26 Nisan 2014 Cumartesi

Kimseden teşekkür bekleme...


Kimseden teşekkür bekleme...
Hayat yalnızca Allah için yaşanınca güzel...

Hepimizin nefsi aynı aslında... Biz insanoğlu tüm hayatımız boyunca nefsimizin içine konanbencillikle, öfkeyle, kibirle, cimrilikle, aklını beğenmişlikle, yese kapılmayla mücadele ediyoruz. Nefsimizi Kuran’la ince ince eğitip bunların yerine fedakarlığı, sabrı, tevazuyu vegüzel ahlakı koyuyoruz. Nefis öyle azgın ki, değil bir gün, bir an bile boş bırakmaya gelmez. Bu yüzden mümin akılla ve Kuran’la daima nefsini dizginler, onu eğitir ve güzel ahlakından taviz vermez.
İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah'ın rızasını ara(yıp kazan)mak amacıyla nefsini satın alır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır. (Bakara Suresi, 207)
Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Tegabün Suresi, 16)
Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', (Şems Suresi, 7) Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). (Şems Suresi, 7-8)
Yazımın başında söylediğim gibi hepimizin nefsi aynı olduğu için aynı hatalara düşüyor, aynı vesveselere kapılabiliyor ve aynı yanlışları yapabiliyoruz. Ama Kuran’la baktığımızda ve Kuran’la düşündüğümüzde hangi konularda nefsimize yenildiğimizi, ya da hangi konularda kendimizi eğitmemiz gerektiğini görebiliyoruz.
Bugün hepimizin nefsinde olan bir hatadan bahsetmek istiyorum: İnsanlardan teşekkür beklemek... İnsan ister kendi annesi, babası olsun, ister kardeşi olsun, ister yakın bir dostu olsun, yaptığı en ufak bir iyilik karşısında mutlaka bir teşekkür ya da taktir bekliyor. Nefis insanın içinden “en azından birkaç güzel söz söylemesi gerekmez miydi?” diye fısıldıyor.
Halbuki Kuran’la bakıldığında teşekkür beklemek çok yanlış bir mantık. Yapılan iyiliği başkalarına duyurmak çok yanlış başka bir mantık. Müminler yaptıkları bütün salih amelleri yalnızca Allah rızası için yaparlar. Onlar için insanlar yoktur, insan rızası yoktur. Çünkü bir iyilik yalnızca insan rızası için yapılırsa o zaman bu şirk olur. Ve Allah da bu ameli salih amel olarak kabul etmez. İyilik yalnızca Allah rızası için yapıldığında ise mümin salih amelini yapar ve gerisini bırakır. Allah onun sevabını mutlaka ahirette verecektir.Bu yüzden aslında yapılan iyiliğin gizli olması ve hiçbir karşılık gözetilmemesi son derece makbuldur.
Söylediğim gibi yapılan iyilikte insan rızası gözetildiğinde, karşılığında taktir ve teşekkür beklendiğinde, hatta bunlar olmadığında kişi üzüldüğünde, yapılan salih amel tamamen boşa gidebilir. Bu insan ahirette bütün bu yaptıklarının tamamen boş olduğunu görebilir. Kendisini iyi iş yapmakta zannederken amel defterini sol taraftan alabilir. Bu yüzden mümin tüm kalbini Allah’a bağlamalı, samimiyetinden ve ihlasından asla ödün vermemelidir.
Kuran’a baktığımızda Allah müminlerin savaşta, darlıkta, yoklukta yemeği esirlere yedirdiklerini ve bunun için bile hiçbir karşılık beklemediklerini şöyle bildiriyor:
Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. (İnsan Suresi, 8)
"Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür." (İnsan Suresi, 9)
Savaş ortamında, yokluk ortamında nasıl zor bir ortam olduğunu düşünün. Müminler böyle zorlukta, kendileri açken, kendileri ihtiyaç içindeyken yoksullara ve esirlere yediriyorlar ve hiçbir karşılık beklemiyorlar. İşte bu ancak ihlasla mümkündür, ancak derin bir Allah sevgisiyle mümkündür.
Mümin Kuran’a uyarak hayatları boyunca Allah için yaşamalı. Tüm güzellikleri ve iyilikleri sadece ve sadece Allah için yapmalı. Kimseden en ufak bir teşekkür ya da taktir, övgü dolu sözler beklememeli. Asıl kendisi sürekli Allah’a teşekkür halinde olmalı, namazla ve ibadetlerle daima salih bir kul olduğunu Allah’a göstermeli. Her zaman çok takva bir mümin olmak için gayret etmeli.  Hepimiz bu dünyada takva yarışı içinde olacağız, gücümüz yettiğince peygamberlere ve sahabelere benzemek için çalışacağız. Ki cennette onlarla karşılıklı oturabilelim ve dünyada yaptıklarımızdan dolayı gurur duyabilelim....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder