16 Nisan 2014 Çarşamba

Atlantik ve Avrasya kutuplarının çatışma sınırındaki Türkiye -2


Atlantik ve Avrasya kutuplarının çatışma sınırındaki Türkiye -2
Yazıma ikinci bölümde devam ediyorum. Mehmetçik Mehmetçik Birleşmiş Milletler komutasında savaşmak üzere Güney Kore’ye doğru yola çıktı. Amerika için ölecek, Amerika için binlerce kilometre ötede öldürecekti. Bunun ödülü, Amerika’nın Türkiye’de üslen-mesiydi. Türkiye’yi yönetenler “vermek” üzerine kodlanmış gibiydiler. Ve TürkiyeNATO’ya 1952 yılının Şubat ayında kabul edildi.
İlginç olan, Türkiye’nin Nato’ya kabulünden 1 yıl önce İncirlik’teki Amerikan üssünün temeli atılmıştı. Menderes ve Demokrat Parti “İşte becerdik!” diyorlardı. Menderes basına “NATO’ya girmemiz bir zaruretti!” demişti. Amerika, NATO şemsiyesi altına giren ülkelere önce dini eğitim konusunda baskı yapmaya başladı. Din, sosyalizme karşı en iyi kalkandı. Avrupa’da büyük tartışmalara yol açsa da ilkokullara din dersi zorla konuldu. Amerika laik bir Avrupa istemiyordu.
Türkiye NATO’ya alınırken de, dini eğitim şartı konulmuştu. Amerika, Türkiye’den İslam ülkelerini Rusya’ya karşı din kardeşliği altında birleştirmesini istiyordu! O yıllarda emekli general Cafer Tayyar Eğilmez, Millet dergisinde bu amacı şöyle dile getirmişti:
“Türkiye’nin NATO’da yer almasının gerçek anlamı, Rusya’ya karşı Ortadoğu cephesi kurmaktır.Pakistan, Afganistan, İran ve Türkiye’yle birlikte bütün Türk ve İslam ülkelerinin, ‘Ortadoğu federasyonu’ biçiminde örgütlenmesidir. Amerika Birleşik Devletleri nasıl 50 devletten oluşuyorsa, tıpkı bunun gibi, Türkiye, Iran, Afganistan, Irak ve Suriye ile birlikte Arabistan’ın güney bölgeleri ve Mısır da bir Ortadoğu federasyonu oluşturmalıdır. Bu, aşağı yukarı 125 milyonluk bir Ortadoğu bloku ortaya çıkarır. Amerika, bu örgüte maddi ve manevi desteğini tam ve kesin olarak verdiği zaman, bir yıl içinde beş-altı milyonluk bir ordunun kurulması kolaylıkla gerçekleşebilir.”
Bu sözler, Türkiye’nin içinde bulunduğu ruh halini iyi yansıtıyordu. Sadece 30 yıl önce “hürriyetini karakteri sayan” bir milletin aydınları, Amerikan himayesine şapka çıkarıyor, bir başka ulusun uşağı olmakla gururlanıyorlardı.
Nato
Atlantik ve Avrasya kutuplarının çatışma sınırındaki Türkiye
Amerika Türkiye’ye Üslendi:
Amerikan Dışişleri Bakanı F. Dulles “Din ve siyaset birbirinden ayrılmaz. Dünya meselelerini halletmek hususunda seçeceğimiz yol, dini görüştür” demişti. Amerika, 50'lerden beri Türkiye’nin din devletine dönmesini istiyordu. Osmanlı düzeni dirilmeli, İslam federasyonu kurulmalı, İslam ordusu oluşturulmalı ve Türkiye, Avrasya’daki komşularına saldırmalıydı.
Bu amaçla Türkiye Cumhuriyeti toprakları Amerikan üslerine açıldı. Türkiye NATO’ya kabul edildikten yedi ay sonra İzmir’de müttefik kara kuvvetleri karargâhı kuruldu. Karargâhın başında Amerikalı bir korgeneral vardı. 1954'te karargâha Fransa, İngiltere ve İtalya’dan askerler dahil edilerek üs büyütüldü.
10 Mart 1954'te yapılan anlaşmayla NATO’nun Türkiye topraklarında askeri tesisler ve üsler kurması ve askeri personel bulundurulması kabul edildi! NATO içindeki tek Müslüman ülke Türkiye’nin yöneticileri, görevlerini eksiksiz yapmak için büyük özen gösteriyorlardı. Ancak eski nüfuz sahasında yer alan komşularıyla ilişkileri bozuldu. Türkiye yapayalnız kaldı. Varsa yoksa Amerika’ydı!
Oysa NATO’nun önemli bir üyesi olduğuna inanan Türkiye için zamanın Amerika Genelkurmay Başkanı Omar Bradley ise şu sözleri etmişti: 
“Türkiye Asya’daki çatışma alanlarından sadece biridir!”
1955'te NATO’nun karşısına Varşova Paktı dikildi. Doğu Bloku da askeri bir paktla gövde gösterdi.Sovyetler öncülüğünde Polonya, Doğu Almanya, Macaristan, Çekoslovakya, Arnavutluk, Romanya ve Bulgaristan NATO’ya karşı bir araya gelmişlerdi. Dünya ikiye ayrılmıştı ve iki blok arasında buz gibi rüzgârlar esmekteydi.
Burada bir mektuba yer vermek çok faydalı olacak. Mehmet Emin Değer’in “Oltadaki Balık Türkiye” adlı kitabını her Türk vatandaşı ders kitabı okur gibi okumalı ama özellikle kitabın kapağında ve ilk sayfalarında yer alan bu mektubu çerçeveletip duvarına aşmalıdır! Mektubu yazan Dış İlişkiler Konseyi’nden, Yahudi lobisinin en büyük ismi Nelson A. Rockefeller. Mektubun muhatabı: Amerikan Başkanı Eisenhower. Yıl 1956.
Bakın Rockefeller, Başkanına ne diyor:
“Başkan Eisenhower…
Ekonomik yayılma planını Asya, Afrika ve diğer azgelişmiş bölgelerde uygulamak zorundayız… Yardımda birinci gruba giren -Türkiye gibi- ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalıdır. OLTAYA YAKALANMIŞ BALIĞIN YEME İHTİYACI YOKTUR. Genişletilmiş iktisadi yardım, -örneğin Türkiye’ye- bazı hallerde düşünülenin tersi sonuçlar verebilir; bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askeri paktları zayıflatabilir. Türkiye gibi ülkelere doğrudan doğruya iktisadi yardım yapılabilir, ama bu, bize uygun ve bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçim ve miktarda olmalıdır. ABD ile işbirliğine hazır yerli işadamlarına yardımı artırmalı ve böylece bu işadamlarının, ilgili ülkelerin ekonomisinde kilit noktaları ele geçirmeleri, buna dayanarak politik  etkilerinin artması sağlanmalıdır.”Nelson A. Rockefeller
İşte tam da bu nedenle, Türkiye’yi yönetenler ne zaman ağır sanayi hamlesine girişseler başlarına felaketler geldi.Adnan Menderes, Amerika’dan alamadığı sanayileşme kredisini almak için Sovyetlere başvurunca hayatından oldu. İsmet İnönü, Kıbrıs’taki kıyımı durdurmak için harekete geçince Johnson ambargosuyla karşılaştı.Süleyman Demirel, sanayi tesisleri için Sovyet kredisine yönelince iktidardan edildi.Ecevit, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na girişince yine ambargo yedi. NATO kuvvetleri Türkiye’de ağlarını yavaşça örmekteydi. Amerika, NATO’yu kullanarak Türkiye’ye yerleşmişti…
Yıl 1966:
Önce anlaşmalar gereği NATO haber alma tesisleri Türkiye’ye geldi. Sayıları 1966'da 112'ydi. Bu tesislere bakanlar dahil hiçbir Türk yetkili izinsiz giremeyecekti.
Yıl 1976:
10 yıl sonra 1976'da Amerika’yla imzalanan “savunma ve işbirliği anlaşması” ile NATO’nun yerine Amerika geçti. İncirlik, Kargaburun ve tüm NATO haber alma tesisleri, NATO adına Amerika tarafından kullanılabilir hale geldi.
Yıl 1980:
1980 yılında, CIA eliyle gerçekleştirilen 12 Eylül Darbesi sonrasında Amerika’yla bir anlaşma daha yapıldı.Türkiye’deki 12 NATO üssü artık NATO adına Amerika tarafından kullanılacaktı. Bu anlaşma, hâlâ yürürlüktedir.
“Yeni Osmanlıcılık” ve Stratfor Haritası
Türkiye, kuruluşunun 3. yılında NATO’ya üye olmuştu. NATO’nun Hıristiyan ve Batı’lı olmayan ilk üyesi Türkiye’ydi. Her zaman askerinin kanıyla değerlendirildi.Türkiye NATO içinde Avrupalı’ydı; ancak bir Avrupalı için o bir Avrasyalıydı. NATO’nun 60. yılında Türkiye’ye biçilen kılıf Pentagon danışmanları tarafından hatırlatılıyor. Bölünmüş Türkiye haritasından sonra Stratfor düşünce merkezi şimdi yeni haritalarla ortaya çıkıyor… Merkezin Yahudi direktörü George Friedman, yeni kitabında Türkiye’ye Osmanlı Federasyonu öneriyor. 60 yıl önce olduğu gibi halifelik altında toplanacak bir İslam ordusu istiyor. Son zamanlarda Amerikan düşünce kuruluşlarından Türkiye’ye doğru hızlı bir bilgi akışı gözlemleniyor.
Washington Enstitüsü, Brookings Enstitüsü, Ford Vakfı, Marshall Fonu yetkilileri “beyin şekillendirme” operasyonlarına devam ediyor. Şubat 2009'da Washington Enstitüsü uzmanları “Türkiye’yi Amerika’ya yaklaştırmanın yolu NATO’dan ve Avrupa Birliğinden geçer!” dediler.
Aşırı muhafazakâr görüşleriyle ünlü Washington Enstitüsü’nde yer alan oturumdaki konuşmacılar, eski büyükelçi Mark Parris, Türkiye uzmanı Soner Çağaptay ve Alman Marshall Fonu yetkilisi lan Lesser’dı.Bu oturumda da konu, Amerikan politikalarına karşıtlığı en üst seviyede olan Türk halkının zihin kontrolüne ilişkindi. Batı’nın korkusu, Türk halkının Batı’dan hızla uzaklaşması ve bunun Batı dünyası için yaratacağı korkunç sonuçlardı…
Amerika’yı Türklere Sevdirme Oyunu
Washington Enstitüsü uzmanları, Türk halkı için sahneye konulacak, “Amerika’yı sevdirme” oyununu şöyle maddelendirdiler:
“Türk-Amerikan ilişkilerinde NATO’nun rolünün vurgulanması, Türk askerinin kalbinin kazanılması, (yani askeri cepheden işe girişelim, Türk halkı asker sever diyorlar) Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği yolunda ilerlemesine yardım edilmesi, ekonomik bağların güçlendirilmesi (yani ekonomik olarak daha da çok sıkıştırılması ve işte söylüyorlar, AB yolunda ilerliyormuş hissi verilmesi; Türkiye’ye Batılı ülke muamelesi yapılması)…
Bu madde en gülünç olanı! Bu madde üzerinde duran Marshall Fonu temsilcisi lan Lesser, Türklerin gururunun okşanması için, Obama’nın Türkiye ziyaretinin Ortadoğu gezisi içinde değil, Avrupa gezisinin bir parçası olarak planlanması gerektiğini söylüyor, işte görüyorsunuz son günlerde Avrupa Birliği birdenbire işadamı ve serbest meslek sahiplerine kapılarını açıyor. Tabii bunlar da bu planın parçaları. Yani Batı’nın sempati avcılığı.
Türkleri aptal yerine koyan bu bakış yeni değildir. Öncelikle “Amerika’da birçok düşünce kuruluşu, birçok enstitü var. Bunların ne söylediği bizi niye ilgilendirsin!” gibi bir düşünce içinde olanlar için söyleyelim: Bu kurumlar, enstitüler çok önemlidir ve Amerikan derin devletinin görüşlerini yansıtırlar…
Yazıma üçüncü bölümde devam edeceğim.
Yazının 1. Bölümünü bu linkten okuyabilirsiniz:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder