtuldu. 1500 yolcu buzlu sularda çırpınarak can verdi. Bu felaket yaklaşık 90 yıl sonra Holywood filmlerine konu oldu. Ve bu korkunç olay tekrar herkese hatırlatılmış oldu.

Titanik3
Gemiye kesinlikle batmaz gözüyle bakıldığı için çok az sayıda filika alınmıştı. Ölenler arasında İngiltere’nin ünlü zenginleri ve soyluları da vardı. Bu olay insanların Allah’ın taktir ettiği kadere hiçbir şekilde karşı koyamayacaklarını bir kez daha gösterdi. Titanik faciası zenginlikleri ile kibirlenen tek mutlak güç sahibinin Allah olduğunu unutanların ne gibi felaketlerle karşılaşabileceğini gösteren tarihi bir ibrettir.
Titanik2

Titanik1
De ki: “Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: -Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz.”

De ki: “Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız.” (Enam Suresi, 63-64)

İnsanlığı kana bulayan Komünizm...

İnsanlığı kana bulayan Komünizm...
Eşitlik, sosyal adalet, özgürlük iddiası ile ortaya çıkan Komünizm maddeci, çatışmacı, Allah’ın apaçık varlığını inkar ettiği için uygulandığı her ülkede sayısız belalara sebep oldu. 20. Yüzyılda yüzmilyonlarca insanın canına malolan Komünizm halen varlığını sürdürmektedir. Komünizmin nasıl bir dünya istediğini daha önce bunu yaşayan ülkelere bakarak görebiliriz.
Lenin Vahşeti:
Lenin devrimin profesyönel devrimcilerden oluşan, askeri disipline sahip işçiler adına konışmak yetkisinde olan Komünist partisi tarafından gerçekleştirilmesi gerektiğini söyleyerek Marksizme yeni bir yorum getirdi. Ve bu yorum teröre ve şiddete dayalı devrimi Komünizmin ayrılmaz parçası yaptı. 1906 yılında, yani Bolşevik Devriminden 11 yıl önce Proleterya dergisinde “Bizim ilgilenmekte olduğumuz olgu, silahlı mücadeledir” (Vladimir I Lenin, 30 Eylül 1906, Proletari, Nr. 5) diyen Lenin’in yorumları, devrimden sonraysa acımasız, insanları zalimce ezen, şiddet ve baskıyla hükmeden rejimler kurulmasına sebep oldu. Ekim devriminin ardından gerek Kızılordu birlikleri gerekse Lenin’in kurdurttuğu Çeka adlı gizli polis örgütü devlete karşı gördükleri bütün toplum kesimlerine karşı büyük bir terör uyguladılar.
“Nahimovski Caddesi, sokakta tutuklanan subayların, erlerin, sivillerin asılmış cesetleriyle doluydu. Şehir ölüydü, halk mahzen ve ambarlarda gizleniyordu. Tüm çit kazıkları, tüm ev duvarları, telgraf direkleri, mağaza vitrinleri “Hainlere ölüm” yazılı afişlerle kaplıydı. İnsanları ibret olsun diye sokakta asıyorlardı.” (S.P. Melgounov de, Le Terreur rouge en Russie, 1918-1924 Rusya’da Kızıl Terör)
Bolşevikler girdikleri her şehirde kendi ideolojilerine ılımlı bakmayan kesimleri katliamdan geçiriyor, halka korku salmak amacıyla abartılı vahşetler gerçekleştiriyorlardı. Bu katliamların bir çoğunun emri doğrudan Lenin tarafından veriliyordu. Örneğin yolladığı bir telgrafta Lenin şöyle yazıyordu:
“Yoldaşlar! Beş kazanızda cereyan eden kulak ayaklanması acımasızca ezilmelidir. Devrimin çıkarları bunu gerektiriyor, çünkü artık her yerde kulaklarla bir ölüm kalım mücadelesi başlamıştır. Bir örnek oluşturmak gereklidir. Daha az sayıda olmamak üzere; 100 kulak, para babası, kan içicinin asılması (insanların görebileceği şekilde asılması diyorum) isimlerinin açıklanması, bütün tahıllarına el konması… Bunu insanların yüzlerce fersah öteden görüp, titreyecekleri, anlayacakları şekilde yapınız. Bu talimatları aldığınızı ve yerine getirdiğinizi bildirmek için telgraf çekiniz. Selamlar. Lenin. (Rusya Çağdaş Tarih Belgelerinin Korunması ve incelenmesi Merkezi, 2/1/898; Komünizmin Kara Kitabı. S. 98)
Lenin’in bu emrine benzer daha pek çok emir ve uygulama sonucunda onbinlerce insan hiçbir yargılama olmaksızın kurşuna dizildi. Pek çok rejim mühalifi de bulak adı verilen ve tutukluların çok ağır şartlarda ölesiye çalıştırıldıkları toplama kamplarına gönderildi. Çoğu bu kamplardan sağ kurtulamayacaktı.
Sonuçta 1918- 1922 yılları arasında Bolşevik Rejimine karşı ayaklanan yüz binlerce işçi ve köylü katledildi.
İnsan yapımı kıtlık:
Lenin zamanında tüm Rusya’da 5 milyon insanın ölümüne neden olan bir kıtlık yaşandı. 1918 yılı içinde Lenin tarafından alınan bir kararla özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasına yönelik bir politika başladı. Bunun en önemli sonucuysa köylülerin tarlalarının devletleştirilmesi ve mahsüllerinin ellerinden alınmasıydı. Her çiftçi için Bolşeviklere vermesi gereken bir kota belirlenmişti. Ancak bu kotayı tamamlayabilmek için çoğunun elindeki tüm mahsülü vermesi gerekiyordu.
Nikolay Melnik: (O dönemde sağ kalan kişilerden biri) “Yenilebilir her şey alınmıştı.. Her şey!
Volodimir Sergiychuk: (Tarihçi, University of Kiev) “Yiyecekler alınıp götürüldüğünde, köylülerin de yiyecek araması yasaklanmıştı. Satın almak, değişmek ve kazanmak yasaktı.
Direnmek isteyen köylüler en vahşice yöntemlerle susturuldu. Bazıları ellerindeki buğdayın hepsini vermemek için mahsulün bir kısmını gizli ambarlara saklıyordu. Ancak bu gibi davranışlar Bolşeviklerce devrime ihanet sayılıyor ve akılalmaz vahşetlerle cezalandırılıyordu. 14 Şubat 1922’de inceleme yapmak üzere bölgeye giden bir müfettiş yapılan uygulamaları şöyle anlatıyordu:
“Zoralım birliklerinin haksız uygulamaları akıl almaz boyutlara ulaştı. Tutuklanan köylüler sistematik biçimde soğuk hangarlara kapatılıyor, kırbaçla dövülüyor ve ölümle tehdit ediliyor. Teslim etmeleri gereken kotanın tamamını dolduramayanlar, elleri kolları bağlanıp, çıplak bir şekilde köyün ana caddesi boyunca koşmaya zorlanıyor ve sonra da soğuk bir hangara tıkılıyor. Çok sayıda kadın bayılana kadar dövüldükten sonra çıplak olarak karda açılan çukurlara konuluyor. (Komünizmin Kara Kitabı. s.159-160)
1920 yılında korkunç bir ceza verildi. Köylülerin sadece mahsülleri değil, ellerindeki tohumlar da toplanacaktı. Tohumların toplanması köylülerin yeni mahsül üretememeleri ve mutlak kıtlıkla ölmeleri anlamına geliyordu. Nitekim de öyle oldu. 1921 ve 1922 yıllarında Rusya sınırları içinde tam 29 milyon insan açlıkla pençeleşti. Ve 5 milyon insan açlık sonucunda yaşamını yitirdi…
Bu yazımı Komünist rejimin topluma ne kadar bütük bir felaket, acı ve ızdırap getirdiğini göstermek amacıyla yazdım. Ülkemizde her an komünizm ve bölünme tehlikesi altındadır. Atatürk’ün “Komünizm Türk Dünyası’nın en büyük düşmanıdır. Her görüldüğü yerde ezilmedir.” sözü asla akıldan çıkarılmamalıdır. 20. Yüzyılda Rusya’da yaşanan bu büyük felaket hiçbir zaman unutulmamalı, komünizm asla bir yönetim biçimi olarak seçilmemelidir.

Sizden ücret istemeyenlere uyun...


Sizden ücret istemeyenlere uyun...
Müminler hayatlarını Allah'a adarlar, her yaptıklarında O'nun rızasını gözetirler.

Ahir zamandayız ya, bazı insanların nerdeyse herşeyi para olmuş. Parayla yatıp parayla kalkıyorlar. Kafalarında hep kazanacakları para, yatırım yaptıkları para, kar ettikleri ticaret var. Nerdeyse başka hiçbir şey düşünemez olmuşlar.
“Kişiyi nasıl bilirsin, kendin gibi” demiş atalarımız. İnkar edenler nasıl samimiyetsizlerse, nasıl bencil ve egoistlerse karşılarındakileri de öyle zannederler. Kendileri para olmadan adım bile atmazken müminleri de kendileri gibi zannederler. Oysa müminler canlarını, mallarını Allah’a adamış, bu dünyadan geçip tam anlamıyla ahirete yönelmiş insanlardır. Ama inkar edenler için bu samimiyet ve ihlas asla yakalanamayacak yüksek bir ruhtur. Bu yüzden müminlerin samimiyetini kavramaları mümkün değildir.
Bütün bu konuları anlatmamın sebebi aslında bu dönemde televizyonlara çıkıp, ya da köşe yazarlığı yapıp bundan para alan bazı alimlere dikkat çekmek. Bu kişiler çıkıp her yerde dinimizi para ile anlatıyorlar.  Oysa dava adamının para karşılığı Allah yolunda hizmet etmesi haramdır. Kuranİslam para ile anlatılmaz. Tebliğyapmak zaten Müslüman’ın en baş görevlerinden biridir.
Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur.” (Yasin Suresi, 17)
Dolayısıyla Kuran, her mümine tebliğ yapmasını emreder. Mümin Allah’ı, Kuran’ı anlatmaktan dolayı değil para almak, bunun için her türlü imkanını seferber ederek üzerine para verir. Kendi parasıyla kitaplar alıp insanlara dağıtır, internet siteleri kurar, yazılar yazar, televizyon programlarında konuşur. Bütün bunları da yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak için yapar.
Kuran’da örnek olarak gösterilen peygamberlere baltığımızda da hiçbirinin yaptıkları tebliğden en ufak birücret almadığını görüyoruz. Peygamberimiz ve yanındaki sahabeler yıllarca yaptıkları tebliğden herhangi bir ücret istediler mi? Peki ya Hz. Musa Firavun’dan herhangi bir ücret talep etti mi? Hapiste yıllarca herkese tebliğ yapan Hz. Yusuf bunun için en ufak bir karşılık bekledi mi? Tabii ki hayır. Tüm peygamberler ihlasla ve samimiyetle kendilerine verilen elçilik görevini yerine getirdiler. Kavimlerine gece gündüz demeden hak dini anlattılar. Bunun için tüm imkanlarını kullandılar. Canlarını ve mallarını hiç düşünmeden Allah yolunda harcadılar.
Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O’nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kafir olan bir topluluğu hidayete erdirmez. (Maide Suresi, 67)
Allah’a itaat edin, peygambere de itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen, ancak apaçık birtebliğdir. (Maide Suresi, 92)
Yazılarımda hep ahir zamanda olduğumuzu anlatıyorum. Bu zorlu dönemde hizmet etmek, dinimizi anlatmak, malını, mülkünü Allah yolunda harcamak gerçekten çok önemli.  Müminler bunu ihlasa yapacak. İmana ağırlık vermeyip ticarete ağırlık verdiğinde, paraya, çıkara ağırlık verdiğinde iman unutuluyor ve iman zaafiyeti oluyor. O zaman kişi için ne İttihad-ı İslam önemli oluyor, ne Mehdi’nin çıkışı önemli oluyor, ne İsa Mesih’in inişi önemli oluyor. Bu yüzden mümin dünyadan çıkar beklemeyecek, özellikle dini tebliğ ederken, Allah yolunda salih bir amel işlerken hiç bir ücret talep etmeyecek. Karşılığını en güzel şekilde, Allah’ın rızasını kazanarak ahirette alacak. Tıpkı peygamber gibi…
İşte Allah’ın hidayet verdikleri bunlardır; öyleyse sen de onların bu hidayetlerine uy. De ki: “Ben bunun için sizden bir ücretistemiyorum. O (Kur’an), alemlere bir ‘öğüt ve hatırlatmadan’ başkası değildir.” (En’am Suresi, 90)
De ki: “Ben buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum.” (Furkan Suresi, 57)
De ki: “Ben sizden bir ücret istemişsem, artık o sizin olsun. Benim ecrim (ücretim), yalnızca Allah’a aittir. O, herşeye şahid olandır.” (Sebe Suresi, 47)
Yaşadığımız bu dönemde Hz. Mehdi’nin ve Hz. İsa’nın da nasıl yüksek bir ahlaka, nasıl muhteşem bir şahsiyete sahip olduklarını göreceğiz. Bu iki muhteşem insan sevgi insanlarıdır. Öyle parayla pulla, dünyayla işleri olmaz. Kendi çıkarlarını değil insanların imanını, mutluluğunu ve huzurunu düşünürler. Onlar sevgi, barış, kardeşlik, dostluk ve adalet adına ellerinden gelen her şeyi yapacaklar ve tüm dünyaya örnek olacaklar. Bu dünyayı sevgiye, güzelliğe ve mutluluğa boğacaklar. Ve onlar da tıpkı Kuran’da övülen peygamberler gibi hayatları boyunca yaptıkları tebliğden en ufak bir karşılık almayacaklar…
“Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.” (Yasin Suresi, 21)

Hayvanlardaki müthiş anne şefkati yaratılışın eseridir…


Hayvanlardaki müthiş anne şefkati yaratılışın eseridir…
Avını birkaç saniye içinde yakalayan yırtıcı bir aslan, aniden saldırıp düşmanını yakalayan birtimsah, ya da sürüler halinde dolaşıp avlarını parçalayan kurtlar, şahinler, kaplanlar, köpek balıkları… Doğada yaşayan tüm bu vahşi hayvanların ortak bir özelliği var. O da hepsinin kendi yavrularına karşı son derece şefkatli ve merhametli olmaları.
Hayvanların çocuklarına karşı bu kadar fedakâr olmaları, onları beslemek için birçok fedakârlığa katlanmaları, düşmanla karşılaştıklarında kendi canlarını tehlikeye atmaları, başka canlılarla fedakâr ilişkiler kurmaları, birbirinden benzersiz harika yuvalar yapmaları evrim teorisini tam anlamıyla çökertir. Evrim teorisi tam anlamıyla bencillik, güçlü olanın hayatta kalması üzerine kurulmuştur. Oysa doğadaki canlılar gösterdikleri fedakâr davranışlarla bunun tam tersini kanıtlamaktadır. Canlılar Allah’ın sonsuz güzelliğini, merhametini ve sevgisini yansıtmaktadır.
hayvanlarda anne şefkati (1)

Allah sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra da sizi çift çift kıldı. O’nun bilgisi olmaksızın, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah’a göre kolaydır. (Fatır Suresi, 11)
hayvanlarda <a rel=anne şefkati (2)" class="alignnone wp-image-131045" height="366" src="http://www.bloghaber.net/wp-content/uploads/2014/04/hayvanlarda-anne-%C5%9Fefkati-2-300x203.jpg" style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; border: 0px currentcolor; display: inline;" width="552">