Ne zaman öleceğimi bilmiyorum ben...
Ölümlü olan insanda büyüklük hissi olması ne kadar da şaşırtıcı değil mi...
Bugün düşündüm de, “acaba ölümüm nasıl olacak” diye... Bir trafik kazasında mı, yoksa bir hastalık mı, yoksa yaşlanıp yatağımda uyurken mi öleceğim? Canımı almaya gelen Azrail ile nerede ve nasıl tanışacağım? Sonra “acaba bir on yılım var mı” dedim kendi kendime. Belki de yarın öleceğim. Belki de bu sabah bu dünyaya gözlerimi bir daha açmayacağım...
Bende öleceği anı hiç bilmeden yaşayan milyarlarca insandan yalnızca biriyim. O kadar aciz, ve o kadar Allah’a muhtaç milyarlarca insandan yalnızca biri. Öleceği günü, dakikayı, saniyeyi bilmemek insana ne kadar güçsüz olduğunu ve aslında kendi bedenine de sahip olmadığını hatırlatıyor. Çünkü bu bilgiyi bi bilmiyoruz, gerçek sahibimiz olan Allah biliyor:
Andolsun, siz onunla karşılaşmadan önce ölümü temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz. (Ali İmran Suresi, 143)
Evet insan o ağzına attığı ve boğazına kaçacak olan lokmayı yutmadan önce, karşıdan karşıya geçerken bir arabanın altında kalmadan önce, ya da koltuğunda sakince otururken kalp krizi geçirmeden önce öleceğini aklına bile getirmiyor. Sadece sakince bakıyor ama hiçbir şekilde göremiyor. Çünkü Allah yarattığı her insanı bu bilgiden bilerek ve büyük bir hikmetle yoksun bırakmış. İstemiş ki insan bu dünyada imtihan olduğunu bilsin, bu dünyanın göz açıp kapayacak kadar kısa olduğunu bilsin ve bu dünyanın sonunda sonsuza kadar sürecek bir ahiret hayatı olduğunu bilsin. Ve böylece imtihanı yaşadığı sürece devam etsin.
Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35)
Aslında ölüm gününü hiç bilmemek insanda sanki daha çok ömrü varmış hissini uyandırıyor. Oysa gerçek söylediğim gibi çok farklı olabilir. Siz bu yazıyı okurken bile ölüm meleği canınızı almak için kapıda bekliyor olabilir. İşte bu yüden insanın her gün öleceğini bilerek, tefekkür ederek ve ahirete hazırlanarak geçirmesi gerek. Ölümü unutarak yaşamak değil, tam tersine ölümün yakın olduğunu çok iyi bilerek yaşamak gerek. Ölüm için güzel bir hazırlık ve salih amel biriktirmek gerek.
Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (Ali İmran Suresi, 185)
Çevreme baktığımda milyarlarca insanın değil ölümü düşünmek, tam bir gaflet içinde olduklarını görüyorum. Ölüm sanki onlara çok uzak, hatta hiç kapılarını çalmayacak gibi yaşamlarını sürdürüyorlar. Yazın nereye tatile gideceğiz, yılbaşını nerde kutlasak, bayramda hangi otele gitsek, bu akşam hangi partiye gitsek? Peki ya o çıktığın tatilden bir daha hiç dönmeyeceksen? Ya bir daha hiç evini, yıllarca biriktirdiğin eşyalarını, kıyafetlerini, bankadaki paranı görmeyeceksen? Hatta bunların hepsi senin ölümünün ardından hiç ummadığın kişilere dağıtılacaksa ve sen ahirete hiçbir şey götüremeyeceksen?
O zaman ölümü düşünmekten bu kadar kaçınmak çok büyük akılsızlık değil mi? Ölüm konusu açıldığında insanların neşesinin kaçması ve birbirlerini susturmaları ne kadar gaflet içinde olduklarının bir kanıtı değil mi? Konuşmamak neyi değiştirecek? Ya da düşünmemek neyi değiştirecek? Ölüm gününü bir gün ileriye erteleyebilecek misin? Canını almaya gelen Azrail’i ikna edebilecek misin? Vakti ve zamanı geldiğinde bu dünyayı terk etmemeyi başarabilecek misin?
Bunların hiçbirini yapamayacağını çok iyi bildiğin halde, ahirete hazırlık yapmamak, bir gün öleceğini hiç düşünememek, hiç durmaksızın terk edeceğin dünya hayatın için mal yığıp biriktirmek çok büyük ahmaklık değil mi? İşte o zaman sende hiç düşünmeden yaşayan ve nefsine uyarak Allah’tan yüz çeviren milyarlarca insanın arasına katılırsın. Ve onlar gibi sonsuza kadar ahirette, unuttulduğun yerde pişmanlık içinde yaşarsın.“Ah keşke dünyaya bir daha dönebilsem de, gerçek hayatın ahiret olduğunu görsem” dersin. Ama iş işten geçmiş olur. Cehennemde insan yapayalnızdır, kendisiyle konuşacak ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır. İnsan oraya bırakıldığında sonsuz hayatı için dünyada iken hiçbir şey yapmadığını hatırlar. Akletmesi için dünyada yaşadığı imtihanları hatırlar. Kendisine gelen uyarıları hatırlar. Ve bunların hepsinden nasıl yüz çevirdiğini hatırlar. Ve Allah’ın dilemesi dışında buradan çıkamayacağını da anlar. İşte o zaman der ki “Keşke ölümü hiç unutmasaydım, keşke Rabbim için yaşasaydım, o zaman sonsuza kadar pişmanlık içinde kalmazdım.”
Unutmayın ki ölüm bir yok oluş değil, tam tersine başlangıçtır. Sonsuz hayatımıza gözlerimizi açtığımız andır. Mümin için adeta bir bayram sevincidir. Dünya hayatı boyunca büyük bir heyecanla beklenen an, Allah’a kavuşma vakti artık gelmiştir. Mümin ölüp de tekrar dirildiğinde tarifsiz bir mutlulukla Rabbinin huzuruna getirilir. İnkar eden için ise ölüm adeta bir mahvoluştur. İnkar eden kişi Allah’ın huzuruna getirildiğinde “ah keşke toprak oluverseydim, unutulup hafızalardan silinseydim” diyecektir.
Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin." (Mü'minun Suresi, 99)
"Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır. (Mü'minun Suresi, 100)
Sonuç olarak söylediğim gibi bende öleceğim günü hiç bilmeden yaşıyorum. Bu gün belki yarın, belki yarından da yakın. Ama ben ölümü düşünüyorum, Rabbimin huzuruna çıkacağım anı düşünüyorum. Bu yüzden de her gün Allah için yaşayıp, birçok salih amel işleyerek o günü bitiriyorum. Ölürsem “mümin olarak ölmek ve Allah yolunda ölmek” istiyorum. Ve cennete girdiğimde peygamberlerin ve salihlerin çok güzel bir neşeyle, sevinçle karşıladıkları bir mümin olmak istiyorum. Ve cennetin kapısından Allah’ın izniyle girdiğimde Allah’ın o muhteşem selamını almayı çok istiyorum. Bunun için yaşıyor ve bunun için her gün ölümüme bir adım daha yaklaşıyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder