2 Eylül 2014 Salı

Her kim öfkesine yenilirse ilk yanan kendisi olur…


Her kim öfkesine yenilirse ilk yanan kendisi olur…
Müslüman sabırlı olacak. Yani ani öfkeye kapılmayacak, sinirlenmeyecek.

Her daim taşmak üzere içte hissedilen müthiş bir öfke, insanlara duyulan kızgınlık, olayların istendiği gibi gitmemesine duyulan kızgınlık, hırsla bağlanılan dünyanın ısrarla kendilerinden kaçmasına duyulan kızgınlık, parayı, malı, mülkü kaybettiğinde duyulan kızgınlık, tek bir gerçek dost bile bulamamaktan dolayı, insanların son derece çıkarcı ve bencil olduklarından dolayı kızgınlık, gün geçtikçe yaşlanmaya ve bedenin kendisini bırakmasına duyulan kızgınlık…
İman etmeyen bazı insanların içinde işte böylesine içlerinden taşan ve binlerce noktada ortaya çıkan bastıramadıkları, durduramadıkları müthiş bir öfke var. Ne zaman ortaya çıkacağı belli olmuyor, ne zaman patlayacakları ya da öfkeyle birbirlerine saldıracakları belli olmuyor. Kişi bir anlık öfkesine yenilenerek sonuza kadar pişman olacağı bir haramı işleyebiliyor. Ya birini öldürüyor, ya evini yakıp malına mülküne zarar veriyor, ya da intihar edip kendisini sonsuz bir cehennemin içine kendi eliyle atıyor. Burada şeytanın iman etmeyen insanların ruhunu nasıl ele geçirdiğine, onlara nasıl kolayca hükmedip, dilediğini yaptırdığına tanık oluyoruz. İman etmeyen insan karşılaştığı imtihanlar neticesinde nerdeyse tam anlamıyla şuurunu yitiriyor, ortada akıl ve mantık kalmıyor. Kuran’la düşünülüp imanla yaşanmadığı için öfkeyle yerinden kalkan kendi eliyle hem kendi bedenini, hem de çevresindekileri yakıyor. Böyle bir ahlakta ne huzur, ne mutluluk ne de güven yaşanmıyor.
Aslında materyalist eğitim ve sevgisiz ortam, çekişmeli, acımasız, mücadeleci, insanların birbirini ezip geçtiği ortam insanların ruhunda böyle müthiş bir kin ve öfkenin oluşmasına sebep oluyor. Bu öfke her karşılaştıkları olumsuz olayda, her nefis mücadelesinde ateda kinle beslenen bir düşman gibi içlerinde büyüyor, büyüyor, büyüyor. Bütün bunlara sevgisizlik, merhametsizlik, şefkatsizlik de eklendiğinde, işte o zaman insan zor durumda kaldığında yanıbaşında tek bir dost bulamıyor. Hiçbir fikre tahammülü olmuyor. Öfke kalbini kasıp kavurduğu için bu insanlarla normal bağlantı da kurulamıyor. Çünkü nasıl tepki verecekleri, nasıl şiddetli bir karşılık verecekleri kestirilemiyor. Böylece matreyalist ve Darwinist eğitimle böylesine Kuran’dan uzak, imandan uzak çok fazla sayıda insanın oluşturduğu toplumlar meydana geliyor. Bu insanlar sevgisizliğin ve bulundukları ortamın acımasızlığını birbirlerinden çıkarıyor, birbirlerini kırıp geçiriyor, birbirlerinin zulmü altında eziliyorlar.
İman etmeyen bazı insanların karanlık ruhlarına sadece öfke hakim olmuyor. Bu imansız ruhlara bir de bencillik, cimrilik, kindarlık, kibir, çekişme, kendisini üstün görme, acımasızca saldırma, dedikoduculuk, sevgisizlik, herşeyden nefret etme, kendisine değer vermeme, dünyaya küsme, gelecekle ilgili korkular ve kaygıların da eklendiğini düşünün. Şimdi bütün bu duygularla yoğrulan ruhun ne kadar yorulduğunu ve en çok da kendisine ne kadar zarar verdiğini düşünün. İman yok, sabır yok, tevekkül yok, bu dünyada imtihan olduğunun bilincinde olmak yok. Olayları son derece zahir bir bakış açısıyla değerlendirmek var. Sadece bu dünya için yaşanırsa tabii ki bunun sonucunda insanın hayatında hep çok büyük bir kayıp, mutsuzluk, pişmanlık ve hüsran var.
Kuşkusuz iman etmeyenlerin içine düştüğü korkunç öfke ve kin şeytanı çok sevindirir. İnsan bir anda öfkeyle yanındakini öldürürken, kendi canına kıyarken, hınçla bir insana saldırırken, başka birinin malına hiç düşünmeden zarar verirken şeytan bir köşede sinsice izler ve sevinç çığlıkları atar. Ama Allah’ı unutup şeytanı izleyen insan şeytanın tam arkasında durduğunu göremez, bunu bir türlü fark edemez. Sonra da öfkeyle attığı adımların ömür boyu vicdan azabını çeker. Ya yıllarca hapse konup hayatını mahfeder, ya eşini, işini, çocuklarını, malını kaybeder, ya da sağlığını yitirip başkalarına muhtaç hale gelir. Dünyada bu kadar çok depresyon hastasının olması, bu kadar çok intihar vakasının olması hep yenilemeyen kin, öfke ve acizlik nedeniyledir.
Kin ve öfkeye kapılmak iman etmeyenlerin içine düştüğü kapıları kapalı bir zindan gibidir. İnsan ne yapsa bir çıkış yolu bulamaz. Ama mümin iman dolu bir kalbe sahiptir. Yaşadığı her an imanının, aklının, şuurlu yaşamanın, Allah’ın yarattığı asil ve değerli bir kul olmanın lezzetini alır. Öbür türlü, güzel söz söylemediği zaman, öfkesini yenmediği zaman basitliğin kirli ortamında ızdırap çeker. Bu yüzden mümin böyle bir basitliğe ve seviyesizliğe asla yanaşmaz. Allah ayetinde tüm müminlere öfkelerini tutup yenmeyi öğütler. Çünkü asıl öfkelenilecek ortamda Allah rızası için öfkelenmemek, haklı iken bağışlamak ve tevazu göstermek değerlidir. Bunu da ancak kamil imana sahip müminler yapabilir.
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Ali İmran Suresi, 134)
Müslüman’ın üslubunun ve tavrının mutlaka yatıştırıcı olması gerekir. Çabuk öfkelenme ve kin besleme Müslüman’a asla yakışmaz. Müslüman olayların içinde yaşamaz, olayları dışarıdan seyreder ve kaderini izler. Tek bir yaprağın düşmesi bile kaderdedir. Dolayısıyla dünya hayatında ve imtihan ortamında üzülecek, sıkılacak, öfkelenecek durumlar değil sabredilecek, tevekkül edilecek, sürekli bağışlanma dilenecek ve daima Allah’a dönüp yönelinecek ortamlar vardır. Mümin tavrını daima Allah’tan yana koyar ve bu sevap fırsatlarını kaçırmaz. En nihayetinde bu hayat bir gün son bulacak, kişi yanında yalnızca takvasını, sabırını, tevekkülünü ve ihlasını bulacaktır.
Kuşkusuz zorluk çekmeden cenneti hak etmek mümkün değildir. Bu dünyada imtihan olmadan, hastalıklarla boğuşmadan, maldan mülkten, eşten, dosttan olmadan, yaşlanıp yavaş yavaş ölüme hazırlanmadan, Allah için salih amellerde bulunmadan cenneti hak etmek mümkün değildir. Mümin bu çetrefilli dünya hayatının her anında, her saniyesinde ruhunu eğitir ve nefsini mutmain hale getirir. Cennete girmeye hazırlanan bir ruh her türlü kin ve öfkeden arınmış, Allah sevgisiyle, samimiyetle ve merhametle tatmin bulmuştur. İnkar edenler ruhlarındaki kin ve öfkeyle, azap dolu sonsuz hayatlarına geçerken, müminde Rabbine gösterdiği teslimiyet ve ihlasla cennet kapılarından alınır. Mümin bu dünya hayatında bu fitnenin içine düşmediği için kazançlıdır, inkar eden ise hem bu dünyada hem de ahirette kalbini Allah’a teslim etmemenin tarifsiz pişmanlığını yaşayacaktır.
Rablerine icabet edenlere daha güzeli vardır. O’na icabet etmeyenler ise, yeryüzündekilerin tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa mutlaka (kurtulmak için) bunu fidye olarak verirlerdi. Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yaratıktır o!.. (Ra’d Suresi, 18)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder