12 Nisan 2014 Cumartesi

Bir baba bu dünyadan giderken...


Bir baba bu dünyadan giderken...
Hayat çok kısa, bir bakıyorsunuz sevdiğiniz yanınızda bir bakıyorsunuz çekip gitmiş, bu dünyayı terk etmiş...

Dindar bir ailede büyümedim ben. Hatta Ramazan’ın geldiğini bile anlamazdık. Ailem değil dindar olmak televizyona dindar biri çıktığında, ya da dindar birinin konuşmasına rastladığımızda öfkeyle kanalı değiştirirdi. Böylece ben de uzun yıllar dinden uzak yaşadım, Kuran’ı hiç okumadım, hiç namaz kılmadım. Sonra bir gün birkaç arkadaşımın bana Kuran’ı anlatmasıyla hayatım değişti. Ailemin karşı olduğu yobazlıktı, birçok hurafe ile insanların kandırılmasıydı. Oysa Kuran, gerçek din, hak din olan İslam, anlatılandan çok farklıydı. Kuran’da sevgi, şefkat, merhamet vardı, kadına saygı vardı. Ve yalnızca Allah için yaşamak, Allah için ölmek ve tüm hayatını mükemmel bir ahlakla geçirmek vardı. Kuran’ın güzellikleri içime öyle işledi ki, o günden sonra aynı insan olmadım. Ve hayatımı dindar bir insan olarak Allah’a adadım. Artık bu dünyanın sadece bir imtihan yeri olduğunu, gerçek hayatımızın öldükten sonra başlayacağını biliyordum…
Ailem ise benim dindar olduğumu, Allah’a yöneldiğimi gördükleri halde dine yönelmediler, hatta yoğun baskı ile beni dinimden geri çevirmeye çalıştılar. Önüme birçok imkan serdiler, yurt dışına göndermeyi teklif ettiler, dindar arkadaşlarımdan kopmam için, namaz kılmamam için her şeyi teklif ettiler. Ama iman bir insanın kalbine yerleşti mi kimse onu çekip alamaz, kimse kalbe ve tüm hücrelere dolan Allah sevgisini oradan çıkaramaz. Bende bu dünya hayatını hiçbir şekilde ahiretime tercih etmedim, samimi bir dindar olarak dosdoğru yoluma devam ettim.
Bütün bunlar yaşanırken aradan yıllar geçti ve bir gün bir akrabamızın evindeyken bir telefon geldi. Telefondaki ses “sen metanetlisindir, baban kalp krizi geçirip vefat etti” dedi. Babam o sırada daha 55 yaşındaydı. Son derece zinde, çok yakışıklı, spor yapan, kendine bakan bir insandı. Hayatı boyunca çok çalışmış ama sonunda kendi işini kurmuştu. Yani tam rahat ettiği bir dönemde, çocukları büyümüşken, işlerini yoluna koymuşken bu dünyayı terk edip gitti. Bir an için artık hiçbir şeyin aynı olmayacağını düşündüm. Artık babam bir daha eve gelmeyecekti, her akşam telefon açıp “eve gelirken ne getireyim” diye sormayacaktı. Kısaca artık hiç aramızda olmayacaktı. O belki de hiç beklemediği bir anda ölüm melekleri ile karşılaşmıştı…
Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (Ali İmran Suresi, 185)
Babamın ölüm haberini aldıktan sonra eve gittim. Bir süre sonra kendisi dışarıda vefat ettiği için arabasını getirdiler, arkasından o gün yaptığı alışverişler geldi. Arkasından da o gün üzerine giydiği kıyafetleri geldi… O tüm malını, mülkünü, işini, ailesini, çok değer verdiği kıyafetlerini, bedenini kısaca her şeyini bırakıp yapayalnız ve tek başına Allah’ın huzuruna çıktı. Onun için dünya hayatı ve imtihan bitmişti ve artık geri dönüşü asla mümkün değildi…
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır. (Ali İmran Suresi, 14)
Söylediğim gibi o günden sonra hiçbir şey aynı olmadı. Çünkü bu benim ölümle ilk defa bu kadar yakından tanışmamdı. Babam ölmeden önce dindar bir insan olduğum için ve Kuran’ı çok iyi bildiğim için, hayatımızdaki her karenin Allah tarafından yaratıldığını biliyordum. Doğumumuzdan ölümümüze yaşadığımız her anımızın kaderde olduğunu biliyordum. Asla isyan etmedim, çünkü bunun benim için bir imtihan olduğunu biliyordum. Ne demiş peygamberimiz: “insanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.” Bende babamın sonsuz hayata gözlerini açtığını çok iyi biliyordum. Bir değil, bin yıl değil, milyonlarca yıl değil, sonsuza kadar ahirette yaşayacağını biliyordum.
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar -ki Biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır. (Araf Suresi, 42)
Babam öldükten birkaç gün sonra işyerine gittim. Masası birçok işle doluydu. Kendi el yazısıyla yazdığı birçok not vardı. Yeni başladığı bir projeyle ilgili yazdıkları vardı. O gün evden çıkıp işe doğru gelirken bir daha bu masaya dönemeyeceğini, bir daha hiç bu koltuğa oturamayacağını hiç düşünmemişti. Onunla birlikte işyerinde çalışan iş arkadaşları da şoktaydı. Çünkü hiç kimse bu en güçlü anında, her şeyi yoluna koymuşken, üstelik sağlıklı ve çok yakışıklıyken onun ölebileceğini düşünmemişti, ona ölümü yakıştırmamıştı. Oysa Allah kaderinde o gün, o saat ve o dakika onun ölüm anını belirlemişti. Hiç kimsenin kaçamayacağı gibi o da ölümden kaçamadı. Allah istediği an çekip her kuluna yaptığı gibi onu da yanına aldı…
Bir insan hayatını Allah için geçirdiyse, samimi kalple Allah’a yöneldiyse, Allah için yaşayıp, Allah için öldüyse ne mutlu ona. O zaman sonsuza kadar cennette, her türlü nimetin içinde çok mutlu bir şekilde yaşar. Eğer hayatını sadece kendi nefsi için geçirdiyse, Allah’ı unutup dünya hayatına daldıysa o zaman da sonsuza kadar cehenneme gider ve her gün ama her gün pişmanlıkla ve acı içinde yaşar. Hepsi Allah’ın taktiridir. Bizler samimi inanan müminler olarak Allah’ın yarattığı kaderin her anından razıyız, O bizim Rabbimizdir ve O kullarına zulmedici değildir.
Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir. (Nisa Suresi, 147)
Ben babama dinimizi ve Kuran’ı anlatmıştım. Ona namaz kılmayı öğretmiştim. Her sabah gidip odasına namaza kaldırdım. Onun kalbini, imanını ve samimiyetini ancak Allah bilir. “İnşaAllah Allah tüm günahlarını affetsin ve onu da cennetine kabul etsin” diye dua ediyorum. Bir babalar günü daha yaklaşırken böyle bir yazı yazmak geldi içimden. Unutmayın ki bir babaya verilecek en güzel hediye Kuran’dır. En güzel hediye onun imanına vesile olmaktır. En güzel hediye onun sonsuz hayatını kurtarmak ve kalbini Allah sevgisiyle doldurmaktır. O hayatınızdan hiç beklemediğiniz bir anda gitmeden önce bunu yapın. Çünkü o bu dünyadan çekip gittikten sonra artık çok geç olur, bir daha zamanı asla geri çeviremezsiniz. Ona dünyanın geçiciliğini, gerçek yurdumuzun ahiret olduğunu anlatın. Kuran’dan ayetler okuyun, imanına vesile olun. Böylece ona size sonsuza kadar teşekkür edeceği bir hediye vermiş olursunuz. Cennet bahçelerinde birlikte otururken ve sayısız nimete kavuşmuşken en güzel hediyenin gerçekten de imana vesile olmak olduğunu konuşursunuz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder