15 Nisan 2014 Salı

PKK ve Öcalan dinsizdir, ateisttir ve aileye karşıdır…


PKK ve Öcalan dinsizdir, ateisttir ve aileye karşıdır…
Öcalan hiçbir şart ve koşulda hapisten çıkarılamaz, Türkiye'nin vicdanı bunu asla kabul etmez.

Dün yazdığım yazımda komünizmin din ve aile kavramlarını toptan yok etmek istediğini yazmıştım. Bugün de bu konuya devam etmek ve bebek katili Öcalan’ın aile ile ilgili sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Şu an medyada Öcalan’ı sevimli ve mazlum gösterme gibi bir hava oluşturulmaya çalışılıyor.PKK’nın Türkiye’de kan dökmesini engelleyebilecek tek kişinin Öcalan olduğu ve Öcalan’ın isteklerine boyun eğilmesi gibi bir dayatma söz konusu. Öncelikle şunu söylemeliyim ki Türk devleti hiçbir zaman binlerce şehidimizin kanını döken Öcalan’a ve PKK’ya boyun eğmeyecek, Öcalan hapisten çıkarılmayacak ve Türk topraklarında Komünist Kürdistan Devleti kurulmayacaktır. Türkiye’nin bir karış toprağı bile bu ülkenin topraklarından ve insanlarından koparılamayacaktır. İsterse tüm dünya bu hedefe kilitlensin, Türkiye asla boyun eğmeyecektir.
Öcalan tam 30 yıldır binlerce Türk gencini şehit etmiş, binlercesini de dağa çıkararak eli kanlı teröriste dönüştürmüştür. Güneydoğu’daki gençlerimiz verilen komünist ve darwinist eğitimle ailelerinden koparılmıştır. Öcalan bir insanın maneviyatının ve aileye olan bağlılığın yıkılmasına çok önem verir. Çünkü o insan ancak o zaman sadece örgüte bağlanacak ve gözünü bile kırpmadan adam öldürebilecektir.
Terörist Öcalan bakın aile kavramının yıkılması ile ilgili düşüncelerini nasıl anlatıyor:
Tepkim, feodal aile bağlarınaydı. Denebilir ki, ilk isyanım bir çocuğun beklentilerine cevap vermekten çok uzakaile ve köy yapısına karşı gelişti… Erken yaşlarda aile ile önemli bir kavga ile … koptum.
“Kürdistan’da Kadın ve Aile” isimli kitabından:Aynı biçimde tüm Batı Avrupa da bu alanda derin bir bunalımın içinde bulunmaktadır. Aile kurumu adeta başlarına bela olmuş gibidir. (syf. 27-28)
Siyasetin yoğunlaşmış ifadesi olan askeri savaşlar, barış politikaları, kültürel savaşlar gibi aile ortamında yürütülen savaşlar da bu genel savaşımın önemli bir parçasını oluşturuyor. Savaşı sadece orduların karşılıklı vuruşması olarak anlamayacaksak insan toplumundaki savaşın en büyüklerinden birisinin zihinsel savaşım olduğu, yine aile bünyesindeki savaşımın da göz ardı edilmemesi gerektiği çok açıktır. (syf. 30)
Aile kurumunun tehlikelerini, tarihe karışabilir mi diye tartışıyorlar. Sallantılı bir çekirdek aile durumu ortaya çıkmıştır.
Kapitalizmin ortadan kalkmasıyla birlikte bu anlayışın kendisi de ortadan kalkacaktır. (syf. 44)
(Aile) Müthiş köleleştirici, insanı kendi başına yok oluşa götürecek bir ilişkidir… Bugün Kürdistan’ın her köyünde ve kentindeki kokuşmuş aile ilişkilerini kabul etmiyor ve bunlardan ürküyoruz. (syf. 47)
Aile bünyesindeki karmaşıklığı, sorunların had safhadaki durumunu objektif olarak görmekte yarar var. Yüzyıllardan beri kendiliğinden gelişen bir olgu olmayan aile kurumuna siyasal bir yaklaşım göstermek zorunludur. Bazı güçler tarafından sağına soluna koltuk değnekleri yerleştirilerek güçlendirilmeye çalışılan, çok tehlikeli, ideolojik, politik, ahlaki, kültürel ve ekonomik gericiliği yaşatan tehlikeli bir kurumdur aile. (syf. 48)
Aile bizi en çok zorlayan bir kurumdur. Aileyi dokunulmaz, hep saygı gösterilmesi gereken bir kurum olarak görmek yerine sömürgecilikle yakın bağlar içinde ve onun ideolojik politikasının ülke içindeki sağlam dayanağı ve yine insanımızı çaresiz kılan, geleceğinden yoksun bırakan, sorumsuzluğu en çok yaşayan ve mutlaka devrimci bir eleştiriyle birlikte, devrimci sürece tabi tutulması gereken bir kurumdur.Ulusal kurtuluş sürecimizde aile engelini her yönüyle görmek gerekir. Bu önünde sivriltilen, Ağrı Dağı gibi yükseltilmek istenen bir engeldir. (syf. 50)
Bizde bir kargaşa olan aile, düşüncenin gömüldüğü, iradenin yapboz tahtasına çevrildiği, insanımızın paramparça edildiği, dağıtıldığı bir şeytan üçgenidir. Onun için devrimcileştirilmesi gereken kurumların başında aileyi ele alıyoruz. Bir devrimci bu konuda görevini özenle ele almak durumundadır. Elle tutulur yanı olmayan bu gerici – aile ilişkisini basit bir gurur sorunu olarak ele alamayız. Bu ilişkinin sorumlusu değiliz, ama bunu devrimcileştirme sorumluluğumuz vardır. (syf. 52-53)
Düşmanın düşürdüğü, aile cenderesinde sıkıştırdığı insanımızı güçlü bir ihtilalciye dönüştürmenin hesabıyla uğraşıyoruz. Bugün hepiniz aile saflarında olsaydınız, kötürüm bir erkek veya kadın olmaktan kurtulamazdınız.
İçindeki bireylere –kadın, erkek ve çocuklar– kaostan başka hiçbir şey yaşatmadığı halde aile, yine de bireylerin beyinlerini en çok meşgul eden kurum olmaktadır. Öyle ki bu, sadece toplum açısından değil, partimiz saflarındaki birey açısından da bir gerçektir. Birçok arkadaş, düşüncelerinin ana merkezini ailecilik işgal ettiği için iflah olmamaktadır.Bütün bunlar dikkate alındığında ailecilikle mücadele ve onun çözümlenmesi, bizde, sömürgeciliğin çözümlenmesine eş değer bir önem göstermektedir. En az sömürgeciliğin çelişkilerini bulup ortaya çıkarmak ve onunla mücadele etmek kadar, bu kurumu da ortaya koymak, üzerinde düşünce geliştirmek ve onunla mücadele etmek gerekir. (syf. 57)
Engels’in ailenin kökeni ve yapısı ile ilgili eleştirisi ve değerlendirmesi ünlüdür. Bu, bizim için de özenle ele alınması gereken bir tanım ve teorik çerçevedir. Bizde sorunun ağırlaştığı köklü hastalıkların kaynağı olduğu bir gerçektir. (syf. 67)
Eğer her aile bu altından çıkılmaz mevcut ilişkileri devrimci ilişkilere dönüştürse, Türkiye Cumhuriyeti iki gün bile dayanamayarak yıkılır. Aileler birleşseler ve böyle bir eğitimi kendi içlerinde hâkim kılsalar, Türkiye Cumhuriyeti tutunamaz. Bizde aile dışarıya karşı kapalı olduğundan devrimde gizli bir örgüt gibi çalışabilir. Bu gizli örgütü biz neden kullanamıyoruz bu da ayrı bir sorun. (syf. 74)
Bizim aileden akıl öğrenecek durumumuz yok, aileden siyaset öğrenilemez. Oyuna getirilmiş bir kurumun şefi durumundaki babalarımız birer zavallıdır; anaların durumu ise daha da vahimdir. (syf. 75)
Açıkça görüldüğü gibi Öcalan ancak aile kavramı yıkılarak, maneviyat yok edilerek Güneydoğu’daki gençlerin bir militana, azılı bir teröriste dönüşebileceğini söylemektedir. Bu yüzden de PKK Güneydoğu’da yoğun bir şekilde materyalist ve komünist propaganda yapmakta ve gençlerimizin beynini yıkamaktadır. Maneviyatını, aile, din ve devlet kavramını yitiren gençler de tüm benlikleriyle kendilerine sunulan bu kanlı ideolojiye hizmet etmektedir. Bu yüzden Güneydoğu’da yapılması gereken mutlaka anti Materyalist, anti Darwinist eğitimdir. Kuran ahlakı, Allah sevgisi, Kuran Mucizeleri sürekli anlatılmalı gençlerimizin imanı, dinlerine, devletlerine ve ailelerine olan bağlılıkları pekiştirilmelidir. Dindar bir genci, Allah’ı seven, Allah’tan korkan bir genci kimse terörist yapamaz. Bu yüzden çözüm silahla savaşmak değil, eğitimdir. 30 yıldır bu savaşın kazanılamamasının nedeni Güneydoğu’da manevi eğitime önem verilmeyip savaşla üstün gelineceğinin düşünülmesidir. Hâlbuki PKK tam tersine yoğun komünist eğitim vererek beyinleri yıkamış ve yıllarca bu gençleri sapkın bir ideal uğruna dağda tutmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder