Cenaze mi, yoksa buluşup övünme, hava atma, tekrar kaynaşma yeri mi?
Herkes bir gün beyaz bir kefenle bu tabuta girip sonra da toprağa verilecek, neyin hırsı yapılıyor?
Geçen hafta bir cenazedeydim. Bir insanın daha dünya hayatı sona ermiş, tam önümüzdetabutun içinde yatıyor. Koskoca bir hayat bitmiş, o yaşlı insan gece ölümmelekleriyle karşılaşmış ve canı alınmış. Ve o andan sonra o insan için dünya hayatı görüntüsü tamamen kalkmış ve ahiret hayatı başlamış. Tam önümüzde cansız bedeni yatıyor ama ruhu ahirette, kim bilir nasıl bir hayatla tanışmış, nasıl bir sonsuz hayata başlamış… Artık geriye dönmek mümkün değil, artık dünyada tek bir gün, tek bir saat bile yaşamak mümkün değil…
Söylediğim gibi tabut az ileride hepimizin gözleri önünde defnedilmek üzere gitmeyi beklerken ilerideki banklarda oturan insanlar nelerden bahsediyordu dersiniz? Birbirini uzun süredir görmeyen insanların buluşma yeriydi sanki camii. Herkes birbirine sarılıyor, birbirini nasıl özlediğini anlatıyor, hal hatır soruluyor. Bunlar tabii yapılacak ama herkes neşe içinde dünya hayatından bahsediyor, kimi oğlunun yeni işinden bahsediyor. Nerede işe başlamış, hangi üniversiteyi bitirmiş. Kimi birbirinin işini soruyor, o arada derede acaba bana da bir ticaret imkânı çıkar mı diye düşünüyor. Kimi ben daha yeni Amerika’dan döndüm diye anlatıyor da anlatıyor.
İstisnasız herkes birbirine cep telefonundan çocuklarının, torunlarının resimlerini gösteriyor. Yeni yaptırdığı yazlığının resmini, yurt dışındaki evinin resmini gösteriyor. Kimi nasıl spor yaptığından bahsediyor. Kimi oğlunun nasıl çok çalıştığını ve iyi kazandığını ballandıra ballandıra anlatıyor. Ama bunları anlatanlar da yaşları son derece ileri insanlar. Yani onlar da tabuta girmek için sıradalar ama bunun şuurunda bile değiller…
Kısaca tek bir “Allah” diyen yok, tek bir ahiretten bahseden yok, tek bir ayet söyleyen yok, tek bir dünya hayatında her şeyimizi bırakıp sade bir kefenle dünyadan gideceğimizi söyleyen yok. Televizyonda film seyreder gibi seyrediyor insan önündeki görüntüleri, söylenen sözleri, havada uçan konuşmaları. Ruhu rahatsız oluyor, ruhu sıkılıyor. Tam anlamıyla ahiretten habersiz bir topluluk tabutun birkaç adım ötesinde bile şuuru bu kadar kapalı bir yaşam sürebiliyor.
Bir adım sonra sende o tabutun içinde olmayacak mısın? Bir adım sonra sende bu hayatta biriktirdiğin her şeyi, eşini, dostunu, malını, mülkünü, paranı, çocuklarını, işini bırakıp sade bir kefenle gömülmeyecek misin? Ama bu nasıl bir gaflettir ki, orada bulunan hiçbir insanın aklına kendisinin de bir gün öleceği gelmiyor. Her nedense insanlar ölümü kendilerinden inanılmaz uzak görüyorlar. Sanki sonsuza kadar eşleriyle dostlarıyla bu dünyada mutlu mesut yaşayacaklar.
Dindar olmadığını bildiğim (yakından tanıdığım), materyalist zihniyette olduklarını bildiğim bir topluluğun arasında dua ettim Allah’a. “Allah’ım benim ve mümin kardeşlerimin canını Müslüman olarak al, hepimize cennet nasip et” diye. Ve tek bir müminin, Allah’ı aşkla seven tek bir müminin bile ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anladım. Allah hidayet verirse insan ancak insan oluyor. O zaman bir değer kazanıyor. Ama Allah hidayet vermezse bomboş gözlerle çevresine bakan, ahiretten tamamen habersiz, suratlarını dünya hırsı kaplamış insanların içinde işte öyle duruyor insan. Ve kimse düşünmezken, kimse tefekkür etmezken o insan Allah’ın huzurunda durup da hesap vereceği günü düşünüp, Allah’tan tekrar tekrar bağışlanma diliyor…
Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (Ali İmran Suresi, 185)
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır. (Ali İmran Suresi, 14)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder