Vücudun her hücresine dönüşebilen kök hücreler
Muhteşem bir yaratılışla yaratılan insan vücudunun her bölgesinde Allah’ın sonsuz sanatı gizlidir. Bilim adamları 21. Yüzyılda olmamıza rağmen daha bu sırların çok azını çözebildiler.İnsanın kendi bedeninde bu kadar olağanüstü olay gerçekleşirken insan bütün bunlardan habersizdir, bu da Rabbine karşı ne kadar aciz ve muhtaç olduğunun göstergesidir.
Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız. (Bakara Suresi, 21)
O Allah ki, yaratan’dır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)
İnsan vücudunu incelediğimizde karşılaştığımız yaratılış mucizeleri bizi hayrete düşürür. Binlerce mucizeden bir tanesi de kök hücrelerdir. Her insan, anne karnında tek bir hücreden gelişir. Anne ve babadan gelen sperm ve yumurtanın birleşmesi ile oluşan bu hücre, vücudu oluşturacak tüm bilgiye DNA’sında sahiptir. Hayatın ilk günlerinde mitoz bölünme ile hücre sayısı 2, 4, 8, 16, 32, 64 şeklinde artar. Bu hücreler de ilk hücre gibi tek başlarına tüm vücut planıyla ilgili anahtar bilgi ve yeteneği barındırır. Eğer birbirinden ayrılacak olsalar, tek yumurta ikizleri şeklinde gelişime devam ederler. İşte ileride her çeşit hücreye dönüşebilme potansiyeli olan bu hücrelere “kök hücre” denir.
Kök hücreler belirli bir zaman sonra, çeşitli doku ve organları oluşturmak üzere farklılaşmaya başlar. İşte bu aşamada mucizevi gelişmeler olur. Birbirinin tam aynısı olan hücre topluluğu iken, bir anda bilinmeyen bir emir ile her bir hücre ne yapması gerektiğinin tam şuurunda farklılaşmaya başlar. Bir kısmı anne ile bağlantıyı sağlayan plasentayı oluştururken, bir kısmı başı, bir kısmı gövdeyi, kol ve bacakları geliştirmeye başlar. Küçük bir hücre topluluğunun 3 boyutlu ortamda ileride neresinin baş, neresinin gövdeye dönüşeceği kararını alması hangi hücre veya akla aittir? Akıl ve şuur gösteremeyen, hatta bir beyne dahi sahip olmayan bir hücre topluluğu, tek bir emre itaat eder şekilde hareket eder. Ve bu itaat her insanın, hatta her canlının gelişimi sırasında eksiksizce sağlanır; sağlanmak da zorundadır. Aksi takdirde bir canlının oluşumundan bahsetmek mümkün olamaz.
İnsanın tüm bilgilerini içeren DNA 3,2 milyar harften oluşur ve insanın her hücresinde tüm bedeninin bilgilerini içeren bu DNA sarmalı mevcuttur. Kök hücrelerin sinir, deri, göz gibi dokulara farklılaşmaya başlaması ile, her bir hücre yalnızca kendi ihtiyacı olan DNA bölümlerini okumaya başlar ve ihtiyacı olmayan bölümleri ise işaretleyerek kapatır. İşte ikinci mucize de buradadır.
Her bir beden hücresi, yani 100 trilyon hücre, kendi ihtiyacı olan DNA bölgelerini nasıl seçer? Bunu yapabilmesi için DNA’nın tüm diziliminin içeriğini bilmeli ve ne anlama geldiğini de bilmelidir. Bu seçilimde yapılacak en ufak bir hata, hücre işlevinin kaybolması ya da ölümü demek olacaktır. Oysa kendi bedenimize baktığımızda bu seçilimin kusursuz şekilde işlediğini görürüz. Her hücre tam olması gereken yer ve görevdedir. Mesela, gözümüzün retina tabakasında, bir kulak veya dile ait hücre cinsine asla rastlanmaz. Veya deri hücreleri, bedenimizi tümüyle sararken, eksik bir nokta bırakmaz. Hatta estetik de ihmal edilmez. Tüm bedenimiz tam ortadan simetriktir. Yani ellerimiz, ayaklarımız, gözlerimiz ve kulaklarımız aynı yerde ve aynı büyüklüktedir, ama ayna görüntüsü şeklindedir. Bu simetrinin sağlanabilmesi için tam bir uyum gereklidir. Simetrik iki organdaki hücreler adeta birbirinin farkında hareket etmeli ve aynı emirleri uygulamalıdır.
21. yüzyılda insanın DNA dizilimi, tüm teknolojik imkanlar kullanılarak yeni yeni ortaya konmaya başlamıştır. Ancak hala, DNA bölgelerinden birçoğunun, harf dizilimi bilinse dahi ne anlama geldiği, ne işlerde kullanıldığı hala çözülebilmiş değildir. Oysa vücudumuzu oluşturan her hücre bunu yapabilmektedir. Hatta bu milyonlarca yıldır yaşayan bütün canlıların hücrelerince de yapılabilmektedir. Yani, bizim her hücremiz, şu ana kadar insanların tümünün ulaşabildiği teknoloji ve bilgi birikiminden çok daha üstün teknolojik yapıya sahiptir. Yağ veprotein yapısından oluşan hücrelerimizin tüm insanlığın aklından daha büyük akıl sergilediği aşikardır. Ve bu akıl kuşkusuz üstün bir Yaratıcı’nın varlığına ve an an yaratmaya devam ettiğine en büyük delildir. Yüce Allah, sanatının inceliklerini en hassas ayrıntılarda göstermektedir. Bize düşen, Allah’ın sayısız nimetini derin düşünerek daha iyi hissetmek ve şükretmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder