15 Nisan 2014 Salı

Komünizm din ve aile kavramlarını toptan yok etmek ister…


Komünizm din ve aile kavramlarını toptan yok etmek ister…
Komünizm insanlara yalnızca mutsuzluk, sefalet ve kölelik getirir.

Komünizm her ne kadar özgürlük, eşitlik, insan hakları, kardeşlik gibi kavramlarla ortaya atılsa da gerçekte insanları köleleştirmiş, insanların maneviyatını, yaşam sevincini, çoşkularını tüm dini değerlerini elinden almıştır. Bu kanlı ideoloji yüzünden 20. Yüzyılda tam 120 milyon insan öldürülmüştür. Bu insanlar yaşanan savaşlar nedeniyle hayatlarını yitirmediler. Başlarına geçen son derece zalim, acımasız ve öfkeli diktatörler tarafından katlediller. Açlıkla terbiye edilmeye çalışılıp insanlıktan çıkarıldılar.Lenin’in Rusya’sında tam 5 milyon insan dikta rejiminin kendilerini aç bırakması nedeniyle ölmüş, Stalin zamanında 1932-33 yılları arasında bu felaket daha geniş çapta tekrarlanmış ve sadece Ukrayna’da 6 milyon insan kıtlık sonucu açlıktan can çekişerek ölmüştür.
Komünizm halkı köleleştirip devlet için esir konumuna getirirken bir yandan da insanların tüm maneviyatını, devlete ve aileye olan bağlılığını, ahlaki değerlerini yok etmek ister. Aynı şekilde bebek katili Öcalan da ailenin ortadan kaldırılması gereken bir kurum olduğunu savunmaktadır. Terörist Öcalan’ın bu konuyla ilgili sözleri şu şekildedir, terörist Öcalan, İmralı Mahkemesi’ne verdiği 81 sayfalık savunmasında çocukluk yıllarını şöyle anlatıyor:
Tepkim, feodal aile bağlarınaydı. Denebilir ki, ilk isyanım bir çocuğun beklentilerine cevap vermekten çok uzak aile ve köy yapısına karşı gelişti…Erken yaşlarda aile ile önemli bir kavga ile … koptum.
“Kürdistan’da Kadın ve Aile” isimli kitabından: Aynı biçimde tüm Batı Avrupa da bu alanda derin bir bunalımın içinde bulunmaktadır. Aile kurumu adeta başlarına bela olmuş gibidir. (syf. 27-28)
Siyasetin yoğunlaşmış ifadesi olan askeri savaşlar, barış politikaları, kültürel savaşlar gibi aile ortamında yürütülen savaşlar da bu genel savaşımın önemli bir parçasını oluşturuyor. Savaşı sadece orduların karşılıklı vuruşması olarak anlamayacaksak insan toplumundaki savaşın en büyüklerinden birisinin zihinsel savaşım olduğu, yine aile bünyesindeki savaşımın da göz ardı edilmemesi gerektiği çok açıktır. (syf. 30)
Aile kurumunun tehlikelerini, tarihe karışabilir mi diye tartışıyorlar. Sallantılı bir çekirdek aile durumu ortaya çıkmıştır.
Kapitalizmin ortadan kalkmasıyla birlikte bu anlayışın kendisi de ortadan kalkacaktır. (syf. 44)
(Aile) Müthiş köleleştirici, insanı kendi başına yok oluşa götürecek bir ilişkidir… Bugün Kürdistan’ın her köyünde ve kentindeki kokuşmuş aile ilişkilerini kabul etmiyor ve bunlardan ürküyoruz. (syf. 47)
Komünizmi ileri süren kanlı diktatörler her zaman aileye ve dine karşı oldular. Diktatörlükleri süresince de aile ve dini değerleri yıkmak için çaba gösterdiler. Komünizm ideolojisini öne süren fikir adamı Marks’ın sözlerine bakalım:
Karl Marx’ın din ve aile düşmanlığı:
Komünizmin fikir babası olan Alman düşünür Marx, dinin toplumsal hayattaki varlığını asla kabul etmek istedi. Tam anlamıyla dini inançlara karşıydı. Marx’ın din hakkındaki bazı ifadeleri şöyledir:
1.“Din, fakir halk kesimlerini uyutmak için yönetici sınıf tarafından oluşturulan bir kültürdür.”
Yahudi kökenli olan Karl Marx, Tevrat’ı ve Kuran’ı çok iyi incelemiş, Allah’ın insanlardan istediği ahlakı tam olarak öğrenmiş, ancak dini reddederek bu ahlaki temelleri komünizme uygulamaya kalkmıştır. Sosyal adaletsizliğin temelinde din inancı olduğunu iddia ederek kitleleri yanıltmıştır. Marx’a göre ülke yönetimine sahip olan kesimler güya dine dayanarak halkın geri kalanı üzerinde bir nevi bir uyku hali meydana getirirler, yani uyuştururlar. Böylelikle de istedikleri gibi ülkeyi yönetirler. Bu tamamen yanlış bir inançtır. Kuran’daki pek çok ayette fakirlere ve zorda olana yardım etme, onları koruyup kollama tavsiye edilir. Kuran sınıfsal ayrımları değil, kardeşliği yani birlik ve beraberliği savunur. Ayrıca Allah pek çok ayette insanlara akıllarını kullanmalarını, uyanık ve dikkatleri açık bir şekilde yaşamalarını ister. Dolayısıyla Karl Marx’ın bu iddiası tamamen yanlıştır.
2.“İnsanların Mutluluğunun İlk Koşulu Dinin Ortadan Kaldırılmasıdır.”
Marx bu sözünde de insanların hayatta mutlu olabilmesi için din inancının olmaması gerektiğini savunur. Ancak gerçek mutluluk sadece Allah’ı anmak ile mümkün olabilir. Kuran’da Allah “kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur…” (Rad Suresi, 28) buyurarak Allah’a inancı olmayan bir insanın asla gerçek mutluluğu yaşayamayacağını bildirmiştir.  Bu Allah’ın bir kanunudur.
Gerçek dindarlar olumsuz gibi görünen her olayda dahi Allah’ın mutlaka bir hayır kıldığını bilirler. Yani tevekküllüdürler. Bundan dolayı da iç sıkıntısı ya da üzüntü gibi duygulara kapılmazlar. Her an Allah’a tam teslim olmanın verdiği mutluluk ve huzuru yaşarlar.
Aslında, Marx’ın dinin mutluluğa engel olduğu yönündeki yanlış kanaati bağnaz düşüncenin din adına ortaya attığı hurafelerden kaynaklanır. Ortaçağ’dan itibaren Hristiyan dünyasının içine düştüğü bağnazlık ve Endülüs’ten sonra İslam dünyasında dalga dalga yayılmaya başlayan katılık, insanlara din ahlakının getirdiği neşenin önündeki en büyük engel olmuştur. Bu durum, sadece Marx’ın değil, Aydınlanmadan itibaren bir çok teorisyenin dine karşı duruşlarının da temel dayanak noktasını oluşturmuştur. Yani, Marx’ın ve diğerlerinin din hakkındaki bu yanılgılarının sebebi dinin kendisi değil, bağnazlıktır.
3. “Dini ızdırap, gerçek ızdırabın bir dışa vurumu ve gerçek ızdıraba karşı bir protestodur. Din baskı altında olan yaratıkların iç çekişidir.”
Komünistler son derece yanlış bir şekilde dinin acı ve ızdırap kaynağı olduğunu söylerler. Halbuki İslam ahlakı insanların yaşadığı tüm acıların tek gerçek çözümüdür. Çekilen ızdırabın asıl sebebi ise insanların Kuran ahlakına gereği gibi uymuyor olmalarıdır. Allah Kendi istediği gibi bir hayat yaşamayan insanlara Yoluna dönmeleri için uyarılar gönderir. Bu Rabbimiz’in şefkatindendir. Ayrıca din, Marx’ın iddia ettiği gibi insan üzerinde baskı oluşturmaz, aksine baskıları kaldırır. Allah Kuran’da “Dinde baskı ve zorlama yoktur…” (Bakara Suresi, 256) buyurarak İslam’da fikir ve vicdan hürriyeti olduğunu bildirmiştir. Gerçek baskı insanları tek tip bir hayata, adeta birer robota çeviren komünizmde vardır.
Marx’ın, Lenin’in yolunda eşitliği, özgürlüğü, insan haklarını arayanlar bu ideoloji pratikte uygulandığında bunların hiçbirine kavuşamazlar. Çünkü maneviyat olmadan, din olmadan, Kuran ahlakı olmadan gerçek sevginin, eşitliğin ve huzurun yakalanması imkansızdır. Kuran’a dayalı olan dinde baskı yoktur, zorlama yoktur. Tam tersine alabildiğine özgürlük ve eşitlik vardır. Din insanlar için sevinç ve coşku kaynağıdır. Gerçekten Kuran ahlakını yaşayan insanların kalbi Allah sevgisiyle dolar. Bu insanlar yine toplumda yaşayan diğer insanlara karşı son derece sevgi dolu, şefkatli ve merhametli davranırlar. Komünizm ise her zaman soğuk, buz gibi, acımasız ve ruhsuz yüzüyle insanları kuşatır. İnsanlar dinden, maneviyattan, Allah’tan, ahlaki değerlerden koptukları için adeta yaşayan bir ölüye dönüşürler. Bu insanların hepsinin aradığı eşitlik ve özgürlük ancak Kuran ile mümkündür. Bağnazlıktan arınmış bir İslam onların da tüm bu istedikleri güzellikleri yaşamalarına vesile olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder