12 Mart 2015 Perşembe

Peygamberimize saygıya uygun olmayan sözler edenler Kuran’a göre öldürülmeli mi?


Peygamberimize saygıya uygun olmayan sözler edenler Kuran’a göre öldürülmeli mi?
Bağnazların uydurduğu hurafelere değil Kuran'a uyun.

Bugün de yobaz zihniyetin acımasızlığını, hiddetini, sevgisizliğini, ağızlarından taşan öfkelerini anlatmaya devam edeceğim. Dinimiz ne kadar sevgi, hoşgörü, bağışlama, şefkat, koruyup kollama dini olsa da yobazların uydurduğu sahte din katletme, öldürme, yakıp yıkma üzerine. Bu yüzden insanlar İslam’dan kaçıyor, bu yüzden dünya çapında İslamofobi yayılıyor. Bu yüzden her Müslüman bu yobaz zihniyeti deşifre etmeli diyorum. Kuran’da anlatılan İslam ile yobazların uydurduğuhurafelerin birbirine tamamen zıt olduğunu anlatmalı.
Bildiğiniz gibi peygamberimize karşı saygıya uygun olmayan sözler ediliyor, ya da bu kişiler peygamberimize yönelik (peygamberimizi tenzih ederim) karikatürler çiziyorlar. Yobazlar bu eylemlerin hükmünü uydurma hadislerle şöyle belirlemişler:
“Peygambere söven kişi tevbeye çağırılmadan hemen öldürülür.”(İbni Teymiye)
İbni Münzir dedi ki: İlim ehlinin hepsi, Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem'e söven kimsenin öldürülmesi hususunda birleşmişlerdir. (2. hadis kaynak: Enverşâh, el-Keşmîrî, “İkfâru’l-Mulhidîn”, sf. 64. “Tenbihu’l Ğafilîn ila Hükmi Şatimillahi ve’d-Dîn” adlı eserden naklen. Bkz. sf. 14)
Abdullah'ın rivayetinde şöyle diyor: Tevbeye çağrılmadan öldürülür. Halid b. Velid, Nebi sallAllahu aleyhi ve sellem'e söven bir adamı öldürdü ve tevbeye çağırmadı. (İbni Teymiye)
Bir insanın Allah’a, Peygamberlere, manevi değerlere karşı uygunsuz ifadelerde bulunması elbette asla tasvip edilmeyecek bir durumdur. Fakat elbette her insan bir değildir. Kimi imansız olur, kimi çeşitli sebeplerle dine önyargılıdır, kimisi öfkeli yetiştirilmiştir, bazıları cahildir, kimisi Kuran hakkında hiçbir şey bilmez... Dolayısıyla çeşitli sebeplerle insanların zihinlerinde dine karşı önyargı oluşması mümkündür, özellikle günümüzde öfke ve nefret içinde yaşayan çok insan vardır.
İmtihana geldiğimiz bu dünyada, her görüşten, her fikirden insan olacak ve imtihanımız bu görüşler, bu fikirler ve bu insanlarla beraber sürecektir. Bir Müslümanın görevi, karşıdaki insan her ne kadar önyargılı, öfkeli dahi olsa, ona Kuran’daki güzel ahlakı güzellikle anlatmak ve kararı ona bırakmaktır. Kimi zaman bu güzel tavırdan karşı taraf etkilenir ve yaptığı hatanın farkına vararak kendisini değiştirebilir. Nitekim bu, yine Kuran ayetinde bildirilmiş olan bir gerçektir:
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) olmuştur. (Fussilet Suresi, 34)
Ayette Müslümanlara, kötü bir tavra güzel bir karşılıkla karşılık verilmesi emredilir. Ve bunun getireceği sonuç şöyle bildirilir: “(görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) olmuş...”
Bütün bunlara rağmen karşıdaki insan eğer yine uygunsuz tavır ve sözlerine devam ediyorsa, bu durumda yine Kuran’da ne yapılması gerektiği açıklanmıştır:
O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler.(Furkan Suresi, 63)
O, size Kitap’ta: "Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi... (Nisa Suresi, 140)
Görüldüğü gibi Kuran’daki hüküm, böyle cahil topluluklarla karşılaşıldığında onlarla oturmamak, oradan uzaklaşmak ve onlara sadece “Selam” diyerek karşılık vermek, yani onlara barışı hatırlatmaktır.
Ayetlerde dikkat çekilen iki özellik vardır. Bu insanlar, muhatap alınamayacak kadar cahil ve belki de defalarca uyarılmış fakat doğruyu kabul etmemiş insanlardır. Çünkü görevi tebliğ olan ve dolayısıyla sürekli doğruyu anlatmakla yükümlü bir Müslüman, bu defa bu kişilerle hiç muhatap olmamakta, onların yanlarından ayrılmaktadır.
Yine ayette dikkat çekilen bir diğer husus, “onlar başka söze dalıp geçinceye kadar” onlarla oturmamaktır. Dolayısıyla bu insanlar, belki de bir Müslümanın daima yakın çevresinde olan, sürekli muhatap olduğu insanlar olabilir. Öyle ki başka söze daldıklarında onlarla sıcak bağlantı devam etmektedir.
Bu demektir ki, Müslümandan beklenen, yukarıdaki mevzu hadiste belirtildiği gibi vahşi bir yöntem değildir. Bazı insanlar uygunsuz söz söylediklerinde onların yanlarından ayrılmak, fakat öğüt aldıkları sürece mümkün olduğunca da onlara doğruyu anlatabilmektir.
Bu konudaki uydurma hadislerin Kuran’la çeliştiğini görebilmenin bir diğer önemli delili ise “tevbeyi engellemesidir”. Allah Kuran’da insanları her konuda tevbeye çağırmışken; tevbe, kişinin kendisi ile Allah arasındayken; Allah “affedici ve bağışlayıcı” olduğunu ayetlerinde sık sık belirtmişken; Kuran’da tevbe edenler sürekli övülmüşken; nasıl bir insanın tevbe etmesi engellenebilir? Kişi Allah’tan af dilemekten nasıl alıkonabilir? Rabbimiz’in “...tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.” (Bakara Suresi, 37) ayetini görmezden gelerek, bir insandan yaptığından pişmanlık duymak ve Allah’tan af dilemek hakkı nasıl alınabilir?
Elbette kimsenin böyle bir hakkı asla ve kesinlikle yoktur.
Yine Rabbimiz, bir başka ayetinde de şöyle bildirir:
Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim. (Bakara Suresi, 160)
Allah’ın “tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim”, hükmünü adeta kendilerince reddederek yanlış uygulamalarını bu uydurma hadislere dayandırmaya çalışanlar, açıkça Kuran’a muhalif hareket etmektedirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder