Hastalar için gerçek şifa : Bediüzzaman’ın Hastalar Risalesi- 12
İnsan her hastalığın kaderinde olduğunu bilirse ve Allah'a yakın olursa her anının sevabını alır.
Geçen gün bir arkadaşım ilk defa yoğun bakıma girdiğinden ve oradaki hastaların ne kadar aciz konumda olduklarından bahsetti. Gerçekten de yatağa yatırılmış, her yerine borular bağlı olan bir insan, kendi kendine nefes bile almakta zorlanan, yemek yiyemeyen, konuşamayan bir insan ne kadar da aciz konumda oluyor. Bu hastalar için ölüm belki de çok yakın, bir sonraki sonsuz hayata geçmek belki de an meselesi. İnsan böyle yerlere gittiğinde gerçekten de hayatın ne kadar boş ve geçici olduğunu çok iyi anlıyor. Daha önceki yazılarımda hasta olan her insanın başucunda durması gereken Bediüzzaman’ın Hastalar Risalesi’nden bahsetmiştim, şimdi bu konuya devam ediyorum:
ON YEDİNCİ DEVÂ:Ey hastalık vasıtasıyla hayrat (hayırlar-iyilikler) yapamamaktan şekvâ eden hasta! Şükret. Hayrâtın en hâlisinin kapısını sana açan, hastalıktır. Hastalık mütemadiyen hastaya ve lillâh için (Allah için) hastaya bakıcılara sevap kazandırmakla beraber, duanın makbuliyetine en mühim bir vesiledir.
Evet, hastalara bakmak, ehl-i iman için mühim sevabı vardır. Hastaların keyfini sormak, fakat hastayı sıkmamak şartıyla ziyaret etmek, sünnet-i seniyyedir (peygamberimizin yolu) , el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 2:45, no:1285. keffâretü’z-zünub olur. (günahlara kefaret) Hadiste vardır ki, “Hastaların duasını alınız; onların duası makbuldür.” İbni Mâce, Cenâiz: 1; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, 1:280. Bahusus hasta, akrabadan olsa, hususan peder ve valide olsa, onlara hizmet mühim bir ibadettir, mühim bir sevaptır. Hastaların kalbini hoşnud etmek, teselli vermek, mühim bir sadaka hükmüne geçer. Bahtiyardır o evlât ki, peder ve validesinin hastalık zamanında, onların seriütteessür (çabuk kırılan) olan kalblerini memnun edip hayır dualarını alır.
Evet, hayat-ı içtimaiyede (sosyal hayatta) en muhterem bir hakikat olan peder ve validesinin şefkatlerine mukabil, hastalıkları zamanında kemâl-i hürmet ve şefkat-i ferzendâne ile (evlada yaraşır şefkat gösterme) mukabele eden o iyi evlâdın vaziyetini ve insaniyetin ulviyetini gösteren o vefâdâr levhaya karşı, hattâ melâikeler (melekler) dahi “Maşaallah, bârekâllah” deyip alkışlıyorlar.
Evet, hastalık zamanında, hastalık elemini hiçe indirecek gayet hoş ve ferahlı, etrafında tezahür eden şefkatlerden ve acımak ve merhametlerden gelen lezzetler var. Hastanın duasının makbuliyeti ehemmiyetli bir meseledir. Ben otuz kırk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan şifa için dua ederdim. Ben anladım ki, hastalık dua için verilmiş. Dua ile duayı, yani, dua kendi kendini kaldırmadığından, anladım ki, duanın neticesi uhrevîdir, kendisi de bir nevi ibadettir ve hastalıkla aczini anlayıp dergâh-ı İlâhiyeye iltica eder. Onun için, otuz senedir şifa duasını ettiğim halde duam zâhirî kabul olmadığından, duayı terk etmek kalbime gelmedi. Zira hastalık duanın vaktidir; şifa duanın neticesi değil. Belki Cenâb-ı Hakîm-i Rahîm şifa verse, fazlından verir.
Hem dua istediğimiz tarzda kabul olmazsa, makbul olmadı denilmez. Hâlık-ı Hakîm daha iyi biliyor; menfaatimize hayırlı ne ise onu verir. Bazan dünyaya ait dualarımızı, menfaatimiz için âhiretimize çevirir, öyle kabul eder.
Her ne ise, hastalık sırrıyla hulûsiyet kazanan, hususan zaaf ve aczden ve tezellül ve ihtiyaçtan gelen bir dua, kabule çok yakındır. Hastalık böyle hâlis bir duanın medarıdır. Hem dindar olan hasta, hem hastaya bakan mü’minler de bu duadan istifade etmelidirler.
Bu konuyla ilgili diğer yazılarım:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder