31 Ağustos 2014 Pazar

Hz. Mehdi’nin talebeleri nasıl insanlar olacak-3


Hz. Mehdi’nin talebeleri nasıl insanlar olacak-3
Mehdi (as) talebeleri Allah’ın hıfzı altındadır.

Daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi ahir zamanda olduğumuz bu dönemde zuhur edecek olan Hz. Mehdi’nin çevresinde ona tam anlamıyla güvenen, çok sadık tam 313 talebesi olacaktır. Bu talebeler kınayıcının kınamasından korkmadan, dünya hayatına dalmadan, varlarını yoklarını Allah yolunda harcayarak Hz. Mehdi’ye tabi olacaklardır. Bu samimi talebeler o kadar ihlaslı olacaklar ki, peygamberimiz “ne öncekiler, ne sonrakiler onlara erişemez” diyerek bu gerçeği çok güzel ifade etmiştir.
İçinde yaşadığımız ahir zaman gerçekten de çok zorlu bir dönem. İnkar edenler binbir türlü tuzak kurarak Hz. Mehdi’yi ve talebelerini yollarından döndürmeye çalışacaklar ama asla muvaffak olamayacaklardır. Hz. Mehdi’nin bir lakabı da “aslan” dır. Dolayısıyla onun inkar edenlerden korkması, çekinmesi ya da Kuran’ı terk etmesi mümkün değildir. Talebeleri de tıpkı Hz. Mehdi gibi korkusuz, cesur ve Kuran’a tam bağlı kimselerdir. Şimdi peygamberimizin Hz. Mehdi talebeleri ile ilgili söylediği hadislere bakalım:
Çok güçlü bir imana sahiptirler:
İmam–ı Zaman (Hz. Mehdi)nin talebelerinin HER ŞEYE KADİR ALLAH’A DAİR ZERRE KADAR ŞÜPHESİ OLMAYACAKTIR ve O’nu O’NUN TANINMASI GEREKTİĞİ GİBİ TANIYACAKLARDIR. (Bayaan Fi Akhbaar – e -Mahdi Aakher al -Zamaan ( a .s.) , Bölüm 5; Mikyaal al-Makaarem, cilt 1, Sayfa 65)
Allah’tan çok korkarlar:
Onlar (Hz. Mehdi’nin talebeleri) İLAHİ KORKUDAN ÜRPERİRLER. (Mikyaal al-Makaarem, cilt 1, sayfa 65)
Ruhen ve bedenen çok sağlam insanlardır:
İmam Muhammed Bâkır ve İmam Cafer Sadık Hz. Mehdi’nin yardımcıları hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlar dünyanın doğusunu ve batısını ele geçireceklerdir. ONLARDAN HER BİRİSİNİN KIRK İNSAN KADAR GÜCÜ VARDIR. KALPLERİ DEMİR GİBİDİR. …” (Bihar-ul Envar,cilt 52, s. 340)
Manevi yönleri çok güçlüdür:
Onların (Hz. Mehdi’nin talebelerinin) RUHLARI LAMBALAR GİBİ AYDINLIKTIR VE KALPLERİ DE AYDINLIKTIR. (Mikyaal al-Makaarem, cilt 1, sayfa 65)
Çok tevekküllüdürler:
Onlar (Hz. Mehdi’nin talebeleri) herşeye kadir olan ALLAH’A TAMAMEN TESLİM OLACAKLAR. (Bihar-ül Envar, Cilt 52, s. 35 & s. 311, Oyoon-o-Akhbaar al-Reza (as)’dan aktarıyor.)
Bütün hayatlarını Allah’a adarlar:
Gecelerini KONFOR İÇERİSİNDE GEÇİRMEK YERİNE onlar (Hz. Mehdi’nin talebeleri) Rablerine ibadet ederek geçireceklerdir. (Mikyaal al-Makaarem, cilt 1, sayfa 65)
Gecelerini ibadetle geçirirler:
… ONLAR gündüz arslan, GECE DE ABİDDİRLER*… (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 57-68)
Yazıma dördüncü bölümde devam edeceğim.

Peygamberimizin gizlenen mucizeleri -1

Peygamberimizin gizlenen mucizeleri -1
Peygamberimizin söylediği hadisler arka arkaya gerçekleşiyor.


Ahir zamanda, inkarcıların, Mehdi karşıtlarının, imanlı gözüken ama aslındaa imansız olan yobazların etrafı tam anlamıyla sardığı bir dönemdeyiz. Öyle bir dönem ki bu dönem İslam alimlerinin çoğu doğruları anlatmıyor. Hz. Mehdi’nin ve Hz. İsa’nın zuhurunun vekıyametin yakın olduğu ve Hz. Mehdi’nin zuhurunu haber veren peygamberimizinhadislerinin arka arkaya gerçekleştiği insanlardan gizleniyor. Peygamberimiz de zaten hadislerinde başı tıraşlı İslam alimlerinin kendi çıkarlarının bırakmama uğruna Hz. Mehdi’ye karşı olacaklarını, onunla mücadele edeceklerini bildiriyor.
Her zaman söylediğim gibi samimi müminlere düşen bu insanlardan özenle gizlenenpeygamberimizin mucizelerini mutlaka detaylı olarak anlatmak ve açıklamaktır. Peygamberimiz Hz. Mehdi’nin çıkışını haber veren 600’den fazla alamet bildirmiştir. Bu alametlerin hepsi Hicri 1400 Miladi 1979 tarihinden itibaren arka arkaya gerçeleşmiştir. Hadisler gerçekleşerek sahih olduğunu ispat etmiştir. Yüzlerce alametin arka arkaya belli bir zaman dilimi içinde gerçekleşmesi, 1400 yıldır ilk defa bu yüzyılda olmuştur. Bu kuşkusuz peygamberimizin çok büyük bir mucizesidir.
Peygamberimizin özenle gizlenen ve gerçekleşen alametlerinden biri Fırat’ın suyunun kesilmesidir. Hicri 1400’de Fırat’ın suyu ilk defa kesilmiştir. Gazete “Fırat’ın yatağı ilk kez kuruyor” şeklinde haber çıkmıştır. Üzerinde inşa edilen 210 metre yüksekliğindeki Keban Barajı Fırat’ın akışını kesmiş, böylece peygamberimizin bir mucizesi daha gerçekleşmiş, haber verdiği bir olay aynen olmuştur.
Fırat 3

Peygamberimizin Fırat’ın suyunun kesileceğine dair hadisleri şöyledir:
Fırat nehrinin durdurulması Mehdi’nin alametlerindendir. (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.39)
“Fırat Nehri’nin suyu çekilerek altın hazinesini açıklaması zamanı yaklaşıyor. Her kim, o zaman orada bulunursa o hazineden bir şey almasın.” (Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir. Riyazü’s Salihin, 3/332)

Fırat 1

“Resulullah: Fırat Nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmayacaktır…”
(Sahih-i Müslim, 11/320)
“(Resulullah:) “Fırat Nehri bir altın dağını açığa çıkarır” dedi.”(Sünen-i Ebu Davud, 5/116)

Fırat 2

Yapılan baraj sayesinde elektriğin üretilmesi, toplanan suyun arazide kullanılarak toprağın veriminin artması ve ulaşım kolaylığının sağlanması gibi sebeplerle buradaki topraklar altın gibi kıymetli hale gelmiştir. Keban barajı betondan dev bir dağı andırmaktadır.
“FIRAT NEHRİ’NİN ALTIN BİR DAĞ ÜZERİNDEN AÇILMASI YAKINDIR. İnsanlar bunu işitince ona yürüyecekler ve onun yanında bulunan insanlar, ‘bundan bir şey alınmasına müsaade edersek, bunun hepsi götürülür’ diyecektir. MÜTEAKİBEN ONUN İÇİN HARB EDECEKLER VE HER YÜZ KİŞİDEN DOKSAN DOKUZU ÖLDÜRÜLECEK.” (Müslim, Fiten, 29)
Fırat 4

Her yüz kişiden 99’u öldürülecek ifadesiyle bölgede yaşanacak terör olaylarına işaret vardır. Görüldüğü gibi olaylar tam peygamberimizin tarif ettiği şekilde gerçekleşmektedir. Bu mucizevi durumun bazı İslam alimleri tarafından gizlenmesi büyük bir vebaldir.

Peygamberimizin gerçekleşen mucizelerini bir sonraki yazımda anlatmaya devam edeceğim.

Ren geyikleri bitkilerin besin değerini hesaplıyor!


Ren geyikleri bitkilerin besin değerini hesaplıyor!
Bir bukalemun nasıl bulunduğu yere göre sırtındaki desenleri değiştirebilir? Bir anne kuş nasıl yavrularını düşmanlardan korumak için yaralı kuş taklidi yaparak düşmanların dikkatini üzerine çekebilir? Bir tırtıl nasıl olup da hiç haberi bile olmadan bedenindeki sahte gözlerle düşmanlarından korunabilir? Kainattaki milyonlarca canlı zamanı geldiğinde nasıl olup da hep birlikte kıtalar arası göç etmeye kalkar? Peki ren geyikleri, bitkilerin besin değerini hesaplayarak nasıl beslenir? Kuşkusuz böyle milyonlarca örnek verebiliriz. Ama hepsinin cevabı tektir. Bütün canlılar Allah’ın ilhamıyla hareket ederler. Hiçbiri kendileri için belirlenen kaderin, yaşam biçiminin, savunma sistemlerinin, avlanma sistemlerinin dışına çıkmaz. Hepsi kendilerini yaratan Allah’a karşı çok boyun eğicidir.
Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih eder; O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. (İsra Suresi, 44)
Bugün sizlere ren geyiklerinin nasıl beslendiklerini, yiyeceklerin besin değerlerini nasıl hesapladıklarını anlatacağım. Ren geyikleri sürekli hareket halinde olan canlılardır. Bu derece hareket halinde olmalarının nedeni ise besin aramalarıdır. Ren geyiklerinin temel besin kaynakları kolay sindirilebilen likenlerdir. Fakat likenler yavaş büyürler. Geyiklerin kışlık alanları genellikle likenlerin çok bol olduğu ve karın az bulunup besine kolay ulaşılan yerlerdir. Kışın bu özellikteki alanlara gidilir. Yazın ise yeni doğmuş yavruların sütle beslenebilmeleri için, ren geyiğinin protein ve minerallerle beslenip süt üretmesi gerekir. Likenlerde bu protein yoktur. Besinlerin özellikleri; bulundukları enleme, yüksekliğe ve toprağın özelliklerine göre değişir. Yüksek enlemdeki bitkiler, hem protein ve mineral bakımından zengin hem de kolay sindirilebilir özelliktedir. Ancak bu, her mevsim için geçerli değildir. Sadece yaz sezonunun başında bitkiler bu özellikleri taşırlar. Bunu biliyormuş gibi Rren geyikleri yazın başlamasıyla beraber bu alanlara giderler.
Yaz ilerledikçe bu bitkilerin besin değerleri de gittikçe azalır. Isı düşüp yerler karla kaplanmaya başladığında en uygun besin yine likenlerdir ve bu nedenle kışlık alanlara doğru geri göç başlar. Bu canlıların bir botanikçi, bir coğrafyacı gibi düşünüp, “hangi enlemde hangi bitki ne zaman yetişiyor?”, “bu bitkinin içeriğini ne oluşturuyor?”, “kendisinin hangi besin kaynağına ihtiyacı var” ve “o bölgeye ulaşmak için hangi yöne doğru gitmesi gerekiyor?” gibi soruların cevaplarını bilmeleri imkansızdır. Fakat bu canlıların tamamı yaşamlarını sürdürebilmek için gerekli olan davranışları eksiksiz yerine getirmektedirler. Bu durum davranışlarının kendilerine sürekli olarak ilham edildiğini açıkça göstermektedir.
Yüce Allah yarattığı varlıkları sonsuz merhametiyle koruyandır. Bedenlerinin eksiksizce yaşam koşullarına uygun yaratılması dışında geyiklerin hareketlerini de Allah kesintisizce an an ilham etmektedir. Bu canlılar Allah’ın ilhamıyla yaşamlarını sürdürürler ve Allah’ın sonsuz kudretinin delillerindendirler:
“Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) Yaratan’dır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “OL” der, o da hemen olur.” (Bakara Suresi, 117)

Şimdi Ren geyiklerinin beslenmeleriyle ilgili resimlerimize bakalım.
 
Ren geyikleri 1 Ren geyikleri 2 Ren geyikleri 3 Ren geyikleri 4 Ren geyikleri 5

Işid Kuran’da asla yeri olmayan bir vahşet uyguluyor!


Işid Kuran’da asla yeri olmayan bir vahşet uyguluyor!
Işid Müslüman kanı dökerek Kuran'a asla uymayan bir tavır sergiliyor.

Suriye ve Irak topraklarında terör estiren IŞİDçeteleri, Musul ve Şengal kentlerini ele geçirdikten sonra Hewler’e 45 kilometre uzaklıkta bulunan Maxmur Kasabasını da ele geçirdi. Maxmur Kasabasından 15 KM uzaklıkta Hewler’e 50 KM uzaklıkta bulunan Maxmur Kampı’da IŞİD’in denetimine geçti.Işid’in zulmünden kaçan binlerce masum insan da Türkiye’ye sığınıyor.
Peygamberimiz Işid’in yapacağı bu zulmü 1400 yıl öncehadislerine adeta görmüş gibi anlatmıştır. Bu gerçekten de peygamberimizin çok büyük bir mucizesidir. Peygamberimiz şöyle diyor hadisinde:
“Horasan’da (DOĞU’DA) siyah bayraklar zuhur ettiğinde… (Gaybet-i Numani, sf. 228)
… Onlar bir süre devam ettikten sonra, yine doğudan bu kez küçük siyah bayraklar çıkar… (Celaleddin Suyuti,nin tasniflerinden hadisler, ahir zaman Mehdisinin Alametleri, s.61, hadis no. 7.77)
Evet peygamberimizin dediği gibi siyah bayraklılar Ortadoğu’da ortaya çıktı. Fakat İşid İslam adına, Kuran adına bu büyük zulmü yaparak çok büyük bir hata işliyor. Bildiğiniz gibi Işid esir aldığı 2500 Irak askerinden 1700’ünü idam ettiğini duyurmuştu. İşid’in ana problemi İslam’ı yanlış yorumlamasıdır. İşid Kuran’ı değil, muteber bilinen geleneksel İslami kaynakları uygulamada esas alıyor.
Bu geleneksel kaynakların çoğu Kuran ile çelişen bilgiler içeriyor. Bunun sebebi İslami kaynaklara sonradan giren yüzlerce uydurma hadis ve hükümlerdir. Bunlar Kuran’a, peygamberin yaşamına ve sahih hadislere tamamen zıttır.
Işid’in anayasasının temeli olan bu kaynaklar, baştan sona Kuran’da asla yeri olmayan vahşet uygulamaları ve ölüm cezaları içeriyor. 
Kuran yerin, hurafeler içeren kaynakları esas alan bölgedeki bağnaz alimler de bu kaynaklara göre hüküm ve fetva veriyorlar.
Kendisinden başkasını Müslüman göremeyen inancın, mezhep taassubunun ve tekfirciliğin temelinde de Kuran’la çelişen kaynaklar var.
Işid gibi masum insanları havaya uçurmaktan, onları asıp kesmekten ya da yurtlarından sürmekten sevap uman ve bundan zevk alan, etrafına dehşet ve korku saçan kanlı örgütler bu sapkın inançlardan türüyor.
Işid Kuran adına, İslam adına binlerce masum insanı şehit ederken, zavallı çoluk çocuk korkuyla dağlara sığınırken Kuran tek bir masum insanın öldürülmesini tüm dümnyayı öldürmekle eşdeğer tutuyor. 
Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır. (Maide Suresi, 32) 
Açıkça görüldüğü gibi İşid inancında katı ve kararlı. Ne Amerika, ne Avrupa Birliği ne de Birleşmiş Milletler bu yapıyı durduramaz. Yapılması gereken şey Kuran’ın tebliğ edilmesidir.
Bu çerçevede Türkiye ve Batı’nın çözüm için bölgede yapması gereken 2 şey var.
Işid’e karşı “gerçek İslam”ı savunanları desteklemek.
Yanlış bilinen İslam anlayışını ortadan kaldıracak yoğun bir eğitim ve kültür faaliyeti yapmak. Bunların dışında bir çözüm yolu gözükmüyor.

Allah’ın evrende kurduğu hassas dengeler...


Allah’ın evrende kurduğu hassas dengeler...
Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiçbir çatlağı yok. (Kaf Suresi, 6)
'Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun; (Zariyat Suresi, 7)
Dönüşlü olan göğe andolsun. (Tarık Suresi, 11)
Allah insanlara ayetlerinde sürekli gökyüzüne bakmalarını, yaratılış delilleri üzerinde düşünmelerini öğütler. Gerçekten de Allah’ınevrende kurduğu olağanüstü hassas dengeler insanı hayrete düşürecek şekildedir. Gökyüzünü inceleyen bilim adamları evrendeki bu hassas dengelerin hiçbir şekilde tesadüf eseri olamayacağını görmüşlerdir.
Allah’ın evrende nasıl hassas bir denge kurduğunu incelersek, bildiğiniz gibi evrenimizi, içinde yer aldığımız Samanyolu Galaksisi'ni, Güneş Sistemimizi ve üzerinde yaşadığımız Dünya gezegenini kuşatan sayısız kanun, denge ve ölçü vardır. Bu kanun, denge ve ölçülerin her biri insan yaşamına imkan sağlayacak mucizevi bir biçimde, özel olarak hesaplanmış ve düzenlenmişlerdir. Evrenimizi detaylı olarak incelediğimizde en temel kozmik kanunlardan, en kritik fiziksel değerlere, en küçük dengelerden en ince hesaplara kadar herşeyin ayrı ayrı son derece hassas ölçülere göre ayarlanmış olduklarını görürüz. 
Evrenin genişleme hızından Dünya'nın Samanyolu Galaksisi'ndeki konumuna, Güneş'in yaydığı ışığın cinsinden suyun akışkanlık değerine, Ay'ın Dünya'ya olan uzaklığından, atmosferdeki gazların oranına kadar burada sayamadığım sayısız faktör, insan yaşamının var olması için en ideal ölçülerde ayarlanmışlardır. Öyle ki bu sayısız faktörden sadece birindeki en ufak bir sapma dahi evrende canlı yaşamının asla var olmaması anlamına gelecekti.

Gerçekten de, evrende insanoğlunun var olması ve yaşamını sürdürmesi için gereken şartların her biri, "tek tek" birer mucize niteliğindedir. Gereken milyonlarca şartın bir araya gelmesi ise uçsuz bucaksız bir "mucizeler zinciri" oluşturur. Bir şeyin mucize olması ise, elbette Allah'ın varlığının ve üstün aklının delillerindendir. Kusursuz bir uyuma ve mükemmel bir tasarıma sahip olan evren, Allah'ın eşsiz ilmini ve kudretini bize tanıtır. 
Evrenin genişleme hızı, evrenin şu anki yapısının oluşabilmesi açısından son derece kritik bir değere sahiptir.Eğer genişleme hızı çok az daha yavaş olsaydı, bütün evren, daha Güneş Sistemleri tam anlamıyla düzenlenemeden tekrar içine çökmüş olacaktı. Eğer evren biraz daha hızlı genişliyor olsaydı, madde ne galaksileri ne de yıldızları bir daha asla oluşturamayacak biçimde boşlukta dağılıp gidecekti. Her iki durum da, canlılığın ve bizlerin var olamaması anlamına geliyordu. 
Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmemiş ve evrenin genişleme hızının sahip olduğu son derece hassas değer sayesinde şimdiki evren ortaya çıkmıştır. Peki, bu denge ne kadar hassastır?

Avustralya'daki Adelaide Üniversitesi'nden ünlü matematiksel fizik profesörü Paul Davies, bu soruyu cevaplamak için uzun hesaplar yapmış ve inanılmaz bir sonuca ulaşmıştır. Davies'e göre, kainatın yaratıldığı büyük patlamanın ardından gerçekleşen genişleme hızı eğer milyar kere milyarda bir oranda (1/1018) bile farklı olsaydı, evren ortaya çıkamazdı. Milyar kere milyarda bir ifadesi rakamsal olarak şöyle yazılır: 
"0,000000000000000001".

Yani bu derece astronomik küçüklükte bir farklılık dahi evrenin var olamaması demekti. Bu nedenle Big Bang herhangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi hesaplanmış ve düzenlenmiş bir oluşumdur. 
Dünya gezegeni, bildiğimiz gibi Güneş Sistemi'nin bir parçasıdır. Güneş Sistemi ise, kusursuz bir planın ve mükemmel dengelerin bulunduğu bir mekandır. Güneş'in çapı, Dünya'nın çapının 103 katı kadardır. Bunu bir benzetmeyle açıklayalım: Eğer çapı 12.200 km olan Dünya'yı bir misket büyüklüğüne getirirsek, Güneş de bildiğimiz futbol toplarının iki katı kadar büyüklükte yuvarlak bir küre haline gelir. Asıl ilginç olan, aradaki mesafedir. Gerçeklere uygun bir model kurmamız için, misket büyüklüğündeki Dünya ile top büyüklüğündeki Güneş'in arasını yaklaşık 280 metre yapmamız gerekir. Güneş Sistemi'nin en dışında bulunan gezegenleri ise kilometrelerce öteye taşımamız gerekecektir. 
Gök cisimlerinin uzaydaki dağılımı ve aralarındaki bu devasa boşluklar Dünya'da canlı hayatının var olabilmesi için zorunludur. Gök cisimleri arasındaki mesafeler Dünya'daki yaşamı destekleyecek biçimde pek çok evrensel güçle uyumlu bir hesap içinde düzenlenmiştir. Bu mesafeler, gezegenlerin yörüngelerini hatta varlıklarını doğrudan etkiler. Bu mesafeler biraz daha az olsaydı, yıldızlar arası kütle çekim güçleri gezegenlerin yörüngelerini kararsız hale getirecekti. Bu kararsızlık ise gezegenlerde çok uç sıcaklık değişimlerine yol açacaktı. Eğer uzaklıklar biraz daha fazla olsaydı, süpernovalarla uzaya fırlatılan ağır elementlerin dağılımı çok seyrek olacak ve Dünya gibi dağlık gezegenler oluşamayacaktı.

Yıldızlar arasındaki şu an var olan boşluklar bizimki gibi bir gezegen sisteminin var olabilmesi için en ideal mesafeye sahiptir. Kısacası evrendeki gök cisimlerinin dağılımı, insanın yaşamı için tam olması gereken ölçülerdedir. Aynı şekilde evrendeki dev boşluklar da, rastgele ortaya çıkmamışlardır; amaçlı bir yaratılışın sonucudurlar.
Bize hayat imkanı veren böyle bir evrenin, bütün fiziksel değişkenler düşünüldüğünde tesadüfen oluşması ihtimali ne kadardır? Bu ihtimal milyar kere milyarda bir mi? Ya da trilyar kere trilyar kere trilyar ihtimalde bir mi? Yoksa daha da küçük bir sayı mı?
Prof. Roger Penrose 'e göre bu ihtimal şudur: 10123 'de bir ihtimal! Bu sayının ne anlama geldiğini düşünmek bile zordur. Matematikte 10123 şeklinde yazılan bir rakam, 1 sayısının yanına 123 tane sıfır gelmesiyle oluşur. (Bu evrendeki tüm atomların sayısının toplamından, yani 1078'den bile büyük, son derece astronomik bir sayıdır.) Matematikte 1050'de 1'den daha küçük olasılıklar ise "sıfır ihtimal" sayılır. Ama sözünü ettiğimiz sayı, 1050'de 1'in trilyar kere trilyar kere trilyar katından bile çok daha büyüktür. Kısacası bu sayı bizlere, evrenin tesadüfle açıklanmasının kesinlikle imkansız olduğunu göstermektedir.
İçinde yaşadığımız evrenin varoluşu ile ilgili matematiksel olarak tanımlanamayacak kadar yüksek sayıda ihtimal içinden, tam olması gereken ihtimalin en mükemmel şekilde oluşmuş olması, yaratılışın apaçık delillerindendir. Kuşkusuz böyle kusursuz bir evrende yaşıyor olmamız, kör tesadüflerin ya da şuursuz atomların aldıkları kararların, oluşturdukları düzenin bir eseri olamaz. Tüm kainat, canlı ve cansız varlıklarla birlikte Alemlerin Rabbi olan Allah'ın eşsiz ilmini ve sonsuz gücünü kanıtlar.

Müminleri bekleyen Adn cennetleriyle ilgili bilinmeyenler


Müminleri bekleyen Adn cennetleriyle ilgili bilinmeyenler
İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.

Hz. Ali bir hadisinde şöyle buyuruyor:
Ey Allah’ın kulları! İbret alınması gerekenlerden hisse kapınız, her şeyden ibret alınız; korkunç haberlerden ibret alınız, öğütlerden istifade ediniz. Ölümün pençesine düşmek üzeresiniz. Toprak sizi bağrına basmak üzere! Surun üfürülmesi ile korkunç tehlikeler sizin etrafınızı saracak, kabirdekiler çıkarılacak, mahşer yerine sevk edilecekler. Cebbar olan Allah’ın denetimi altında hesaba çekileceksiniz. Mahşer yerine giderken herkesin yanında onu oraya götüren biri ve yaptıklarına şahitlik edecek de bir şahit bulunacak.
Evet, ölümle birlikte inkar edenler için çok zorlu bir hayat başlayacak ama dünya hayatını Allah’a adayan müminler için de muhteşem nimetlerle dolu Adn cennetlerinin kapıları ardına kadar açılacak.
De ki: “Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin Katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir.” (Ali İmran Suresi, 15)
Peki müminlerin içinde sonsuza kadar peygamberlerle, salihlerle birlikte kalacakları Adn cennetleri nasıl bir yer? Eğer insan cenneti bir saniye bile görseydi, dünyda gözüne yaşanmaz derecede kötü gözükürdü. Uçsuz bucaksız cennet Allah’ın sonsuz sanatının, güzelliğinin, cömertliğinin alabildiğine yayıldığı çok güzel bir dünya.
Mümin ancak bu dünyada eğitilince cennetin bir anlamı olur. Eğitim alacaksın ki, âşık olacaksın ki âşık olarak gittiğinde senin için bir anlamı olsun. Burada kıymetli mobilyadan, kıymetli eşyadan, güzel insanlardan, güzel ağaçtan, güzel kokudan, güzel meyveden, sevgiden zevk alacaksın ki Allah’ın tecellisi olarak cennette de onlardan zevk alasın.
Cennetin nasıl bir yer olduğuna gelince, cennet her türlü eksiklikten yoksundur, cennette üşümek yok, aşırı sıcak yok, Allah orada ne soğuk, ne sıcak, çok güzel bir bahar havası olacağından bahsediyor.
Cennette insanın hiçbir bedeni acizliği yok. Acıkmak yok, susamak yok, sıkılmak yok, üzülmek yok, uyumak yok, sonsuz bir mutluluk ve huzur var. Müminler arasında çok derin bir sevgi ve dostluk var. Allah Kuran’da cennetteki müminlerin hep birbirleriyle yaşıt olduklarını bildiriyor.
Cennette köşkler saydamdır, son derece modern ve kalitelidir. Ayrıca cennette köşkler camdandır ve havada durur. Allah insanların hoşuna gitsin diye cennette milyonlarca detay yaratır.
Cennette müzik var, sanat var, estetik var, her türlü ruhun hoşuna giden güzellik var. Müzik, dans bunların hepsi kalbi açan müthiş güzelliklerdir. Bu dünyada bağnazlar müziği, dansı, sanatı, bilimi yasaklarlar. Oysa Kuran’a göre bunların hepsi kullara helaldir.
Cennette her şey tek yanlıdır. Mesela karanlık yoktur, hep aydınlık vardır. Kötülük yoktur, hep iyilik vardır. Mesela negatif elektrik yoktur, pozitif elektrik vardır sadece. Tek, her şey tek olacak cennette.
Onda ?boş bir söz? işitmezler; sadece selam (ı işitirler). Sabah akşam, onların rızıkları orda (bulunmakta)dır. (Meryem Suresi, 62)
“Her nefis ölümü tadıcıdır” diyor Cenab-ı Allah. Bir ‘bal gibi tatma’ var, mis kokular içerisinde güzellikle böyle iltifatlarla, hoşnutluklarla, teşcilerle, Allah anılarak tekbirlerle güzellikle can alınması var. Birde sille tokat yumruk yiyerek, karanlık içinde sürüklenerek, rezil rüsva olarak can alınması var. Allah güzel canı alınan müminlerden eylesin bizleri. Can güzel alındıysa zaten cennetin kapıları Allah’ın izniyle açılacaktır.
Kuşkusuz cennette en lezzet veren güzellik, Allah’ın tecelli etmesi ve cennet ehline selam vermesidir. Mümin için Adn cennettinin kapılarından girip Allah’ın selamını almaktan daha büyük bir mutluluk yoktur.
Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: “selam üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin.” (Zümer Suresi, 73)
“Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel.” (Ra’d Suresi, 24)

Kuş tüyleri evrime meydan okuyor!


Kuş tüyleri evrime meydan okuyor!
Tavuskuşunun tüylerini gören Darwin hasta olmuştu!

Kuş tüyleri Darwin’in evrim teorisini çökerten delillerden biridir. İlk bakıldığında çok basit gibi gözüken bir yapıya sahip olan kuş tüyleri dikkatli incelendiğinde oldukça karmaşık bir yapıya sahip olduğu görülür. Kuşların uçması için birçok özelliğin bir arada olması gerekir. Kuş tüylerini yakından inceleyen bilim adamları tüylerdeki kusursuz tasarıma, fizik kurallarının mükemmel bir biçimde uygulanmış olmasına hayran olmuşlardır.
Aklını ve vicdanını kullananlar, kuş tüyünün sahip olduğu özelliklerin tesadüfler sonucu bir araya gelemeyeceğini ve bu kusursuzluğun sonsuz akıl ve ilim sahibi bir Yaratıcı olan Allah’ın varlığının delillerinden biri olduğunu göreceklerdir.
Bir kuş tüyü ele alınıp çıplak gözle incelenecek olursa sıralı bir şekilde dizilmiş olan küçük küçük başka tüylerden oluştuğu görülür. Aynı tüye bir büyüteçle baktığınızda ise çok daha fazla detay ortaya çıkar. Bu detayları oluşturanlar da yine başka tüyler ya da tüycüklerdir. Her tüyün ve her tüycüğün birbirine bağlanışının, duruşunun, yönünün uçuşu sağlayan önemli nedenleri bulunmaktadır.
Her kuşun kanadı, kuşun ağırlığına ve gövdesinin şekline göre onu havaya kaldırabilecek bir yapıya sahiptir. Ayrıca kanatların kuşun havadaki ve yerdeki dengesini ve manevra kabiliyetini sağlayacak bir yapısı da vardır. Kuşların kanat ve kuyruk tüyleri hafif ve esnektir ve birbirleriyle orantılı bir yapıdadır. Yani uçuş için gerekli olan yapı tam anlamıyla sağlanmıştır. Kuşların kolayca uçabilmeleri için mümkün olduğunca hafif olmaları gerekir. Tüyler de bu ihtiyaçlarına en uygun olacak maddeden yaratılmışlardır. Bu madde ise ‘keratin proteinleri’dir. Keratin maddesi yalnızca kuşların tüylerinde bulunan bir madde değildir. Aksine bu protein bizlerin çok yakından tanıdığı bir malzemedir. İnsanların saçları ve tırnakları keratinden oluşmaktadır.

kus tuyleri 3
Bir kuş tüyünün sapının her iki tarafında damarlar yer alır ve her bir damarda 400 kadar küçük çengel bulunur. İşte bu çengeller tüy damarlarını oluşturur ve çengellerin her biri kendi başına küçük bir tüy gibi görünür. Bu 400 kancanın her birindeyse 2'şer tane olmak üzere toplam 800 kadar daha küçük kanca vardır ve bunlar “barbül” olarak adlandırılırlar. Barbüller de ön ve arka barbüller olarak ikiye ayrılır. Öndeki barbüller tüyün ön tarafında yer alırlar, diğerleri ise tüyün alt arka tarafında yer alırlar. Bu çok detaylı yapının da detayları vardır. Küçük bir kuş tüyüne sığdırılmış olan 800 küçük kancanın önde yer alanlarında yani öndeki barbüllerde de 20'şer tane daha kancacık vardır. Bu kancacıklar kumaş parçalarının teyellenmesi gibi iki tüyü birbirine tuttururlar.

Tek bir kuş tüyünde yer alan bütün bu yapıları toplayarak bir sayı vermek gerekirse; tek bir tüyde yaklaşık olarak 300 milyon tane küçük kanca vardır. Bir kuşun bütün tüylerindeki toplam kanca sayısıysa yaklaşık olarak 700 milyardır. Toplam olarak 700 milyarı bulan küçük kancaların ve bunlardan da küçük olan kancacıkların her biri teker teker bulundukları yerlere özel olarak yerleştirilmişlerdir. Kuş tüyünün kanca ve çengellerle birbirine sımsıkı kilitlenmiş yapısının çok önemli bir nedeni bulunmaktadır.
kus tuyleri 2
Tüylerin kuşun üzerinde sımsıkı tutunması, hiçbir harekette dökülüp gitmemesi gerekir. Kancalar ve çengellerden oluşan mekanizma sayesinde tüyler öylesine sıkıca kuşa tutunur ki ne şiddetli rüzgar, ne yağmur, ne kar onların dökülüp gitmesine sebep olmaz.

Kuşların kanatlarındaki tüyler kesinlikle dağınık ve birbirinden kopuk değildir. Yukarıda söz edilen çengeller tüm tüycükleri birbirine sımsıkı kenetlemiştir. Ayrıca tüyler kuşun derisi üzerinde kusursuzca bir düzende sıralanmışlardır. Bu sıralanmadan dolayı tüyler birbirine tutunduğunda yekpare bir ağ meydana getirir. Bu tek parça yapı kuşların havayı iterek yükselmesini sağlar. Görüldüğü gibi tüylerin diziliminden, birbirlerine olan bağlantılarına kadar herşey fizik kanunları ile kusursuz bir uyum içerisindedir. Herşey bu kanunlara göre açıkça planlanmıştır.
Bilindiği gibi kuşlar itme hareketini yapabilmek için kanat çırparlar. Ancak burada çok önemli bir nokta söz konusudur. Kuşun yükselebilmek için kanadını yukarıdan aşağıya itmesi gerekmektedir, dolayısıyla kanadının altındaki havayı itebilir. Fakat tek bir itme hareketi gövdesini yerden kesmeye yeterli olmayacaktır. Ancak kanatlarını arka arkaya çırparak yerden havalanmayı başarabilir. Bu sırada yukarıdan aşağıya ittiği kanadıyla aynı hareketi tekrarlayabilmek için, bu sefer de onu aşağıdan yukarı kaldırmak zorundadır.

kus tuyleri 4Bu durumda yekpare olan kanadı havayı ters yöne iteceği için hem çok kuvvet harcamak zorunda kalır, hem de gitmek istediği yönün tersine kuvvet uygular. Bu da uçabilmesini engelleyecek ve dengesinin bozulmasına sebep olacaktır. Ancak kuşlar dengelerini kaybetmeden rahatlıkla uçabilmektedirler. Bunu sağlayan mekanizma ise bilim adamlarınca ‘kilit sistemi’ olarak adlandırılmaktadır. Kancaların birbirine tutunması fermuarın iki tarafının birbirine kenetlenmesine benzemektedir.
Bu yüzden kanat aşağı inerken hava geçirmeyen, yukarı çıkarken ise havayı geçiren bir sisteme sahiptir. İşte yükselmelerini ve havada tutunmalarını sağlayan yapılardan biri bu sistemli tüylerdir. Bu sayede kuşlar çok değerli olan enerjilerini uçuş sırasında fazla harcamaz ve rüzgardan en iyi şekilde faydalanırlar.
Kuş tüyündeki bu inanılmaz detaylı yapı bu kadarla kalmamaktadır. Bir diğer özellik de kancacıkların oyuklara oturmasını sağlayan menteşelerdir. Bu menteşelerin de çok özel bir yapısı vardır. Menteşeler bir yöne doğru harekete izin verirken, diğer yönde bir harekete izin vermezler. Bu da kuş tüyüne sağlam ve dayanıklı yapısını verir. Kuşun karnındaki tüylerle, kanat ve kuyruk tüyleri birbirinin aynı değildir. Büyük tüylerden meydana gelen kuyruk tüyleri dümen ve fren görevini yerine getirirken, kanat tüyleri ise kuşun kanat çırpması esnasında açılarak yüzeyi genişletecek ve kaldırma kuvvetini arttıracak şekildedir. Ayrıca tüylerin bir bölümü izolasyon yaparak ısıyı korur, hatta bazıları su geçirmezdir. Görüntü itibariyle son derece zayıf görünen bu su geçirmez tüyler, uçmak için çok yüksek derecede ısıya ihtiyacı olan kuşların bedenini sararak ısı sağlar. Kuş tüylerinin farklılığı onların rastgele oluşmadıklarının da bir diğer önemli göstergesidir. Birçok tüy çeşidi vardır ve her biri bulunması gereken yerde, sahip olması gereken özelliklerle birlikte yaratılmıştır.
Tabii ki tesadüfler bunların hiçbirini yapamazlar. Çok küçük bir alana sığdırılan bu inanılmaz yapılar yine tek bir sonuca bizi götürecektir. Kuş tüylerini yaratan sonsuz ilim ve güç sahibi olan Allah’tır. Kuş tüylerindeki bu muhteşem tasarım, evrim teorisinin kurucusu olan Charles Darwin’i de çok düşündürmüş, hatta tavus kuşu tüylerindeki kusursuz yapı ve estetik kendi ifadesiyle Darwin’i “hasta etmiş”tir. Darwin, arkadaşı Asa Gray’e yazdığı 3 Nisan 1860 tarihli bir mektupta “gözü düşünmek çoğu zaman beni teorimden soğuttu. Ama kendimi zamanla bu probleme alıştırdım” dedikten sonra şöyle devam ediyordu:
“Şimdilerde ise doğadaki bazı belirgin yapılar beni çok fazla rahatsız ediyor. Örneğin bir tavus kuşunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor.”
kus tuyleri 1
Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O’nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir. (Şura Suresi, 29)

Cinler gelecekten haber verebilir mi?


Cinler gelecekten haber verebilir mi?
Cinler gelecekten haber verebilir mi” sorusunun cevabına geçmeden önce cinler hakkında biraz bilgi verelim. Biz insanlar üçüncü boyutta yaşıyoruz. Cinler ve melekler ise dördüncü boyutta yaşıyorlar. Biz onları göremiyoruz, ama onlar bizi görebiliyorlar, duyabiliyorlar, izleyebiliyorlar. Cinler alemi şu an da karmakarışık. Onların içinde de iman eden cinler ve iman etmeyen cinler var. Peygamberimizin hadislerine göre cinleri de eğitip intizama sokacak kişi Hz. Mehdi’dir.
Hz. Mehdi tüm canlı varlıkların imamıdır; hem cinlerin hem insanların. Ahir zamanda Hz. Mehdi cinlerle bağlantı kurup onlardan istihbarat açısından yardım alacak, cinler bu yönleriyle insanlığa hizmet edecekler. Hz. Mehdi’de tıpkı Hz. Süleyman gibi samimi, salih cinlere sahip olacak ve onlara her işi yaptıracak.
Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık.
Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. "Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın." Kullarımdan şükredenler azdır. (Sebe Suresi, 12-13)
Yaşadığımız bu dönemde cinlerden çok fazla medet uman insanlar var, bunlar cinlerden gelecek hakkında bilgi almaya çalışıyorlar. Ama cinler hiçbir şekilde gelecekten haber veremezler. Allah Kuran’da, gaybı Kendisi’nden başka kimsenin kesinlikle bilmediğini ve bilmeye de asla güç yetiremeyeceğini birçok ayette bildiriyor:
De ki: “Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman dirileceklerinin şuuruna varmıyorlar.”  (Neml Suresi, 65)
Söylediğim gibi cinler de Allah’ın dilemesi dışında hiçbir şekilde gelecekle ilgili bir bilgi elde edemezler. Kuran’da cinlerin gaybtan bilgi almaya çalıştıklarını ama bunu başaramadıklarını, kendilerinin de bunu itiraf ettiğini anlatan ayetler vardır. Cin Suresi’nde geçen bu ayetler insanların cinler hakkındaki yanlış inançlarını da ortadan kaldıracak şekildedir. Ayrıca Kuran’da Hz. Süleyman’a hizmet eden cinlerden söz edilirken bu cinlerin Hz. Süleyman’ın ölümünü çok sonra haber aldıkları bildirilmektedir. Dolayısıyla cinlerden bir fayda görmek ümidiyle onlara sığınan insanlar çok büyük bir yanılgıya düştüklerini bilmeliler. Çünkü cinlerin geleceğe yönelik bir bilgi edinmeleri -Allah’ın dilemesi dışında- mümkün değildir. Kuran’da Hz. Süleyman kıssasıyla da cinlerin gayba yönelik bir bilgi taşımadıklarına dikkat çekilmiştir:
Böylece onun (Süleyman’ın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkca ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı. (Sebe Suresi, 14)
Cin Suresi’nde cinlerin gaybtan haber öğrenemedikleri ile ilgili bildirilen diğer  ayetler ise şöyledir:
Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk. Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur. Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi? (Cin Suresi, 8-10)
İman etmeyen cinlerin çok oyuncular ve sürekli yalan söylüyorlar. Bu yüzden gelecekle ilgili onlardan bilgi almaya çalışan insanlar bu yanılgıya asla düşmesinler. Ayrıca cinlerle bağlantı kurup diğer insanları para karşılığı tuzağa düşürenlere karşı da çok dikkatli olsunlar.

Çok başlı alimler topluluğu Gazze’deki çatışmaları durdurabiliyor mu?


Çok başlı alimler topluluğu Gazze’deki çatışmaları durdurabiliyor mu?
Ortadoğuda dökülen kan ancak Türk İslam Birliği ile durur.

İsrail'in Gazze'ye düzenlediği hava saldırılarında ölenlerin sayısı gittikçe yükseliyor. İsrail, Cumartesi sabahı yaptığı açıklamada operasyonların başlamasından bu yana 1160 hedefin vurulduğunu, Hamas'ın ilk dört gün içinde 689 roket fırlattığını bildirdi. Filistinli yetkililer ise İsrail'in saldırılarında 121 Filistinli'nin öldüğünü duyurdu. Filistin Yönetimi Sağlık Bakanı 750 kişinin de yaralandığını söylerken, Birleşmiş Milletler'e göre; bugüne kadar ölenlerin yüzde 77'si sivillerden oluşuyor. Hiç durmaksızın devam eden saldırılar yüzünden her gün zavallı masum kadınlar ve çocuklar göz göre göre ölüme terk ediliyor. Tüm Müslüman alemi de gözlerinin önünde yaşanan bu zulmü sessizce ve sakince seyrediyor. Allah Kuran’da tüm Müslüman alemini zavallı kadınlara ve çocuklara yardım etmeye çağırmıyor mu?
Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler,  kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)
Bakın Allah ayetinde “bize Katından bir veli gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen Müslümanlardan bahsediyor. İşte Allah Katından gönderilecek bu veli Hz. Mehdi’dir. O Müslümanların başına geçip bu zulmü dağıtacaktır. Şu anda yaşanan bu büyük zulüm Müslümanların başında bir lider olmamasından kaynaklanıyor.
Diyorlar ki çok başlı alimler topluluğu ile biz İslam alemini idare ederiz. Bu çok başlı alimler Gazze’deki, Filistin’deki, Doğu Türkistan’daki, Arakan’daki, Afganistan’daki, Irak’daki Müslümanların ezilmesini, şehit edilmesini, kırıp geçirilmesini, yurtlarından sürülmelerini engelleyebiliyorlar mı? Hayır. Tam tersine dünya zulümle dolup taşıyor, her geçen gün şehit sayısı katlandıkça katlanıyor. Her zaman söylüyoruz, başta bir topluluk değil, tek bir kişi olması lazım. O tek kişi, yani İslam aleminin lideri kendi aralarında seçecekleri bir kişi olmaz. Allah’ın seçtiği, özel ilim verdiği bir kişi olması lazım. Bu da Muhammed Mehdi’dir. “Biz göremiyoruz, biz duyamıyoruz, biz anlayamıyoruz” diyen Müslüman alemine Allah mutlaka bu gerçeği anlatacaktır.  Müslüman alemi bir lider ihtiyacını görmezden geldiği için çok zor duruma düşüyor. Müslüman alemi ne kadar ihtiyaç içinde olduğunu, bir lidere bağlanmazsa bu zulüm ortamından asla kurtulamayacağını anlayıncaya kadar da bu durum devam edecek.
Müslümanların bu konuda direnmesinin bir alemi yok. Bakın bütün İslam alimleri bir araya gelip İslam Birliği hakkında sempozyuma katılıyorlar, hepsi bu toplantıda uyuyor. Müslümanların Birliği ve sorunlarının çözümü için dünyaca ünlü alimler sürekli bir araya geliyor. “İman, akıl ve bilim üzerine kurulu bir rönesans istiyoruz” diyorlar. Fakat sempozyumun ardından herkes sakince kendi ülkesine dağılıyor. Bu arada Gazze’nin üzerine bombalar yağmaya devam ediyor, değişen hiçbir şey ama hiçbir şey olmuyor. Yine Müslümanlar sabah vakti siren sesleriyle, bomba sesleriyle yataklarından fırlıyor. Yetim kalan çocuklar sokaklarda acı içinde haykırıyor.
Şu anda İslam aleminde on binlerce cemaat, hizip, fırka sadece kendisini haklı görüp diğerini düşman biliyor. Şiiler, Sunniler, Caferiler sadece kendi mezheplerine uyup diğerlerini asla kabul etmiyor. Müslümanlar arasında çok büyük bir fitne, çok büyük bir ayrılık var. Açıkça görüldüğü gibi Müslümanların tek düşmanı başlarına yağan bombalar değil, kendi aralarında da çok büyük bir nifak var. Kendi elleriyle kendi kardeşlerini şehit ediyorlar. Kendilerinden olmayanları dışlayıp onlara tüm dünyanın gözü önünde eziyet ediyorlar. Bu mezhep ayrılıklarını, Müslümanların arasındaki ezeli düşmanlığı bitirecek olan da Hz. Mehdi’dir. Hz. Mehdi hiç bir mezhebe bağlı olmayacak, dini aslına, Kuran’a döndürecektir.
Müslüman aleminin tek kurtuluşu en büyük en büyük müctehid, en büyük müceddid ve hakim olan bir manevi liderin etrafında, yani Hz. Mehdi’nin liderliğinde birleşmektir. Aksi taktirde kurtuluş ve İslam’ın dünya hakimiyeti mümkün değildir. Müslümanlar artık daha vakit kaybetmeden bu gerçeği görmeli ve ona göre hareket etmelidir.
MASUM İNSANLAR KATLOLUNCAYA KADAR Mehdi (as) çıkmayacak ve katliamlara yerde ve göktekiler, artık tahammül edemez bir hale geldiğinde zuhur edecektir... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 37)

Okyanusların dibinde yaşayan muhteşem deniz gülleri


Okyanusların dibinde yaşayan muhteşem deniz gülleri
Karanlık okyanusların altına bambaşka bir alem gizlenmiş.

Bugün sizlere Rabbimizin kapkara denizlerin altında nasıl muhteşem bir sanat sergilediğini anlatacağım. Hiçbirimizin görmediği apayrı bir dünya deniz altı. Sanki saklanmış mücevherler gibi birbirinden güzel, birbirinden ihtişamlı yüzbinlerce canlı ile süslenmiş. İnsan her birini gördüğünde hayran kalıyor ve Rabbimizin sanatı ve ilmi karşısında secdeye varıp şükrediyor.
Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (En’am Suresi, 59)
Denizlerin dibinde yaratılan milyonlarca ışıl ışıl, rengarenk, birbirinden güzel canlılardan biri dedeniz gülü. Bu canlılar anemon ismiyle de biliniyor. Deniz gülleri zehirli mikroskobik mermiler atarak avlanan omurgasızlardır. Görme duyuları yetersiz olan bu canlılar, avlarının yerini titreşimlere hassas olan alıcıları sayesinde tespit ederler. Kapsül şeklindeki zehirli mermilerini saniyede 2 m gibi bir hızla avlarına fırlatırlar.
Kapsülleri kimyasal ve dokunma olmak üzere iki farklı mekanizmayla fırlatan anemonların, bu yöntemlerini daha yakından tanımak için bir dizi deney yapıldı. Deneylerden birinde deniz gülü bir havuza yerleştirilerek, karidesin dış kabuğu bir tür şekere batırıldı. Daha sonra küçük titreyen bir çubuk deniz gülüne dokundurularak farklı şeker yoğunluklarında ve titreşim frekansında kaç tane mermi fırlattığı hesaplandı.
Şeker yokken 55 Hz’lik titreşimle mermi fırlatma mekanizması harekete geçerken, şekerin eklendiği durumda 5 Hz’lik titreşim mekanizmasını harekete geçirmeye yeterli oluyordu. Bu hassas ölçümü, üstünde yer alan küçük uzantılar yardımıyla yapan bu canlı, normalde 50 Hz’lik frekansa karşı duyarlıyken, karidesin dış kabuğunda kitin tabakası gibi şeker içeren bir madde tespit edince küçük uzantılarını uzatarak 5 Hz’lik bir değeri algılayabilecek duruma gelmektedir. Bu da deniz güllerinin aynı zamanda kimyasal maddelere karşı da duyarlı bir yapısı olduğunu göstermektedir. Şeker içeren maddenin algılanmasından kısa bir süre sonra ise mermi fırlatma mekanizması devreye girerek avını vurmaktadır.
Dev okyanus kitlelerinin içinde varlığından ancak 21. yüzyılda haberdar olduğumuz sayısız canlıdan yalnızca biri deniz gülü. Diğer taraftan gelişen teknoloji ile birlikte, her geçen gün okyanuslarda yeni canlı türlerini keşfetmek mümkün olmaktadır. Tuscia Üniversitesi’nden Francesco Canganella ve Japonya Deniz Bilimi ve Teknolojisi Merkezi’nden Chiaki Kato’nun belirttikleri gibi,“Araştırmacıların çabalarına ve bilimsel metotlardaki gelişmelere rağmen, okyanusların sadece küçük bir bölümü kolaylıkla erişilebilir durumdadır ve bundan dolayı deniz dünyasının büyük bölümü henüz bilinmemektedir.” Dolayısıyla her yeni araştırma bilinmeyen türlerin varlığını gün ışığına çıkarmaktadır.
Şimdi deniz gülleri ile ilgili resimlerimize bakalım.
anemon 1 anemon 2 anemon 3 anemon 4 anemon 5