9 Nisan 2014 Çarşamba

Mesih nerede? Mehdi kim?


Mesih nerede? Mehdi kim?
Mesih ve Mehdi şu anda dünyada, ama zuhur vaktini bekliyorlar.

Peygamberimiz birçok hadis ile Hz. Mehdi’nin dış görünüşünü açıklamış, nasıl bir zamanda geleceğini anlatmıştır. Bediüzzaman’da Risalelerde Hz. Mehdi’nin gelişini müjdelemiş ve yapacağı üç görevi tarif etmiştir. Günümüzde bazı cemaat liderleri de Hz. Mehdi’nin geleceğini kendi cemaatlerine müjdelemişlerdir.  Sultan Baba’da bu değerli isimlerden biridir. Fethullah Gülen hocaefendi de Nur talebelerine zamanında Hz. Mehdi’yi nasıl özlemle beklediğini ve zat olarak geleceğini anlatmıştır:
Hz. Mehdi’nin Ortaya Çıkışı ve Hz. Mesih’in Gelişi:
“Mesîh ve Mehdî ile alakalı hadis-i şerifler ve ümmetin kabulü esas alınınca nüzûl-ü Îsâ'ya (Hz. İsa’nın tekrar yeryüzünü gelişine) ve zuhur-u Mehdî'ye (Mehdi’nin ortaya çıkışına) inanmak Efendimiz (sav)'e îtimadın ve güvenin ifadesidir denilebilir.”
Hz. Mehdi Peygamber Soyundan Olacaktır:
“Mehdî ile alakalı hadis-i şeriflere de iki örnek vermek yerinde olsa gerektir:
"Mehdî bizden, Ehl-i beyttendir. Allah onu bir gecede zafere erdirecektir. Mehdî, Fatıma evlâdındandır"(İbn Mâce, Fiten, 34; Dârimî, Mehdî, 1). "Dünya hayatının sona ermesine bir gün bile kalsa, Allah zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduracak Ehl-i beytten birini gönderecektir"(Ahmed b. Hanbel, II, 117-118).
Cenâb-ı Hak, rahmetinin eseri olarak her bir fesad-ı ümmet zamanında (müslüman toplulukların bozulmaya uğradığı dönemlerde) bir muslih, (ıslah edici) bir müceddid, (dini yenileyep aslına döndüren) bir halife-i zîşan, (İslam topluluğuna lider bir kişi) bir kutb-u âzam, (zamanının en büyük dini lideri) bir mürşid-i ekmel (üstün bir yol gösterici) ya da bir nevi mehdî hükmünde mübarek zatları göndermiş, fesadı izale edip (bozulmayı önleyen) milleti ıslah etmiş, din-i Ahmedîyi (İslam’ı) muhafaza buyurmuştur.
Bu hususu (konuyu) nazara veren (ilgilere sunan) ve siyaset sahasında Mehdî-i Abbâsî, (başarılı kişiler için bir benzetme olarak kullanılır) diyanet âleminde Gavs-ı Âzam, (zamanının en büyük alimi, Abdulkadir Geylani) Şâh-ı Nakşibend, (Nakşibendiliğin kurucusu, Muhammed Bahauddin) aktâb-ı erbaa (dört ünlü ehli sünnet alimi olarak bilinen kişiler) ve oniki imam (Hz. Ali’nin soyundan gelen oniki halife) gibi zatları misal gösteren Bediüzzaman der ki, “Madem O'nun âdeti öyle cereyan ediyor, (işliyor) âhir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, (gerektiğinde ayet ve hadislerden hüküm çıkaran bir alim)hem en büyük bir müceddid, (dini yenileyici) hem hâkim, hem mehdî, hem mürşid, (insanlara doğru yolu gösteren)hem kutb-u âzam (zamanının en büyük dini lideri) olarak bir zât-ı nuranîyi (nurlu bir şahsı) gönderecek ve o zat da ehl-i beyt-i Nebevîden (Hz. Peygamber (sav)’in soyundan) olacaktır.Bediüzzaman, Mehdî ile alakalı hadislerin zayıf (doğruluğu şüpheli) olduğu iddiasına karşı da, “Hangi mesele var ki, bazı kitaplarda ona ilişilmesin? Hattâ İbn-i Cevzî gibi büyük bir muhaddisin (hadis uzmanının) bazı sahih ehâdîse (doğruluğu net olan hadislere) mevzu (manası yanlış hadis) dediğini, alimler taaccüple (şaşkınlıkla) nakletmişler. Hem her zayıf veya mevzu hadîsin mânâsı yanlıştır demek değildir.”
Boyunduruk Yere Konduktan Sonra:
“İnsanımızla beraber hepimizin ümidi çok kavidir (kuvvetlidir). Resulu Ekrem (sav)’e itimadımız (güvenimiz) vardır. Ümmetin başında sahabe ikrama işarette bulunan kainatın efendisi (sav) ahirinde (son zamanlarında) boyunduruk yere konduktan sonra (çaresiz kalındıktan sonra) kaldıracağı müjdesini çoktan vermiştir. Dinin yeniden hayatlanacağının, canlanacağının ve bütün alemde LailaheillAllahMuhammedenResulullah yeniden mevceleneceğini (dalgalanacağını) ifade buyurmuşlardır, doğru söylemişlerdir.”(Ruh Ufku Serisi, 1.Cd, Işığa Doğru, 7.Kaset, Nil Yapımcılık A.Ş.)
Beklediğimiz Genç:
“Fatih’ten bahsederken; ne güzeldir o emir, buna mazhar (sahip) olmak için 21-22 yaşındaki genç serdar (kumandan). Maddi manevi fizat hislerinden fedekarlıkta bulunuyordu. 20. asırda Kuran’a sahip çıkmasını beklediğimiz GENÇ DELİKANLIMIZ’ın yaşındaydı büyük hünkar.”(Ruh Ufku Serisi, 1.Cd, Gönül Dünyamızdan Konferansı, 1.Kaset, Nil Yapımcılık A.Ş.)

313 Kişi:
“Bedir’de bütün cihana (dünyaya) meydan okuyan insanların sayısı 313 taneydi, melek ismini okur gibi ben mühim yerlerde huzurunuza çıkarken onların adlarını okuyor, şefaat umuyor öyle huzurunuza çıkıyorum, o kadar azizdir benim nazarımda Bedir’de bulunan insan. Niçin azizdir? Tepeden tırnağa nar-ı beyzadır (beyaz ateştir) da ondan. 313 tane nar-ı beyza gibi adam olsa bugün, yeryüzüne hakim olmak mümkündür, ümid ediyoruz inşaAllah bu bağ, bu bahçe, bu bostan bu 300 adamı, 313 adamı yetiştirecek ümid ediyoruz.”(Ruh Ufku Serisi, 5.Cd, İçtimai Adalet Konferansı, 2.Kaset, Nil Yapımcılık A.Ş.)
Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde, Hz Mehdi’nin yardımcılarının sayısının 313 olacağı rivayet edilmektedir.
Muhammed b. Hanefi (r.a.)'dan rivayet edildi ki: “Sayıları Bedir Ashabı (313) kadardır. Evvelkiler onları geçmediği gibi, sonrakiler de onlara yetişemezler. Onların sayıları TALUD ile nehri geçenler kadardır.”(Kitab-ul Burhan Fi Alamet-i Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 57)

Bedir savaşındaki askerler gibi 313 kişinin kumandasını elinde tutarak etrafa meydan okuyacak, çünkü bu 313 kişi gece abid (ibadet eden), gündüz kahraman niteliğini taşımaktadırlar. (Kıyamet Alametleri, s. 169)
Hz. Mehdi İle İlgili Hadisleri İnkara Mecal Yoktur:
“Kütüb-i Site’de dört muteber (itibar edilen) hadis kitabında; Hakimin Müstedrek’inde, Beyhaki’de, Tabarani’de Mehdi’nin geleceğine dair hadisi şerifler vardır ki inkar etmeye adeta mecal (ihtimal) yoktur. Buhari ve Müslim-i Şerif’te sadece ismen gelecek bu zattan bahsedilmemekte, belki meçhul, gelecek yeryüzünü adaletle dolduracak bir şahıstan bahsedilmektedir. Buhari ve Müslim’de bahsedilen aynı şahıs diğerlerinde “Muhammed” isminde veyahut Efendimiz (sav) “benim ismimde olacak” sözü ile anlatmaktadır. Tıpatıp bir uygunluk vardır.”(Gülen, Sohbetler, B Serisi, 14. Kaset, Yıl 1979)
Bu İşin Liyakatlileri Gelince:
“Aziz müslüman, bunları değişik misalleriyle (örnekleriyle) sana intikal ettirmeye (iletmeye) ve senin için en mukaddes (kutlu) vazife olan bu vazifeden durulmama için, söylenmesi gereken şeylere dikkatini çektim ve ama imkan arz etmeye çalıştım tekrar itirafıma gerek yoktur. Bu işin ehli değilim, ehli gelinceye kadar benim gibiler, emsalimle (benzerlerimle) beraber bu işi devam ettireceğiz, öyle anlaşılıyor. Ehli gelince onlara terki silah edeceğiz, işi onlara bırakacağız ehli değiliz bu işin liyakatlileri (layık olanlar), doğrunun ve gerçeğin hakiki tercümanı olacak ve ölü gönüllerimizi ihya edecekler. Bunu kemali (olgun) samimiyetle intizar ediyorum (ümit ediyorum), Rabbimden bekliyorum, ama o güne kadar biz anlatacağız.”(Gülen, Sohbetler, Müeyyidat, 11. Kaset, 11 Ocak 1980)



Gelişmiş medeniyetlerin hayranlık uyandıran izleri: Sümerler


Gelişmiş medeniyetlerin hayranlık uyandıran izleri: Sümerler
Antik Mısır’da nasıl yüksek bir medeniyetkurulduğuna dair yazı dizimin ardından şimdi deSümerlerin kurduğu ileri medeniyetten bahsetmek istiyorum. Antik Mısır döneminde böylesine gelişmiş bir medeniyet evrimcilerin ilkelden gelişmiş toplumlara geçildiği iddialarını tamamen çürütüğünü anlatmıştım. Antik Mısır döneminde yaşayan bu insanların inşa ettiği yapıları 21. Yüzyıl  teknolojisiyle, bilimin tüm yardımlarına rağmen günümüz insanı inşa edemiyor. Akıl sır ermeyen sanat eserlerine, duvar resimlerine rastlanıyor. Üstün medeniyetin yanında yine üstün bir sanat anlayışına sahip oldukları açıkça görülüyor.   Antik Mısır’da kurulan üstün medeniyetin ardından bugünde Sümerlerin kurduğu medeniyetin detaylarını inceleyelim:
Mezopotamya, Yunancada "nehirler arasında" anlamına gelir. Bu bölge, dünyadaki en verimli topraklardan biridir ve bu özelliğiyle büyük medeniyetlerin geliştiği bir bölge olmuştur. Bu toprakların güneyinde bulunan ve bugün Kuveyt ve Kuzey Suudi Arabistan olarak bilinen bölgeden çıkan bir grup insan, diğer topluluklardan farklı bir dil konuşuyor, şehirlerde oturuyor, hukuki düzene dayalı bir monarşi ile yönetiliyor ve yazıyı kullanıyorlardı. Bu toplum Sümerlerdi. MÖ 3000'den itibaren büyük şehir devletleri kurarak gittikçe genişlemiş, geniş kitleleri kontrol altına almışlardı.
Sümerler ilerleyen tarihlerde, Akad toplumu tarafından yenilgiye uğratılarak kontrol altına alınmışlardır. Ancak Akadlar, Sümerlerin kültürünü, dinini, sanatını, hukukunu, yazısını, devlet yapısını ve edebiyatını benimseyerek, Mezopotamya uygarlığının devam etmesini sağlamışlardır. 
Sümerler döneminde teknolojiden sanata, hukuktan edebiyata kadar tüm alanlarda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Sümerlerin gelişmiş ticaretleri ve güçlü bir ekonomileri vardı. Tunç metalurjisi, tekerlekli araçlar, tekneler, heykeller ve anıtsal yapılar bu dönemdeki hızlı gelişimin günümüze ulaşan kanıtlarından birkaçıdır.Ayrıca Sümerlerin, günümüze kadar ulaşamamış olan birçok el sanatına da sahip olduğu bilinmektedir. Mezopotamya kentleri için önemli bir dış satım malı olan yün dokumaların dokunup boyanması da, gelişmiş yan sanatlara örnek olarak verilebilir.1
Sümerlerin toplumsal alanda da gelişmiş bir yapılanması vardı. Sümer devleti monarşik bir yapıya sahipti. İktidarda bulunan   rahip-kral, devleti bir dizi bürokratlar yardımıyla yönetiyordu. Yardımcıları, hasattan sonra, ürünleri halk arasında paylaştırır, toprakları gezip gözlem yaparlardı. Sümerlerin sahip olduğu yönetim sisteminin temelini bürokrasi oluşturmaktaydı. Her bölgedeki rahip, orada yaşayan halkın sorumluluğunu üstüne alır ve özellikle büyük şehirlerde gıda paylaşımının dikkatli bir şekilde yapılmasını sağlardı. Rahiplerin bu çalışmaları kaydedilerek saklanırdı.
Günümüzden yaklaşık 5000 yıl önce yaşamış olan Sümerlerin sosyal, sanatsal, bilimsel ve ekonomik alandaki yaşantıları, evrimcilerin öne sürdükleri sözde "ilkelden gelişmişe doğru ilerleyen insan" modeliyle tamamen çelişmektedir. Sümerlerin inşa etmiş olduğu büyük medeniyet hem kendi devrinde son derece ileridir, hem de günümüzde dahi pek çok toplumla kıyaslandığında oldukça gelişmiş bir medeniyettir. Evrimcilerin iddialarıyla, sözde maymunsuluktan bir müddet önce kurtulmuş, hırıltılar çıkarmaktan konuşmaya geçeli kısa bir süre olmuş, daha yeni sosyalleşmeye başlamış, hayvan yetiştirmeyi, tarımla uğraşmayı yeni öğrenmiş insanların nasıl olup da bu derece gelişmiş bir kültür inşa ettikleri açıklanamaz. Açıkça görülmektedir ki, tarihin her döneminde insan zihniyle, yetenekleriyle, zevkleriyle, sosyal ilişkileriyle insan olarak var olmuştur. Evrimcilerin çeşitli yayın organlarında sıkça gündeme getirdikleri, ateş başında oturan, mağaralara sığınmış, kaba taştan aletler yaparak günlerini geçiren yarı maymun-yarı insan çizimleri ise hayal ürünü olmaktan öteye gitmeyen, tarihsel, arkeolojik ve bilimsel bulgularla hiçbir şekilde uyuşmayan hikayelerden ibarettir.
Sümerler ve Bilim
Sümerler, matematikte sayı sistemini uygulamışlardır. Günümüzde kullanılan 10 sayısına dayalı matematik sistemi yerine, 60 sayısına dayalı bir matematik sistemi kullanmışlardır. 60 sayısı, halen bazı hesaplamalarda önemli bir yer tutar, bir saatin 60 dakikadan, bir dakikanın 60 saniyeden oluşması ya da dairede 360 derece olması gibi... Bu nedenledir ki, geometri ve cebirin de ilk formüllerini ortaya koyan Sümerlerin matematik bilgileri, günümüz matematiğinin temeli olarak kabul edilir.
Ayrıca Sümerler, astronomide oldukça ileri bir düzeye ulaşmış, ay, yıl, gün hesaplarını günümüzle neredeyse aynı şekilde yapmışlardır. 12 aydan oluşan bir takvime sahip olan Sümerlerin takvimini, Antik Mısırlılar, Yunanlılar ve bazı Semitik toplumlar da kullanmıştır. Bu takvime göre, bir yıl kış ve yaz olmak üzere iki mevsimden oluşmaktaydı. Yaz mevsimi ilkbahardaki gün dönümünde, kış mevsimi ise sonbahardaki gün dönümünde başlıyordu.
Sümerler, "Ziggurat" adını verdikleri kulelerde uzayı da incelemişlerdir.2 Güneş ve Ay tutulmalarını önceden saptayabildikleri, çeşitli kayıtlarda açıkça görülmektedir. Sümerlerin bir diğer astronomik bulgusu da, pek çok takımyıldızın haritasını çıkarmış olmalarıdır. Güneş ve Ay'ın yanı sıra, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn'ün de hareketlerini takip edip kaydetmişlerdir. Bundan 5000 yıl önce Sümerlerin uzayla ilgili yaptıkları bilimsel saptamalar, bugün uzay araçlarından gönderilen görüntülerle doğrulanmaktadır.
Hiç şüphesiz bu durum, tarihin evrimi iddialarıyla tamamen çelişmektedir. Ortada, günümüzün dev teleskopları, gelişmiş bilgisayarları, her türlü teknik alt yapıya sahip gözlem merkezleri sayesinde ancak yeni elde edilmiş bilgileri, bundan 5000 yıl önce keşfetmiş bir topluluk vardır. Bu durumda evrimci bilim adamlarının yapması gereken, ön yargılarını bir kenara bırakarak, bilimsel ve tarihsel bulguların onlara gösterdiği gerçeğe göre hareket etmektir. Ve bu gerçek, Darwinistlerin iddia ettiği gibi, medeniyetlerin sürekli ilkelden gelişmişe doğru ilerlediği, toplumların ve kültürlerin evrim geçirdiği tezinin bilimsel ve tarihsel bir geçerliliği olmadığını göstermektedir. Medeniyetler kuran, besteler yapan, sanat eserleri meydana getiren, görkemli yapılar inşa eden, uzayla ilgili araştırmalar yapıp önemli veriler elde eden, bilimsel gelişmelere imza atan, teknolojik buluşlar ortaya koyan insanın tarihini sözde evrimsel bir süreçle açıklamaya çalışmanın temelinde yatan neden, birtakım ideolojik kaygılardır. Bilim adamlarına yakışan tavır ise ideolojik kaygılara göre değil, deneylere, bulgulara, gözlemlere kısaca bilimsel verilerin ortaya koyduğu delillere göre davranmaktır.
Kaynaklar:
1Georges Contenau, Everday Life in Babylon and Assyrıa, Edward Arnold Publishers, London, 1964
2. S.N.Kramer, Tarih Sümer'de Başlar,Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara: 1990, sf. 224-231



Papa’nın bebek katili Öcalan ile ne işi var?

Papa’nın bebek katili Öcalan ile ne işi var?
Öcalan Papa’ya yazdığı mektupta şu sözlerle Türkleri cani gibi göstermiş, papa'ya silah doğrultan Türklerin Kürtlere neler yapmayacağını şöyle ima etmişti:
Şunu demek istiyorum. ben dinsiz değil, tüm dinlere ve tek tanrılı dinlere özellikle saflık dönmelerine büyük saygı duyuyor, kendi eylemimi bu büyük insanlık aksiyonlarının devamı olarak görüyor, bunu her zaman söylemekten çekinmiyorum. herkes bizim peygamberler tarzında olduğumuzu söyler ve halklarımız da buna tanıktır. fakat türk barbarizmi tarihte biliyorsunuz hem batı, hem doğu roma imparatorluğunu yıkarak, büyük bir hıristiyanlık düşmanlığını anadolu'da tüm ortadoğu hatta balkanlarda geliştirdi. avrupa’da bunun izleri sabittir ve devam ediyor.en son şahsınıza karşı menfur suikastı düzenlediler. bunu yapan bir kişi değildi. onu serbest bırakan 12 eylülcü generallerden kara kuvettleri kumutanı nurettin ersin’di. amacı hıristiyanlık dünyasını tehditti. m.ali ağca hala doğruyu konuşmuyor. kendisi malatya’lıdır. ve hıristiyanlığa düşmanlığın merkezi şehri olarak anılır. hırıstiyanlığa karşı en büyük korsanlık savaşımını veren battal gazi diyarı olarak tanınır. şunu demek istiyorum. şahsınıza karşı bu kadar çılgınlaşan bir rejim, biz kürtlere, ermenilere, süryanilere ve greklere neler yapmaz ki? mezopotamya ve anadolu’nun asıl sahipleri olan bu halklar tamamen jenosid yöntemleri ile tasfiye, imha edilmişlerdir. çok az bir kalıntıları kaldı. kürtlerin de durumunu biliyorsunuz, dehşet içinde kendilerini italya kıyılarına vurdular.bu zulme, vahşete karşı çıkmaya çalıştım. uzun süredir adeta tek başıma direniyorum."
Papa’nın ve Vatikan’ın bebek katili Abdullah Öcalan’a sahip çıktığı basında şöyle yer almıştı:
Haber: 1
Papa 16. bededickt Irak Kürt Özerk Bölgesi Başkanı Mesut Barzani ile buluştu. Özel dinleyicilerinin karşısında iki lider birbirine hediyeler sundu...(Katolik Haber Sitesi - 14 Kasım 2005)
Haber 2
Apo-Papa ilişkisinde bilinmeyen gerçekler:
'Kürtler baskı altında' karalamasının mimarı hangi Papa? Vatikan-bebek katili dostluğu ne zaman başladı? Apo'nun Roma firarında neler yaşandı? Vatikan'ın kirli ittifaktan çıkarı neydi?
Katolik Kilisesi'nin Türkiye üzerindeki hesaplarının çarpıcı örneklerinden biri Papalığın PKK ve katil Öcalan konusunda aldığı tavırdır. Terörist başına Roma'da bulunduğu zamanda doğrudan kiliseler sahip çıkmıştır.
Vatikan'ın çocuk katili Öcalan'la ne işi var?
PAPA'NIN Türkiye ziyareti dosyası oldukça kapsamlı. Papa 16. Benedikt, Türkiye'den neler talep edeceklerini, Cizvit Papaz Giovanni Sale'den bir rapor halinde istedi. Bu raporda isteklerin yanı sıra ilginç rakamlar bulunuyor. Rapora göre 'Diyarbakır'da 3 bin 670 Katolik Ermeni, 5 bin 993 Keldani ve 2 bin 155 Suriye Katoliği' var. Oksidantalist- Hıristiyan bilimcisi, araştırmacı-yazar Aytunç Altındal, Dışişleri Bakanlığı'nın devletin 13 ilgili kurumuna gönderdiği özel bir tebliği olduğunu söylüyor: 'Bakan Gül'ün imzasıyla 'Papa, Türkiye'ye geldiğinde, baş başa ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temsilcileri bulunmaksızın dilediği görüşmeyi yapabilir' deniyor.
Gül'den özel izin:
Abdullah Öcalan, Vatikan'a gönderdiği iki mektup nedeniyle Katolik Kilisesi'nin 1996'dan itibaren 'Türkiye'de Kürtler'e baskı yapılıyor' diyerek bir karalama kampanyası başlattığını dile getiren Altındal. 'Kampanyayı yürüten bugünkü Papa'ydı. Türkiye'ye geldiğinde kalkıp 'Ben, Kürt halkının temsilcileriyle görüşmek istiyorum' derse? Gül'ün verdiği özel izne göre görüşebilir' diyor.
Vatikan-PKK el ele:
Papa'nın Türkiye'ye gelişi akıllarda birçok soru işaretine yol açıyor ve şu soruyu da sormadan geçmek mümkün olmuyor: Vatikan, PKK'nın arkasında ne arıyor? Terör örgütü PKK'nın başı Abdullah Öcalan ile Vatikan'daki Papa'nın ne gibi bir ilişkisi var? Papalığın ve onun şahsında Katolik Kilisesi'nin Türkiye üzerindeki hesaplarının çarpıcı örneklerinden biri, Papalığın PKK ve örgütün başı Öcalan konusunda aldığı tavırdır. Roma'da bulunduğu zaman içerisinde Abdullah Öcalan'a doğrudan kiliseler tarafından sahip çıkıldığı kamuoyuna yansıyan bir gerçek.
Öcalan'ın Roma süreci:
Türkiye'nin baskıları sonunda Suriye'den çıkmak zorunda kalan Apo, İtalya'ya gittiğinde Vatikan, PKK'ya ve Apo'ya sahip çıkmıştı. Hürriyet, 22 Kasım 1998 tarihli haberinde Vatikan'ın tutumunu 'Vatikan'dan teröre destek' başlığı ile duyuruyordu: 'Katolik dünyasının ruhani merkezi olan Vatikan, Apo'ya sığınma hakkı verilmesine taraftar olduğunu bildirdi. Kürt sorununun yalnızca Türkiye ve İtalya arasında bir mesele olarak görülmemesi gerektiğine dikkat çeken Kardinal, sorunun bütün Avrupa'yı ilgilendiren uluslararası bir konu olduğunu vurguladı. Vatikan bunun da ötesinde Kürtçü ayrılıkçılığı kışkırtacak bir tavır sergiliyor. Doğu Kiliseleri Topluluğu sorumlusu Kardinal Achille Silvestrini, Kilise'nin Kürt toplumunun ulusal kimlik kazanmasına sempatiyle baktığını hatırlattı.'
En büyük destekçi:
Attila İlhan yönetiminde hazırlanan 'Bir Millet Uyanıyor' dizisinin onuncu kitabı olan 'Türkiye'de Amerikan Misyonerleri' adlı kitabın yazarı, Araştırmacı-Gazeteci Ali Rıza Bayzan ise 'Diplomatik dille söylenen bu sözün anlamı 'Vatikan himayesinde bir Uydu Kürt Devleti için elimizden geleni ardımıza koymayız' demektir' diyor. Bayzan, 'Bunun içinde hiç kuşkusuz terör örgütü PKK'ya verilen destek de var. Örneğin Silvestrini'nin Apo'nun sığınma talebini düşünce özgürlüğü çerçevesinde değerlendirdiklerini söylemesi ise PKK terörünün destekçilerinin bir itirafı olarak yorumlamak gerek herhalde' şeklinde konuşuyor.
Kürt halkını selamladı:
Papa'nın yeni yıl kutlaması adeta Silvisteri'nin sözlerinin arkasındayım mesajını veriyordu: 'Vatikan'ın St. Peter Meydanı'nda yapılan geleneksel Noel ayininde çeşitli diller arasında ilk kez Kürtçe de konuşan Papa II. Jean Paul 'Serserave Pirozde' diyerek, Kürt halkına da 'Yeni yılınızı tebrik ederim' dedi. Ayin nedeniyle Avrupa'nın çeşitli yerlerinden gelen altmış kadar Kürt kadın da, Papa'yı ziyaret ederek kendisine bir dosya verdi. Dosyada Kürt sorununun çözümüne ilişkin PKK'nın görüşlerini yansıtan bazı belgelerle Türkiye'nin Güneydoğu'sundaki olaylara ilişkin fotoğrafların yer aldığı öğrenildi. Papa II. Jean Paul, Noel konuşmasının bir bölümünde Kürt halkından da söz etti ve 'Bütün dünyada özgürlük isteyen insanlar Allah'ın kuludur. Bir tek Allah bizi korumak için yaratmıştır. Burada bulunan Kürt halkını da selamlıyorum' dedi. Apo'nun yakalanma sürecinde İtalyan Başbakan D'Alema da Apo'ya sahip çıkmıştı. Komünist ve ateist olan D'Alema ile koyu Hıristiyanlığı temsil eden Papalık, sıra Türkiye'ye geldiğinde hemen anlaşabiliyorlardı.
(Tercüman Gazetesi - 29 Kasım 2006)
Haber 3:
Vatikan’dan ‘Kürt devleti’ iması:
Papalık Adalet ve Barış Kurulu Başkanı Kardinal Martino, Vatikan’ın Türkiye ile Irak arasındaki sorunun barışçıl biçimde çözümlenmesinden yana olduğunu açıklarken, Kürtler konusunda “ayrı bir devletin gerekliliği” imasında da bulundu.
Lütfullah Göktaş'ın haberi:
Vatikan, Türkiye ile Kuzey Irak arasında yaşanan son gerginliğin “kısa sürede barışçıl biçimde çözümlenmesinden yana” olduğunu açıkladı. Vatikan’ın Adalet Bakanlığı konumundaki Papalık Adalet ve Barış Kurulu Başkanı Kardinal Renato Raffaele Martino’nun, Napoli’de Aziz Egidio Cemaati tarafından düzenlenen dinlerarası diyalog toplantısında konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, Kürtler için ayrı bir devlet iması niteliği taşıyan ifadeler de kullandı.
Apo Papa’ya yazdığı mektubunda şöyle devam ediyor: Kürtlerin düşüncesi şudur ki, Vatikan'ın koruması olmadan sürekli bir barışa ulaşmak mümkün değildir. İşte bunun için Avrupa'nın kapısını çalmaya geldim. Şimdiden güçlerimizi birleştirerek, bu kapıyı açmayı başarabileceğiz ve mazlum toplumların acılarına son verebileceğiz.' Şimdi yeni seçilen Papa 1. Francis’in ve Vatikan’ın Abdullah Öcalan’a ve hayali olan Komünist Kürt Devleti’ne karşı tavrını hep birlikte göreceğiz, izleyeceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder