9 Nisan 2014 Çarşamba

Barış süreci, Gerçekler ve Amerika’dan Kürtleri destekleyen dernekler…

Barış süreci, Gerçekler ve Amerika’dan Kürtleri destekleyen dernekler…
Barış sürecinin neyle sonuçlanacağını hepimiz göreceğiz, ama Öcalan'a af verilmesi mümkün değildir.












Barış sürecine Türk devleti ve milleti olarak gözümüz gibi bakıyoruz, bakıyoruz da ortada bir de gizlenemeyecek gerçekler var. Ne demişti Öcalan:“Türkiye’de 3 koldan paralel devlet çalışması var. Sıradan lobiler değil. ABD’de Yahudi, Ermeni ve Rum lobileri stratejik müdahale ediyorlar. Ermeni lobisi etkili, 2015’te gündem olmak istiyorlar. Anadolu İslamlaştıktan sonra, bin yıllık bir Hıristiyan öfkesi var. Rum, Ermeni, Yahudi Anadolu’da hak iddia eder. Laiklik, milliyetçilik kisvesinde elde ettiklerini kaybetmek istemiyorlar.”
Evet, Türkiye’yi bölmeye ve istikrarsızlaştırmaya var güçleriyle çalışan dış odaklar, lobiler ve derin devletler var. Fransa, İngiltere, Almanya Türkiye’nin Ortadoğu’da güçlenmesini istemiyor. Amerika’da İsrail’in güvenliğini sağlamak adına bu istikrarsızlığı destekliyor. Sonuç olarak Türkiye tam 30 yıldır terörle mücadele ederek bilinçli olarak güçsüzleştirilmeye, tüketilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla barış sürecinin sadece Öcalan ve Türk devleti arasında yapılması teknik olarak işleyecek bir barış süreci değildir. Yıllardır teröristlere para akıtan, onları silahla, teçhizatla donatan, karda kışta teröristleri dağda besleyen ve silah satarak bu terörden milyonlarca dolar para kazanan dış odakların nasıl durdurulacağı önemli bir sorudur.
Amerika’da Kürtleri destekleyen lobilere ve derneklere gelirsek… Amerika’da Kürtleri destekleyen tam 101 adet dernek var. Bu dernekler son derece masum isimlerle kurulmuşlar. Ama bu derneklerin hepsi Kürtlere bağımsız bir Kürt Devleti kurmaları için destek veriyorlar. Dünya çapında kurulan derneklere bakarsanız (Almanya, İsveç, Norveç, Yunanistan, Avusturya, Belçika, Fransa, Hollanda,  Bulgaristan, İsviçre) bu derneklerin sayısı yüzleri geçiyor. Olayın ciddiyetinin, akan paranın ve desteğin büyüklüğünü anlamanız açısından bu derneklerin sadece Amerika’da ve Almanya’da kurulanlarından bazılarının isimlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Sonuçta söylediğim gibi barış süreci Öcalan’ın ve Türk devletinin arasında yapılamaz. Geri planda buzdağının görünmeyen kısmında Türkiye’nin parçalanmasına ciddi şekilde odaklanmış dış güçlerin varlığı apaçık ortadadır.
PKK terör örgütüne destek veren bu dernekler basında yer almıştır.
PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ABD’DE FAALİYET GÖSTEREN KURULUŞLARI:
S.NO
KURULUŞ ADI
   
1
AMERİKAN KÜRT ENFORMASYON AĞI (AMERİCAN KÜRDİSH INFORMATİON NETWORK-AKIN)
PKK
  
2
WASHINGTON KÜRT ENSTİTÜSÜ (WKI)
PKK
  
3
KUZEY AMERİKA KÜRT ULUSAL KONGRESİ (KNC)
PKK
  
 
PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ALMANYA’DA FAALİYET GÖSTEREN KURULUŞLARI
S.NO
KURULUŞ ADI
   
1
ALMANYA KÜRT DERNEKLERİ FEDERASYONU (YEK-KOM)
PKK
  
 
DERNEKLER:
 
S.NO
KURULUŞ ADI
   
1
ACHEN KÜRT İŞÇİ BİRLİĞİ
    PKK

 
2
BONN KÜRT MERKEZİ
PKK

 
3
DÜSSELDORF MEDYA KÜLTÜR EVİ
PKK

 
4
DUİSBURG KÜRT DAYANIŞMA MERKEZİ
PKK

 
5
DORTMUND AHMEDE XANİ KÜLTÜR MERKEZİ
PKK

 
6
DÜREN KÜRT KÜLTÜR EVİ
PKK

 
7
ESSEN KÜRT DİLİ VE KÜLTÜRÜNÜ GELİŞTİRME DERNEĞİ
PKK

 
8
GREVENBROICH NEUSS PKK DERNEĞİ
PKK

 
9
HAGEN KÜRT-ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ
PKK

 
10
KREFELD KÜRT AİLELER DERNEĞİ
PKK


 
PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ALMANYA’DA FAALİYET GÖSTEREN KURULUŞLARI

S.NO
KURULUŞ ADI
   
11
KÖLN KÜRDİSTAN EVİ
PKK

 
12
LEVERKUSEN MEZOPOTAMYA GENÇLİK EVİ
PKK

 
13
MÜNCHENGLADBACH PKK DERNEĞİ
PKK

 
14
VELBERT PKK DERNEĞİ
PKK

 
15
WUPPERTAL PKK DERNEĞİ
PKK

 
15
TROİSDORF PKK DERNEĞİ
PKK

 
16
BERLİN KÜRT-ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ
PKK

 
17
DRESDEN KÜRT ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ
PKK

 
18
LEİPZİG KÜRT ALMAN KÜLTÜR DERNEĞİ
PKK

 
19
HALLE/SAALE PKK DERNEĞİ
PKK

 
20
MAGDEBURG PKK DERNEĞİ
PKK

 
21
ZWİCKAU KÜRT-ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ
PKK

 
22
BODENSEE PKK DERNEĞİ
PKK

 
23
FREIBURG KÜRT-ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ
PKK

 
24
GÖPPİNGEN PKK DERNEĞİ
PKK

 
25
HEİLBRONN KÜRT HALKEVİ
PKK

 





 
 PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ALMANYA’DA FAALİYET GÖSTEREN KURULUŞLARI
 
S.NO
KURULUŞ ADI
   
26
KARLSRUHE KÜRT KÜLTÜR DERNEĞİ
PKK

 
27
PFORZHEİM KÜRT VELİLER BİRLİĞİ
PKK

 
28
STUTTGART MEZOPOTAMYA KÜLTÜR DERNEĞİ
PKK

 
29
SINGEN MEZOPOTAMYA KÜLTÜR DERNEĞİ
PKK

 
30
NURTİNGEN PKK DERNEĞİ
PKK

 
31
LAHR PKK DERNEĞİ
PKK

 
32
ASCHAFFENBURG KÜLTÜR MERKEZİ
PKK

 
33
DARMSTADT ENFORMASYON VE DAYANIŞMA MERKEZİ
PKK

 
34
FULDA KÜRT DERNEĞİ
PKK

 
35
GIESSEN KÜRT-ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ
PKK

 
36
HANAU KÜRDİSTAN KÜLTÜR MERKEZİ
PKK

 
37
LUDWIGSHAFEN KÜRT KÜLTÜR DERNEĞİ
PKK

 
38
RÜSSELSHEİM PKK DERNEĞİ
PKK

 
39
SİEGEN KÜRT KÜLTÜR DERNEĞİ
PKK




Dinlenme halindeki nöron


Dinlenme halindeki nöron
İnsanın kendi bedeninde, kapkaranlık bir yerde öyle olaylar gerçekleşiyor ki, hiçbir şekilde tesadüflerle ve evrimle açıklanamaz. Bilim adamları da detaylara girdikçe arka arkaya gerçekleşen bu olayların tesadüfler zinciriyle oluşamayacağını çok net bir şekilde görüyorlar. Beynin içinde apayrı, kalpte apayrı, sinirlerde apayrı olaylar gerçekleşiyor. Hücreler adeta şuurlu gibiler, nerede ne yapacaklarını çok iyi biliyorlar ve kendi görevlerinden asla taviz vermiyorlar. İsterseniz bizim haberimiz bile olmadan nöronlarda gerçekleşen olaylara bir bakalım:
Bir sinir hücresi uyarı iletmiyorken dinlenme halindedir. Fakat bu, nöronun tamamıyla hareketsiz olduğu anlamına gelmez. Her an komşu sinir hücrelerinden gelecek uyarıları iletmeye hazır olmalıdır. Dinlenme halindeki bir nöronun her zaman kutuplaşmış olması gerekir. Bu da içerideki sıvının dışarıya kıyasla negatif yüklü olması anlamına gelir. Bir sinir hücresinin, zarı boyunca aşağı yukarı 70 milivolt değerinde bir elektrikpotansiyeli vardır. Buna zar potansiyeli ya da dinlenme potansiyeli denir. Bu az bir miktar gibi görünse de, küçük hücrenin bir el feneri pilinin 1/20’si kadar voltaj ürettiği anlamına gelir ve akson zarı boyunca elektriksel faaliyet için bir potansiyel oluşturur.
Aksonun dışında sodyum (Na+) ve klor (Cl-) iyonları vardır, içinde ise yüklü proteinler ve potasyum (K+) iyonları bulunur. Hücre zarı ve dışı arasındaki elektriksel dengesizlik, zar boyunca dinlenme potansiyelini oluşturur. Yüklü iyonların oluşturduğu bu dengesizlik ise hücre zarının farklı iyonlara karşı seçici-geçirgen olmasıyla sağlanır. Sodyum, potasyum ve klor iyonları hücre zarından geçse de, büyük yüklü proteinlerin içeriye girmesi ve elektriksel potansiyel oluşturması sınırlandırılmıştır.
Fakat seçici-geçirgenlik tek çözüm olamaz, çünkü hücre içindeki potasyum iyonları (K+) her zaman sodyum iyonlarından (Na+) sayıca fazladır, ayrıca hücre zarı dışındaki sodyum iyonları (Na+) da her zaman potasyum iyonlarından (K+) fazladır. Gerekli iyon dengesinin sağlanması için sinir hücresindeki yoğunluk durumlarının tersine dönmesi gerekir.
Hücre bunu, bir tür iyon pompası kullanarak yapar. Sodyum-potasyum pompası, hücre zarında bir kanal oluşturan büyük bir protein molekülüdür. Bu pompa enerjisini ATP’den (Adenozin trifosfat: Canlıların doğrudan kullandığı hücresel enerji molekülü) alır ve sodyum (Na+) iyonlarını dışarı atarken potasyum (K+) iyonlarını içeri alır. Böylece hücre içi ve dışındaki doğru iyon oranını muhafaza eder. Hücre zarı yüzeyinin her mikrometrekaresinde 100–200 arasında sodyum-potasyum pompası bulunur. Her biri saniyede 200 sodyum iyonunu dışarı atarken, 130 potasyum iyonunu içeri alır.
Bir nöron bir başka nöron veya ortam tarafından teşvik edildiğinde uyarı başlar. Bunun hemen ardından uyarı, akson boyunca hareket eder ve hücre zarı potansiyelinin aniden tersine dönmesine neden olur. Çünkü nöron zarında iyonların geçmesini sağlayan binlerce protein kanalı ya da kapısı bulunur. Bu kapılar genellikle kapalıdır. Uyarı olması durumunda sodyum kanalları açılır ve artı yüklü sodyum iyonları içeri akar. Bu nedenle hücre zarının içi geçici olarak dışarıdan daha fazla artı yüke sahip olur ve dinlenme potansiyeli tersine çevrilir. Bu, hücre zarı potansiyelini +50 milivolt değerine yükseltir. Bu yüklerin tersine çevrilmesine “hareket potansiyeli” denir. Hareket potansiyeli sırasında potasyum kapıları açılır ve artı yüklü potasyum iyonları dışarı akar. Bu durum dinlenme potansiyelini tekrar dengeler, böylece nöronun içi tekrar eksi yüklü, dışı ise artı yüklü olur.
Tüm bu süreci tek bir sinir iletisi tetikler. Bu nedenle uyarıların iletilmesini domino taşlarına benzetebiliriz. Her domino taşı düştükçe yanındakinin de düşmesini sağlar.Sonra uyarı geçtikçe domino taşları kendilerini tekrar düzeltir ve ayağa kalkarlar, böylece bir sonraki hareket potansiyeline hazırlanırlar.
Sinir hücrelerimiz arasındaki moleküler trafik, sürekli ve yoğun olarak devam eder. Bu trafiğin ne zaman durması ya da hareket etmesi gerektiğini söyleyenler ise, iyonlar ve bir kısım proteinlerdir. Şuursuz moleküllerin kendi kendilerine düzenlenip vücudumuzdaki sinir sistemini kurmaları, sonra bunu mükemmel şekilde organize etmeleri elbette ki mümkün değildir. Moleküller, bir sistem dahilinde ve bir amaca hizmet etmek üzere biraraya gelmişlerdir. Vücudumuzu kuşatan bu sistem, Allah’ın sonsuz hakimiyetini sergileyen örneklerden yalnızca biridir.



Develerin burnu Afrika’nın en büyük enerji projesine ilham oldu



Develerin burnu Afrika’nın en büyük enerji projesine ilham oldu
Bilim adamları hayvanların savunma sistemlerine, bulundukları ortamda nasıl kamufle olduklarına ve inşa ettikleri yuvalara bakarak gördüklerini bilim dünyasına aktarıyorlar. Bu sayede muhteşem binalar inşa ediliyor, hayvanların gözleri örnek alınarak optik kameralar icad ediliyor. Bu bilim dalına da biyomimetik adı veriliyor. Bilim adamları şimdi dedevelerin burnunu incelediler ve bakın bu onlara nasıl ilham kaynağı oldu:
Develerin yaşadığı kavurucu sıcaklıktakiçöllerde, ısı yüksek olmasına rağmen buharlaşacak su olmadığından nem oranı oldukça azdır. Nem oranının bu kadar düşük olduğu bir ortamda, devenin nefes alırken havadaki nemi kaybetmemesi gerekir. Bunun için de, Yüce Allah develerin burnunu büyük, kıvrımlı ve süngerimsi bir dokuyla kaplı olarak yaratmıştır. Bu kusursuz burun yapısı sayesinde develer, havada bulunan nemin %66‘sını tutabilirler. Böylelikle, nefes aldığında 40°C’den fazla olan ısıyı, 20°C civarına düşürerek akciğerlere elverişli hale getirirler. Her yönü ile mucizevi özelliklere sahip olan bu çöl hayvanı, Allah’ın yarattığı sistem vesilesiyle havadaki sıcaklığı hesaplayarak soluyacağı havayı soğutmaktadır.
İşte, develerin burnundaki bu sistemden esinlenen bilim adamları da devedeki bu sistem keşfedilmeden önce hayal bile edilemeyecek bir proje üzerinde çalışmakta, çölde bir orman üretmeyi ve Sahra’yı devasa bir enerji istasyonuna çevirmeyi planlamaktadırlar. Projeye göre; çölün %1’inden biraz daha fazla alanda üretilecek enerji, bütün dünyadaki enerji santrallerinin ürettiği enerji miktarına eşit olacaktır. Tasarlanan sistemde çölün çevresindeki okyanus ve denizlerden alınan su, tuzdan arındırılıp, aynalar kullanılarak elde edilen güneş enerjisi sayesinde, pompa ve borular ile çöle getirilecek ve su, devenin burnundan ilham alınan bir sistem ile bitki köklerine ulaştırılacaktır. Stratejik olarak yerleştirilen çitler ise serayı serin tutarak bitkilerin büyümesi için ideal sıcaklığı oluşturacaktır. Bu sayedebuharlaşmanın ve sızıntının neden olduğu su kaybı en aza indirilecek ve çölün bazı alanları 8°C’ye kadar soğutulabilecektir. Görüldüğü gibi develerin burnundaki mükemmel yapıdan esinlenen bilim adamları Yüce Allah’ın üstün yaratma sanatını örnek almışlardır. Ayette bu gerçek şöyle bildirilir:
“Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne Yücedir.” (Araf Suresi, 54)
Develerin burun yapısına bakarak bilim adamlarının enerji projesi geliştirmelerinin dışında develerin bir özelliğinden daha sizlere bahsetmek istiyorum. Develerin 10 dakikada 130 litre su içebildiklerini biliyor musunuz? 10 dakikada 130 litre su içebilen develer, günler süren yolculuklarında ihtiyaçları olan sıvıyı midelerinde depolayabilirler. Normal şartlarda çoğu memeli hayvan, dışarısının sıcaklığı fazla olduğunda soğumak için terler. Bu şekilde vücutlarındaki su, kısa zaman içinde ter yolu ile dışarı atılır. Ancak develer terlemek yerine vücut sıcaklıklarını normal vücut sıcaklıklarının 11°C üstüne kadar arttırırlar. Böylece, vücutlarındaki suyu uzun süre muhafaza edip, sudan maksimum derecede faydalanırlar. Bir insanın normal vücut sıcaklığı 37°C iken, vücut sıcaklığındaki değişiklikler zararlı ve ölümcüldür. Oysa Allah’ın mükemmel yaratması ile develer bu durumu sorunsuz bir şekilde gerçekleştirmektedir. Çöl yaşamına uygun olarak yaratılan develerdeki bu mekanizmada asıl dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, devenin 130 litre suyu 10 dakikada içmesine rağmen hayati fonksiyonlarını devam ettirebilmesidir. Kandaki su miktarı aşırı ölçüde değişmesine rağmen devenin hayatının tehlikeye girmemesi hayret edilecek bir durumdur. Üstelik develer bu kadar çok su içerek kanlarının hacimlerini %30 oranında seyreltirler. Başka bir canlının dolaşım sistemi kanın bu oranda seyreltilmesine dayanamaz. Çok su içtiğimizde kandaki su oranı diğer maddelere oranla artar. Kanhücrelerinin içinde daha az oranda su olduğu için, hücre dışarıdan su emmeye başlar. Böylece, hücreler aşırı şekilde şişerek patlarlar ve ölüme sebebiyet verirler. İşte, Z. Etzion ve R. Yagil adlı biyologlar develerin bu kadar çok suyu içmelerine rağmen nasıl hayatta kalabildiklerini araştırdılar ve susuz kalmış bir devenin içtiği suyu doğrudan kan damarlarına aldığını, diğer bütün organların bu değişikliğe göre ayarlandığını tespit ettiler.
Develerin kanlarındaki su miktarını yüksek oranda arttırmalarına rağmen hücrelerin patlamasını engelleyen şey, kan hücrelerini çevreleyen özel bir protein tabakasıdır.Bu tabaka ozmos nedeniyle şişen hücrelerin duvarlarındaki stresi karşılayarak, hücrelerin parçalanmasını engellemekteydi. Allah develerin hayatlarını devam ettirebilmeleri için hücrelerini, şişerek patlamayacak şekilde, eliptik (oval) olarak mükemmel bir yapıda yaratmıştır. Kuran’daki “Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece bunlara malik oluyorlar.” (Yasin Suresi, 71) ayeti Allah’ın mükemmel yaratma kudretini en güzel şekilde açıklamaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder