25 Eylül 2013 Çarşamba

Hastalar için gerçek şifa: Bediüzzaman’ın Hastalar Risalesi -9


Hastalar için gerçek şifa: Bediüzzaman’ın Hastalar Risalesi -9
Hastalıkta insan çok neşeli, sabırlı, tevekküllü olmalı.

Hastalık ne dünya çapında ünlü sanatçı dinliyor, ne CEO dinliyor, ne yazar dinliyor, ne başbakan dinliyor. İnsanın makamının, mevkisinin, eğitiminin, kariyerinin, güzelliğinin ve üstün yeteneklerinin hiç ama hiç önemi olmuyor. Hastalık bir kere sardı mı o insanı, insan acizlik içinde kıvranıp gidiyor. İşte başbakan Özal, iştekanserden ölen dünyalar güzeli Farrah Fawcett, işte dünyanın pop starı Michael Jackson, işte apple’ın dahi CEO’su Steve Jobs! Hepsi hastalıklara yenildiler, ne dünya çapında ünlüdoktorlar, ne de ilaçlar onları kurtarmaya yetmedi. Bütün bunlar insan çok aciz yaratıldığı için başına geliyor. Herkesin bir ölüm sebebi var, kanser hücresinin ne zaman içinde çoğalmaya başlayacağı dahi kaderinde belirlenmiş.
Burada önemli olan insanın şu üç günlük dünyada hastalıkla imtihan olduğunu bilmesi, bu gerçeği fark edebilmesi. Hastalığın en zor anında bile şükretmesini ve razı olmasını bilmesi. Tüm hastalara şifa olması dileğiyle Bediüzzaman’ın Hastalar Risale’sine devam edelim:
ON DÖRDÜNCÜ DEVÂ: Ey gözüne perde gelen hasta! Eğer ehl-i imanın gözüne gelen perdenin altında nasıl bir nur ve mânevî bir göz olduğunu bilsen, “Yüz bin şükür Rabb-i Rahîmime” dersin. Bu merhemi izah için bir hadise söyleyeceğim. Şöyle ki:
Bana sekiz sene kemâl-i sadakatle, hiç gücendirmeden hizmet eden Barlalı Süleyman’ın halasının bir vakit gözü kapandı. O saliha kadın, bana karşı haddimden yüz derece fazla hüsn-ü zan ederek, “Gözümün açılması için dua et” diyerek, cami kapısında beni yakaladı. Ben de, o mübarek ve meczûbe kadının salâhatini (samimiyetini) duama şefaatçi yapıp, “Yâ Rabbi, onun salâhati hürmetine onun gözünü aç” diye yalvardım. İkinci gün Burdurlu bir göz hekimi geldi, gözünü açtı. Kırk gün sonra yine gözü kapandı. Ben çok müteessir oldum, çok dua ettim. İnşaallah o dua âhireti için kabul olmuştur. Yoksa benim o duam, onun hakkında gayet yanlış bir beddua olurdu. Çünkü eceli kırk gün kalmıştı. Kırk gün sonra-Allah rahmet etsin-vefat eyledi.
İşte o merhume, kırk gün Barla’nın hazînâne bağlarına rikkatli ihtiyarlık gözüyle bakmasına bedel, kabrinde, Cennet bağlarını kırk bin günlerde seyredeceğini kazandı. Çünkü imanı kuvvetli, salâhati şiddetli idi.
Evet, bir mü’min, gözüne perde çekilse ve gözü kapalı kabre girse, derecesine göre, ehl-i kuburdan (kabir ehlinden) çok ziyade o âlem-i nuru temâşâ edebilir. Bu dünyada nasıl çok şeyleri biz görüyoruz, kör olan mü’minler görmüyorlar. Kabirde o körler, imanla gitmişse, o derece ehl-i kuburdan ziyade görür. En uzak gösteren dürbünlerle bakar nev’inde, kabrinde, derecesine göre, Cennet bağlarını sinema gibi görüp temâşâ ederler.
İşte böyle gayet nurlu ve toprak altında iken göklerin üstündeki Cenneti görecek ve seyredecek bir gözü, bu gözündeki perde altında, şükürle, sabırla bulabilirsin. İşte o perdeyi senin gözünden kaldıracak, o gözle seni baktıracak göz hekimi, Kur’ân-ı Hakîmdir.
Bu konuyla ilgili diğer yazılarım:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder