25 Eylül 2013 Çarşamba

Kan her insanda nasıl farklı?


Kan her insanda nasıl farklı?
Didem Rahvancı'nın her akşam sağlık, bilim, teknoloji, hayvanlar alemi konularında yaptığı sohbetleri zevkle seyrediyorum.












İşte size son derece ilginç bir konu daha. Dünyada milyarlarca insan doğuyor, milyarlarcası da ölüyor. Hepsinin damarlarında da adeta mucize bir sıvı dolaşıyor. İnsan gerçekten de merak ediyor, milyonlarca insanın damarlarında akan kan aynı mı? Şimdi isterseniz bu sorunun cevabına bakalım.
Tarihte yapılan ilk kan naklinde hastaya bir hayvanın kanı verilmişti. Hasta kısa bir süre içinde öldü ve buna kimse bir anlam veremedi. Verilen farklı hayvan kanları da işe yaramayınca, insandan insana nakil fikri doğdu. Kan ihtiyacı baş gösterdiğinde, "kanının bol olduğu" düşünülen ve rastgele seçilen birkaç kişiden nakil denemeleri yapıldı. Ancak bu denemelerin de çoğu başarısızlıkla sonuçlandı. Kan nakliyle uğraşan ilk hekimler, bu önemli sıvıyı iki özelliğinden dolayı tam olarak analiz edip tanıyamıyorlardı. Bunlardan birincisi kanın beden dışında pıhtılaşma özelliği, ikincisi ise, kan verdikleri kişinin ölme olasılığıydı. Kanda, hekimlerin çözemedikleri farklı bir şeylerin olması gerekiyordu. Biyokimya biliminin gelişeceği zamana kadar bu "farklı şeylerin" ne olduğu anlaşılamadı.
Kanın, kırmızı bir sıvıdan ibaret olmadığının ortaya çıkışı 20. yüzyılın başlarına rastlar.Her insanın kanında diğer insanlardan farklı olabilecek çeşitli faktörler vardır. Dolayısıyla kan naklinin gerçekleşebilmesi için her iki kişide de bu faktörlerin uyumu aranır. "Kan grubu" dediğimiz şey, insanın sahip olduğu bu özel faktörlerin belirlenmesidir. Kan grubunu belirleyen faktörler ise 300'den fazladır. Bu faktörlerin her biri, sizi diğer insanlardan ayırt eder.
Kan grubunu belirleyen özellikler, alyuvarlarda saklıdır. Alyuvarların zarlarında bulunan 200 farklı molekülarasından bizleri belki de en yakından ilgilendiren, kana A, B ve 0 grubu özelliğini veren moleküllerdir.Alyuvarlar, ya A grubu, ya B grubu moleküllerini, ender olarak her ikisini (AB) birden taşır ya da hiçbirini (0 grubu) taşımayabilirler.
Alyuvarlarında A grubu moleküller bulunan kişilerin kanında B grubu moleküllerine karşı antikorlar vardır. Bu, B grubu moleküllerine karşı savaş demektir.İşte bu nedenle A grubu kan taşıyan bir insana B grubuna ait bir kan verildiğinde, bağışıklık sistemi birkaç saniye içinde harekete geçer ve bu "yabancıyı" yok etmeye çalışır. Bunun sonucu ise, son derece ciddidir. Kan hücreleri patlar, kan pıhtılaşır, böbrekler ve akciğerler işlevlerini yerine getirememeye başlar. Ani müdahale edilmediği sürece sonuç büyük oranda ölüm olur.
Kanlarında her iki molekülü de taşımayan kişiler, yani 0 grubu kana sahip insanlar, her iki moleküle karşı da antikor geliştirmişlerdir. Onlar ancak, bu iki moleküle de sahip olmayan, yani kendileri gibi 0 grubu kana sahip bir kişiden kan alabilirler. Kanlarında her iki molekül de bulunan AB grubu kana sahip kişiler ise, bu moleküllerin hiçbirine antikor geliştirmemişlerdir. Sırf A grubu veya sırf B grubu kana sahip kişilerden de kan alabilirler.
Alyuvarlar üzerinde bulunan ve yukarıdaki moleküller gibi aynı derecede öneme sahip bir başka molekül ise Rhesus (Rh) faktörüdür. Eğer bir insanın alyuvarında bu molekül varsa, kan grubu Rh pozitif (+), yokluğunda ise kan grubu Rh negatif (-) olur. Rhesus faktörü en büyük önemini gebelikteki kan uyuşmazlıklarında gösterir. Rhesus faktörü olmayan hamile bir kadın, doğumdan kısa bir süre sonra Rhesus faktörü olan bebeğine karşı antikor geliştirir. Bu antikorlar, ilk bebeğe zarar vermeyeceklerdir. Ancak Rhesus faktörüne sahip ikinci bebek, annede artık hazır bulunan bu antikorların saldırısına uğrar. Antikorlar bebeğin bedenini hedef alır, onun taze alyuvarlarını yok eder. Bebekte kansızlık ve kalp hastalıkları baş gösterir. Bebeğin sağ olarak doğması zordur ama doğsa bile küçük bedenindeki alyuvarların parçalanmaları sonucunda bilirubin adı verilen zehirli bir madde oluşmuştur. Bu madde genellikle beyne zarar verir ve meydana gelen zihinsel rahatsızlıklar sonuçta ölüme bile yol açabilir.
Kanı keşfetmek ancak geçtiğimiz yüzyılda mümkün olmuştur. Oysa kan, ilk insan yaratıldığı andan itibaren damarlarda dolaşmakta, görevlerini yerine getirmekte, çeşitli malzemeleri, faktörleri, molekülleri içinde taşımaktadır. İnsanın bu mucizeyi tam olarak tanımakta bile bu kadar aciz kalabilmesi, onun Allah'a olan teslimiyetini ve hayranlığını daha da artırmalıdır.
Allah, kuvvet ve kudret sahibi olandır, herşeyin üzerindedir, Muktedir'dir. Tasvir eden, herşeye şekil ve suret veren, Musavvir'dir. Gözetici ve koruyucu, Müheymin'dir. Ve Allah, herşeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren, Mütekebbir'dir. Allah'ı hakkıyla takdir etmeli, yarattığı şeylerde Rabbimiz'in bu üstün sıfatlarını görüp anlamalı ve O'na yönelip dönmeliyiz. O'na yönelip dönen, kuşkusuz dünyada ve ahirette kazançlı olacaktır. Allah bir ayette şu şekilde bildirir:
O Allah ki, O'ndan başka İlah yoktur. Melik'tir; Kuddûs'tür; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir. (Haşr Suresi, 23)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder