29 Ekim 2013 Salı

Biyomekanik harikası: Balina ağzı


Biyomekanik harikası: Balina ağzı
Balina ağzını tam 3 metre açabiliyor ve içine tonlarca su alıyor.

Bugün yine sizlere inanılmaz büyüklükte, tonlarca ağırlıkta bir balinanın ağzını nasıl 3 metreye kadar açabildiğini anlatacağım. Evet, yanlış duymadınız. Bir balina beslenirken ağzını tam üç metreye kadar açıyor ve tonlarca suyu ağzına dolduruyor. Peki bunu nasıl yapıyor dersiniz?
Yemek yerken farkında olmadan çok sayıda kasımız hareket eder. Bu kasların en başında da çene kaslarımız gelir. Bizim ebatlarımızdaki bir çok canlıya göre, aslında ağzımız yüzümüzde çok ufak bir yer kaplar.
Bu ufacık ağzı açıp kapamak için bile çok ciddi bir çaba sarfederiz.  Hatta öyle ki, ağzımızda ufak bir rahatsızlık olması, yemek yememizi bizim için son derece güç bir hale getirir. Dişimiz ağrırken ya da ağzımızın içerisinde minicik bir çizik ya da yara varken bile, sadece yemek yememiz değil, aynı zamanda konuşmamız, gülmemiz ve hatta esnenemiz dahil olmak üzere ağzımızı açmamız gereken her hareket bizim için çok zor bir hal alır.
Peki hiç düşündünüz mü?İnsan ağzı bu kadar küçük olmasına rağmen çene kaslarımız bu kadar çok çalışıyorsa, tonlarca ağırlığındaki balinalar metrelerce büyüklükteki dev ağızlarını nasıl açarlar?
Gelmiş geçmiş en büyük canlı olan mavi balina, kril ismi verilen karidese benzer çok ufak bir deniz canlısıyla beslenir. Denizlerin bu dev canlısı, ağzını her açtığında 100 ton kadar kril ile dolu suyu 10 saniyeden daha kısa bir sürede ağzına doldurabilir.
Peki o büyüklükte bir ağzı nasıl bu kadar rahat bir şekilde açıp kapatmaktadırlar?
Bilim adamları bu sorunun cevabını merak edip, bir takım araştırmalar yürütmeye başlamıştır. Yaptıkları araştırmalar sonucundaysa, son derece mükemmel işleyen bir sistem ile karşılaşmışlardır.
Balinanın çene kemiklerinde, kemiklerle kasları beyne bağlayan bir sensör organı bulunur. Bu organ sayesinde, canlı çok geniş ebatlarda yutkunabilir.
Bu sensör organı, yanlızca balinalara özgüdür.  Jelatine benzer bir yapısı vardır. Bu yapısı nedeniyle daha önceden farkedilememiş, bilim adamları tarafından henüz yeni keşfedilebilmiştir.
Daha önceleri, sadece iki alt çene kemiği arasında sıvı ile dolu bir eklem olduğu zannedilen , alt çenenin ön ucunda bulunan bir eklem olduğu zannedilen bu yapının aslında sanılandan çok daha kompleks bir özelliği olduğu anlaşıldı.
Alt çenenin ön ucunda bulunan yapı, sinir uçları ile yüklüdür. Çene her açıldığında buradaki sinir uçları sensör görevi görerek devreye girer. Gelen sinyal, bu sinir uçları ile beyne iletilir ve burada balinanın çok büyük ve geniş bir şekilde ağzını açabilmesi ve yutkunabilmesi için devreye girmesi gereken biyolojik sistemi tetikler.
Balina, kril avlayabilmek için, suda dalış pozisyonuna geçer ve dalarken vücudunu döndürerek hızını arttırır. Bu işlem sırasında, balinanın ağzından içeriye tonlarca su dolar. Bu suyun içerisindeki krilleri yutabilmesi için, özel bir işlem daha yapması gereklidir.
Balinanın, sağ ve sol olmak üzere iki alt çene kemiği bulunur.  Bu kemikler, balinanın ağzının yaklaşık olarak  3 metre genişliğinde açılabilmesini sağlar. Alt çenede bulunan ağzın altındaki deri ise son derece esnek bir özelliğe sahiptir. O kadar esnektir,çok fazla miktarda suyu içine alabilecek kadar esneyebilir.
Üst çenede ise, balen adı verilen tarak benzeri bir yapı bulunur. Balenlerinbu şekli son derece önemlidir. Tarakların dişleri arasındaki mesafe son derece dar ve sıkışıktır. Bu sayede,  çok ufak ve küçük olankriller bu tarakların arasına sıkışabilir ve balina tarafından yutulabilir.
Her bir parçası son derece kompleks olan ve teknolojik bir şekilde işleyen bu sistem sayesinde, tonlarca ağırlığındaki balina tek bir lokmada 500.000 kalori ile beslenebilir.
Smithsonian Enstitüsü’nden Dr. Nicholas Pyenson, balinaların sindiriminde hayati rol oynayan bu mükemmel sistem ile ilgili “Dünya’daki en büyük biyomekanik olaylarından biri” yorumunu yapmıştır.
Sensör organının yanlızca balinalara özgü bir sistem olması, ve bu sensörlerin ağızdaki çene hareketlerini otomatik olarak yönlendirip denetlemesi, dolayısıyla da balinanın beslenmesinde hayati bir rolü olması son derece önemli bir bilgidir.
Evrimciler, yıllardır balinaların evrimi ile ilgili hayali senaryolar anlatmıştır. Bazı senaryolarda, balinaların kökenlerinin ayı gibi bazı büyük ve iri kara canlılarına dayandığına dair çeşitli hikayeleri resimlerle canlandırarak, bir çok sözde bilimsel kitap ve dergi içerisinde yayınlayarak kitleleri bu masala inandırmaya çalışmışlardır.
Oysa ki, yukarıda anlattığımız ağız içindeki sindirim sistemi yanlızca balinalarda bulunan çok özel ve kompleks bir sistemdir. Sadece balinalara özgü olduğundan, balinaların bu sindirim sistemini başka bir canlıdan miras alması gibi bir durum söz konusu olamaz.
Ağız içi sindirim sisteminin her bir parçası, eksiksiz olarak aynı anda var olmadığı ve aşamalı olarak geliştiği takdirde, sistem çalışmaz, sensörler devreye girmez ve balina tonlarca ağırlığındaki cüssesini besleyemez.
Tüm parçaların, balina dünyaya geldiği ilk andan itibaren vücudunda hazır bulunması gerekir. Bu da ancak, Allah’ın üstün sanatıyla ve Yaratmasıyla mümkündür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder