22 Nisan 2014 Salı

Bu dünyada yaşamak neden bu kadar zor?


Bu dünyada yaşamak neden bu kadar zor?
Hiç düşündünüz mü, bu dünyada yaşamak neden bu kadar zor? Sofraya bir tabak yemek koyabilmek için neden bu kadar çok çabalamak zorundayız? Başımızı rahatça yastığa koyabilmek için neden bütün gün deliler gibi çalışmak zorundayız? Çocukluğumuz apayrı bir zorlukla geçiyor. İşe yetişmeye çalışanailelerimiz yüzünden sabahın en erken saatlerinde kalkıp servislerle okula yollanıyoruz. Tüm öğrenciler gibi sınavdan sınava koşuyor, büyük bir yarışa hazırlanıyoruz. Binlerce insan arasından üniversiteyi kazanmak çok zor, okuyup mezun olmak da öyle. Bütün bu uğraşların ardından mücadele daha yeni başlıyor ve iş bulma kavgasına  giriyoruz…
Hepimiz işe girebilmek için birçok yere başvurmuşuzdur. Dünya hayatında insanın tam olarak istediği gibi bir iş bulması nerdeyse imkansız. Eve yakın olsun, fazla trafik olmasın, maaşı iyi olsun, çalışanlar kaliteli olsun, ofis ortamı çok gürültülü olmasın, aşırı ağır ve stresli bir iş olmasın… Böyle bir iş yok zaten. Dolayısıyla zaten seçme imkanınız fazla olmadı için bulduğunuz işe giriyorsunuz. Kimi saatlerce trafikte işe ulaşmaya çalışıyor, akşam aynı şekilde binbir zorlukla evine dönüyor. Kimi gerçekten çok stresli bir ortamda çalışmak zorunda kalıyor. Kimileri de en ağır işleri yapıp asgari ücret alarak evinin yolunu tutuyor. Sonuç olarak herkes müthiş bir ekmek kavgasında kendine düşen payı almak için savaşıyor…
Allah ayetinde gündüzü bir çalışma vakti kıldığını şöyle bildiriyor:
O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır. (Furkan Suresi, 47)
Allah iman etmeyen ve Allah’ın zikrinden yüz çevirenler için zorlu bir geçim olacağını da şöyle bildiriyor:
“Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” (Taha Suresi, 124)
Ayette Allah’ın bildirdiği gibi dünya hayatı insanlar için bir çalışma yeri. Ayrıca dünya zorluklarla, sıkıntılarla, hastalıklarla ve mücadelerle dolu bir yer. İnsanların bir imtihanı bitiyor, sonra diğeri başlıyor. Kimi kanser olup aylarca hastanede kemoterapi görüyor. kimi böbreğinden rahatsızlanıyor, haftada üç gün dializ makinesine bağlanmak zorunda kalıyor. Kimi astım hastası oluyor, en ufak bir şeyde tıkanıp zorlukla nefes alıyor. Bunların dışında yine birçok insan geçirdiği trafik kazası yüzünden sakat bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyor. Yürürken yürüyemez hale gelen, görürken göremez hale gelen insanlar hakikaten de çok büyük bir imtihandan geçiyor. Allah burada insanların sabrını, metanetini ve tevekkülünü deniyor. Başlarına ne gelirse gelsin Allah’dan razı olmalarını ve kadere teslim olmalarını istiyor. Sabreden ve şükreden müminler cennette onları bekleyen köşklerini, sofralarını farkında bile olmadan süslüyor, nimetlerle donatıyorlar…
Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)
Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35)
Dünyada insanların yaşadığı zorluklar bunlarla da bitmiyor. İnsan birçok imtihana sabrederken bir de sürekli nefsiyle mücadeleye giriyor. İman edenler nefislerini eğitip tüm hayatları boyunca çok daha güzel bir ahlaka kavuşmak için çabalıyorlar. Başlarına gelen her imtihana güzellikle sabrediyor, bunların kaderlerinde özel olarak Allah tarafından belirlendiğini biliyorlar. Dünya hayatının ahirete bir hazırlık oldığunu bildiklerinden başlarına gelen herşeyi iyiliği de, zorluğu da iman neşesiyle karşılıyorlar.
İnkar edenler ise başlarına gelen imtihanlara sürekli isyan ediyorlar. Kanser olan biri doktor kendisine bu haberi verir vermez “neden ben” diye soruyor. “Dünyada milyarlarca insan varken neden ben kanser oldum?” Sakat kalan, çocuğunu kaybeden, iflas edip bütün malını, mülkünü kaybeden, yaşlanıp gençliğini ve güzelliğini kaybeden insanlar… Kalplerini Allah’a döndürmedikleri sürece mutsuzluk ve perişanlık içinde hayatlarını tüketiyorlar.
İnsana bir nimet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa kapılır. (İsra Suresi, 83)
Biz insanlara bir rahmet taddırdığımız zaman, onunla sevinirler; kendi ellerinin takdim ettiği dolayısıyla onlara bir kötülük isabet ettiğinde, hemen umutsuzluğa kapılırlar. (Rum Suresi, 36)
Dünyada bu kadar zorluğun olmasının hikmeti müminlerin sevap kazanması, inkar edenlerin ise hem bu dünyada hem ahirette azap içinde yaşamasıdır. Ama bu zorluğun hikmeti yalnızca bu kadarla sınırlı değil. İnsan dünya hayatında karşılaştığı zorluklardan sonra cennetin kıymetini çok iyi bilecek. Burada bir tabak fazla yiyince rahatsızlanan o aciz insan cennette nimetlerle dolu sofralardan saatlerce kalkmayacak. Dilediği kadar yiyip içecek dilediği herşey anında önüne gelecek. Dünyada bir ev sahibi olmak için nerdeyse bir ömür çalışan insan, cennet konaklarından beğendiğine girip orada konaklayabilecek. Dünyada ne kadar zorluk, acizlik, hastalık ve sıkıntı varsa bunların hepsi cennette olmayacak, cehennemde ise kat kat fazlası inkar edenleri karşılayacaktır.
Cennete kavuşan ve nimetlere boğulan mümin böylece durmaksızın Rabbine şükredecek, zorluktan geçtiği için nimetlerin değerini çok daha iyi bilecektir. Bu nimetlerin hiç bitmeyecek olması, sonsuza kadar devam edecek olması da cennete kavuşan Müslümanlar için tarifsiz bir mutluluk olacaktır.
İman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Onda onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır. Ve onları, ‘ne sıcak-ne soğuk, tam kararında gölgeliğe’ sokacağız. (Nisa Suresi, 57)
Böylelikle Allah, dediklerine karşılık olarak içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyilik yapanların karşılığıdır. (Maide Suresi, 85)
Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adncennetlerinde güzel meskenler vadetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 72)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder