Vurgun yemeden dalabilen fok balıkları
Allah fokları çok sevimli yaratmış.
Deniz altı, apayrı ve muhteşem güzel bir dünya. Allah kapkaranlık suların dibinde olağanüstü güzellikte bir alem yaratmış. Rengarenk balıklar, mercanlar, deniz atları, balinalar, yunuslar hepsinin kendilerine ait yaşam şekilleri, beslenme ve savunma sistemleri var. Hepsi Allah’ın ilhamıyla hareket ediyor ve milyonlarca canlı kendileri için belirlenen yaşam şeklinin asla dışına çıkmıyor.
…O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)” (Hud Suresi, 56)
Denizaltının sevimli canlılarından biri de fok balıkları. Fok balıklarının denizaltılara benzeyen vücutları, 4 metre uzunluğunda, 25 ton ağırlığında olabiliyor. 1 Fok balığının vücudunun büyük bir kısmı katıdır. Ancak hava ile dolu boşlukları basınç altında, canlıya zarar vermeden ezilebilecek yapıda yaratılmıştır. Örneğin fokların kafatasları beynin etrafında sert bir şekildedir, ancak yüz kemikleri ve kaburga kemikleri içe çökebilecek şekilde yaratılmıştır.2 Su basıncı havayı ciğerlerden iter ve nefes borusu normal hacminin yarısına ulaşana kadar içe çöker.3 Fok balığının tam gerekli bölgelerde kemiklerinin esnek olması son derece olağanüstü bir durumdur. Örneğin kafatası kemiği de bu şekilde esnek bir yapıda olsa, fokların beyinleri zarar görürdü. Ancak bu esneklik sadece gerekli bölgelerdedir.
Diğer taraftan foklar dalış yaparken bir kas refleksi, hem burun deliklerinin hem de gırtlak ve yemek borusunun kapanmasına neden olur. Böylece foklar su yutmadan ağızlarını açıp avlarını yakalayabilirler. Aynı şekilde kulaklardaki hava boşlukları da dış basınç belli bir noktaya eriştiğinde şişip burayı tıkayan kan damarlarıyla örülmüştür.4 Sadece bu özellikleri bile fokların yaşamlarını sürdürebilmeleri açısından çok önemli detaylardır. Fokların çok yüksek basınç altında bile 2 saat süre ile kalabilmelerini mümkün kılan daha pek çok özellikleri vardır. Tüm bunlar, bu canlıların “dalgıç” özelliğiyle yaratıldıklarını gösterir. Bu canlılar, Rabbimizin üstün yaratma sanatının muhteşem ve hayranlık uyandırıcı birer tecellileridir.
Fok balıkları insanların aksine derinlere yaptıkları dalışlarında, hiçbir zaman vurgun yemezler. Çünkü fok balığı dalış yapmadan önce akciğerlerinin içindeki havayı dışarı çıkararak boşaltır. Akciğerlerde havanın bulunmaması, suda batmazlık özelliğini azaltarak daha derine dalmalarına imkan verir. Ancak en önemlisi, hava olmadığı için ciğerlerle kan arasında gaz alışverişi olmaz. Böylece fok balıklarının kanında, insanlar için önemli bir tehlike olan nitrojen kabarcıkları oluşmaz.5
Vurgun adı verilen bu durum, ciğerlerinde tuttuğu havayı kullanarak derinlere dalan her canlı için bir tehlikedir. Oysa fokta böyle bir sorun söz konusu değildir, çünkü fokun kanındaki alyuvarların yapısı, bol miktarda oksijen depolamaya uygun bir yaratılışa sahiptir. Bu nedenle fok, ciğerlerinde hava tutarak dalmaya ihtiyaç duymaz. İhtiyacı olan oksijeni kanında çözünmüş olarak taşır. Ciğerlerinde hava tutmadığı için de kanında kimyasal bir dengesizlik oluşmadan derinlere dalması mümkün olur.
İnsan böyle uzun nefes tutma yeteneğine ve bunu mümkün kılacak vücut metabolizmasına sahip olmadığı için, hava solumak istediğinde özel tüpler kullanır. Derin dalış yapan bir insan, yüzeye dönerken çok hızlı bir biçimde yukarı çıkarsa, kan damarlarında nitrojen gazı kabarcığı oluşur ve kan akışı durur. Bu durum ciddi sakatlanmalara, felce, hatta ölüme sebep olabilir. Fok balığı ise derindeki basınçlı havayı solumak yerine, havayı sadece yüzeyde soluduğu için, böyle bir hayati tehlike ile karşılaşmaz. Ayrıca fokların sinüslerinin (alın ve üst çene kemiğindeki boşlukların) olmaması, özellikle de akciğerlerin küçük hacmi, kana yayılmaya elverişli nitrojen miktarını da sınırlamaktadır.
Bunların yanı sıra foklar uzun süreli dalışlarında, su altına girmeden önce birkaç küçük dalış yaparlar. Kaburga kemiklerini ve diyaframlarını açıp kapayarak ciğerlerindeki havayı dışarı atar, sonra da ciğerlerini kapatırlar. Bir süre sonra ciğerlerinde hiç hava kalmadığı için eriyerek kana karışacak nitrojeni vücutlarından attıklarında, derin dalışa hazır olurlar.
Şimdi şöyle bir düşünelim: Akıl ve şuur sahibi olmayan bir hayvan böyle bir tehlikeden nasıl haberdar olabilir? Fizik, kimya kanunlarından habersiz olduğu halde ciğerlerindeki havayı boşaltması gerektiğini nasıl bilir? Sonra burun, kulak, yemek ve nefes borusundaki girişleri kapamayı nasıl akletmektedir? Avlanmak için ağzını açtığında suyun bu yollardan geçmesinin, kendisi için tehlike oluşturacağını nasıl hesap edebilir? Bunları deneme yanılma ile öğrenecek bir imkanı yoktur. Bunu öğrenmiş olsa bile, vücudunda gerekli düzenlemeleri yapabilme olanağına sahip değildir. Dalışa uygun tüm özelliklerini bedeninde yaratan Allah’tır ve kendisini tehlikelere karşı koruyacak önlemleri de Allah’ın ilhamı ile almaktadır. Bir ayette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)” (Hud Suresi, 56)
Kaynaklar:
1.David Attenborough, The Trials of Life, William Collins Sons & Co. Ltd, London, 1990, s. 36.
2. Michael Tennesen, “Testing the Depths of Life”, National Wildlife, Şubat/Mart 1999, cilt 37, no. 2;
3. John Downer, Supernature, Sterling Publishing Co., Inc., New York, 1999, s. 129.
4. Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 8, s.2660
5.Michael Tennesen, “Testing the Depths of Life”, National Wildlife, Şubat/Mart 1999, cilt 37, no. 2;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder