Hafızada bir algıdan ibaret değil mi?
Doğduğumuz gün, ailemiz, annemiz babamız, hangi üniversitede okuduğumuz, işyerimizdeki arkadaşlarımız, arkadaşlarımızın isimleri, hazırladığımız raporlar, çocukluk anılarımız, ilkokul öğretmenimiz ve daha bunun gibi milyonlarca ayrıntı hafızamızda saklanmıştır. Bütün bu bilgiler beynimizin içinde nerde saklanıyor, hafıza nasıl oluşuyor sorusunun cevabı ise oldukça ilginçtir. Bu konuda okuduğum bir makaleyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bugüne kadar bize ulaşan tüm bilgiler ribozomlarda ‘hafıza molekülleri’ olarak adlandırılan proteinlere dönüştürüldü. Bu protein molekülleri elektrik sinyalleri olarak şifrelendi. Böylece milyonlarca bilgi saklandı. Siz buna,‘geçmiş’ diyorsunuz. Bu bilgilerin birikmesi ile bir geçmişiniz oldu. ‘Hatırlıyorum’ dediğiniz anda gerçekte, hatırlama anında hücrenin uyarılması sonucu protein şeklinde saklanan bu şifrelerin tekrar hafızaya çağrılması olayı gerçekleşiyor. Bu vasıtayla örneğin size, ‘hangi okulda okudunuz?’ diye sorulduğunda, okulunuzun şifresi deşifre ediliyor ve siz de cevabı veriyorsunuz.
Bir manzara görüntüsünü düşünelim. Bu görüntünün resmini çekip bilgisayara resim dosyası olarak kaydettiğiniz farz edelim. Bilgisayar bu dosyayı 001001 gibi şifre ile kaydeder. Görüntü olarak kaydetmez.Beynimiz de, gördüğü bu manzarayı bir şifreye çevirir. Ancak siz aynı manzarayı sonradan düşündüğünüzde, bu hayali bir görüntü olarak gözünüzün önünde belirir. Ve o manzaraya bakarken duyduğunuz hissi aynı şekilde hissedersiniz. Burada şu gerçek üzerinde derin derin düşünmemiz gerekir: Şuursuz hücrelerden oluşmuş bir et parçası şifreleme bilgisini nasıl öğrenmiştir? Ayrıca neden böyle bir kodlama sistemine ihtiyaç duymuştur da, her gördüğünü saklama davranışında bulunmaktadır? Dahası, milyonlarca bilgi kodlansa bile, tüm bunlar bir et parçasına sığabilir mi? Beyin denilen bu et yığınının kapasitesi nasıl belirlenmektedir? Beyin ne kadar yaşayacağını bilmemektedir; o halde kendi kendine ne kadarlık bir saklama kapasitesi olması gerektiğini nasıl bilebilir ve hesaplayabilir? Beynin en başından şöyle bir hesap yapması gerekir: Ben 70 sene yaşayacağım ve bu süre içinde şu miktarda bir bilgiyi kodlayarak saklamam gerekir, bu durumda bu kodları depolayacağım şu miktarda bir kapasitem olmalı. Beynin böyle bir depolama yapabilmesi için ise sonsuz bir hafızası olması gerekir. Bir et parçası sonsuz bir hafızaya sahip olamayacağına göre sonsuz bir hafızaya sahip olan kimdir?
Beynin içinde elektrik sinyalleri olarak şifrelenen sesleri, görüntüleri, kokuları, tatları saklayan kimdir? Tüm bu şifreleri birer algı olarak anımsayan yani tekrar algılayan şuur kime aittir? Elbette bu şuur, beyni oluşturan sinirler, yağ tabakası ve sinir hücrelerine ait değildir. Bu şuur, çok açıktır ki ruhtur. Şuursuz bir et parçasının bir hafızaya sahip olması, milyonlarca bilgiyi depolayacak, istendiğinde hatırlamasını sağlayacak bir sistem kurması imkânsızdır. Bu durumda hafızanın insana verilen bir algıdan ibaret olduğu gerçeği ortaya çıkar.
Rüya gerçeği de bunu daha iyi anlamamıza bir örnektir. Rüyada da bir hafıza mevcuttur. 15-20 sn. gibi kısa bir zaman rüya görmenize rağmen, sanki rüyanın daha öncesi de varmış gibi pek çok şeyle bağlantı kurarsınız. Gördüğünüz olayları daha önce yaşamamış olduğunuz halde bilgiler hafızanızdadır. Rüyanızda yaşadığınız ev hakkında da bir hafıza mevcuttur. Gerçekte yaşadığınız ev olmasa da, bu durum rüyada size hiç garip gelmez. Hatta rüyanızda size ulaşılabilse ve 'o ev senin evin değil' denebilse şiddetle karşı çıkar, rüyanızdaki evin kendi eviniz olduğunu savunursunuz. Yaşadığınız yer, çalıştığınız firma, eşiniz, kardeşiniz, alışkanlıklarınız, sevdiğiniz yemekler gibi detaylar da rüyanızda şuankinden farklı olabilir. Ancak siz bunları hiç yadırgamazsınız. Hatta rüyanızdan hiç uyanmasanız, bu değişikliği hiç fark etmeden yaşantınıza devam eder ve rüyanızdaki hayatınızın gerçek yaşantınız olduğunu düşünürsünüz. Oysa çok açıktır ki, rüyanızdaki tüm bunlar size ait olmayan, sadece hafızanıza verilen bilgilerden ibarettir.
Uyandığınızda ise belli bir hafıza ile uyanırsınız. Uyuduğunuz oda, yanınızdaki komodin, üstündeki ışık ve diğer nesneler, odadaki ayrıntılar… her şey tamdır ve aynı şekilde durmaktadır. Rüyanızda size nasıl bir hafıza veriliyor ise, uyandığınızda da daha önce verilmiş bir hafızanın algıları ile devam edersiniz.
Hafıza ancak bir algıdan ibarettir ve aslında insanlara verilmiş en büyük nimetlerden biridir. Net bir şekilde düşünüldüğünde milyonlarca bilginin bir et parçasının içinde saklanamayacağı çok açıktır. Fakat hafıza olmadan da insanoğlunun hayatını sürdürmesi nerdeyse imkânsızdır. Dolayısıyla hayatta her şey belli sebeplere ve sonuçlara bağlanmış ve insanlarda bu sebeplere alışmışlardır. Oysa ortada ne hafıza vardır, ne beyin, ne de madde. İnsan yalnızca beyninin içinde küçücük ve kapkaranlık bir yerde yaşamaktadır, dış dünyanın aslına asla ulaşamaz. Maddenin aslına da asla ulaşmaz. Çünkü dış dünya zifiri karanlıktır, ses de yoktur, ışıkta. İnsan yalnızca dış dünyanın beyninin içinde, kapkaranlık bir yerde oluşan görüntüleriyle muhatap olur. Ama nedense buna da hiç şaşırmaz. Bu gerçeği fark eden insanlar, yani dış dünyayı değil, beyinlerinin içinde oluşan görüntüleri izlediklerini fark edenler adeta boyut atlayacaklar, çok büyük bir sırrı kavrayacaklardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder