Körelmiş organ iddiası evrimcilerin yanılgılarından biridir- 2
Evrim teorisi bu yüzyılda bilimle çökertilmiş bir teoridir.
Yazımın birinci bölümünde evrimcilerinkörelmiş organ yanılgısına değinmiş,apandisit, 20. Yaş dişi, 3. Göz kapağı gibi organların körelmiş organ olmadıklarını, Allah tarafından özel olarak yaratıldıklarını söylemiştim. Yazımın birinci bölümünü aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:
Evrimciler bademcikler, tiroid bezi, timüs bezi gibi birçok oranın körelmiş organ olduklarını iddia ederler, oysa bütün bu organların vücutta görevleri vardır. Şimdi evrimcilerin başka hangi organları büyük bir yanılgı olarak körelmiş kabul ettiklerine bakalım:
1. Kuyruk Sokumu:
Evrimciler, omuriliğin sonunu oluşturan kuyruk sokumu kemiğinin de işlevsiz olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu da çoktan terk edilmiş bir yanılgıdır. Kuyruk sokumunun, leğen kemiğinin çevresindeki kemiklere destek sağladığı, bu nedenle, kuyruk sokumu kemiği olmadan rahatça oturabilmenin mümkün olmadığı bugün bilinmektedir. Ayrıca bu kemiğin pelvis bölgesindeki organların ve buradaki çeşitli kasların da tutunma noktası olduğu belirlenmiştir.
2. Beşinci Ayak Parmağı:
Evrimcilerin yorumlarının ne kadar subjektif ve ciddiyetsiz olduğunun iyi bir örneği beşinci ayak parmağı konusunda yaptıkları yorumda ortaya çıkmaktadır. Evrimciler maymunların ağaç dallarını kavramak ve yakalamak için tüm ayak parmaklarından yararlandıklarını, insanların ise iki ayakları üzerine dikildiği zaman dengelerini sağlamak için yalnızca büyükbaş parmaklarına ihtiyaç duyduklarını iddia ederler.
Sonra bundan hareketle de beşinci parmağın “fazla” olduğunu söylemektedirler. Oysa maymunların tümü ağaç üzerinde yaşamaz. Kaldı ki sadece maymunların değil, karada yaşayan tüm omurgalı canlıların beş parmaklı (pentadactyl) ayak yapısı vardır. Dolayısıyla beş parmak yapısının ağaç dallarını kavramakla bir ilgisi yoktur. Bu, karadaki omurgalı canlıların hepsinde bulunan ortak bir yaratılış özelliğidir.
Evrimciler anatomik ve fizyolojik gerçeklere dayanmaksızın körelmiş organ gibi bir köhne iddiayı gündeme getirirler. Evrim teorisi bilimin her dalında olduğu gibi tıp alanındaki gelişmeler karşısında da dayanaksız kalmış ve artık tamamen çökmüştür. İnsan, rastlantılarla evrimleşmiş bir varlık değildir. İnsanı da diğer tüm canlıları da Allah yaratmıştır.
3. Vücut Tüyleri ve Erector Pili Kasları:
Tüylerin tehlike anlarında gerilmesini sağlayan erector pili kaslarının ise, saçların sağlıklı bir şekilde kalmasında önemli bir rol oynadıkları keşfedilmiştir. Saç dökülmesi konusunda önemli bir uzman olan John P. Cole, saçları dökülen insanlarda erector pili kasının zayıflamasına rastlandığını gösteren çalışmalar yapmıştır. Yani bu kas, sağlıklı saçlar için gereklidir.
4. Plantaris Kası:
Dizin ön kısmında bulunan bu kas, insanlarda aşil tendonuna bağlanır. Maymunlarda ise ayak parmaklarını kontrol eder ve maymunlar bu sayede ayaklarıyla cisimleri kavrayabilirler. Peki bundan çıkan sonuç nedir? Tek sonuç, insan ayağının bir cisim kavramak için dizayn edilmemiş oluşudur. Bu dizaynın evrimle ortaya çıktığını ileri sürmek içinse hiçbir kanıt yoktur. Aynı durum, evrimcilerin sözde körelmiş organlar arasında saydığı avuç içi kası için de geçerlidir.
Bu örneklerle evrimcilerin yaptığı şey, maymundan insana hayali bir anatomik geçiş varmış izlenimi vermeye çalışmak ve insana dönüşürken maymunların bazı özelliklerini kaybettikleri görünümü oluşturmaktır.
Bir örnek vermek gerekirse, maymunların vücutları tüyle kaplıdır, insanların çok az tüyü vardır. Bir evrimci bu durumu “çünkü evrimleşirken tüylerimizi kaybettik” diye açıklamaya çalışabilir; ama bu sadece bir yorum olur, bir kanıt olmaz. Aynı fark, “maymunlar o şekilde, insanlar da bu şekilde yaratılmıştır” diye de açıklanabilir. Bu iki açıklamadan hangisinin doğru olduğunu, diğer kriterlere (fosil kayıtlarındaki tabloya, iki canlı arasındakigenetik farklara, doğal seleksiyon ve mutasyon mekanizmalarının etkisine) bakarak anlayabiliriz. Ve tüm bu kriterler, evrimin yanlış, yaratılışın doğru olduğunu göstermektedir.
5. Kaburga, Boyun Kaburgası ve Köprücük Kası
Evrimcilerin bu kemikler ve kas hakkında yaptığı yorumlar da birer spekülasyondan ibarettir. Bu yapılar bazı insanlarda olur, bazılarında olmaz. Irklar arasında bu gibi küçük kemik ve kas farklılıkları bulunduğu bilinen bir gerçektir. Önemli olan, bunların hiçbirisinin insanın bir başka canlıdan evrimleştiği tezine kanıt oluşturmamasıdır.
6. Pyramidalis Kası
Bu kas için evrimciler “modern insanın yüzde 20’sinde bulunmaz, keseli hayvanlardan kaldığı düşünülüyor” demektedirler. Bu sadece Darwinizmin önkabulune dayalı bir fikir yürütmeden ibarettir ve hiçbir bilimsel dayanağı yoktur.
İnsanın evrim teorisine göre de keseli bir atası olduğu öne sürülmez. Keseliler, memelilerin üç ana grubundan birini oluştururlar. Evrim teorisinin iddiasına göre bundan en az 50-60 milyon yıl önce, insanların da dahil edildiği plasentalılar grubundan ayrılarak gelişmişlerdir. Yani ortada insanın bu kası devralmış olabileceği bir “keseli ata”, evrim teorisine göre bile yoktur. Dolayısıyla evrimcilerin bu iddiası, geçersiz olmasının yanı sıra, kendi içinde de çelişkilidir.
7.Vomeronasal Organ
İnsanın bilinen beş duyusu vardır. Ancak bazı bulgular, koku alma duyusunun kendi içinde ikiye ayrıldığını göstermektedir. Birincisi, hepimizin bildiği koku algısıdır. Varlığı az bilinen ve fark edilen ikinci bir koku algısı ise, burnun içinde bulunan ve “vomeronasal organ” denen küçük doku tarafından algılanan “feromonlar”dır.
Bu konuda evrimcilerin iddiası ise, bazı hayvanların vomeronasal organlarının bizden çok daha güçlü bir algı düzeyinde olmasına dayanır. Yılanlar ve çeşitli sürüngenler vomeronasal algıyı dilleriyle duymaktadır ve çeşitli memelilerin de burunları bu konuda güçlüdür. Evrimciler de bizim düşük vomeronasal algı düzeyimizin, “körelmiş”likten kaynaklandığını ileri sürerler.
Oysa eğer daha zayıf değil de daha güçlü bir vomeronasal hassasiyete sahip olsaydık, o zaman da “çok iyi evrimleşmişiz” diyeceklerdi. Canlılar arasında bu gibi karşılaştırmalar yapıp, çeşitli senaryolar üretmek bilimsellikten uzak bir yaklaşımdır. Kartalların gözleri de bizim gözlerimizden çok daha keskindir; ama bu durum bizim kartallardan evrimleşip de bu evrim sırasında görüşümüzün “köreldiği” gibi bir anlama gelmez.
Evrimciler tarafından ortaya atılan körelmiş organlar senaryosu, görüldüğü gibi kendi içinde hem mantık hataları içermektedir hem de bilimsel olarak yanlıştır. Evrimcilerin iddia ettiği gibi canlıların atalarından miras kalmış olan hiçbir sözde körelmiş organ yoktur. Çünkü canlılar diğer canlılardan rastlantılarla türememiş, bugünkü formlarıyla Allah tarafından eksiksiz ve mükemmel bir biçimde yaratılmışlardır.
“Körelmiş organlar” listesinde yer alan diğer organlar da körelmiş değil tam aksine vücut için gerekli organlardır. Gerçekte her canlı, yaşadığı ortamda ihtiyaç duyacağı en ideal duyularla donatılmıştır. Son derece kompleks özelliklerle işleyen duyu organları ise, evrimin değil, yaratılışın kanıtlarındandır.
“O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? (Mülk Suresi, 3)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder