11 Ekim 2015 Pazar

İman hakikatleri ile mutlaka imanlı bir gençlik yetiştirmek gerekiyor.


İman hakikatleri ile mutlaka imanlı bir gençlik yetiştirmek gerekiyor.
Güneydoğu ciddi şekilde bölünme tehdidi altında, bu yüzden halkın ve gençliğin şuurunun açılması şart.












Kurani çalışma ile, iman hakikatleri ile, imanlı gençlik, milli gençlik yetiştirilmesi gerekiyor.PKK’nın ülkemizi bölmeye çalıştığı şu günlerde şuurlu, milli düşünceyi savunan, milli aklı, milli şuuru iyi bilen gençler yetiştirilmesi şart. Bu yüzden devletimiz okullarda, üniversitelerde ‘Milli şuur’ dersinin verilmesini sağlamalı. Ülkemizin gençleri bölünme tehlikesine karşı uyarılmalı. Aksi taktirde başıboş, günlük hayata dalmış, gezmekten, eğlenmekten, film ve dizi seyretmekten başka hiçbir şey düşünmeyen bir gençlik yetişiyor. Bizim gençlerimiz materyalist zihniyetle eğitilip maymundan geldiğine inandırılırken, PKK dağda ciddi şekilde Marksist, Leninist bir eğitimle eli kanlı komünist teröristler yetiştiriyor. Dağa çıkan her teröristin beynine haksız bir dava bilinci kazınıyor. Dağda taşta, kahvehanelerde, evlerde geceli gündüzlü propaganda yapıyorlar. İşte bu yüzden -30 derece soğuklarda dağlarda yıllarca savaşıyor ve ideallerinden asla vazgeçmiyorlar.
Hem Güneydoğu’da hem de Türkiye’nin her yerinde Komünist tehlikeye karşı vatandaşlarımızın imanı kuvvetlendirilmeli, iman hakikatleri anlatılmalı, kalplere Allah sevgisinin yayılması sağlanmalı. Gençlerimiz hem çok modern, hem de bağnazlıktan uzak olup çok dindar olmalı. Kuran’ın ruhu tüm Güneydoğu’ya ve diğer bölgelere hakim olmalı. Ve Türkiye’de 78 milyon tek vücut olup, tek yürek olup, bölünme tehlikesine karşı dimdik durmalı, asla yılmamalı. İnsanların imanlarının artmasına vesile olması dileğiyle şimdi iman hakkikati resimlerimize bakalım:
 
1 2 3 4 5

Bin yıldan daha eski iskelet kemikleri Mehdi ile konuşacak…


Bin yıldan daha eski iskelet kemikleri Mehdi ile konuşacak…
Hz. Mehdi, aradan milyonlarca yıl geçmesine rağmen değişmeyen fosillerle yaratılışı ispat edecek.

Bakın ne diyor peygamberimiz bir hadisinde:
BİN YILDAN DAHA ESKİ İSKELET KEMİKLERİ, İMAM MEHDİ (A.S.) İLE KONUŞACAKLAR.(Mikyaal al-Makaarem, c. 1, s. 223-224)
Bu hadis gerçekten de çok anlamlı ve çok özel bir hadis. Çünkü tam olarak ahir zamanda yaşadığımız bu dönemde yaşanacak bir olaya dikkat çekiyor peygamberimiz.
Hadiste verilen bilgiye göre Hz. Mehdi'nin fosillerle ilgileneceğini, Yaratılış gerçeğini fosillerle ispat edeceğini, bu eski fosillerle inkârı ve dalaleti; dinsiz, materyalist ve Darwinist sistemi ortadan kaldıracağını görüyoruz.  
Hz. Mehdi’nin, materyalizmin ve Darwinizm'in geçersizliğini ispat ederken bin yıldan eski, yani milyonlarca yıllık fosilleri kullanacağı açıkça anlaşılmaktadır. Hadis, fosillerin adeta lisan-ı hal ile, “Hüccet Mehdi, biz Allah'tan bir deliliz; bizlerin evrim geçirmediğimizi, ilk yaratılıştan itibaren değişmeden aynısıyla kaldığımızı bizleri delil göstererek insanlara anlatabilirsin” diyeceklerine ve Hz. Mehdi'nin de, yer altından çıkan fosiller yoluyla bu gerçeği resim, yazı, kitap, video film ve belgelerle insanlara anlatacağına işaret etmektedir. 
Bildiğiniz gibi Hz. Mehdi'nin bir ismi de, “delil getiren” yani “Hüccet”tir. Hüccet Mehdi ahir zamanda hüccet (delil) ile konuşacaktır. Allah ona bu imkânı verecek ve canlılara ait kemikler de Hz. Mehdi için birer delil (hüccet) olacaktır. 
Hz. Mehdi bu fosilleri, o devrin ateist, materyalist ve evrimcilerine karşı, reddi mümkün olmayan kesin birer delil olarak kullanacak ve bu yolla evrimcileri mağlup edip materyalist sistemi tamamen ortadan kaldıracaktır.
Bediüzaman Said Nursi de eserlerinde, Hz. Mehdi’nin birinci vazifesinin, “maddiyyun ve tabiyyun taunu”nu, yani Allah’ı inkâr üzerine kurulmuş materyalizm ve Darwinizm fikrini yerle bir ederek tam olarak etkisiz hale getirmek olacağını şöyle bildirmiştir:
Ve onun (Hz. Mehdi (a.s.)’nin) üç büyük vazifesi olacak: Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutiyle (tesiriyle) ve MADDİYUN (materyalizm) VE TABİİYYUN (Darwinizm) TAUNU(salgınının), BEŞER İÇİNE İNTİŞAR ETMESİYLE (insanlar arasında yayılmasıyla),HERŞEYDEN EVVEL FELSEFEYİ VE MADDİYUN FİKRİNİ (Darwinist materyalist felsefeyi) TAM SUSTURACAK BİR TARZDA İMANI KURTARMAKTIR... (Emirdağ Lahikası, s. 259)

Kadın kocasından başkası için koku sürerse…


Kadın kocasından başkası için koku sürerse…
Yobazlar kadınlardan nefret ettikleri için nerdeyse helal olan herşeyi yasaklamışlar.

Bağnazların uydurduğu sahte dinin bizim tertemiz dinimiz olan İslam ile uzaktan yakından alakası olmadığını bugün de anlatmaya devam edelim…
Yobazların kadınlara her şeyi yasakladığını biliyoruz, kendi bencilliklerini tatmin etmek için karılarını adeta esir haline getirmişler. Evden çıkmak yasak, çalışmak yasak, pencereden bakmak yasak, bakımlı olmak ve makyajyapmak yasak. Kadın her an günah işleyecek, zina yapacak bir varlık, adeta şeytan bunlara göre! Bakın yobazlar kadınların güzel koku sürmesi ile ilgili nasıl hadisler uydurmuşlar:
Camiye gelirken kokulanan kadın evine dönüp de cünüplükten ötürü boy abdesti alır gibi yıkanmadıkça, Allah Katında onun namazı kabul olmaz.  (Avnül Mabül, 11/230)
İmam Cafer-i Sadık (a.s): “Hiç bir kadının, evinden dışarı çıkarken elbisesine güzel koku sürmemesi gerekir.”  (El-Kafi, C.5, S.519)
Resul-i Ekrem (s.a.a): “Bir kadın kocasından başkası için güzel koku sürünürse; cenabetinden yıkandığı gibi yıkanıp o kokuyu vücudundan temizlemediği müddetçe namazı kabul olmaz.” (Men La Yahzurh-ul Fakih, C.3, S.440)
Resul-i Ekrem (s.a.a): “Kadının kocasından başkası için güzel koku sürünmesi, ateş ve zilleti satın alması demektir.”  (Nehc-ül Fesaha, C.1, S.36)
Gördüğünüz gibi yobazlar, kadın güzel koku sürdüğünde eğer yıkanmazsa namazlarının kabul olmayacağını anlatıyorlar uydurma hadislerde. Bu kadar ileri gitmişler.
Ayrıca kadın neden sadece kocası için koku sürmek mecburiyetinde olsun? Kendisi için de güzel koku sürebilir, arkadaşları için de güzel koku sürebilir. Kadını bu kadar hafif görmek, hemen kocasını aldatabilecek bir varlık olarak görmek yobazların kendi kirli zihniyetidir. Zina ancak Allah korkusuyla yapılmaz. Kuran’da kesin hükümlerle zina yasaklanmıştır. Allah korkusu olmadıktan sonra insan her türlü günahı işleyebilir. Ama insanda Allah korkusu varsa insan bırakın zinayı, Allah’ın razı olmayacağı en ufak bir hareketi bile yapmaz. Sonuçta güzel koku sürmek tamamen helaldir. Dolayısıyla güzel koku süren kadın ateş ve zilleti satın almayacağı gibi, temizliğinden ve hoş kokusundan dolayı cennet özelliği kazanmış olur. İslam’ın yayılmasına en büyük zararı veren işte yobazların bu kokuşmuş zihniyetleridir. Neyse ki ahir zamanda olduğumuz bu dönemde Allah Hz. Mehdi vesilesiyle insanları gerçek dine, Kuran’a döndürecektir.

Koyu Darwinist Hitler tam 40 milyon insanı öldürdü!


Koyu Darwinist Hitler tam 40 milyon insanı öldürdü!
Hitler üstün ırk inancına inanmıştı, bu yüzden kamplarda hemşireler sakat doğan çocukları acımadan öldürüyorlardı.












Hitler’in ırkçı, savaşçı ve saldırgan politikalarını hangi ideoloji üzerine kurduğu çok açıktı. Çünkü Hitler tam bir Darwinhayranıydı. Darwin’in üstün ırk inancı onu adeta büyülemişti. Ve Darwin’in evrim teorisini sosyal yaşama uygulayarak tam 40 milyon insanın ölümüne neden oldu!
Hitler'in aynı hayvan yetiştiricileri gibi insan soyunu ıslah edebileceğini sanması; Aryan ırkını "kirlettiğini" düşündüğü ırkların, kalıtımsal hastalığı olanların ve zayıfların yok edilmeleri gerektiğini iddia etmesi; milyonlarca insanın katlini acımasızca emretmesi onun insanları hayvan gibi gördüğünün ve evrime olan bağlılığının delillerinden birkaçıdır. Nazi soykırımından sağ olarak kurtulan kişilerden biri olan Alexander Kimel, "Nazi Terörü" başlıklı makalesinde, sosyal Darwinizm ve Nazi bağlantısını vurgular ve sosyal Darwinizm'e inanan Nazilerin, insanlara nasıl olup da acımadan hayvan muamelesi yapabildiklerini şöyle açıklar:
Nazizm, sosyal Darwinizm'i kabul ederek insanları hayvanlarla eşit hale getirdi, ellerindeki bireysel seçim yapma özgürlüğünü, kendileri için düşünebilme yeteneğini aldı. Acımasızlık, terör, yalan ve insanın insan tarafından acımasızca istismar edilmesi bir davranış normu haline geldi. Eğer insanları hayvanlar gibi aynı doğal seleksiyon kanunları yönetiyorsa, insanın bilincindeki ilahi kıvılcım alındığında insanlara hayvanlar gibi davranılabilir: Suni olarak üretilebilir ve büyükbaş hayvanlar gibi muamele görebilirler. Örneğin savaş ve savaşın umursamaz idaresi çok büyük kayıplar getirmişti. Hitler ise, durumu kayıpları engelleyerek değil, üreme metodlarını geliştirerek düzeltmeye çalışmıştı. Ausschwitz'de (Nazi Doktoru) Mengele, ikizler üzerinde, onları öldürerek, kesip biçerek, üreme metodlarının nasıl geliştirileceğine, Alman kadınlarının doğum randımanının nasıl iki katına çıkartılabileceğine dair "bilimsel" deneyler yürüttü. Almanlar üreyen hayvanlar gibi görüldü, S.S. onların çobanları ve Führerleri de eğitici efendileri idi. Almanlar ödül kazanmış büyükbaş hayvanlar, diğer uluslar sıradan büyükbaş hayvanlar veYahudiler ise zararlı böcekler olarak kabul edilmiş ve öyle muamele görmüşlerdir…1
Nazilerin asırlar boyunca örneği görülmemiş bir soykırım gerçekleştirirken temel aldıkları sapkın bakış açısı buydu. Hitler'in savunduğu "üstün ırk" aldatmacası, bir biyolojik "tür"ün içinde yer alan grupların eşitsizliği yalanına dayanıyordu. Yani Hitler'e ve taraftarlarına göre, bazı türler evrimde ilerlemiş ama bu türler içindeki bazı bireyler veya gruplar geri kalmışlardı. Irkçılığın zeminini oluşturan bu sapkın iddia Darwin'in teorisinin en temel noktalarından biriydi. Prof. Karl A. Schleunes, Ausschwitz hakkındaki kitabında Darwin'in teorisinin, ırkçılığa sözde bilimsel bir destek sağladığını şöyle kabul eder:
Darwin'in, hayatta kalma mücadelesi fikri, ırkçıların üstün ve aşağı insan ve millet kavramını haklı gösterdi ve bunlar arasındaki mücadeleyi onayladı.2
Evrimci bilim adamları tam da Nazilerin istedikleri gibi teorik bir çerçeve çiziyorlardı. Örneğin hayvan davranış biliminin kurucusu sayılan evrimci Konrad Lorenz, ırkların arındırılmasını biyolojik yapılarla kıyaslıyor ve şöyle diyordu:
Aynı kanserde olduğu gibi, en iyi tedavi asalakların kökünü en kısa sürede kurutmaktır. Her zaman toplum için sorun olan aşağı halkların olumsuz sosyal etkilerine karşı öjenist korunma yöntemlerin uygulanması zorunludur... Bu aşağı unsurlar, (sağlıklı) bir toplumun içinden etkin bir biçimde ayıklanmadıklarında -tıpkı kötü huylu bir tümörün hücrelerinin tüm insan vücudunda hızla çoğalmasına izin verilmesi gibi- hem kendilerini hem de onları barındıran bünyeyi yok ederler.3
Farklı ırkları veya toplum içindeki zayıf ve muhtaç insanları bir tür "kanser" gibi görmek ve onları amansızca temizlemek istemek, açıklanması mümkün olmayan bir ilkellik ve vahşettir.Nazi ideologları bu vahşeti, Darwinizm'in aldatmacalarını öne sürerek sözde bilimsellik maskesi altına gizlemeye çalışmışlardır. Race and Reich (Irk ve Kral) adlı kitabın yazarı J. Tenenbaum, Nazi politikalarının Darwinizm ile nasıl şekillendiğini şöyle özetler:
Mücadele, seleksiyon ve güçlü olanın hayatta kalması... Tüm bu kavramlar ve gözlemler Darwin tarafından ortaya atıldı. Ancak daha önce de, on dokuzuncu yüzyıl Alman sosyal felsefesinde bu kavramlar kabul görmeye başlamıştı... Bunun bir neticesi olarak, Almanların üstün ırk oldukları inancına dayalı tüm dünyaya hâkim olma doktrini gelişti. Bu doktrin aynı zamanda Alman Devleti ile zayıf uluslar arasındaki "çekiç ve örs" ilişkisine dayandırılmıştı.4
Tenenbaum, Nazilerin, politik sistemlerini, hiçbir noktasını eksik bırakmadan tamamen Darwinizm'e göre belirlediklerini açıkladıktan sonra şöyle devam eder:
Siyasi sözlükleri, toprak, mücadele, seleksiyon ve neslin tükenmesi gibi kelimelerle doluydu. Mantıklarının kıyası açıkça şöyle ifade edilmişti: Dünya, farklı ulusların toprak için mücadele ettiği balta girmemiş bir ormandır. Daha güçlü olan kazanır, daha zayıf olan ölür ya da öldürülür...5
Hitler, 1933 yılında Nuremberg mitinginde, "üstün ırkların aşağı ırkları idare ettiğini... bunun doğada görülen bir hak olduğunu ve tek mantıklı hak olduğunu" ileri sürerken, bunu bir doğa kanunu olarak gördüğünü iddia ediyordu. Ama elbette bu iddiası ile, tarihin en büyük yalanlarından birinin savunuculuğunu yapıyordu.
Hitler'in hezeyanlarının açıkça görüldüğü bu sapkın fikirler, o dönemde pek çok kişiyi etkisi altına almıştı. Cehaletin de etkisiyle on binler, Hitler'in hayal ürünü bu varsayımların takipçisi oldu. Halbuki toplumları ilerleten, çatışma dürtüsü veya hayatta kalabilmek için verilen acımasız mücadele değildir. Her toplum daha varlıklı ve güzel bir yaşam için gayret eder, ama bu gayretin başarıya ulaşması, söz konusu toplumun manevi ve ahlaki değerlere olan bağlılığı ile doğru orantılıdır. Başkalarını yok etmeye çalışmak, bitmek bilmeyen şiddet ve saldırganlık her zaman tüm taraflara yıkım getirir. Irklar arasındaki fiziksel veya kültürel farklılıklar ise bunların birini diğerine üstün kılacak özellikler değildir. Tam tersine bu farklılıklar, barış ve güvenliğin hâkim olduğu ortamlarda kültürel zenginliği sağlayan değerli unsurlardır.
Hitler ise ruhsal dengesizliğinin de etkisiyle bu sapkın görüşlerini savunmaya devam etmiş, Darwin'in teorisinin kendi görüşleri ile bu derece paralel olmasını batıl fikirlerini yaymak için sözde iyi bir malzeme olarak görmüştür. Hitler'in Darwinizm'e olan bağlılığı daha 1925 yılında yayınlanan Kavgam adlı kitabında görülmektedir. Örneğin kitabının 4. bölümünde, Darwinizm'in, başarılı birAlmanya için tek temel olduğunu belirtmiştir. Darwin: Before and After (Darwin: Önce ve Sonra) kitabının yazarı Clarck, Hitler'in Darwinizm'e olan bağlılığı için şu yorumda bulunur:
The Day Nazi Germany Died (Nazi Almanyası'nın Öldüğü Gün) adlı kitabın yazarı Beate Wilder-Smith de, Nazi doktrininin temel unsurunun ne olduğunu şöyle açıklar:
Nazi teorisinin ve doktrininin en önemli prensiplerinden biri... evrim teorisinin (ve) ...tüm biyolojinin yukarıya doğru evrimleştiği ve daha az gelişmiş türlerin faal bir şekilde kökünün kurutulması gerektiği (ve) ...doğal seleksiyona yardımcı olunabileceği ve olunması gerektiğidir... bu yüzden (Naziler), "az gelişmiş" olarak değerlendirdikleri Yahudileri ve... siyahları yok etmek için siyasi yasaları uygulamaya koydular...6
Prof. George J. Stein ise, American Scientist dergisindeki "Biological Science and the Roots of Nazism" (Biyolojik Bilim ve Nazizmin Kökleri) başlıklı yazısında, Hitler'in sosyal Darwinist görüşleri hakkında şöyle yazar:
Hitler ise yaşadığı süre boyunca Nazilerin kendilerine ve diğer insanlara bakış açısını özetleyen,"Biz Naziler... barbarız. Barbar olmak istiyoruz. Bu onurlu bir ünvan ve bununla dünyayı gençleştireceğiz." 7sözleriyle yanılgılarından hiç vazgeçmedi.
Kısacası birçok tarihçinin ve araştırmacının görüşlerinden anlaşıldığı, aynı zamanda Hitler'in yazılarında ve konuşmalarında da açıkça görüldüğü gibi Nazizm, Darwinizm'den güç ve kaynak bulmuştu. Hitler ve diğer Nazi önde gelenleri, birçok sözde bilimsel argüman kullanarak, tüm kişisel psikopatlık, acımasızlık ve zalimliklerini, Darwinizm'e dayandırarak kendilerince meşrulaştırmışlardı. Aslında böylesine bir ideoloji ve psikoloji geliştirmelerine neden olan kültürel ortam da, büyük ölçüde sosyal Darwinizm'in izlerini taşıyordu. Ernst Haeckel gibi koyu Darwinistlerin eliyle Almanya'ya giren sosyal Darwinizm, 20. yüzyılın ilk yarısında tüm Alman toplumunu derinden etkilemiş, dejenere etmiş ve Nazizme kapılmalarına neden olan en önemli zihinsel temeli oluşturmuştu.
Kaynaklar:
2. Karl A. Schleunes, The Twisted Road to Auschwitz, University of Illinois Press, Urbana, Illinois, 1970. s.30-32
3. A. Chase, The Legacy of Malthus; The Social Costs of the New Scientific Racism, Alfred Knopf, New York, 1980, s. 349
4. Arthur Keith, Evolution and Ethics, G.P. Putnam's Sons, New York, 1946, s. 230
5. The Nuremberg Trials, Vol. 14, U.S. Government Printing Office, Washington, D.C., s. 279
6. Beate Wilder-Smith, The Day Nazi Germany Died, Master Books, San Diego, CA, 1982, s. 27
7. Rauschning, H., The Revolution of Nihilism, Alliance Book Corp., New York, 1939

Aryan ırk belirleme testleri sırasında burnu ölçülen bir adam:

Toplama kamplarında hemşireler çocukların saçları koyulaşmasın diye saatlerce çocukları ultraviyole ışınına maruz bırakıyordu. 

De ki: Allah bana yeter...


De ki: Allah bana yeter...
Hiçbir zaman için mazlum mağlup olmaz. Allah dostları galip gelecekler. Allah düşmanları mağlup olacaklar.












Allah, sizin düşmanlarınızı daha iyi bilendir; bir veli (en güvenilir bir dost) olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah yeter. (Nisa Suresi, 45)
EyPeygamber, sana ve seni izleyen mü'minlere Allah yeter. (Enfal Suresi, 64)
Biz, Nuh'tan sonra nice kuşakları yıkıma uğrattık. Kullarının günahlarını haber alıcı, görücü olarak Rabbin yeter, (İsra Suresi, 17)
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 132)
İşte böyle; Biz, her peygambere suçlu-günahkarlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter. (Furkan Suresi, 31)
Bu fazl (bol ihsan), Allah'tandır. Bilen olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 70)
"Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur." Vekil olarak Rabbin yeter. (İsra Suresi, 65)
...Hesap görücü olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 6)
Allah, kuluna yeterli değil mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur. (Zümer Suresi, 36)
...De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler." (Zümer Suresi, 38)
Allah ayetlerinde ne kadar güzel söylemiş, “Allah kuluna kafi değil mi” diyerek... Tüm dünya müminin karşısında da olsa mümin için hiç fark etmez, Allah kendisinden razı olsun, o mümine yeter. Tüm dünya müminden razı olsun ama Allah razı olmasın, mümin tüm dünyayı elinin tersi ile iter ve yalnızca Allah’ın rızasını ister.
İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah'ın rızasını ara(yıp kazan)mak amacıyla nefsini satın alır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır. (Bakara Suresi, 207)
İnsanın tüm hayatı boyunca, doğumundan ölümüne yalnızca Allah’a güvenmesi, yalnızca O’nu vekil tutması ve yalnızca O’ndan korkması ne kadar güzel. Böyle bir mümini hiç kimse korkutamaz, üzemez, sıkıntıya sokamaz. Allah’ı vekil tutan ve dost edinen mümin adeta dünyadacennete kavuşur. Hiçbir zaman yalnız değildir, daima dost edindiği Allah yanındadır. Mümin samimi duasıyla gün içinde hep Allah ile beraberdir, kalbi Allah sevgisiyle dopdoludur.
Dolayısıyla bu dünyada mutlu olmanın ve huzurlu olmanın tek yolu yalnızca Allah’ı dost edinmek ve her zaman “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir, O ne yaptıysa en güzelini ve en hikmetlisini yaratır.” demektir...

Afganistan’da perişan, orayı işgal eden Amerika’da...


Afganistan’da perişan, orayı işgal eden Amerika’da...
Amerika şu anda Afganistan'da illegal olarak Taliban ile işbirliği yapıyor.

Amerika girdiği her yerde insanları mahfetti... Şiddet Taliban’ı doğurdu. Şu anda Afganistan’da halkın %70’i kronik açlık çekiyor. Ortalama yaşam süresi 43.1 yıl. Afganistan’da sadece %6’lık bir kesim elektriğe sahip. Sadece %23.5 okur yazar insan var. Halkın sadece %13’ü içme suyuna ulaşabiliyor.
11 Eylül 2011 saldırısından sonra bildiğiniz gibi Amerika bu saldırıyı bahane ederek ülkeyi işgal etti ve ülkede yaşayan insanları perişan etti. Ve bütün bunlarıdemokrasiyi güya Afganistan’a getirme amacıyla yaptı!  
Sonuçta Amerika Afganistan’a saldırarak ve savaşı tam 15 yıldır sürdürerek, burada yaşayan insanları yemeğe, suya ve insani ihtiyaçlarını karşılamaya hasret bıraktı. Hala da vazgeçmiyor ve ülkeyi terk etmiyor. Taliban bu zor şartlarda Afgan halkı adına Amerika’ya meydan okuyor. Ayaklarında ayakkabı bile yok, yırtık lastiklerle aç bir ilaç savaşmaya çalışıyorlar.
Amerikan askerlerinin Afganistan’da konuşlanmasının bir haftalık maaliyeti şu anda 2 milyar doları geçiyor. Amerika savaşa adeta bir servet harcarken kendi halkı açlıkla ve ekonomik krizle sarsılıyor. Amerikan halkının çoğu devletin dağıttığı yemeklerle karnını doyurmaya çalışıyor.Bunun dışında her yıl 6500 Amerikan askeri intihar ediyor! Bu rakam Afganistan’da ve Irak’ta savaşlar başladığından beri öldürülen Amerikan askerlerin sayısını aşıyor. Düşünün, günde yaklaşık 22 adet Amerikan askeri intihar ediyor! Bunun dışında depresyon, kaygı hastalığı ve başka ruhsal rahatsızlıklar geçirenlerin sayısı  da çığ gibi büyüyor. Irak ve Afganistan’dan dönen Amerikan askerlerinin çoğu ruh hastası olarak ülkelerine dönüyor. Amerika bu askerleri afyon içerikli ilaçlarla tedavi etmeye çabalıyor.
2001 yılından bu yana Irak’a ve Afganistan’a gönderilen 2.5 milyon Amerikan askerinden 700 binisavaşta ciddi olarak yaralandı ve psikolojik açıdan da zarar gördü. Sonuçta Amerika savaştan geri dönen askerlerini de bir bir kaybediyor. Buna bir de intihar eden çeşitli rütbelerden ordu personeli eklenince ortaya korkunç bir tablo çıkıyor. İntihar eden görevdeki ve eski asker sayısının savaşlarda ölen asker sayısından çok daha yüksek olması kamuoyunun yoğun tepkisine yolaçarken yetkilileri de rahatsız etmeye başladı. 
Sürekli olarak düşmana karşı dolduruşa getirilen ve nefretle beslenen askerler, gözünü kırpmadan adam öldürmeye koşullanıyor. Tümüyle yabancı oldukları bir ülkede hiç düşünmeden, komutanın emriyle otomatik olarak tetiğe basan gençler, öldürdükleri insanların arasında kadınların, çocukların ve yaşlıların olduğunu görünce şok oluyorlar. Arkadaşları yanıbaşlarında can verince sağ kaldıkları için suçluluk duygusuna kapılıyorlar. Çatışmalar kısa sürüyor, ama korku ve kabus dolu günler ve geceler uzadıkça uzuyor. Tanık oldukları ölümcül çatışmalar, ölümler ve yaranlanmalar savaştan uzaklaşıp eve döndüklerinde daha da dayanılmaz hale geliyor. Kulaklarında hep öldürdükleri insanların çığlıkları yankılanıyor. Yaşadıklarını unutmak için ilaç ve uyuşturuculara başvuruyor, içlerindeki öfkeyi ve şiddeti çevrelerine saçmaya başlıyorlar. 
Başta Amerika olmak üzere batılı devletler, o ülkeleri anti demokratik rejimden kurtarma, teroristleri temizleme ve benzeri gerekçelerle başlattıkları işgaller ve savaşlarla yüz binlerce insanı öldürüyor. Ellerine silah tutuşturdukları binlerce askeri de gözü kapalı ölüme yolluyorlar. Sağ kalıp geri dönenler ise pişmanlık ve utançla yaşamaktansa ölümü seçiyor. Hayatta kalanların ise ölüden farkı yok. Oysa kolay adam öldürecekleri düşünülerek özel olarak seçilmiş, yetiştirilmiş ve savaşa gönderilmişlerdi. Adam öldürdüler ama içlerindeki vicdanı öldüremediler. Ve tabii ki oradaki masum insanları katletmenin günahı ile birlikte intihar etme gibi çok büyük bir günahı daha yüklendiler.
Sonuçta bu savaşlarda kazanan taraf yok. Amerika’da perişan, Afganistan’da... Bu savaşlar daha da uzarsa Amerika’ya daha çok bela yağacak. Kendi vatandaşına, kendi askerine böylesine eziyet eden Amerika’nın kendisi de hiçbir zaman kazanan taraf olmayacak...  

Ahmet Balcı kardeşimin "Mehdi beklenmez" yanılgısına cevap-2


Ahmet Balcı kardeşimin "Mehdi beklenmez" yanılgısına cevap-2
Mehdiyet bazı insanların inkar etmesine rağmen adeta çığ gibi büyüyor.

Değerli kardeşim Ahmet Balcı, Nur Suresi'nin 55. ayetinde Allah müminlerehakimiyet vaad eder, işte bu hakimiyet Mehdiye işarettir. Kur'an’da Mehdiyet üstü kapalı olarak anlatılır. Aşağıda verdiğim kaynağı inceleyebilirsiniz, orada çok detaylı anlatılıyor.
Ayrıca Hz. Mehdi'nin görünüşünden tutun da, çıkış alametlerine kadar peygamberimizin yüzlerce hadisi var. Bu hadisler Şia kaynaklı diyerek yüzlerce hadisi reddemezsiniz. Bakın "Mehdi gelmeyecek diye çırpınacaklar” diyor peygamberimiz. Şu anda birçok hoca çıkıp televizyonlarda “Mehdi gelmeyecek” diye bağırıyor. Bu hadis de gerçekleşiyor günümüzde. Mehdi gelmeyecekse bu telaşınız niye diye sormuyor kimse...
Allah her kavme bir elçi göndermiş, Allah'ın kanunu bu. Ahir zamanın uyarıcısı da, elçisi de Hz. Mehdi'dir ve kıyametten önce gelecek son uyarıcıdır. Hz. Mehdi şu anda mezhep kavgasına düşmüş, kan gölü içinde yüzen Müslümanları birleştirmeye geliyor, bunu Mehdi’den başka başarabilecek kimse yoktur. Hz. Mehdi mezhepleri kaldıracak, hurafeleri temizleyecek ve Müslümanları Ku'ran’a döndürecektir.
Müslümanların zalim idareciye, despot idarecilere sabredip, boyun eğmeleri diye bir şey yok. Müslümanlar Mehdi’yi aramakla yükümlüler, aynı zamanda bu arada sürekli tebliğ yapmakla da yükümlüler. Yoksa oturup bekleme diye birşey yok. Müslümanlar var güçleriyle İslam’ın yayılması için çabalamalılar. Hz. Mehdi çıktığında da ona tabi olmakla yükümlüler.
Hz. Mehdi zuhur ettiğinde benim doğru söylediğimi siz ve sizin gibi düşünenler anlayacaklar. Bu yüzden benim gönlüm rahat. Siz de gönlünüz çok rahat olun sayın Balcı kardeşim, çünkü çok az bir zaman kaldı. Hep birlikte çok heyecan verici olaylara şahit olacağız. Ve dünya kasıp kavrulurken Hz. Mehdi ve Hz. İsa’nın zuhur edip İslam’ı son kez dünyaya hakim etmesine Allah’ın izniyle tanık olacağız.

Hz. Mehdi ile ilgili yeni bilgiler, yeni hadisler


Hz. Mehdi ile ilgili yeni bilgiler, yeni hadisler
Her firavun ve deccal sisteminin arkasından Mehdiyet zuhur eder.

Bugün sizlerle tüm Müslümanların büyük bir aşkla, şevkle bekledikleri Hz. Mehdi ile ilgili yeni hadisler paylaşmak istiyorum. Hz. Mehdi’nin zuhuru Allah’ın izniyle çok yakın. Müslüman alemi birbirine müjde versin, güzel günler çok yakın...
Hz. Mehdi ve arkadaşlarını sevenler mübarek insanlardır:
Gaybet Tusi: Fazıl’dan, İsmail bin Mahran’dan, Eymen bin Mohraz’dan, Rufai bin Musa’dan ve Muaviye bin Vahab’dan, Ebu Abdullah Sadık (as) Hazretleri’nin şöyle söylediği nakledildi: Allah’ın Resulü (sav) dedi ki:
“Ehli Beytimden Kaim [Mehdi’nin] zamanında yaşama imkanı bulanlar ne kadar kısmetliler. Onun [Mehdi’nin] çıkışından önce ona [Mehdi’ye]inananlar, [Mehdi’nin]arkadaşlarını sevenler ve [Mehdi’nin]düşmanlarından uzak duranlar mübarek olsun. Bu insanlar benim en yakınlarım ve Hesap Günü dostlarım olacaklar.”(Rufai’den aktarılan hadise göre;) “Bana göre Allah’ın en saygın varlıkları olacaklar.”)
Peygamberimiz Hz. Mehdi’nin talebelerinden kardeşlerim diye bahsediyor:
“Bir gün Allah’ın Resulu sahabilerinin yanında iki kez şöyle söyledi: “Allah’ım bana kardeşlerimi göster.”Çevresinde olan sahabiler ona sordu: “Biz senin kardeşlerin değil miyiz ey Allah’ın Resulü? O şöyle cevapladı: “Hayır, siz hepiniz benim sahabilerimsiniz. Kardeşlerim ahir zamanda geleceklerdir. Onlar beni görmeden bana inanacaklar. Allah bana onların babalarının isimlerini analarının rahminden çıkmadan önce bildirmiştir. Onların her biri için imanlarını korumak gecenin karanlığında dikenlerin üzerinde yürümekten veya ellerinde kor tutmaktan daha zor olacaktır; onlar karanlıkta kandil olacaklar, Yüce Allah onları bozgunculuktan ve kötülükten kurtaracak.”(Beklenen Mehdi, Allame Muhammed Bakır el-Meclisi, Biharul Envar, Cilt 13 (Eski Baskı)/ Cilt 51-52-53 (Yeni Baskı))
Hz. Mehdi’ye emekleyerek dahi olsa katılmak için acele edilmeli:
Gaybet Numani: İbni Ukda’dan, Ahmed bin Yusuf’tan, İbni Mahran’dan, İbni Bataini’den, babasından, Vahab bin Hafas’tan, Ebu Basir’den, İmam Cafer Sadık (as)’ın şöyle söylediği nakledildi:
Kaim’imiz [Mehdi] çıktığında, ona [Mehdi’ye] emekleyerek dahi olsa katılmak için acele etmelisiniz. Allah’ın izniyle, sanki rükn ve makam arasında ona yeni bir anlaşma üzerine biat edildiğini görüyor gibiyim.”
İmam Caferi Sadık Hz. Mehdi’ye olan sevgisini şöyle anlatıyor:
Gaybet Numani (s. 181): Ali ibn Ahmet, o da Abdullahibn Musa Hasan’dan, o da ibn Muaviye İbni Mahbub’den, o da Halit ibn Kasir’dan rivayet edildiğine göre İmam Caferi Sadık’a soruldu: “Kaim [Mehdi] doğmuş mudur?” Dedi ki: “Hayır. Eğer onun [Mehdi’nin] zamanında doğmuş olsaydım, hayatımın her gününü ona [Mehdi’ye] hizmet ederek geçirirdim.”
Bedir savaşı’nda peygamberimiz ile savaşan bir grup melek Mehdi ve talebeleriyle birlikte mücadele edecek:
Müminlerin Emiri Ali (ra) minberden şöyle dedi: “Zamanın İmamı [Mehdi’nin zuhurundan önce] kalpler buraya ve oraya dönmeye başlar; bir kısmı bereketli, bir kısmı çoraktır. O zaman kötü niyetliler helak olacak, ortadan kaybolanlar kaybolacak ve iman edenler kalacak ve onlar ne az olacak; 300 veya biraz daha fazla! Bedir savaşında Peygamber ile birlikte savaşan bir grup (melek) onlarla [Mehdi ve talebeleri ile] birlikte mücadele edecek.”
Hz. Mehdi ve talebelerinin imanı müthiş, eminliği büyük olacak:
“Ey Ali, bilmelisin ki zamanın sonunda (ahir zamanda) olanların (Mehdi talebelerinin) imanı müthiş ve eminliği büyük olacak. Onların arasında peygamber olmayacak fakat bunun yerine beyaz üzerindeki siyaha (yazılara/kitaplara) inanacaklar.”(Beklenen Mehdi, Allame Muhammed Bakır el-Meclisi, Biharul Envar, Cilt 13 (Eski Baskı)/ Cilt 51-52-53 (Yeni Baskı))
Allah tüm samimi müminlere Hz. Mehdi’nin yanında olmayı ve onunla birlikte mücadele etmeyi nasip etsin. Ahir zamanda en gurur duyulacak şey Hz. Mehdi’nin yanında olmak, ona dost olmak, onun en güvendiği insanlardan biri olmaktır.

Hz. Mehdi ile ilgili yazı yazan Ahmet Balcı’ya cevap veriyorum


Hz. Mehdi ile ilgili yazı yazan Ahmet Balcı’ya cevap veriyorum
Hz. Mehdi ahir zamanın en mübarek şahsıdır, bu yüzyılda Allah'ın izniyle kendisini göreceğiz.

Geçtiğimiz gün “Hz. Mehdi’nin bir çıkış alameti daha gerçekleşti: Güneşte beliren yüz şekli!” isimli bir yazı yazdım. Ve yazımda peygamberimizin Hz. Mehdi’nin çıkış alameti olarak bildirdiği bir hadisin nasıl mucizevi bir şekilde gerçekleştiğini bilimsel kanıtlarla birlikte anlattım. Nasa tarafından yapılan bilimsel açıklamaları da ekleyerek tam peygamberimizin tarif ettiği şekilde güneşte bir alamet gerçekleştiğini açıkladım.
Benim bu yazımın üzerine blog yazarlarımızdan Ahmet Balcı “Mars’ta tuzlu suyun bulunması Hz. Mehdi’nin zuhuruna işaret” diyerek bir blog yazmış ve kendince dalga geçmiş. Aslında bu yazıya hemen aynı gün cevap niteliğinde bu yazımı yazacaktım, fakat işlerimden dolayı ancak fırsat bulabiliyorum.
Daha önce de yazılarımda belirtmiştim, Ahmet Balcı kardeşimiz okumamış olabilir, ya da bilmiyor olabilir. Dini konular alaya alınacak, şaka yapılacak konular değildir. Allah Kuran’da dini konularda alay edenlerin, elçileri yalanlayanların çok büyük günah yüklendiklerini ve bu tavırlarının karşılığını alacaklarını çok net bildirir:
Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir. (Şuara Suresi, 6)
Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah'ın ayetlerini yalanlamaları ve alay konusu edinmeleri dolayısıyla çok kötü oldu. (Rum Suresi, 10)
Kazandıkları kötülükler, kendileri için açığa çıkmıştır ve alay konusu edindikleri şey de kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Zümer Suresi, 48)
Hz. Mehdi tüm Müslüman âlemi tarafından yüzyıllardır beklenen çok mübarek bir şahıstır. Peygamberimiz bu zamanın en kıymetli insanını yüzlerce hadisle övmüş ve onunla ilgili birçok detayla Müslümanları müjdelemiştir. Müslümanların ve peygamberimizin bu kadar değer verip yücelttikleri bir insan hakkında şaka yapmak hiçbir şekilde saygıya uygun değildir. Şaka yapılacak yüzlerce konu var, bunların yerine dini konuları seçmek bunu yapan kişiyi çok ciddi sorumluluk altına alır. Ayrıca yine peygamberimizin övdüğü mübarek bir insan hakkında böyle alaycı yorumlar yapmak peygamberimize de saygısızlıktır. Peygamberimizi seven bir insan asla böyle bir tavırda bulunmamalıdır.
Bu arada şunu da belirtmekte fayda var. Nostradamus'un kehanetlerinden herkes müthiş heyecanlanıyor, hiç durmadan dilden dile anlatılıyor ve nesilden nesile aktarılıyor. Bu arada peygamberimizin yüzlerce hadisi arka arkaya gerçekleşiyor ama kimseden ses seda çıkmıyor. Müslüman alemi bu konuda akıl gösterip bu hadislerin gerçekleştiğini dünyaya anlatmıyorlar ve insanlardan özenle gizliyorlar. Çünkü samimi olmayan Müslümanlar Hz. Mehdi geldiğinde herşeylerini bırakıp (ticaretlerini, menfaatlerini) Hz. Mehdi'ye tabi olmak durumunda kalacaklarını biliyorlar ve bu da tabii işlerine gelmiyor. 
Sonuç olarak Hz. Mehdi hakkında ya da peygamberimizin söylediği hadisler hakkında alaycı yorumlar yapmak kişinin yalnızca kendisine zarar verir. Hiçbir alaycı ifade, şaka veya incitici bir söz ne Hz. Mehdi’ye ne de peygamberimize zarar veremez. Peygamberimiz Hz. Mehdi için zamanın “en hayırlısı” der, tüm peygamberlerin özelliklerini üzerinde topladığı için bu mübarek insanı çok över:
İbn-i Cerir, Tehzib-il Asar'da şöyle tahric etti:  Muhammed ümmetinin en hayırlısı ve sizin zorlukları gideren veliniz olan kimseye katılın.. O Mehdi'dir.  (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, 57)
Hz. Mehdi tüm dünyanın kurtarıcısı olarak ahir zamanda dünyaya gelecektir. Ahir zamanın ne kadar zorlu bir dönem olduğu düşünüldüğünde gelecek kişinin asaleti, güzel ahlakı, cesareti, gücü, kuvveti ve ilmi tahayyül edilebilir. Peygamberimizin hadislerine göre Hz. Mehdi’nin ve Hz. İsa’nın zuhuruna az bir vakit kaldı.
Allah nasip ederse Ahmet Balcı kardeşimiz de Hz. Mehdi’yi görecek, insanların nasıl büyük bir sevgiyle, coşkuyla onun çevresinde toplandığına şahit olacak. Nasıl İslam’ı son kez dünyaya hâkim ettiğine şahit olacak. Dolayısıyla benim yazılarımda bildirdiğim bütün hadislerin de gerçek olduğunu ve arka arkaya gerçekleştiğini kendi gözleriyle görecek. İşte o zaman samimi bir kalple Hz. Mehdi’nin yanında olmak var, bir de alay ettiği için mahcup olmak var… O yüzden Ahmet Balcı kardeşimizden ricam bu üslubunu düzeltsin ve Müslümanları rencide edecek alaycı ifadeler kullanmasın derim.

Hz. Mehdi'nin bir çıkış alameti daha gerçekleşti: Güneşte beliren yüz şekli!


Hz. Mehdi'nin bir çıkış alameti daha gerçekleşti: Güneşte beliren yüz şekli!
Mehdiyet gizlenemez, gizlendikçe daha da gelişir, daha da yayılır...

2014 yılında güneşte gülen bir yüz ifadesi belirdi! Peygamberimiz güneşte beliren bu yüz şeklinin Hz. Mehdi’nin çıkış alameti olduğunu bir hadisinde şöyle bildiriyor:
Buyurdu ki: Güneş alamet olarak doğmadıkça (Güneş’ten bir alamet belirmedikçe), Mehdi çıkmayacaktır. (Celalettin Suyuti’nin Tasnifinden Hadisler, sayfa 33, Ahir zaman Mehdisinin Alametleri)
Diğer bir hadiste peygamberimiz güneşte bir yüz şekli belireceğini ve bu harika olayın insanlar tarafından anlaşılacağını bildirmiştir:
"İNSANLARIN GÖZÜ ÖNÜNDE GÜNEŞTE BİR YÜZ BELİRİR." Şeyh El Müfid, Kitab-ül İrşad, sayfa: 541-542
Bu linkten ilgili videoları izleyebilirsiniz: http://bit.ly/1PLiKM3
Bu linkten de Nasa’nın yayınladığı güneşte beliren yüz ifadesinin fotoğraflarına bakabilirsiniz:http://bit.ly/1ODYGh9
Dünyada birçok habere konu olan bu muhteşem olayda güneşte bir yüz beliriyor. Güneşte oluşan yüze baktığınızda iki gözü, burnu ve boydan boya yüzündeki gülümsemesini görüyorsunuz, resim Nasa tarafından 8 Ekim’de çekildi. Nasa güneşin bu olağanüstü şeklini “Gülen bir yüz” olarak tüm dünyaya duyurmuştur.
2014 yılında Nasa güneşte gülen bir yüz şeklinin belirdiğini duyurmuş ve bu olağan dışı olayın resmini haber kaynaklarına servis etmiştir. Dolayısıyla tam hadiste söylendiği gibi sadece bilim adamları değil, tüm insanlar güneşte beliren bu yüz şeklini görebilmişlerdir.
Böylece peygamberimizin 1400 yıl önce Hz. Mehdi’nin geliş müjdesi olarak bildirdiği bir alamet daha büyük bir mucize olarak gerçekleşmiştir.  
Hz. Mehdi’nin zuhur alametlerinin gerçekleştiğini gizleyenler, ısrarla “Hz. Mehdi çıkmayacak” diyenler, alametlerin gerçekleştiğini çok iyi bildikleri halde insanlara anlatmayanlar Hz. Mehdi çıktığında bu tavırlarından dolayı çok utanacaklar.
Kaynaklar:

The Sun's 'Jack-O-Lantern' Face