16 Nisan 2014 Çarşamba

Medyanın yalan haber üretimi, yumuşak güç ve ülkeleri yıkma planları...


Medyanın yalan haber üretimi, yumuşak güç ve ülkeleri yıkma planları...
Obama büyük ideallerle başkan koltuğuna oturdu, halk fakirlikten kırılırken oysa o "savaşlara devam" diyecekti...












Hatırlar mısınız, Amerikan istihbaratının güçlü isimlerinden biri olan Prof. Joseph Nye bir konuşmasındayumuşak güçten bahsetmişti.Bu toplumsal düşüncenin şekillendirilmesi demekti. Ve en önemli aracı “medyaydı”. Televizyon kanallarının, gazetelerin ve sosyal paylaşım ağlarının yönettiği bir dünya, silahlı güçlerden çok daha ucuz ve etkili bir biçimde toplumları şekillendirebilirdi. Düşünceler bu şekilde formatlanabilirdi. Görsel güç en etkili bir biçimde kullanıma girerdi. Böylece yalan haber bombardımanı ile halk kolaylıkla galeyana gelebilirdi...
Irak devleti’nden nasıl üç devlet çıkarıldı, peki ya Yugoslavya nasıl sekiz devlete ayrıldı?Devletler paramparça edilirken halkı galeyana getiren hiç durmaksızın yalan haber yayan medyaydı. Savaşlar yalanlarla başlıyor, yalanlarla da sona eriyordu. İnsanlar medyayda yayınlanan sahte ölüm, yaralama, katliam, mezhep kavgaları haberlerine gözü kapalı inanıyor ve bir de bakıyorsunuz kitleler sokağa dökülmeye başlıyor. İşte buna yumuşak güç deniyor, toplum birbirine saldırıyor ve kale içeriden çökertiliyor.
Durmaksızın yalan haber yayan Medya’nın kuşkusuz en büyük hatta Oskar’lık yalanı Usame bin Ladin gibi bir figürün Amerikan düşmanı olarak tüm dünyaya tanıtılmasıdır.Amerika dünyanın dört bir yanına yayılan gerçek dışı terör haberleri sayesinde Orta Asya’nın tam ortasına gelip burayı işgal edebildi. Yoksa Amerikan halkına bunu yutturması mümkün değildi. Terör bahanesiyle Kuzey Afrika ve Ortadoğu kan gölüne döndü. Batılı şer odakları kirli planlarını gerçekleştirmek için medyayı mükemmel bir şekilde kullandı.
Peki Amerika Irak’ı neden işgal etti? Çünkü orada güya kitle imha silahlarının olduğu tüm dünyaya yalan haber olarak yayılmıştı! Fakat daha sonra Amerika “biz yanılmışız” diyerek işin içinden sıyrıldı. Ama Amerika’nın Irak’ı işgali sırasında bir milyona yakın Müslüman hayatını kaybedecek, tüm dünya da sessizce bunu izleyecekti...
Şu anda Suriye, Libya, İran’da sürekli medyada yayılan haberler dolayısıyla tehdit altında. Medya sürekli iyiler ve kötüler yaratıyor, ülkeler içinde farklı cepheler bilinçli olarak oluşturuluyor. Tek dünya devletini hedefleyenler dünyayı kan gölüne çevirirken kitleler algı operasyonu ile çökertiliyor. Medya baronları sayesinde yedi milyar insan güdülen koyundan farksız bir şekilde oradan oraya sürükleniyor, savaşıyor, işgal ediliyor, yurtlarından sürülüyor.
Aslına bakarsanız Usame bin Ladin’in tüm dünyaya büyük bir terörist olarak tanıtılmasından sonra hedef noktalar tam anlamıyla belirlenmişti. Hedef Orta Asya, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’ydu. Tüm kanallar “Terörist Usame bin Laden” hakkında haberler yapıyordu. 11 Eylül’de yaşanan terör saldırısı da Usame bin Laden ve El- Kaide’nin üzerine atıldı. Medya’da konuşan tüm üst düzey yetkililer de bu büyük yalanı doğruladı. Böylece Amerikan halkı Amerika’nın karşı atak yapmasını son derece makul karşılayacaktı. Amerikan halkı Usame bin Ladin’i azılı terörist olarak bilirken El-Cezire’ye açıklama yapan Usame bin Ladin’in iddiaları reddettiği konuşmaları dünya medyasından özenle gizleniyordu. Her nedense Amerika’nın Irak’ı işgal etme planının arkasına saklanan ikiz kulelerin terör saldırısıyla yıkılma planını bir tek Amerikan halkı anlayamadı...
Açıkça gördüğünüz gibi Bin Ladin’in doğumu da ölümü de tam anlamıyla medyanın bir taktiğiydi. En tepedeki finans baronları her zaman “teröre karşı küresel savaş” dediler mi kitleler kolaylıkla ikna olurdu ve olacaktı da...
Yıl 1991, Irak ordusu petrol anlaşmazlığı sonucu Kuveyt’e girdi, Amerika Irak’a müdahale etmeye karar verdi fakat Amerikan halkı bu müdahaleye karşıydı. Bu yüzden Amerikan halkının ikna edilmesi lazımdı. Hemen konu reklam devlerine, batı medyasına devredildi. Hiç gecikmeden parlak bir fikir bulundu. Iraklı askerlerin Kuveyt’de bebek katliamı yaptıkları medyada yayıldı. Ve insan hakları komisyonunun önünde adeta bir tiyatro oynandı. 15 yaşında Kuveytli bir genç kız gözyaşları içinde gördüğü katliamı anlatmaya başladı. Sonuç: Çöl fırtınası gerçekleşir, Amerikan askerleri Irak’a girer ve 135 milyon Iraklı katledilir ve milyonlarca kadın ve çocuk hayatını kaybeder. Milyonlarca kişinin ölümüne neden olan bu savaş tamamen yalan haber üzerine başlatılmıştır. Gözü yaşlı katliamları anlatan kızın Kuveyt elçisinin kızı olduğu kısa bir süre sonra ortaya çıkacaktır. Bu tiyatroyu kurgulayan ünlü reklam şirketi 10 milyar dolar almıştır. Kuvey elçisinin kızının yalanlarla nasıl müthiş bir tiyatro oynadığını bu linkten seyredebilirsiniz:
1991’de yarım kalan müdahale 2003’de tamamlanmıştır, bu kez bahane Irak’taki kitle imha silahlarıdır. Colin Powell Birleşmiş Milletlerde konuşurken elinde belgeler olduğunu iddia eder. 10 yıl sonra Ahmed Edvan El-Cenabi Amerika’ya sahte belgeler sattığını şöyle itiraf eder: “Bana bir yalan söyleyerek Irak rejimini devirme şansı verildi.” Sonuç olarak dünyanın ikinci büyü petrol rezervi Amerikan şirketlerinin eline geçmiştir. Bush basın önüne çıktığında “kitle imha silahları bulundu mu” sorusunu sırıtarak şöyle cevaplar:“Şu kitle imha silahları bir yerlerde olmalı...Belki de bu binanın altındadır!”
Medyada yer alan yalan haberler hiç durmaksızın devam etti, koalisyon güçleri Irak’ı parselledi, İngilizler güneyi kontrol altına aldı. Irak adeta bir kan gölüne dönmüştü. Şii ve Sunni ibadethanelerin bombalanmadığı gün yok gibiydi. İşgal atındaki Irak etnik ve dini grupların çatışmalarıyla sarsılıyor, medya Şii-Sunni çatışma haberleri veriyordu, fakat medya her zaman olduğu gibi yalan haber yayıyordu. Derken işin aslı ortaya çıktı. 2005’de iki İngiliz ajanı Irak’da yakalandı. Şii ve Sunni ibadethaneleri bombalayanlar dini gruplar değil İngiliz özel birliklerine bağlı komandolardı. Arabalarında yüklü miktarda bomba taşıyorlardı, üstelik bu iki İngiliz komanda Arap kıyafetleri içindeydi. İki komandonun yargılanacağı haberinin ardından 12 İngiliz tankı ve 100 İngiliz komandosu hapishaneyi bastı, güvenlik elemanlarını öldürdü, iki komandoyu içerden çıkardı. Ve batı medyası bu olayların haber değerinin bulunmadığını açıkladı!
Bakın Amerikan istihbaratından Prof. Joseph Nye yumuşak, sert ve akıllı güç kavramlarını nasıl açıklıyor:“Güç, istediğini alabilmek için diğerlerini etkilemek demektir, bunu 3 şekilde yapabilirsiniz, birincisi sopa metodudur, insanları tehdit edersiniz. İkincisi havuç methodudur, insanlara ödeme yaparak onları etkilersiniz. Veya insanları sizin istediğinizi istemeleri için ikna edersiniz. İşte insanları ikna ederek çekim merkezleri oluşturarak istediğimiz noktaya getirmeye yumuşak güç denir.Türkiye’de yumşak gücü kullanamayınca, silahlı gücü kullanmak zorunda kaldık, bu da bize çok pahalıya mal oldu.”
Evet gerçekten de silahlı güç kullanımı pahalıydı, yumuşak güce ağırlık verilmeli, ülkeler ucuza kapatılmalıydı. Medya yalanları son derece etkili kullanılmalıydı. Hedef ülkelerde propoganda makinaları, gazete, televizyon, sosyal paylaşım ağlarının maliyeti ile silahlı güç kullanımının maliyeti kıyaslanamazdı.
Tüm bunlar yaşanırken Obama “Yes, we can” sloganıyla ortaya çıktı, medya bu sefer tüm dünyaya eşitlik, özgürlük ve insan hakları sloganlarıyla sarsıldı. Oysa Obama’nın arkasında Bush’un ekibi hiç değişmeden yer almaktaydı. Yeni Amerikan başkanı ile birlikte Afrika kan denizine döndü, Afganistan defalarca bombalandı. Sudan ve Somali kan ağlarken Kuzey Afrika ve Ortadoğu işgallerle sarsılacaktı. Libya ve Suriye ilk hedefti ve küresel medya tüm dünyaya yalan haberler yayarak yine başroldeydi. Irak halkı Kadaffi’yi hararetle savunurken El Cezire televizyonu Kaddafi’nin emriyle Trablus’un bombalandığını duyuruyordu. Batılı medya Trablus’un yerle bir edildiği haberini dünyaya yayarken aslında Libya’da son derece sakin bir hayat yaşanıyordu. Batı medyası arşiv filmler göstererek tüm dünyayı kandırıyordu...
Dünya yalan haberlerle kandırılırken Libya, Irak ve Yugoslavya parçalara ayrıldı. Şimdi hedefte Suriye var. Orada da yumuşak güç deneniyor, yalan haberlerle isyanlar kışkırtılıyor, Müslümanlar birbirini kırıp geçirirken medya baronları zafer çığlıkları atıyor. Sonuç olarak küresel elitlerin sahip olduğu medya sürekli yalan haber yayıyor, hiçbiri gerçekleri yansıtmıyor. Kitleler bu haberler sayesinde sokağa dökülüyor, ülkeler bu haberler sayesinde işgal ediliyor ve dünya hızla  “yeni dünya düzenine” hazırlanıyor. Türkiye ise bu planları yıkma adına çok stratejik bir konumda bekliyor. Küresel güçler Türkiye’yi yumuşak güçle de, askeri güçle de yıkamayacaklar, çünkü Türk halkı evriliyor, çevriliyor ve sonunda yine dimdik ayağa kalkıyor. Ülkesine, topraklarına, sınırlarına ölümüne sahip çıkıyor. Yüzyıllar öncesine dayanan kirli planlar Türkiye’ye geldiğinde hiç de işe yarayacak gibi gözükmüyor...
Kaynaklar:
İki İngiliz ajanının Irak’da yakalanması ile ilgili çıkan haberler:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder