31 Ağustos 2014 Pazar

Çünkü her insan ölecek yaşta...


Çünkü her insan ölecek yaşta...
Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin? O zaman güzel bir şeye başla. Ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü; Her insan ölecek yaşta… Şems-i Tebrizi
Ne kadar doğru ve ne kadar hikmetli bir söz değil mi? Evet hayat bir göz açıp kapaması kadar kısa işte. Bu yüzden de her günü birbirinden güzel salih amellerle, hikmetli sözlerle, güzel ibadetlerle doldurmaya çalışmıyor muyuz? Meleklere amel defterlerimize yüzlerce güzel işi yazdırmaya uğraşmıyor muyuz? Çünkü biliyoruz ki ölüm hepimize çok ama çok yakın.
Ben daha yirmili yaşlardaydım, eve gelen bir telefonla babamın kalp krizi geçirerek vefaat ettiğini öğrenmiştim. İşte o zaman durup düşünmüştüm. Bir insan daha bu dünyaya gözlerini kapatmış ve ahirete geçmişti. Artık onun bu dünyaya dönmesi mümkün değildi, artık ayrı bir boyutta sonsuza kadar hayatına devam edecekti. O da ölümün kendisine ansızın geleceğinden habersizdi. O da ölümü kendisine hiç yakıştırmamıştı, aniden bu dünyaya, yaşamına, ailesine, işine, kısaca değer verdiği her şeye gözlerini kapayacağı anın geldiğini hiç anlamamıştı…
Hele can boğaza gelip dayandığında,
Ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz,
Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz. (Vakıa Suresi, 83-85)
Ölüm herkese bu kadar yakın işte. İnsan öldüğü anda bu dünyadaki her şeyini, eşini, çocuklarını, akrabalarını, evini, arabasını, işini, tüm kıyafetlerini, saatlerini, değerli eşyalarını arkasında bırakıp gidiyor. Ahirete tek bir mendilini bile götüremiyor. Sade bembeyaz bir kefenle bu dünyadan ayrılıyor. Yani nasıl geldiysek öyle tekrar Rabbimize dönüyoruz.
Ölümden kaçmak mümkün değil, ölümü bir saniye bile ertelemek mümkün değil, bir saniye bile geri almak mümkün değil. Dünyaya gözlerini açan her insan kendileri için belirlenen gün ve saat geldiği anda gözlerini kapatıyorlar, hem de bir daha hiç bu dünyada hiç açmamak üzere…
Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş kalelerde olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: "Bu, Allah'tandır" derler; onlara bir kötülük dokunsa: "Bu sendendir" derler. De ki: "Tümü Allah'tandır." Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiçbir sözü anlamaya çalışmıyorlar? (Nisa Suresi, 78)
Ölüm bu kadar yakınlarındayken, sürekli yakınlarının cenazelerine koştururken her nedense insanlar ölümü kendilerine çok uzak görüyorlar. Ve sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorlar. Üzerlerinde çok değişik bir lakaytlık, umursamazlık ve vurdumduymazlık var. Her gün televizyonlarda, gazetelerde ölen insanların haberlerini okuyorlar. Sonra da daha nasıl paralarına para katarlar, nasıl işlerinden kazanç sağlarlar, nasıl yeni mallar mülkler alırlar, onları düşünüyorlar. İşleri güçleri nerede yemek yiyecekleri, hangi diziyi seyredecekleri, nereye tatile gidecekleri oluyor, yalnızca bu konularla meşgul oluyorlar. Hâlbuki belki de o anda Azrail canlarını almak üzere başlarında bekliyor, ama onların bundan haberi bile olmuyor.
İşte böyle şuursuzca geçirilen bir hayat yine şuursuzca son buluyor. Fakat inkâr edenlerin canı hiç beklemedikleri bir şekilde melekler tarafından zorlukla, acıyla alınıyor. İşte o zaman inkâr edenler başlarına gelecekleri anlıyorlar:
Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin. (Enfal Suresi, 50)
Bu, ellerinizin önceden takdim ettiği işler yüzündendir. Yoksa şüphesiz Allah kullara zulmedici değildir. (Enfal Suresi, 51)
Çevrenize bir bakın, dünyaya bir bakın. Gördüğünüz her insan ama her insan bir gün gelip ölecek. Ölümsüz tek bir insan bile yok. Ölümü bir güzellikle, harika güzellikte melekleri görerek, mis gibi kokular içinde, güzel iltifatlarla, hoşlukla, Allah anılarak tekbirlerle tatmak var. Bir de sille tokat dövülerek, karanlıklar içinde çırılçıplak sürüklenerek, rezil rüsva olarak, korkunç yüzlü meleklerle karşılaşarak tatmak var. Tabii ki inkâr edenin ölümüyle müminin ölümü bir olmuyor ve olmayacak da. Müminin canı güzellikle alınırken cennetle müjdeleniyor, inkâr ederek ölen ise meleklerin yüzünü gördüğü andan cehenneme atılacağını anlıyor.
Yoksa kötülüklere batıp-yara alanlar, kendilerini iman edip salih amellerde bulunanlar gibi kılacağımızı mı sandılar? Hayatları ve ölümleri bir mi (olacak)? Ne kötü hüküm veriyorlar. (Casiye Suresi, 21)
Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (Ali İmran Suresi, 185)
Dünya imtihan dünyası işte, bir kapıdan girilip, bir kapıdan çıkılıyor. Hepimiz o şerefe, o güzelliğe erişeceğiz inşaAllah. Rabbimizin Katı’na çıkacağız. Bu kadar ölümle iç içe yaşarken, dünya da bu kadar ehemmiyetsizken ahiretin önemsiz görülmesi yani ikinci derecede görülmesi akıllı bir insanın yapacağı bir şey değil. Bu yüzden dünyada yaşadığımız her günü şuurlu geçirmek gerek, o büyük güne, öleceğimiz güne hazırlanmak gerek. Aklımızı, şuurumuzu açıp sonsuz hayatımıza hazırlanmamız gerek. Ve her ne olursa olsun Allah’ın huzuruna dimdik, kendine güvenle, samimiyetle, takvayla ve salih amellerle doldurulmuş bir defterle, mümin olarak çıkmak gerek…
Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak Biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder