10 Ekim 2015 Cumartesi

PKK tehdidini kökten bitirecek en etkin çözümler neler?


PKK tehdidini kökten bitirecek en etkin çözümler neler?
PKK'nın yok edilip ülkemizden def edilmesi Türkiye için şeref meselesidir.

Çözüm süreci adı altında Güneydoğumuz adeta PKK’ya teslim edildi. Şu anda henüz adı konmamış, ilan edilmesine ramak kalmış bir Komünist Kürdistan topraklarımızda kurulmuş durumda. Güneydoğu’da PKK’nın hâkim olduğu bu bölgeye girilemiyor, asker, polis, jandarma gücünü gösteremiyor. Güneydoğu’daki Kürt halkımız ise adeta çapraz ateşin altında kalmış durumda. Çocukları PKK tarafından kaçırılıyor, eğer HDP’ye oy vermezlerse can güvenlikleri ellerinden alınıp, evleri basılıyor. Durum böylesine korkutucu bir boyuta gelmişken devletin çok acil, hiç vakit kaybetmeden önlem alması gerekiyor.
Yazar Didem Ürer, Rota Haber’deki yazısında devletin acil alması gereken önlemleri tek tek sıralamış. Ben de bu önemli makaleyi sizlerle paylaşıyorum:
Bugün Türkiye'nin güneydoğusunda Cumhuriyet tarihinin en büyük komünist kalkışması yaşanıyor. Son beş yıldır bölücü terör örgütü PKK, bölgedeki gelmiş geçmiş en büyük alan hâkimiyetini sağladı. Örgüt, silah bırakmak şöyle dursun, ABD, Almanya gibi ülkelerin aralıksız destek ve yardımlarıyla askeri teçhizatını en ileri teknolojilerle yenilerken silah ve mühimmat stoklarını kat kat artırdı, lojistik eksiklerini tamamladı.
Güçten düşmüş, sakat ve yaralı personelini cephe gerisine çekerken binlerce genci silah zoruyla dağa çıkararak militan kadrolarına kattı. Dahası, başta Güneydoğu olmak üzere Türkiye'nin pek çok bölgesinde, İstanbul dâhil birçok metropolde şehir yapılanmalarını son derece güçlü, kapsamlı ve örgütlü bir hale getirdi. Bu sayede her türlü kanlı terör eylemini, suikast ve cinayeti rahatlıkla gerçekleştirebilecek kadro ve altyapıları hazırladı.
PKK tüm bu imkân ve fırsatları kendisi için eşi bulunmaz ünlü "çözüm süreci" boyunca elde etti ve çözüm süreci adeta–devlet ve hükümetimiz böyle bir niyet ve planla yola çıkmadığı halde– fiilen Güneydoğu'nun PKK'ya teslim edilme süreci haline dönüştü.
Kazandığı bu avantajlar ve gözler önünde gelişen bu palazlanmasına karşın hiçbir müdahaleyle karşılaşmaması nedeniyle de tarihinde görülmemiş bir şımarıklık içine girdi. PKK yöneticileri, Türkiye devleti ve hükümetine karşı çirkin tehdit ve hakaretler yağdırmaktan, kafa tutmaktan çekinmeyecek küstahça bir özgüven sergilemeye başladı.
En başından beri ülkemiz için bu hayati tehlikeye dikkat çeken değerli hocamın, A9 TV'deki programlarında, kitaplarında, makalelerinde, röportajlarında çözüm sürecinin PKK'ya kendini güçlendirme, yeniden toparlanma, geniş çaplı yapılanma, bölgede alan hakimiyeti sağlama ve sonunda en büyük ve nihai atağı yapma fırsatını vereceğini yüzlerce kez ifade etti. Çözüm sürecinin varacağı son noktanın–Türk devleti ve hükümetinin öyle bir kastı olmamasına rağmen–PKK'nın Güneydoğu'da Türkiye'den bağımsız özerk bir devlet ilan etmesi, Öcalan'ın da serbest bırakılarak bu devletin başına geçmesi şeklinde olabileceği konusunda defalarca uyardı.
Ne yazık ki bugün, söz konusu hayati tehlikenin yeterince bilincine varılamaması, gereken önlemlerin alınmaması, kasıtlı ya da kasıtsız ihmaller, göz yummalar, hukuki müdahaleden kaçınmalar, pasif kalma, gevşeklik, ses çıkarmama siyaseti gibi galiz hatalar sonucunda Hocam'ın yıllardan beri uyardığı konular neredeyse gerçekleşme aşamasına geldi.
Ancak, bugüne kadar yapılan hata ve ihmalleri şu an için kenara bırakıp bundan sonrası için en akılcı ve net çözümleri ele almak ve acilen uygulamak çok hayatidir.
Bu nedenle, yine Sayın Hocam'ın konuşmalarında çeşitli vesilelerle belirttiği temel mantıklar doğrultusunda PKK'ya yönelik çözüm önerilerini aşağıda ana hatlarıyla ele alalım.
PKK Tehdidinin Yok Edilmesi İçin Alınması Gereken Önlemler
- PKK'nın Türkiye için en büyük tehlike olduğu gerçeğinin anlaşılması:
Öncelikle, bazı kişi ve kesimlerin takındığı 'PKK'yı önemsemez, ciddiye almaz' tavrın akılcı bir tutum olmadığını vurgulamak gerekir. Nitekim, gerekli önem verilmediği ve gereken tedbirler alınmadığı için bugün gelinen durum ortadadır.
40 yıla yakın bir süredir gece gündüz Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü hedef alan; ülkeyi parçalayarak güneydoğuda Marksist-Leninist-Stalinist temelli komünist bir devlet kurma gayretinde olan; bu amaç doğrultusunda 40.000 vatandaşımızı şehit eden; bölgede alan hakimiyeti kurarak kendi illegal bölücü yönetim ve yürütme unsurlarını devreye sokup her fırsattaözerklik ilan eden; her gün askerimize, polisimize kalleş ve kahpece pusu kuran, şehit eden; güneydoğudaki vatandaşlarımızı baskı, şiddet, korku ve tehdit yoluyla yıldırıp ezen, acı çektirip eziyet ve işkence yapan; binlerce Kürt çocuğunu ve kızını örgüte katmak için silah zoruyla dağa kaçıran; Suriye'nin kuzeyinde Türkiye sınırında boydan boya de facto bir devlet kurmuş ve bundan sonraki aşamada Türkiye'nin güneydoğusundaki toprakları bu devlete katma azminde olan PKK terör örgütünün Türkiye'nin en büyük düşmanı ve ülke için birinci dereceden tehdit olduğu çok açık bir gerçektir.
Bu gerçeği görememek çok büyük bir saflık belirtisi olacaktır. Ancak daha vahimi, bu gerçeği kasıtlı görmezden gelerek PKK tehdidine geçit vermenin, müdahale etmemenin ya da devletin ezici güç ve imkânlarına rağmen devlete, mücadele ediyor ancak güç yetiremiyor, beceremiyor görünümü vermenin ne anlama geleceği de çok açıktır.
Dolayısıyla her fırsatta medya, sivil toplum kuruluşları ve her türlü sosyal platform vasıtasıyla bu gerçeğe dikkat çekerek halk tehlikenin büyüklüğü konusunda bilinçlendirmeli, PKK tehdidi karşısında milli bir uyanış sağlanmasına çalışılmalıdır. Halk olarak Cumhurbaşkanı ve Başbakanın bu mücadelede elini kuvvetlendirmek her vatandaşın sorumluluğudur. Zira, Türkiye'nin sınırlarında Türk topraklarını da yakın gelecekte yutmaya hazırlanan Kuzey Kore benzeri bir devlet kurulurken, böyle fevkalade bir dönemde kendi derdine düşmüş, günlük hayatın detaylarında boğulmuş, olayın büyüklüğünü kavrayamayan, pek yakında kendini de saracak dev felaketi fark edemeyen büyük bir kitle vardır. Bu kitlenin içinde bulunduğu derin hipnozdan çıkıp Kurtuluş Savaşı ruhunu hissetmesi ülkemizin selameti ve kurtuluşu bakımından çok kritik öneme sahiptir.
Diğer yandan, böyle büyük ve birinci dereceden bir tehdit karşımızda dururken, dikkatleri bundan saptırarak, IŞİD gibi Türkiye'ye doğrudan hiçbir tehdit ve tehlike oluşturmayan suni hedeflere yönelten sinsi Batılı derin plan ve propagandalara alet olunmamalıdır. PKK her gün gözü dönmüş bir cinayet makinesi gibi askerimizi, polisimizi, korucularımızı, sivil vatandaşlarımızı şehit ederken tankların topların IŞİD'e yöneltilmesi son derece garip bir durumdur.
- PKK'nın Marksist-Darwinist ideolojisinin bilimsel ve felsefi olarak çökertilmesi:
PKK'nın yanlış da olsa bir ideolojisi, kendince dayandığı bir felsefesi vardır. Üniter devlet düşmanı, bölücü zihniyet ve faaliyetlerinin, silahlı, bombalı terör eylemlerinin kaynağı, sahip olduğu bu Marksist-Leninist-Stalinist komünist ideolojidir. Bir PKK'lının, batıl da olsa tüm hayatını dağlarda en zor koşullarda geçirmesini, gerektiğinde canını ortaya koymasını sağlayan dava ruhu ve moral motivasyon hep bu ideolojiden beslenir.
İşte PKK'nın Marksist-komünist ideolojisinin geçersizliği, akıl ve mantık dışılığı bilimsel delilleriyle ortaya konulursa davası da otomatik olarak çöker ve örgütün hiçbir fikri temeli ve dayanağı kalmaz. Fikri ve ideolojik temeli kalmamış bir terör örgütü ise varlığını asla sürdüremez ve yok olur.
Tüm Marksist-komünist ideolojiler kendilerine bilimsel temel olarak Darwinizm'i alırlar. Darwinizm'in gerçekte tüm bilim dalları tarafından yalanlanan bir safsata olduğu tüm delileriyle ortaya konduğunda ise bu çürük ve sahte temele dayalı Marksist felsefe de kendiliğinden yıkılmış olur.
Kısaca, fikir ve ideolojiler ancak bu şekilde karşıt fikir ve ideolojilerle yenilebilir. Dolayısıyla, ancak bu mantıkta yapılacak kapsamlı bir fikri mücadele seferberliği sayesinde PKK mensuplarına tuttukları yolun yanlış ve geçersiz olduğu anlatılabilir. PKK'yı bir arada tutan ideoloji çöktüğünde örgüt de dağılmaya mahkûm olur.
Askeri çözümlerle kıyaslanamayacak derecede etkili, hatta tek kesin çözüm yolu olan bu fikri ve ideolojik mücadeleye devletimizin gereken önemi vermesi şarttır. Devletin televizyon kanalları, öncelikli olarak güneydoğu halkına dağıtılacak konu ile ilgili kitaplar, dergiler, broşürler, geniş kitlelere yönelik konferanslar vasıtasıyla PKK'nın ideolojik tabanı bilimsel olarak çökertilmeli, bu konuda uzman kişi ve gruplardan, akademisyen ve bilim adamlarından da mutlaka destek alınmalıdır.
- Kahraman ordumuzun Güneydoğumuzda caydırıcı gücünü göstermesi:
PKK'lı militanlar her gün düzenli olarak farklı bölgelerdeki asker, polis ve vatandaşlarımızı soğukkanlı biçimde şehit etmekte, ardından elini kolunu sallayarak sakin bir şekilde olay yerinden yürüyerek uzaklaşmaktadır. Bu kadar açık bir düşmana karşı her seferinde bu kadar etkisiz ve başarısız olunması izah edilemeyecek derecede garip bir durumdur.
Bu nedenle, ortada olağanüstü bir durum olduğu anlayışıyla caydırıcı askeri gücün bölgede en üst düzeye çıkarılması zorunludur. Böyle olduğu takdirde 600 bin kişilik ordumuzla PKK'nın bitirilememesi gibi bir durum düşünülemez. Ciddi ve kararlı bir operasyonla PKK en geç 48 saat gibi bir sürede topyekun etkisiz hale getirilebilir. Hatta milli bir seferberlik ilan edilerek 2 milyon vatandaşın silah altına alınıp bölgeye sevk edilmesi, gerekirse ikinci aşamada buna 2 milyon asker daha eklenerek 4 milyon askerlik caydırıcı bir güçle güneydoğuda PKK'ya son noktayı koymak son derece kolaydır.
Yüz binlerce askerimizin Mardin, Diyarbakır, Hakkari, Yüksekova, Silopi... caddelerinde yürüyerek gövde gösterisi yapması hem PKK'ya amansız bir korku salacak hem de bölge halkımız, PKK baskısından yılmış Kürt kardeşlerimiz için büyük bir moral ve güven kaynağı olacaktır. Bu konuda hocam şu hayati tespiti yapmaktadır: "Mardin’in ortasından elli bin kişilik komando postalla yeri göğü inletecek, “Her şey vatan için” diye. Boydan boya gidip gelseler konu biter. Adamın kanı iliği çekilir. Çünkü baş edemeyeceği belli. En gelişmiş silahları ver, omzuna koysunlar." (A9 TV)
Kalekolların güçlendirilmesi, korucularımızın sayılarının artırılması, bölgeye yoğun bordo bereli ve özel harekatçıların sevk edilmesinin PKK'yı yıldırıcı ve felç edici bir etkisi olacaktır.
Bununla birlikte askerimizin caydırıcı gücünün artması için yüksek teknolojili silahların üretilmesi, ordumuzun kaliteli, güçlü ve modern silahlarla donatılması şarttır. Eski G3 modeli silahların toplanarak uzun menzilli, yüksek kalibreli modern silahlarla değiştirilmesi, helikopter sayısının artırılması, asker sevkiyatlarında ve operasyonlarda çok fazla helikopter kullanılması da alınması gereken önemli tedbirlerdendir.
- PKK mensuplarının süratle tutuklanması ve kesinlikle bırakılmamaları:
PKK mensupları, Türkiye Cumhuriyeti'ni bölmeye, üniter devleti yıkmaya azmettiklerini bizzat kendi ağızlarıyla söylemektedir. Bunun kanundaki karşılığı müebbet hapistir. Hukuki cezaların, PKK mensubu, destekçisi, savunucusu olmanın, örgütün açık ya da dolaylı propagandasını yapmanı, devleti yıkmaya tam teşebbüs ve bu suça ortak olmak olduğu göz önüne alınarak verilmesi, hiçbir indirim ve toleransa tabi tutulmaması çok hayatidir.
Yine kanuni düzenlemelerle PKK'yla dolaylı ya da dolaysız bağlantılı olmak ağır suç haline getirilmelidir.PKK'ya yönelik tutuklamaların yoğun biçimde sürdürülmesi, her şehidimize karşılık en az 100 PKK'lının tutuklanması gereklidir. Çünkü PKK'nın anlayacağı dil geniş çaplı tutuklamadır. Tutuklama PKK için en caydırıcı, onu en çok rahatsız eden, hareket kabiliyetini sıfıra indiren bir yöntemdir. Bu nedenle PKK'ya kanunla hukukla nefes aldırmamak çok önemlidir.
Bunun yanı sıra, özellikle Doğu ve Güneydoğuda PKK'yla mücadele eden asker ve polislerimize sınırsız operasyon yetkisi verilmesi şarttır. Yine teröristlere karşı kendini korumak ve savunmak zorunda kalan asker, polis ve vatandaşlarımıza yönelik kanunlar son derece esnek, kolaylaştırıcı, destekleyici, teröristin aleyhine, vatandaşın ise lehine olacak şekilde düzenlenmelidir. Halka kendini PKK'ya karşı koruyabileceği her türlü kanuni imkân sağlanmalıdır.
- Şer örgütü PKK'nın merkez üssü Kandil'in düz ovaya çevrilmesi:
Kandil'de PKK'nın ve PKK yöneticilerinin saklandıkları ve mevzilendikleri dağlık ve mağaralık bölgenin bir daha kullanılamayacak şekilde düz arazi haline dönüştürülmesi çok etkili bir yöntem olacaktır.
Bu kesin çözümü hocam bir konuşmasında şöyle tarif etmektedir:
"O PKK’nın yapılandığı dağ silsileleri var ya böyle yüz binlerce ton kayadan oluşuyor. Bunların altına bir kimyasal madde yerleştirecekler... dağı aşağı indireceğiz olduğu gibi.Dağı ova haline getirecekler... Adamlara on beş gün öncesinden söylersin, “bak, burayı nezaketiyle boşaltın, burayı biz ova yapmaya karar verdik” dersin. Sonra da o dağlık bölgeyi, ova yaparsın. Bu tip bir bombardımanda beş buçuk-altı şiddetinde deprem oluyor bölgede. Ona göre halkı da uyarırsın. Ertesi gün sabah kalktığında derler ki; “burası ova olmuş.” Burada dağlık bölge vardı, mağaralar vardı, ne oldu burası derler." (A9 TV)
- Dolaylı PKK propagandalarına izin verilmemesi:
PKK'nın yaptığı eylemlerin ve işlediği cinayetlerin sabah akşam basında ve televizyonlarda tüm detaylarıyla yayınlanması, gazilerin ve şehitlerin büyük bir felaket ve acı konusu şeklinde sunulması istenmeden terör örgütünün eline en büyük propaganda fırsatını vermektedir.Bu tür haberler PKK'nın sevincini, moralini yükseltmekte, işledikleri alçak cinayetlerin istenen etki ve yıkımı sağladığını bizzat görerek bu terör eylemlerinin dozunu ve şiddetini artırarak daha büyük yıkım arayışına girmelerine neden olmaktadır.
Diğer yandan PKK'lıların yakalandığı, etkisiz hale getirildiklerini görüntüleyen hemen hiçbir haber ve yayına rastlanmaması son derece ilginçtir. Önemli olan PKK'nın icraatlarının değil, PKK'ya karşı yapılan ve sonucu alınan somut operasyonların yayınlanması, terörle mücadelede kazanılan başarıların gösterilmesidir. Bu hem PKK'nın moralinin bozulması hem de halkın moralinin güçlenmesi açısından gereklidir.
Şehit haberlerinin her gün ısrarla bir felaket haberi olarak sunulmasından vazgeçilmesi şarttır. Allah Katı'nda bu derece övülmüş, yüksek bir mevkiye ulaşmış şehitlerimizin haberlerinin bir müjde, onur, sevinç ve mutluluk vesilesi olarak verileceği yerde, 'evlere ateş düşmesi', 'yüreklerin yanması', 'acı haber gelmesi' gibi İslam'ın ruhuna ve Kuran'ın hükmüne bütünüyle aykırı sloganlar eşliğinde yayınlanması son derece yanlıştır.
Bizim dinimizde ve örfümüzde ise şehitler için üzülmek, yas tutmak yoktur. Şehitlerimizin cenaze marşıyla değil, onların şanına, şerefine, nuruna yakışır biçimde tekbirler ve salavatlarla uğurlanması en büyük haklarıdır.
Sonuç olarak, değerli Hocam'ın çeşitli tarihlerdeki anlatımlarından buraya kadar derlediğim öneriler, PKK'nın gerçekten samimi olarak kesin biçimde bitirilmesini arzu eden akıl ve vicdan sahibi her insan, her merci ve her kurum için son derece önemli ve faydalı bir yol gösterici niteliğindedir. Bu çözüm önerileri ne kadar acil gündeme alınıp uygulamaya konulursa ülkemizin PKK belasından kurtulması da Allah'ın izniyle o kadar hızlı ve kesin olacaktır inşaAllah.
Didem ÜRER / Rotahaber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder