İnsan sesi nasıl oluşur ve nasıl duyulur?
Hiç düşündünüz mü, insan sesi nasıl oluşur ve nasıl duyulur? Doğduğumuz andan itibaren görüyoruz, konuşuyoruz, duyuyoruz, dokunuyoruz ve bütün bu yaptıklarımızı çok doğal karşılıyoruz. Oysa bütün bu işlemler için vücudumuzda son derece kompleks sistemler yaratılmış. Biraz araştırıp derinlemesine incelediğimizde gerçekten de hayret verici detaylara ulaşıyoruz. Bugün sizlere insanın sesinin nasıl oluştuğu ve nasıl duyduğumuz hakkında bilgi vermek istiyorum.
İnsan ağız, akciğerler ve ses tellerini kullanarak ses çıkarır. İnsanın sesi konuşmasına, şarkı söylemesine, mırıldanmasına, bağırmasına olanak verir. İnsan sesinin oluşması için önce akciğerlerden gelen hava soluk borusuna dolar ve buradan dışarı çıkar. Soluk borusunun üst bölümünde gırtlak yer alır. Gırtlakta ses telleri bulunur. Sert lifleri andıran ses telleri tıpkı bir kemanın telleri gibi iş görür. Akciğerlerden gelen havayla titreşir ve insan sesinin çıkmasını sağlarlar. İnsanlar gırtlak kasları, ağız, dudak ve dişlerinin yardımıyla bu sesleri sözcüklere dönüştürürler.
Ses dalgalar halinde yayılır. Ses kaynağından çıkan ses havadaki tanecikleri titreştirir, havadaki moleküller bu dalgayla birbirine çarpar ve ses dalgalanarak bir elektrik akımı gibi yayılır. Ses dalgasının her bir tam devrinde bir sıkışma ve bir seyrekleşme serisi vardır. Ses, tanecikler halinde yayılır, tanecikler ne kadar sık ise o kadar hızlıdır. Sesin yayılma hızı sırasıyla katıdan sıvıya, sıvıdan gaza azalır.
Bazı dış faktörler de ses dalgalarının hızı üzerinde bir dizi etkiler yaratır. Örneğin rüzgâr sesi uzaklara taşır, gece ve gündüzün sıcaklık farkları ses dalgalarını etkiler. Ses dalgaları katılarda yaklaşık olarak 5000 m/s hızla yayılır. Suda 1453 m/s hızla yol alır. Havada 340 m/s yol alır.
Peki ses titreşimli bir hava akımı ise, binlerce sesi duymamız için bu hava beynimize mi girer?
Tabi ki değil. Beynimize dışarıdan hiçbir şeyin girmesi mümkün değildir... Tabii elektrik akımından başka… Peki o halde hava moleküllerinin titreşimi olarak oluşan ses dalgası beynimizde binlerce çeşit müzik, ses ve sözcüğe nasıl dönüşüyor? Demek ki, ses dalgasının elektrik sinyaline dönüşüp beyne öyle girmesi gerekir ve tabii buradan çıkan sonuç sesin bizim dışımızda olmadığı, tüm seslerimizin beynimizin içinde olduğu gerçeğidir.
Kulak zarı hava titreşimlerden etkilenir ve hareket eder. Zara bağlı bulunan örs, üzengi ve çekiç adlı üç kemik bu hareketi (titreşim frekansını) iç kulağa iletirler. Kulak zarındaki tek çeşitli bir hareket çok zengin bir algılamaya dönüşebilmektedir. Kulak zarı saniyede 2000 defa kadar titreşebilmekte ve tüm bu titreşimler, beyintarafından çok hızlı bir biçimde değerlendirilerek kesintisiz bir biçimde algılanabilmektedir.
Kulaklarımız kepçe biçiminde ki yapıları sayesinde sesleri toplar, kepçe içindeki kıvrımlar ise sesi kulak deliğine doğru yönlendirir. Eğer kulak kepçeleri yerine sadece başımızın iki yanındaki delikler olsaydı işitme duyumuz küçümsenemeyecek bir işitme kaybına uğrardı. Kulak kepçesi ayrıca işitmede son derece hassas bir rolü olan kulak zarının korunmasında da görev yapar. Şekli ve konumu nedeniyle yabancı cisimlerin buraya ulaşmasını zorlaştıracak biçimde yaratılmıştır.
İşitme işleminde, aşamalar zinciri vardır: Havayla iletilen ses dalgaları kulağa ulaşır ve elektrik uyarılarına dönüşür. Bu uyarılar daha sonra beyinde deşifre edilir. Hemen aynı anda, sesi duyan kişi bu sinyallerin anlamını kavrar. Bir sesi tanıyabilmemiz için gözlerimizin devrede olması şart değildir. Tek düze mekanik bir sesin daktilonun vuruşları olduğunu, bir metalin başka bir metalin içinde çıkardığı sesleri, anahtarın kilit içindeki dönüş sesini anlayabiliriz.Maddi bir varlık olmayan sesin hafızamızda yer etmesi de başlı başına bir mucizedir. Etrafta su olmasa da şırıldama sesini, tren olmasa da lokomotifin çuf çuflarını aklımıza getirebiliriz. Kulağımızın bu farkına varmadığımız özelliği bize yaşamımız süresince birçok kolaylıklar sağlar. Bu özellik olmasaydı önceden tanıdığımız bir kişiyi görmesek dahi sesinden teşhis edebilmemiz asla mümkün olmazdı. İnsan o kadar mükemmel yaratılmıştır ki, tanıdığınız yüz insan olsa, yüzünün de sesini birbirinden ayırt edebilir, telefonda bile duysak konuşan kişiyi tanıyabiliriz.
İnsan sesleri en hafif seslere karşı dahi hassas olup pek az mikrofon, insan kulağının algıladığı sesleri duyabilmektedir. İnsan beyni ses dalgalarını analiz ederek bunların aralarından farklı dalgaları çıkartabilmektedir.Mesela bir orkestra şefi aynı anda farklı 28 çalgının seslerini ayırt edebilmekte, dilediği an, dilediği sese konsantre olup, hataları görerek orkestrayı ona göre kontrol edebilmektedir. Kulak, iki titreşimi birbirinden ayırırken oldukça hassastır. Yapılan bir ölçümde kulak, frekanslarının arasında on binde üçü kadar fark olan iki sesi birbirinden ayırabilmiştir.
Beynimizin bu özelliği, dıştaki uyaranı elektriğe çevirip onu orda en doğru şekilde yorumlaması, algılar dünyasında yaşadığımızın göstergesidir. Tüm duyularımızı dışımızda değil, içimizde, beynin bir pirinç tanesi kadar küçücük bölümünde yaşarız. Ve duyu dediğimiz her şey metafiziktir, enerjidir. Üstelik kulaklar sesi duymak için sadece yardımcıdır ama bir şeyi duymak için her zaman kulaklara ihtiyaç duymayız, çoğu kez sesleri beynimizin içinde hafızamızdan, hayalimizden dinleriz.
Ve hayat tıpkı sesleri duymak, görüntüleri görmek gibi algısal bir olgudur. Algılatıldığı kadar, tasarlandığı kadar yaşar ve algılarız ve bunun için maddesel hiçbir şeye ihtiyaç duyulmaz, her şeyin beynin sanal boyutunda var olması gayet mümkündür.
De ki: 'Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir?' Onlar: "Allah" diyeceklerdir. Öyleyse de ki: 'Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?' İşte bu, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hâlâ çevriliyorsunuz?" [Yunus Suresi, 31-32.ayet]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder