Komünizm: 20. Yüzyılın en kanlı, en başarısız ve en akılsız deneyi!
Komünizm 20. yüzyılda dünyayı kana bulamış, milyonlarca insanın ölümüne yol açmıştır.
Komünizm akılcı bir ideoloji olarak doğup, insanların haklarını gözetmesi, onları eşit hale getirmesi, tüm sınıflara mutluluk vaadiyle doğmadı mı? Peki sonra bu ideoloji nasıl kanlı birromantizme dönüştü? Nasıl insanlar mutlu olma, eşit olma pahasına kandırılıp ellerindeki tüm mallara el konuldu? İnsanlar nasılköleleştirildi, nasıl esir edildi? Nasıl sefil edilip milyonlarcası toplu mezarlara gömülerek katledildi? Şimdi bu konuda biraz bilgi vermek istiyorum:
Evet, komünizm, sözde "akılcı" bir ideoloji olarak doğdu. İdeolojiyi kuranlar, yani Karl Marx ve Friedrich Engels materyalist felsefeyi benimsemişler, bunu toplum bilimlerine uygulayarak "tarihin kuralları"nı belirlediklerini düşünmüşlerdir. Marx, tarihi çeşitli evrelere ayırmış, o dönemde İngiltere gibi ileri ülkelerde "kapitalist evre"nin yaşandığını, bunun ardından kaçınılmaz olarak bir işçi devriminin geleceğini ve sosyalist evrenin başlayacağını öne sürmüştür. Marx, bu devrimin kendiliğinden, yani işçilerin kendi insiyatifi ile gerçekleşeceği ve İngiltere gibi sanayileşmiş ülkelerde yaşanacağı kehanetinde bulunmuştur.Ancak Marx'ın kehanetleri tutmamıştır. Tutmadığı da onun ölümünden sonraki 30-40 yıl içinde açıkça görülmüştür. İngiltere'de veya bir başka sanayileşmiş ülkede bir devrim olmamış, aksine işçilerin sosyal ve ekonomik şartlarında iyileşme yaşanmıştır.
Bu durumda Marx'ın teorisinin, tarihteki pek çok yanılgı gibi bir hata olarak değerlendirilmesi ve bir kenara bırakılması gerekirdi. Ama öyle olmamıştır. Kendilerine "Marksistler" adı verilen bir grup insan, Marx'ın gerçekleşmeyen kehanetlerini zorla da olsa gerçekleştirme çabasına girişmiştir. Marx'ın "kendiliğinden olacak" dediği devrim bir türlü olmayınca, bunu silah zoruyla yapacak örgütler kurmaya ve "devrimcilik" yapmaya karar vermişlerdir. Marx'ı bu şekilde yeniden yorumlayan ve Marx'ın tutmayan kehanetlerini bahaneler oluşturarak açıklamaya çalışan en önemli Marksist, Lenin'dir.
Lenin, devrimin İngiltere gibi ileri ülkelerde olamayacağını, bunun yerine Rusya gibi sanayileşmemiş ülkeleri denemeleri gerektiğini, komünizmin burada başarıya ulaşacağını ve sonra da tüm dünyaya yayılacağını ileri sürmüştür. Bu hayalini gerçekleştirmek için Rusya içinde ve dışında uzun yıllar devrim hazırlığı yapmış, I. Dünya Savaşı'nın karmaşası içinde aradığı fırsatı bulmuş ve iktidara gelmiştir.
Ama Lenin'in kehanetleri de aynı Marx'ınki gibi boşa çıkmıştır. Ne kurduğu sistem başarıya ulaşmış, ne de komünizm sandığı gibi dünyaya yayılmıştır. Bugün Lenin'in kurduğu Soyvetler Birliği tarih olmuş durumdadır. Sovyet işgali ve baskısıyla komünist yapılmış ülkelerde de komünist sistem çökmüştür. Komünizm, 20. yüzyılın en büyük ve en başarısız deneyi olarak kabul edilmektedir.
Marksizmin bir yanılgı olduğu, sadece kehanetlerinin ve kurduğu sistemlerin çökmesiyle değil, aynı zamanda dayandığı felsefenin çökmesiyle de ispatlanmış durumdadır. Marksizmin temeli olan materyalist felsefenin tüm temel varsayımları, 20. yüzyıl içindeki bilimsel keşiflerle yalanlanmıştır. Örneğin;
1. Materyalizm, evrenin sonsuzdan beri var olduğunu, dolayısıyla maddenin yaratılmadığını savunmuştur. Oysa 20. yüzyılda kabul edilen Big Bang teorisi, maddenin ve zamanın yoktan yaratıldığını göstermiştir. Bu teori, evrenin bundan 10-15 milyar yıl önce yoktan var olduğunu, yokluk içinde birden ufak bir hareketin belirdiğini ortaya koymuştur. Yani Big Bang'in gösterdiği gerçek, hiçbir şey mevcut değilken, bu hiçlik içinde birden bir hareket, hareketin ardından da madde ve zamanın meydana geldiğidir. İşte bu, materyalistlerin iddialarını tamamen çökertmiş, maddenin, zamanın ve hareketin tek Yaratıcısının Allah olduğu gerçeğini göstermiştir.
2. Materyalizm, maddenin ve zamanın birer "mutlak" kavram olduklarını, yani hep var olan, değişmeyen, sabit kalan esaslar olduklarını savunmuştur. Oysa Einstein'in Rölativite Teorisi, madde gibi zamanın da mutlak bir kavram olmadığını, değişken bir algı olduğunu göstermiştir.
3. Materyalizm, insan zihninin sadece maddesel etkenlerle açıklanabileceğini, insanın bütün zihinsel işlevlerinin maddeye indirgenebileceğini iddia etmiştir. Oysa beynin detaylarının keşfedilmesi, beyinde hiçbir karşılığı bulunmayan zihinsel işlevlerini ortaya koyarak, insan zihninin madde-ötesi bir varlığa, yani "ruh"a ait olduğunu tasdik etmiştir.
3. Materyalizm, insan zihninin sadece maddesel etkenlerle açıklanabileceğini, insanın bütün zihinsel işlevlerinin maddeye indirgenebileceğini iddia etmiştir. Oysa beynin detaylarının keşfedilmesi, beyinde hiçbir karşılığı bulunmayan zihinsel işlevlerini ortaya koyarak, insan zihninin madde-ötesi bir varlığa, yani "ruh"a ait olduğunu tasdik etmiştir.
4. Materyalizm, canlıların yaratılmadığını, Darwin'in evrim teorisinde iddia edildiği gibi rastlantılarla oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddia da 20. yüzyıldaki bilimsel bulgularla çürümüş, canlılarda reddedilemez bir "tasarım" bulunduğu ve tüm canlıları yaratanın Allah olduğu anlaşılmıştır.
Eğer bir ideoloji akılcı olduğunu iddia ediyorsa, ancak iddiaları akıl ve bilim karşısında geçersiz kalıyorsa, dahası yaşanan somut olaylar o ideolojinin tüm öngörülerini boşa çıkarıyorsa, o zaman bu ideolojinin hiçbir iddiası kalamaz. Bu ideolojiyi benimsemiş kişilerin de, ideolojinin geçersizliğini akılcı bir analizle görüp onu terk etmeleri gerekir. Dolayısıyla eğer komünistler romantizm ve hayalperestlikle değil de akıl, mantık ve sağduyu ile hareket eden kimseler olsalardı bugüne kadar komünizmi yüzlerce kez terk etmiş olurlardı.
Ama komünizm temelde romantizm üzerine kurulu bir ideoloji olduğundan onun bağlıları da akılcılık ve bilimsellikten uzak bir biçimde bu sisteme bağlı kalmayı ve bu köhne sistemi gerçeklere gözü kapalı olarak savunmayı sürdürmektedirler. Daha en başında, yani Marx'ın en temel kehanetlerinin gerçekleşmediği görüldüğünde bu ideoloji bir kenara bırakılmalıydı. Oysa bırakılmadı. Dünyanın dört bir yanında türeyen "devrimciler", Marx'ın hayallerini gerçekleştirmek uğruna eylemlere giriştiler. Devrimler, iç savaşlar, gerillamücadeleleri, terör eylemleri düzenlediler. İşte komünist vahşetin terör üzerine kurulmuş felsefesi:
Soyvetler Birliği ve tüm Doğu Bloku çöktü, Kızıl Çin kapitalist ekonomiyi benimsedi. Ama hala komünizm bırakılmadı. Hala dünyada ve ülkemizde komünist örgütler faaliyetlerini sürdürüyor. Sözünü ettikleri "devrim"in bir hayal olduğunu bilmelerine rağmen, sırf komünizmi bırakmamak uğruna kan dökmeye devam ediyorlar. Kendi arkadaşlarını ve kendi bedenlerini diri diri ateşe verip yanarken komünist marşlar söyleyecek kadar romantik, kör ve amaçsız bir inatla komünizme bağlılıklarını koruyorlar.
Bu durum, komünizmin akılcı bir ideoloji olmadığını, bu ideolojiyi savunanların onu akılcı bir değerlendirmeyle değil de bir başka nedenle benimsediklerini gösterir. Bu nedene çoğu kimse "fanatizm", "bağnazlık", "sabit fikirlilik" der. Bu tespitte bir hata yoktur. Ama biraz derinlemesine incelendiğinde, söz konusu fanatizmin altında, romantizmin çok büyük bir rol oynadığı ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle, komünizm de romantizmin büyüsünden güç almaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder