Sen önce kendin Allah’ın ahlakıyla ahlaklandın mı?
Tüm dünyaya nefreti hakim ettiler, halbuki sevginin hakim olması gerek.
İnsan hep kendisine gelince sevgigösterilmesini istiyor…
Sürekli şefkat gösterilsin, merhamet edilsin istiyor…
Bir hata yaptığında hemen bağışlanmak istiyor…
Hataları yıllar geçse de yüzüne vurulsun istemiyor, mutlaka hoş görülmek istiyor…
Unuttuğunda, yanıldığında, geç kaldığında insanlardan hep anlayış bekliyor…
Hastalandığında hep karşı taraftan ilgi ve sabırbekliyor, muhtaç olduğunda hemen yardıma koşmalarını istiyor…
İşte bu liste böyle uzayıp gidiyor. İnsan kendi yaptıkları söz konusu olduğunda, kendi hataları söz konusu olduğunda son derece müsamahalı olurken başkasına gelince ciddi şekilde gaddarlaşabiliyor. Kendisi bir hata yaptığında hemen affedilmeyi beliyor ama karşısındaki bir hata yaptığında yıllar geçse de unutmayabiliyor, yeri geldiğinde o insanın yüzüne vurabiliyor. Kendisi sevgi beklerken bir türlü göstermeye yanaşmıyor, ağzından hep eleştiri çıkıyor. Hiç güzel söz söylemiyor, karşısındaki insanı onore etmiyor. Kendisine anlayış beklerken karşı taraf zor durumda kaldığında hiç ince düşüneceli olmayabiliyor. Çünkü içinde sürekli beslediği nefsi ona daima kendisine öncelik vermesini istiyor ve telkin ediyor.
Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız? (Bakara Suresi, 44)
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)danbağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Ali İmran Suresi, 134)
İnsan Allah’a karşı da, bir günah işlediğinde hemen Allah’ın kendisini affetmesini istiyor. Ki Allah sonsuz şefkatiyle insanlara hatalarından sonra tövbe etme hakkı tanıyıp onları günahlarından arındırıyor. Yine insanlar çok fazla hata yapmalarına rağmen Allah onları seviyor, koruyor, kolluyor ve hiç durmaksızın rızıklandırıyor. Sonuçta bizler dünya hayatımız boyunca hep Allah’ın üzerimizdeki sonsuz sevgisine ve merhametine şahit oluyor ve onun bağışlayıcılığına sığınıyoruz.
İşte bu yüzden bizler de samimi Müslümanlar olarak Allah’ın bu güzel ahlakını üzerimizde tecelli ettirmeliyiz. Daima alan taraf değil, veren taraf, gözeten, koruyan, kollayan, sevgi gösteren, şefkat duyan taraf olmalıyız. Dünya hayatındaki her olayda Allah’ın rızasını seçip her zaman ona göre hareket etmeliyiz. Ancak bu şekilde nefsimizi eğitip cennet ahlakına erişebiliriz. Ancak bu şekilde Allah’ın bizden razı olmasını umabiliriz.
Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir. (Fecr Suresi, 27- 30)
Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah’a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 112)
Böylelikle Allah, dediklerine karşılık olarak içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyilik yapanların karşılığıdır. (Maide Suresi, 85)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder