İnsan cennetten sıkılır mı?…
İnsanlar cenneti görseler bir saniye bile dünyada kalmak istemezlerdi...
Bazı kişilerden sorular geliyor, aklına geliyor ve soruyor: “acaba cennetten sıkılır mıyım?…”
Bilgisizlik böyle bir şey işte. Bu soruyu soran kişi cenneti sadece birkaç saniyeliğine görse dimağı şaşar, dili tutulur, ne diyeceğini şaşırır, sevinçten yerlere yapışır…
Böyle sorular soranlar cenneti kafalarındaki sığ bilgilerle değerlendiriyorlar. Sanıyorlar ki cennet uçsuz bucaksız yemyeşil bir yer, otlaklarda otlayan kuzular var, sessiz sakin etrafta dolaşan insanlar var, sakin bir ortam. Ne istesen önüne geliyor ama bu kadar… İşte sonsuza kadar böyle bir ortam acaba insana sıkıcı gelir mi diye düşünüyorlar…
Oysa cennet insanın tahayyülünün çok üzerinde bambaşka bir yer. Allah cennetten bahsederken daha önce “görmediğiniz, tatmadığınız nimetler” diyor. Yani cennette hiç bilmediğimiz başka hisler var, tatlar var, duyular var, bambaşka lezzetler var. Allah’ın müminler için sakladığı muhteşem sürprizler var. Allah’ın en büyük sanatçı olduğunu unutuyor insanlar. Allah en büyük sanatçıdır. Cennetin her köşesi adeta apayrı bir sanat eseridir. Cennetin her köşesini şanına yaratır şekilde muhteşem bir güzellikte yaratıyor Allah. Cennette sanatın en güzeli, teknolojinin en güzeli insanı bekliyor. Her şeyden önemlisi insanın ruhu da gördüğü bütün bu güzelliklerden müthiş zevk alacak şekilde yaratılıyor. Cennet sofralarının, cennet arabalarının, camdan köşklerinin, cennet bahçelerinin, cennet şehirlerinin nasıl güzellikte olacağını düşünebiliyor musunuz? İnsan cenneti bir saniye görse dünya gözüne o kadar kötü gelir ki, dünyada yaşayamaz.
Nimetin parıltılı-sevincini sen onların yüzlerinde tanırsın. (Mutaffifin Suresi, 24)
Rableri onlara Katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisine sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler. (Tevbe Suresi, 21)
Cennette dünyadaki kurallar da tamamen kalkıyor. İnsan yüzlerce bedene sahip olabiliyor. Biri gezerken diğeri yemek yiyor, diğeri uçabiliyor, diğeri sofralarda sohbet ediyor, diğeri eşiyle birlikte oluyor ve hepsinin zevki tek ruhta toplanıyor. İnsan dilediği surete bürünebiliyor, dilediği güzellikte görünebiliyor. Sevgiyi, tutkuyu, neşeyi, lezzeti ruh çok büyük bir güzellikle, çok güçlü şekilde yaşıyor.
Eğer cennet yüzeysel düşünülürse insan beyni onu yüzeysel kavrar ve yüzeysel bir inanç olur. Ama iyi konsantre olur da güzel iman ederse, Allah’tan o bilgiyi ısrarla isterse cennet kafasında berraklaşır, ahiret de kafasında berraklaşır. İnsanın inancı az ise, cenneti tam kavrayamamışsa cennetten sıkılabileceğini düşünebilir, ama aslında o kendi kafasında yarattığı sığ bir cennettir, sıkıldığı da bu cennettir, gerçek değil.
Hz. Adem’in yasak olan elmayı yemesi de sonsuz cenneti kaybetme korkusundandı. Şeytan onu bütün bu nimetleri kaybedeceği konusunda vesveseye düşürdü. Yoksa Hz. Adem insanların hayal bile edemeyeceği güzellikte cenneti hiç ama hiç bırakmak istemedi, sonsuza kadar orada kalmak için şeytana uyup elmayı yedi ve böylece cennetin kıymetini bilmesi için dünyaya gönderildi…
Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: "Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?" (Taha Suresi, 120)
Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Adem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı. (Taha Suresi, 121)
Dedi ki: "Kiminiz kiminize düşman olarak, hepiniz ordan inin. Artık size Benden bir yol gösterici gelecektir; kim Benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz." (Taha Suresi, 123)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder