15 Eylül 2013 Pazar

Evrimi reddetmek neden bilimi ve gelişmeyi reddetmek gibi gösteriliyor?

Evrimi reddetmek neden bilimi ve gelişmeyi reddetmek gibi gösteriliyor?
Darwin evrim teorisi diye birşey ortaya attı, 20. yüzyılda birçok insan buna inandı ama şimdi artık durum değişti.












Yaklaşık bir haftadır Londra’yım,Charles Darwin’in ülkesinde gerçekten de büyük değişiklikler yaşanıyor. Artık Londra sokaklarında “Allah var” yazılı otobüsler dolaşıyor, en ünlü caddelerdeevrimi teorisini çökerten fosil sergileri yapılıyor. Bu değişim sadece İngiltere sokaklarında değil Fransa, Almanya ve Belçika sokaklarında, en ünlü konferans salonlarında da yaşanıyor. Avrupa o eski köhne, yamalarla dolu elbisesini çıkarıp yepyeni modern bir kimliğe bürünüyor: evrim teorisini yıkan bilimin kendisi oluyor.
Nedense şimdiye kadar evrim teorisini reddetmek hep bilimin kendisini, gelişmeyi, ilerlemeyi reddetmek gibi gösterildi. Yani evrimleşme kelimesi yanlış kullanıldı. Aslında bu manada "evrim" kavramında bir hata yoktur. Hiç şüphesiz akıl sahibi insan, zaman içinde aklını, bilgisini ve gücünü kullanarak her konuda gelişecek ve değişecektir. İnsanlığın bilgi birikimi nesilden nesile aktarılarak büyüyecektir. Bu konu canlılığı tesadüflerle açıklama iddiası ile ortaya çıkan evrim teorisine delil olmadığı gibi, yaratılış gerçeğiyle de hiçbir yönden çelişmez.
Burada evrimciler çok basit bir kelime oyunu yapmakta ve doğru bir kavramı yanlış bir kavramla karıştırmaktadırlar. Örneğin; "insan yıllar içinde sosyal yaşam açısından, kültür olarak, bilimsel ve teknolojik olarak sürekli bir gelişim ve değişim içindedir" ifadesi doğrudur. Ancak şunu da hatırlatmak gerekir ki, tarihte zaman zaman ilerleme olduğu gibi gerileme de olabilir. Sosyolojik olaylarda daimi bir ileri gidiş değil, duraklama veya gerileme dönemleri de olmuştur. Buna karşın, "işte insanlığın bu değişimi ve gelişimi gibi canlı türleri de uzun yıllar içinde gelişerek bir değişime uğramışlardır" iddiası bütünüyle yanlıştır. İnsanın düşünen bir varlık olarak, bilgisini artırması, bu bilgi birikimini diğer nesillere aktarması bu şekilde sürekli ileriye gitmesi çok mantıklı ve bilimsel iken, canlı türlerinin tesadüflerle, rastlantılarla, kontrolsüz ve bilinçsiz doğa şartlarıyla gelişip evrimleştikleri iddiası çok büyük bir saçmalıktır.
Bilimde ilerlemenin öncüleri yaratılış gerçeğini savunan bilim adamlarıdır. Her ne kadar evrimciler kendilerini yenilik, değişim, ilerleme gibi kavramlarla özdeşleştirmeye gayret ediyorlarsa da, her dönemde bilimin, ilerlemenin, yenilik ve gelişmenin gerçek öncülerinin yaratılışı savunan inançlı bilim adamları olduğunu tarih göstermiştir.
Bilimsel gelişimin her noktasında inançlı bilim adamlarının damgasını görürüz. Astronomide çığır açanLeonardo da Vinci, Kopernik, Keppler, Galilei, paleontolojinin kurucusu Cuvier, botanik ve zoolojinin temelini atan Linnaeus, yerçekimini açıklayan Newton,galaksilerin varlığını ve evrenin genişlemesini keşfedenEdwin Hubble ve daha pek çok bilim adamı Allah'ın varlığına, evreni ve canlılığı O'nun yarattığına inanan bilim adamlarıydı.
Yirminci yüzyılın en büyük bilim adamlarından biri olarak kabul edilen Albert Einstein şunları söylemiştir:
Derin bir imana sahip olmayan hiçbir bilim adamı düşünemiyorum. Bu durum şöyle de ifade edilebilir: Dinsiz bir bilime inanmak imkansızdır.1
Modern fiziğin temelini atan Alman fizikçi Max Planck ise şunları söylemektedir: Hangi alanda olursa olsun bilimle ciddi şekilde ilgilenen herkes, bilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır: 'İman et.' İman bilim adamının vazgeçemeyeceği bir özelliktir.2
Bilim tarihinin incelenmesi, değişimin ve ilerlemenin yaratılış gerçeğini savunan bilim adamlarının eseri olduğunu göstermektedir. Öte yandan bilimsel gelişmeler, özellikle de 20. ve 21. yüzyıldakiler yaratılışın sayısız deliline ulaşmamızı sağlamıştır. Modern bilim ve teknoloji evrenin yoktan var edildiği, yani "yaratıldığı" gerçeğine ulaşılmıştır. Evrenin bundan yaklaşık 15 milyar yıl önce, tek bir noktanın patlayarak genişlemesi sonucunda meydana geldiği bugün bütün bilim dünyası tarafından kabul edilmiş bir gerçektir. Böylece 19. yüzyılın ilkel bilim şartlarında materyalistler tarafından savunulan "başlangıcı ve sonu olmayan" sonsuz evren modeli yıkılmıştır.
Canlılıktaki yaratılışın birçok yeni deliline ulaşmamızı sağlayan yine 20. yüzyılın gelişen bilimi oldu. Elektron mikroskobu canlılığın en küçük birimi olan hücrenin ve onu oluşturan parçaların muhteşem yapılarını ortaya koydu. DNA'nın keşfedilmesi mikroskopla görebildiğimiz hücrenin içinde kendini gösteren sonsuz aklı belgeledi. Biyokimya ve fizyoloji alanındaki gelişmeler vücudun moleküler seviyedeki mükemmel işlevlerini ve yaratılış dışında açıklaması olmayan kompleks yapısını gösterdi.
Bunun tam aksine evrim teorisinin 140 yıl önce ortaya atılmasındaki şartları hazırlayan etken ise, çağın bilimsel açıdan geri olmasıydı.Sonuç olarak, yaratılışı savunanların inançlarına sürekli olarak yeni deliller sağlayan ilerlemenin, gelişmenin ve bilimin karşısında olmaları düşünülemez. Tam tersine, bunların en büyük destekçisidirler. Yeniliğin asıl karşısında olanlar ise, bilimin ortaya koyduğu tüm kanıtlara sırt çevirerek, asılsız hayal ürünü senaryolardan oluşan evrim teorisini savunanlardır.
Kaynaklar:
  1. Science, Philosophy, And Religion: A Symposium, 1941, CH.13.
  2. J.De Vries, Essential of Physical Science, Wm.B.Eerdmans Pub.Co., Grand Rapids, SD 1958, s. 15

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder