9 Nisan 2014 Çarşamba

Osmanlı döneminde Musevilere ve Hıristiyanlara nasıl davranılıyordu?


Osmanlı döneminde Musevilere ve Hıristiyanlara nasıl davranılıyordu?
Osmanlı İmparatorluğu döneminde kitap ehline daima sevgiyle, merhametle yaklaşılmış, nerdeyse bir cihana hükmeden imparatorlukta sevgi, saygı ve anlayış hep ön planda olmuştu. Bizim dinimizde zorlama yoktu, baskı yoktu, zulüm yoktu. Muhtaç olana el uzatmak vardı, korkuyup kollamak vardı, kapına gelene kapını açmak, aç ise doyurmak vardı. Kimse zorla Müslüman yapılamazdı ve yapılmadı da. Osmanlı İmparatorluğu padişahları Musevilere ve Hıristiyanlara hep Kuran’la davrandılar. Kuran’ın hoşgörüsünü yansıttılar. Bu yüzden yıllarca Osmanlı topraklarında Müslümanlar, Museviler, Hıristiyanlar, ve Ermeniler barış ve huzur içinde kardeşçe yaşadılar.
Yıldırım Beyazıt İspanyol zulmünden kaçam Yahudilere kucak açmıştır. Yıldırım Beyazıt zamanında Kemal Reis komutasındaki Osmanlı donanması, İspanya’dan sürülen Yahudileri, gemilerle taşıyarak Osmanlı topraklarına yerleştirdi. İmparatorluğu'nun sınırlarını Yahudilere açan Yıldırım Beyazıt, Yahudilere gereken hoşgörü ve özenin gösterilmesi için tüm eyaletlere bir ferman göndermiştir.
Fatih Sultan Mehmet ise İstanbul'u fethettiğinde, kentte hem Hıristiyanlara hem de Yahudilere özgürce yaşam hakkı tanımıştır.
Müslümanların hoşgörülü ve adaletli uygulamaları konusunda, İslam dünyası hakkında yazdığı değerli eserleriyle tanınan Andre Mikel bir eserinde şöyle demektedir: HIRİSTİYAN HALKLAR, BİZANS VE LATİN DEVLETLERİ ZAMANINDA BULAMADIKLARI ÇOK İYİ YÖNETİLEN BİR İDARE ALTINDAYDILAR. ASLA SİSTEMLİ BİR ZULÜM GÖRMEDİLER. TAM AKSİNE İMPARATORLUK, İSTANBUL BAŞTA OLMAK ÜZERE, İŞKENCE GÖREN İSPANYOL YAHUDİLERİ'NE BİR SIĞINAK OLMUŞTU. HİÇBİR YERDE ZORLA İSLAMLAŞTIRMA OLMAMIŞTIR.1
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra önünde yere kapanan rahip ve eski Ortodox patriğine karşı:“KALKINIZ! BEN SULTAN MEHMET, SİZE VE BÜTÜN HALKA SÖYLÜYORUM Kİ, BU GÜNDEN İTİBAREN HAYATINIZ VE HÜRRİYETİNİZ HUSUSUNDA BENİM GAZABIMDAN KORKMAYINIZ” diye hitapta bulundu. Fatih Sultan Mehmet, Cenevizliler de dahil olmak üzere tüm halkın din, mezhep hürriyetini garanti altına alan bir ferman yayınladı.
Endülüs Emevi Devleti’nin topraklarında yaşayan Yahudiler için tarihi kaynaklarda şu ifade yer almaktadır; •"YAHUDİLERİN GIRNATA'DAKİ MUHTEŞEM YAŞAMLARINI GÖRMEYENLER GÖRKEM NEDİR BİLMİYORLAR DEMEKTİR." O DÖNEMDE GIRNATA, YAHUDİLER İÇİN DÜNYANIN EN GÜVENLİ TOPRAKLARIDIR.” FİLİSTİN’İ 500 YIL YÖNETEN OSMANLILAR O TOPRAKLARDA YAŞAYAN KİTAP EHLİNE HUZUR VE GÜVENLİK SAĞLAMIŞLARDIR
Osmanlılar, Filistin’de 500 yıl boyunca Kitah Ehli’nin barış ve güvenliğini sağlamıştır.
İsrail Dışişleri eski Bakanlarından Abba Eban, Osmanlıların Kitap Ehli’ne olan korumacılığını şu sözlerle ifade etmiştir: ROMALILARDAN VE HER İSTİLACIDAN SADECE ZULÜM, KAN VE İŞKENCEYE LAYIK GÖRÜLEN KUDÜS VE YAHUDİ HALKI ANCAK VE ANCAK YAVUZ SULTAN SELİM'İN KUDÜS'Ü FETHETMESİNDEN VE BU FETHİN KANUNİ TARAFINDAN PEKİŞTİRİLMESİNDEN SONRADIR Kİ, İNSANCA YAŞAMANIN, EŞİTLİĞİN NE DEMEK OLDUĞUNU VE HUZUR TADININ NE ANLAMA GELDİĞİNİ ÖĞRENDİ. 2
SELÇUKLU HÜKÜMDARLARININ KİTAP EHLİNE OLAN HOŞGÖRÜSÜ
II. Haçlı seferine katılan Odo dö Diyoglo adlı rahibin anılarında, Müslümanların Kitap Ehli’ne olan sevgi dolu ve adaletli tutumları şöyle anlatılmaktadır: "… TÜRKLER, BU BİÇARELERİN YARALILARINA BAKTILAR, FAKİRLERİNİ CÖMERTLİKLE BESLEDİLER VE SIKINTIDAN KURTARDILAR... AYNI DİNDEN OLMAYANLARIN BU KORUYUCU MUAMELELERİ..., HAÇLI HACILARI ARASINDA, ÖYLE BİR KARŞILAŞTIRMA VESİLESİ OLDU Kİ, BUNLARDAN PEK ÇOĞU KENDİ İSTEKLERİ İLE KENDİLERİNİ KURTARAN MÜSLÜMANLARIN DİNİNİ KABUL ETTİLER." 3
İslam Tarihinde Kitap ehli esir değil, zımmi statüsündeydi. Fetihlerle kazanılan topraklarda yaşayan Kitap Ehli, esir statüsünde değil, zımmi statüsünde görülüyor ve böylece önemli hukuki haklar kazanmış oluyorlardı.Zımmilik, cizye adı verilen belirli bir miktar vergiyi ödeyen ve Müslüman idaresini tanıyan gayri müslimlere tanınan bir statü idi.
Buna bağlı olarak can ve mal güvenceleri sağlanıyor, din ve vicdan hürriyetinden faydalanıyorlar, askerlikten muaf tutuluyorlar, aralarındaki anlaşmazlıkları kendi hukuklarına göre çözme hakkını koruyorlar ve eğer gerekli görülürse ödedikleri cizye de kimi zaman iade ediliyordu.
Bizans ordusu ile yapılan bir savaş sırasında, İslam ordularının Hıristiyanlara gerekli korumayı sağlayamayacakları bir ortam oluştuğunda, aldıkları cizyeyi onlara iade etmeleri Peygamberimiz'in Müslümanlara öğrettiği İslam ahlakının güzel örneklerinden bir diğeridir.
Kaynak:
1.F. Emecen, K. Beydilli, M. İpşirli, M.A. Aydın, İ. Ortaylı, A. Özcan, B. Yediyıldız, M. Kütükoğlu, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi, İstanbul, 1994, s. 46)
2. (İlhan Bardakçı, "Biz Hiç Irk Olmamışız", Tercüman, 7 Mayıs 1983)
3.Osman Turan, Türk Dünya Nizamının Milli, İslami ve İnsani Esasları, Cilt 2, s. 138



Timsahlarla ilgili şaşırtan bilgi

Timsahlarla ilgili şaşırtan bilgi
Bugün timsahlarla ilgili öğrendiğim son derece ilginç bir bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bilim adamları, kalın deriye sahip timsahların dokunmaya insanlardan çok daha duyarlı olduğunu ortaya çıkardı.Timsahların çene bölgesindeki kubbe biçimli yumruları araştıran bilim adamları, özel hücrelerden oluşan yumruların insanın parmak ucundan çok daha duyarlı olduğunu keşfetti.

"Journal of Experimental Biology" dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, bu yumrular, sürüngenlerin avlanma sırasında gösterdikleri etkileyici tepkilerde önemli rol oynuyor.
Araştırmayı yapan Vanderbilt Üniversitesi'nden Duncan Leitch, yumruların çeşitli uyarıcılara nasıl tepki verdiğini test ettiklerini ve yumruların dokunmaya duyarlı olduğunu belirlediklerini söyledi.

Yumrulardan alınan örnekleri mikroskopta incelediklerinde insan derisindekine benzer hücrelerden oluştuklarını gözlemleyen Leitch, yumruların yüzeyinin hemen altında yer alan sinir uçlarının basınç ve titreşime de duyarlı olduğunu ortaya çıkardı.
Leitch, timsahın bu sinir uçları sayesinde gece karanlığında yenilebilir ve yenilemez şeyleri birbirinden ayırt edebildiğine dikkati çekti.Timsahların ön bacakları çok kısa olduğu için yavrularının bakımında çenelerini ve ağızlarını kullandıklarına işaret eden Leitch, ortalama ısırma gücü 1100 kilogram olan timsahların yumrular sayesinde yavrularını ağızlarında taşıyabildiklerine işaret etti.
Timsahların çenelerindeki siyah yumruların işlevi, şimdiye kadar çözülememişti. Daha önce bu yumruların sensör işlevi gördüğü, sıvı ya da tükürük salgılamaya yardımcı olduğu sanılıyordu.
Her gün Allah’ın yarattığı canlılarla ilgili muhteşem detaylar öğreniyoruz, öğretiyoruz ve paylaşıyoruz. Ömrümüz boyunca da paylaşmaya devam edeceğiz.
Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29)



Dünyada dinin ulaşmadığı insanların ahiretteki konumu ne olacak?

Dünyada dinin ulaşmadığı insanların ahiretteki konumu ne olacak?
Allah'ın azabı çetindir, rahmeti ise tüm kainatı kaplamıştır.

İnsanların en çok sordukları sorulardan biri de bu: Dünyada dinin ulaşmadığı insanlarınahiretteki konumu ne olacak? İnsanlar bu sorunun cevabını hep merak ediyorlar. O zaman açıklayalım.
Dünyada dinin ulaşmadığı hiçbir insan yoktur. Müslüman Kuran’la birlikte yaratılır. Mesela Museviyse Tevrat’la birikte yaratılır. Bu dünyada dinin yetişmediği, ulaşmadığı hiçbir insan yoktur. Mutlaka Allah dini o insana ulaştırır. Eğer o kişi layıksa, açık şuuru varsa, ruh sahibiyse, imtihan ehliyse, sonuçta imtihan edilmesi gereken bir insansa mutlaka kitap o insana ulaşır. Çünkü ortada gerçekten bilinmesi gereken çok önemli bir sır var:
Müslüman zaten cennetten dünyaya geliyor, Kitaba tabii olarak geliyor ve dünyada bir süre kalıp gerçek yurdu cennete gidiyor. Cennet ehlinden oluyor. Mesela peygamberimiz cennetteydi ve Kuran’la birlikte yaratıldı. Kainatın tamamı metafizik olduğu için bir insana dinin ulaşmaması diye bir konu yoktur.
Bu konuyu düşünürken ve anlamaya çalışırken dünyada çok fazla sayıda insanın da cehennem için yaratıldığını (görüntüde insan gibi olup ama ruhunun olmadığını) da unutmamak gerek. Bakıyor gibi gözüküyorlar ama görmüyorlar, duyuyor gibi gözüküyorlar ama duymuyorlar, kalpleri tamamen kapalı. Bu gerçeği düşündüğünüzde o insanların görüntüde bir imtihan için yaratıldığını kavrayabilirsiniz.
Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır.(Araf Suresi, 179)



Çok ilginç ve güzel belkide hiç görmediğiniz bitkiler


Çok ilginç ve güzel belkide hiç görmediğiniz bitkiler
Allah’ın yaratışındaki çeşitlilik, güzellik, muhteşemlik bitip tükenmez. Görmediğimiz, keşfetmediğimiz milyonlarca güzellik var. Hayatımız boyunca yanlız birkaç çeşit bitkibiliyoruz, birkaç çeşit meyve biliyoruz. Oysa ormanların derinliklerinde olağanüstü güzelliktekuşlar adeta bu güzelliklerini saklıyorlar, yine hiç görmediğimiz bitkiler müthiş görüntüleriyle çevrelerine güzellik saçıyorlar. İnsan bu güzellikleri görebilse bile uzayın sonsuz boşluğuna dağılmış muhteşem yıldızları, süpernovaları, harika renklere bezenmiş gaz kütlelerini hiçbir zaman göremiyor. Yaratan tüm kainatı böylesine görsel bir şölene yaratmış ama görmemizi sanki cennete bırakmış gibi. Gözlerimiz eğer olurda cennet nasip olursa kimbilir bu güzelliklerden nasıl da zevk alacak, nasıl da ruhumuz bu güzellikleri gördüğümüzde tarifsiz zevklere dalacak.
O, gökten su indirendir. Bununla herşeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır. (En'am Suresi, 99)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder