9 Nisan 2014 Çarşamba

Okyanus derinliklerinde yaşayan bir canlı: Amfobid

Okyanus derinliklerinde yaşayan bir canlı: Amfobid
Dünyanın en derin çukuru Marina çukuru.

Okyanusların dibi adeta bir derya. Işıklı balıklar, fosforlu denizanaları, elektrikli balıklar, rengârenk süngerler. Ne yöne dönsen müthiş bir sanatla boyanmış bir tuvalle karşılaşıyor insan. Ve bu güzellikten kopmak istemiyor. Deniz dibinde yaşayan bilmediğimiz, hiç görmediğimiz o kadar canlı var ki. Bugün onlardan biri olanAmfobidlerden bahsetmek istiyorum size.
Bildiğiniz gibi insan suda yaşayamaz. Çünkü sudaki erimiş oksijeni kullanamaz, sudaki basınca dayanamaz.
Allah insanı sadece karada rahat yaşayabileceği şekilde yaratmıştır. Suyun içinde bir yaşam insanlar için uygun değildir. Çünkü insan suyun basıncına karşı son derece dayanıksızdır. Su, havadan yaklaşık 1.300 kat daha ağırdır ve derinlere inildikçe basınç süratle yükselir. Her on metre derinlikte üzerimize bir atmosfere denk basınç biner. Su altında, 150 metre derinliğe kadar inildiğinde damarlar çökebilir ve ciğerler sıkışarak bir gazoz kutusunun ortalama boyutlarına inebilir.
Ancak yeryüzünde öyle canlılar vardır ki, sahip oldukları özel donanımlar sayesinde insandan üstün niteliklere sahip olurlar.İşte bu canlılardan biri de Amfobidlerdir.
Örneğin, okyanusun en derin noktası olan Pasifik'teki Marina Çukuru, karidese benzer şeffaf bir tür kabuklu olan amfobid kolonilerinin yuvasıdır. Burası, okyanus yüzeyinden yaklaşık 11.3 kilometre aşağıdadır. 4 kilometrelik ortalama okyanus derinliğinde bile şiddetli olan basınç, bu olağanüstü derinlikte, çimento yüklü on dört kamyonun ağırlığı altında ezilmekle birdir. Hangi şartlarda nasıl yaşadığını bile bilmediğimiz bir canlı, bizden çok daha üstün özelliklere sahip olabilir ve çok daha zor şartlar altında yaşamını sürdürebilir. Bu canlının kendisi, okyanusun onlarca kilometre derinliklerinde yaşadığının ve insanın ölümüne sebep olabilecek bir basınç altında varlığını sürdürebildiğinin farkında bile değildir. Tüm bu güzellikleri yaratan, onlara can veren Allah’tır. Bu canlılardaki güzellik Allah’ın yansımasından başka bir şey değildir.
"Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:)"Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yüce'sin, bizi ateşinazabından koru." (Al-i İmran Suresi, 191) 



Dışarıda madde var mı? Yoksa beynimizin içindeki görüntüleri mi seyrediyoruz? 2


Dışarıda madde var mı? Yoksa beynimizin içindeki görüntüleri mi seyrediyoruz? 2
Dışarıdaki maddeye asla ulaşamayız, ancak beynimizin içinde gördüğümüz görüntülerle muhatabız.

Yazımın ilk bölümünde dışarıda hiç sesin, ışığın ve rengin olmadığından bahsetmiştim. Ama beynimizin içinde kapkaranlık bir bölgede (görme merkezi olarak adlandırılan) apaydınlık, ışıl ışıl, rengârenkgörüntüler seyrediyoruz. Beynin içinde bir göz yok, ama görüyor. Milyonlarca insandan bir tanesi bile buna şaşırmıyor, garipsemiyor. Şimdi dilerseniz konuyu biraz daha detaylı inceleyelim ve makalemize devam edelim.
Şu anda gözlerinizi çevirip etrafa baktığınızda pek çok cisim görüyorsunuz. Duvarlar, eşyalar, gökyüzü, evler, insanlar, arabalar ve tüm bunların yanında bir de kendi bedeniniz. Tüm bu cisimlerin hepsi, bedeniniz de dâhil olmak üzere aynı yerdeler.
Bu yer acaba neresi? Bu yer dışarıda başka herhangi bir yer değil, doğrudan sizin beyninizin içindeki görme merkezidir. Yani muhatap olduğunuz tüm dünya, kendi bedeniniz de dahil olmak üzere, kafatasınızın içinde, beyninizin arka taraflarında yer alan birkaç cm3 hacmindeki bir alandadır. Tıpkı fotoğraf makinesiyle fotoğraf çekerken metrelerce uzunlukta bir gökdelenin birkaç santimetre karelik küçük bir objektife tüm hacmiyle sığması gibi... Objektiften baktığımızda küçücük görünse de aslında gökdelenin metrelerce yükseklikte dev bir yapı olduğunu biliriz. Beynimizdeki küçücük görme merkezinde de bu şekilde hacimli bir dünya meydana gelir. Şu anda bu küçücük görme merkezindeki dergiye bakıyorsunuz. Dergiyi ellerinizle çevirirken gördüğünüz ve hissettiğiniz eller, beyninizin görme ve dokunma merkezlerinde yer alıyor. Bedeninizin tüm organları da aynı yerde; kafatasınızın içinde. Bu dergiyi okurken oturduğunuz koltuk, koltuğun içinde bulunduğu oda da aynı yerde.
Siz gerçekte kafatasınızın içinde yer alan bu bedenin dışarıda var olan aslı ile muhatap olduğunuza mı inanıyorsunuz? Eğer buna inanıyorsanız, bilin ki onu şimdiye kadar hiç göremediniz.

Bu durumda söz konusu bedenin şu an gördüğünüz bedeninizin dışında yer alan bir dev olduğunu kabul etmeniz gerekir. Şu an gördüğünüz, hissettiğiniz bedenin yaklaşık 1.80 metre civarında bir boyu olduğunu düşünüyorsanız, yapılacak kıyaslamada, dışarıdaki aslı ile muhatap olduğunuzu kabul ettiğiniz bedenin, birkaç cm3 boyutundaki algı merkezlerine göre bir dev haline geldiğini de kabul etmelisiniz. Eğer vücudunuz bir kule, bunları algılayan "Ben" de o kulenin tepesindeki hücrede yaşayan bir insan olarak düşünülürse, bu kulenin boyu en az birkaç kilometre olmalıdır. Eğer "ben" dediğiniz vücut görüntünüz 1.80 metre ise, dışarıdaki aslını gördüğünüzü iddia ettiğiniz maddesel beden de binlerce metre boyunda olmalıdır.

Aynı durumu kilometrelerce uzayan bir vadiye bakan bir kişi için düşünelim. Eğer kişi vadinin aslını gördüğünü iddia ediyorsa, bu kişinin görme merkezinin de aynı şekilde en az kilometrelerce karelik bir alan kaplaması gerekir. Bu durumda insanın beyni, iç organları, kolları, bacakları da bununla orantılı şekilde dev bir boyuta dönüşmelidir.
Böyle bir şey söz konusu olmadığına göre, dışarıda onlarca metrelik bir gökdelenin veya kilometrelerce kare yer kaplayan bir vadinin asılları ile muhatap olduğunu iddia etmek son derece mantıksızdır.
Bir filmi farklı kalitelerde kaydedilmiş olarak seyretmek mümkündür. VCD kalitesi ile DVD kalitesi bir değildir. DVD’den izlenen filmin kaliteli görüntüsünü, aynı filmi VCD olarak izlerken elde etmek mümkün değildir. Son teknolojiyle elde edilen HD yayınlar ise DVD’den de kaliteli görüntü vermektedir. HD yayınlarda çok daha fazla detayı, daha net bir şekilde görme imkânı olduğu için, izlenen film daha çok zevk vermekte, güzel manzaralar, çiçekler ve mekanlar çok daha kaliteli görünmektedir. Ancak bunlar ne kadar kaliteli olsalar da nihayetinde bir görüntünün parçalarıdır. İşte aynı şekilde müminler de Allah’ın izniyle ahirette varlıkların dünyada ulaşamadıkları daha kaliteli ve net bir halini göreceklerdir.
İlk sinema filmindeki görüntüleri izleyenler gerçek zannetmişlerdi:
Tarihteki ilk "sinema gösterisi", maddesel evrenin kendisine ulaşamadığımız konusunda dikkat çekici bir örnektir. 1895 yılında Auguste ve Louis Lumierez adlı iki Fransız mucidin Paris'te yaptıkları bu ilk gösteride, istasyona yaklaşmakta olan bir trenin görüntüsü perdeye yansıtılmış, ancak salondaki izleyicilerin çoğu, trenin kendilerini ezeceğinden korkarak panik halinde dışarı kaçmışlardır.
Bu örnekten de anlaşıldığı gibi, bir görüntüyü "gerçek" sanabilmemiz, görüntüdeki teknik kalite ile yakından ilgilidir. İlk kez bir sinema perdesi gören insanlar, o döneme göre çok üstün bir teknolojiyle karşılaştıkları için, gördükleri trenin "gerçek" olduğunu sanmış ve paniğe kapılmışlardır. Bugün ise aynı etki, hologram (üç boyutlu görüntü) oluşturan özel gözlükler sayesinde elde edilebilmektedir. Bu gözlüğü takan insanlar, gözlerinin önünde oluşturulan sanal dünyanın gerçek olduğu hissine kapılmakta, bu hisse göre davranmaktadırlar. Oysa bu esnada, bunun tamamen sanal bir görüntü olduğunu kesin olarak bilmektedirler.
Açıktır ki tıpkı bu örnekte olduğu gibi tek mutlak varlığın Allah olduğunu ve maddenin ardındaki sırrı kavramamış olan insanlar da, oldukça inandırıcı görünen görüntülere aldanabilir ve maddesel evrene ait görüntüleri "gerçek madde" sanabilirler.
Her ne yana bakarsak bakalım, Allah o anda baktığımız yöndeki görüntüleri an an yaratır. Doğduğumuz andan itibaren gördüğümüz görüntülerin kesintisiz, sürekli olması, Rabbimiz’in her an yaratmayı sürdürüyor olduğunun açık delilidir. Nitekim, göklerin ve yerin, yani evrenin sabit ve kararlı olmadıkları, sadece Allah'ın yaratmasıyla varlık buldukları ve Allah yaratmayı durdurduğunda yok olacakları bir ayette şöyle haber verilir:
"Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, Kendisinden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim'dir, bağışlayandır." (Fatır Suresi, 41)
Elbette bu ayette maddesel evrenin Allah'ın kudreti altında tutulması anlatılmaktadır. Allah evreni, dünyayı, dağları, canlı cansız tüm varlıkları yaratmıştır ve onları her an kudreti altında tutmaktadır. Allah'ın Halik sıfatı bu maddesel evrende tecelli etmektedir. Allah Halik'tir, yani herşeyi yaratan, yoktan var edendir. Fatır Suresi'ndeki ayetin bir başka açıklaması da, insanların görmekte oldukları maddesel evren görüntülerini de Allah'ın her an tutmakta olduğudur. Allah zihnimize dünya görüntüsünü göstermemeyi dilese, tüm evren bizim için yok olur ve bir daha asla ona ulaşamayız.
"Kendileri yaratılıp dururken, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar?" (A'raf Suresi, 191) ayetinde ise yine insanların her an yaratılıp durdukları bildirilmektedir. Yani gördüğümüz görüntülerin kesintisiz, sürekli olmasının nedeni Allah'ın onları her an yaratıyor olmasıdır. Dolayısıyla, insan başta kendisinde olmak üzere her anında, her gördüğü, hissettiği varlıkta, Allah'ın sürekli yaratışının bir tecellisini görür. Bu önemli gerçek, ayetlerde şöyle bildirilmektedir:
"Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan)ınızı getiriniz." De ki: "Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman dirileceklerinin şuuruna varmıyorlar."" (Neml Suresi, 64-65)



Allah dünyanın son günü de olsa Hz. Mehdi’yi zuhur ettirecek


Allah dünyanın son günü de olsa Hz. Mehdi’yi zuhur ettirecek
Hz. Mehdi'nin zuhurunda şüphe yoktur, vakti geldiğinde ortaya çıkacaktır.

Ahir zamanda olduğumuz bu çetin dönemdeHz. Mehdi’nin ve Hz. İsa’nın zuhurunu büyük bir hasretle, şevkle, heyecanla bekleyen samimi insanlar var. Hepsinin yüreği Mehdi aşkıyla dopdolu. Tıpkı Hz. Mehdi’yi peygamberimizin ağzından dinleyen sahabeler gibi heyecanlılar. Tıpkı onların her şeylerini bırakıp peygamberin peşinden koştukları gibi, Hz. Mehdi’nin peşinden her şeylerini bırakıp koşmaya hazırlar. Ne mutlu onlara ki bu zorlu dönemde Hz. Mehdi ile birlikte tüm dünyayaKuran ahlakını yayacaklar. Kimsenin inanmadığı, kimsenin ikna olmadığı bu dönemde Hz. Mehdi’ye sahip çıkarak, onu koruyup destekleyecek ve böylece tarihe geçecekler.
Peygamberimiz hadislerinde dünyanın son günü de olsa Hz. Mehdi’nin zuhuru için o günün uzatılacağını bildirmiştir:
Benim Ehl-i Beytimden bir şahıs (Hz. Mehdi ) bütün dünyaya hakim oluncaya kadar GÜNLER VE GECELER GİTMEZ. 1
EĞER DÜNYADAN BİR GECE BİLE KALSA, ALLAH ONU UZATIRve Ehl-i Beytimden birisini (Hz. Mehdi) melik kılardı. 2
DÜNYADA TEK BİR GÜN KALSA BİLE (KIYAMET KOPMADAN) ALLAH O GÜNÜ UZATACAK, adı adıma, babasının adı da babamın adına uygun EHL-İ BEYT'İMDEN MUTLAKA BİR KİMSE (Hz. Mehdi) GELECEK.... 3
Hz. Mehdi’nin kim olduğu Allah katında bellidir, vakti geldiğinde Allah onu insanlara tanıtacaktır:
... Ey Allah'ın kulları, Allah'tan korkun; MEHDİ ZUHUR EDİNCE, HERŞEYİ BIRAKIP MÜMKÜN OLAN HER VESİLEYLE ONA DOĞRU KOŞUNUZ. ZİRA O ALLAH'IN HALİFESİ VE BENİM VASİMDİR. 4
Ebu Abdullah (İmam Cafer-i Sadık) buyurdu ki: "Ey Hişam! Bana Amr bin Ubeyd'e ne yaptığını ve ona nasıl bir soru sorduğunu haber ver." Hişam (Sorulan bu soru üzerine Amr bin Ubeyd ile aralarında geçen diyaloğu anlattı.) Dedi ki: "Yoksa Allah; kalbi, bedenin diğer organlarının kuşkularını gidermek için mi var etmiştir?" (Amr bin Ubeyd) Dedi ki: "Evet!"
Hişam dedi ki: "Allah Tebareke ve Teala senin bedeninin organlarını kendi başlarına bırakmamış, onlara doğruyu belirginleştiren, kuşkulu şeylerle ilgili kesin inancı ortaya koyan bir imam var etmiştir. BUNU YAPAN ALLAH, BÜTÜN İNSANLARI, ŞAŞKINLIKLAR, KUŞKULAR VE İHTİLAFLAR İÇERİSİNDE BIRAKIR MI? ONLAR İÇİN BAŞVURACAKLARI, KUŞKULARI İÇİN ÇÖZÜM YOLLARI ARAYACAKLARI, ŞAŞKINLIKLARINI BERTARAF ETMESİ İÇİN SIĞINACAKLARI BİR İMAM TAYİN ETMEZ Mİ? SENİN ORGANLARININ ŞAŞKINLIĞINI VE KUŞKULARINI GİDERMEK İÇİN BAŞVURACAĞI BİR İMAM TAYİN EDERKEN, BÜTÜN İNSANLARI ŞAŞKINLIK VE KUŞKULAR İÇERİSİNDE UNUTUR MU?" Ebu Abdullah (İmam Cafer-i Sadık), güldü ve şöyle dedi: "Ey Hişam! Bunları sana kim öğretti? Dedim ki: "Bunları senden öğrenerek bir araya getirdim." İmam buyurdu ki: "Allah'a yemin ederim ki bu, İbrahim ve Musa'nın suhuflarında yer alan gerçeklerdir." 5
Kaynaklar:
1.      (En-Necmu's Sakıb, Ukayli)
2.      (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 10)
3.      (Ebu Davud ve Tırmizi / Büyük Hadis Külliyatı, Rudani 5. cilt, s. 365)
4.      (Bihar-ul Envar, cilt 51, s.65; Isbat-ul Hüdat, cilt 6, s. 382)
5.      (Usul-i Kafi, Yakub bin İshak El Kuleyni, Cilt 1, s. 229)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder