Bir gecekondunun penceresine bakmak…
İnsan sadece bakmamalı, bakıp, görüp, tefekkür edip sonra da Allah'a yönelmeli...
Geçtiğimiz akşam çok yakın bir arkadaşımın evine davetliydim. Kendisi iyi bir semtte güzel havuzlu bir sitede oturuyor. Çok güzel üç katlı bir ev, kapıda sizi karşılayan görevliler. Harika çiçeklerle süslenmiş bir bahçe, garajda dizilmiş arabalar. İçeri girdiğimde son derece güzel ve modern döşenmiş bir ev ve muhteşem yiyeceklerle donatılmış bir sofra ile karşılaştım.
Yemek faslından sonra oturmuş kahvelerimizi içerken bir ara pencereyi açmak için kalktım. Bildiğiniz gibi İstanbul’un çoğu lüks semtinde inşa edilen sitelerin çevresi gecekondularla kaplı. Pencereden baktığınızda böyle bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Benim bulunduğum evin tam karşısında derme çatma bir gecekondu duruyordu. Evin küçücük penceresinde perdeler açıktı ve içeriden beyaz floresan ışık süzülüyordu. Uzaktan görebildiğim kadarıyla bir erkek masa başında oturuyordu. Güzel üç katlı bir evin penceresinde duran ben yalnızca birkaç dakika tam karşımda duran gecekondunun penceresine baktım. Orada yaşam mücadelesi veren, bu zorlu kış günlerinde ısınmaya çalışan, belki de bir gecekondunun bir göz odasına sığınmış yaşayan kaç tane insan vardı…
Gecekonduda beyaz ve insanı rahatsız eden bir ışık varken benim bulunduğum ev son derece modern lambalarla aydınlatılmıştı. Gecekonduda yaşayan insan sıcak su bulamazken bu evde her an sıcak su imkanı vardı. Ev son derece güzel ısıtılmışken gecekonduda insanlar sobayla ısınmaya çalışıyor, salondan çıktıkları anda buz gibi bir hava ile karşılaşıyorlardı. Bu evde dolap ağzına kadar yiyecekle doluyken gecekonduda belki de hiç et pişmiyordu. Gecekonduda yaşayan karda, kışta elinde bir eldiven bile olmadan üç vasıtayla işine giderken bu evden çıkanlar lüks arabalarıyla işlerine gidiyordu. Bu evde özel giyinme odaları ve bir sürü kıyafet varken gecekonduda yaşayan adam belki de sadece bir kıyafetle ve delik bir ayakkabıyla yıllarca idare ediyordu…
Bütün bu düşünceler saniyeler içerisinde kafamdan geçti. Gecekonduda yaşayan insana da, villada yaşayan insana da bu imkanları veren Allah’tır. Sonuçta çok güzel evde oturan, nimetler içinde yaşayan insan bunların hepsinden sorumludur. Malını ve canını Allah yolunda kullanmazsa bunların hepsinin hesabını ahirette Allah’ın karşısında verir. Nimetler içinde olan insanın zor durumda olan insanları görüp daima Allah’a çok şükretmesi gerek. Yoksa içinde bulunduğu nimetin farkına varmıyor demektir. Nimete şükretmemek ve bütün bu güzellikleri doğal karşılamak ise çok büyük nankörlüktür.
Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür. (İbrahim Suresi, 34)
Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah’ın nimetini inkar mı ediyorlar? (Nahl Suresi, 71)
Gecekonduda çok zor şartlar içinde yaşayan bir insan için de aslında durum aynı. Bu insanın da Allah’a sürekli şükretmesi ve haline razı olması gerekir. Müminler daima Allah’ın verdiklerinden ve aldıklarından razıdırlar. Allah mutlaka bir hikmete göre malı kısmakta ve daraltmaktadır. Dolayısıyla bir insana Allah’ın çok fazla mal, mülk, zenginlik ve evlatlar verilmesi onun sorumluluğunu çok arttırır. Eğer bu insan mümin olup bunları Allah yolunda kullanmazsa, evlatlarını imanla yetiştirmezse tüm bu mallar ve evlatlar başına bela olur.Allah ayetinde bu malların iman etmeyenlerin hayrına olmayacağını söylüyor:
Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve evlatlarla onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır, onlar bir türlü anlayamıyorlar. (Müminun Suresi, 55-56)
Sonuçta zengin olan malını Allah yolunda kullanmakla, tebliğ yapmakla, Allah yolunda harcamakla ve çok şükretmekle yükümlü. Fakir olan da yine Allah’a sürekli şükretmekle yükümlü. Allah dilediği zaman zenginin de rızkını anında kesebilir, onu da anında çok fakir bir insan konumuna düşürebilir. Bir gün villasında sıcacık yatağında yatan insan ertesi gün kendisini gecekonduda bulabilir. Kuran’da Allah Karun’a imrenen insanların onun zenginliği aniden alındığında nasıl şaşırdıklarını şöyle anlatır:
Gerçek şu ki, Karun, Musa’nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki:“Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez.”
Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: “Ah keşke, Karun’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir” dediler.
Kendilerine ilim verilenler ise: “Yazıklar olsun size, Allah’ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz” dediler.
Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.
Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: “Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkar edenler felah bulamaz” demeye başladılar. (Kasas Suresi, 76- 82)
Sonuç olarak hepimiz bu dünyada kısacık bir süre kalacak olan insanlarız. Önemli olan zenginlik, mal, mülk içinde olmak, gecekonduda ya da villada yaşamak değil iman ederek bu yaşamı sonlandırmak. Çünkü hepimizin gerçek yurdu ahiret. Bu dünyada zenginlik verilen de, fairlik içinde yaşayan da Allah’ın huzuruna yapayalnız, tek başına ve yanında hiçbir malı, mülkü, dostu olmadan çıkacak. Her ikisi de Allah yolunda infak etmekten ve şükretmekten sorulacak. Bu dünyada zenginliğe boğulup Allah’ı unutan milyonlarca insan ahirette su bile bulamazken, zorluk içinde şükredip iman edenlerde cennet bahçelerinde sınırsız nimetlerle ağarlanacaklar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder