20 Nisan 2014 Pazar

Sevr’den Büyük Ortadoğu Projesi’ne Türkiye için biçilen rol ne?


Sevr’den Büyük Ortadoğu Projesi’ne Türkiye için biçilen rol ne?
Türk topraklarında bir Ermenistan ve Kürdistan planı Sevr antlaşmasına dayanıyor....

Amerika Birleşik Devletleri’ni bir şirket olarak yönetenlerin Türkiye’ye özel ilgi duydukları kesin. Çünkü her zaman söylediğimiz gibi Türkiye Avrasya’nın kilidini taşıyor.Ortadoğu’nun zengin petrolyataklarını ve su kaynaklarını ele geçirmek için Türkiye’nin de güdüme girmesi şart. Ortadoğu’daki bütün yaşanan karışıklıklar gizli bir el tarafından gerçekleştiriliyor, belki de yıllar öncesinden ince ince çizilen planlar sırası ve yeri geldiğinde hemen uygulamaya konuyor.
Belki bir tünelin içinden geçtiğimizden bizler Türkiye’nin dışarıyla temaslarının ne kadar yoğunlaştığını fark edemiyoruz. Ama son yıllarda Türkiye’ye gelen gidenin haddi hesabı yok… Amerika Dışişleri Bakanı, Amerikan Genelkurmay Başkanı, Amerikan istihbaratı, Uluslararası Para Fonu yöneticileri, Avrupa Birliği otoriteleri, Türkiye’nin suyuyla yakından ilgilenenler… Tüm forumlar, Habitatlar, Medeniyetler ittifakı Türkiye’de yapılıyor. Barack Obama göreve gelir gelmez ikinci yurtdışı ziyaretini Türkiye’ye yapacağını açıklıyor. Bunların hiçbiri boşa değil ve tesadüf değil….
Ekranlarda sempati dağıtanlar acaba gizli görüşmelerde neler konuşuyor? Irak’tan çekilecek askerler acaba hangi limanlarımız üzerinden geçecekler? Amerika’nın istediği destek neleri kapsıyor? Amerika, Kıbrıs Ermeni sınırı, Fener Patrikhanesi ve güneydoğu konusunda ne “tavsiyelerde” bulunuyor?! Aslında bu tavsiyeler ve dayatmalar 100 yıldır sürüyor… Sevr anlaşmasından Büyük Ortadoğu Projesi’ne, Batı’nın Türkiye için planlarında bir değişiklik yok!…
Bakın Amerikan Dışişleri Bakam Hillary Clinton görevinin ilk günlerinde Türkiye’den rüzgâr gibi geçmeyi ihmal etmedi. Sempati avcılığı için kadın kadına sohbetler bile etti. Clinton, Türkiye’de sadece tek bir televizyon programına konuk olmayı kabul etmişti. Yazar, manken, gazeteci ve sinema yıldızı olan dört kadınımızın sohbet programına konuk olan Dışişleri Bakanı’na Afganistan, Irak, Gazze ve diğer kan kokan coğrafyadaki Amerikan planları sorulmadı.
Amerika’nın paramparça gösterdiği Türkiye haritaları sorulmadı. Çizilen ve burnumuza dayanan yeni Osmanlı haritalarından da söz edilmedi.Michelle Obama’nın giysileri, kadın ve siyasetçi olmanın zorlukları, çocuklar ve eşler konu edildi.Amerika dayatmasıyla yok edilen hak ve özgürlükler konu dışıydı. Onlar misafir ağırlamaktaydı…
Amerika’nın üst düzey yönetimi, gülen yüzüyle sempati avcılığı yaparken, kapalı kapılar ardında bir bölgenin geleceği masaya yatırılıyordu.Detaylar bilinmiyordu!… Kan içindeki Afganistan’da Türk Amerikan işbirliği konuşuluyordu. Peki Nasıl bir işbirliği? Detaylar bilinmiyordu. Kıbrıs konuşuluyordu… Tek Kıbrıs için dayatmalar yapılıyordu. Detaylar bilinmiyordu. Sık sık stratejik müttefik olduğumuzun altı çiziliyordu. Detaylar bilinmiyordu! …
Zaten 60-70 yıldır yaşadıklarımızın özeti buydu. Türk halkı yukarılarda neler olup bittiğinin detaylarını hiç bilemedi. Ziyaretlerin sonuçları yıllar sonra acı bir biçimde öğrenildi…
Amerika’nın Temel Hedefi Ne?
Yıl 1912. Amerikan Başkanı Woodrow Wilson. Türkiye’yi paramparça eden ünlü Wilson İlkeleri’ne adını veren kişi… Türkiye sınırları içine bir Kürdistan ve bir Ermenistan haritaları çizen Amerikan Başkanı… Bakın ne diyor:
“Amerikan kapitalizminin temel hedefi, zayıf ülkelerin hammaddelerini ve ulusal pazarlarını açık birer kapı olarak tutmaktır. Bunun için diplomasi ve gerekirse zor kullanılmalıdır. ..”
Diplomasiyi de zoru da kullandılar. Ezilen halkların dostu olarak ünlenen başkan Wilson, hammaddelere el koymak için sayısız harita çizdi. Orijinal “Wilson haritasına dikkatle bakınız. Türkiye’nin doğu bölgeleri tamamıyla yeniden şekillendirilmişti. Wilson haritasında bir Ermenistan ve bir Kürdistan çiziliydi. Tarih 8 Ocak 1918'di…
90 yıl sonra bu hayal doğrultusunda biraz yol katettiklerini kabul etmek gerek. Irak işgal edilmiş, petrolün en fazla olduğu kuzey bölgesi Çekiç Güç’ün kontrolüne verilmiş ve parlamentosuyla bayrağıyla bir Kürt devleti fiilen oluşturulmuştu.Hatta işgal edilmiş Irak devleti cumhurbaşkanlığına da bir Kürt getirilmişti.Wilson’ın söylediği gibi Amerika, dünyadaki tüm hammadde ve ulusal pazarlara talipti ve bunun için her şey yapılabilirdi.
“Bir Kurtlar Sofrasıydı Avrupa ve Sofrada Ortadoğu Vardı…”
Ortadoğu’nun göz kamaştıran zenginliği daha Birinci Paylaşım Savaşı’nda emperyalist devletlerin gündemindeydi…I. Dünya Savaşı, emperyalist devletler arasında bir paylaşım savaşıydı. Kavga, kara altın içindi, bu bir petrol kavgasıydı. Petrolü geleceğin yakıtı olarak kavrayan ilk ülke ingiltere’ydi. Onu Rusya izledi.
1897'de Osmanlı topraklarında ilk petrol arama çalışmaları başlatılmıştı. Osmanlı henüz petrolün stratejik önemini kavramış değildi, ingiltere 1899'da Osmanlı toprağı olan Kuveyt’e yerleşmiş petrol arıyordu. Osmanlı toprağında ilk petrol kuyusu 1900'de European Petroleum Company tarafından açıldı ve büyük çapta petrol çıkartıldı.
Petrolün en yoğun bulunduğu yer, Osmanlı devleti topraklarıydı ve de Osmanlı hasta adamdı; güçsüzdü, borç batağındaydı. O halde paylaşım oradan başlayacaktı.
Gelelim paylaşımcılara; I. Dünya Savaşı’nın galip devletleri paylaşımda hemfikirdiler ama paylarını beğenmiyor, bir-birleriyle didişiyorlardı, ingiltere ve Fransa savaş sürerken Osmanlı topraklarını aralarında paylaştırıyorlardı…Fransızlar iki yıl sonra, giriştikleri savaşın nedenini ve Osmanlı topraklarının nimetlerini şöyle açıklayacaklardı:
“Kilikya, Suriye, Filistin, Kürdistan ve Musul bize hemen şunları sağlayacaktır:
Buğday: Yılda 115 milyon kental;
Petrol: Başka hiçbir yerde bulamadığımız ve yarın onsuz büyük bir millet olunamayacak olan petrol hayati önemdedir. Petrolsüz ne ordu ne deniz kuvveti mümkündür.
Pamuk ve yün: işletmelerimiz bu maddeleri büyük güçlük ve korkunç fiyatlarla ingiltere ve Amerika’dan alabiliyor.”
İşte paylaşımcılardan biri olan Fransa için Osmanlı topraklarını uğrunda ölünür yapan bunlardı.
Bu gizli anlaşmalar ve belgeler Rusya’da Ekim Devrimi patlayınca ortalığa saçıldı… Ruslar gizli paylaşım anlaşmalarını Türkiye’ye ve dünyaya açıklayacaktı. 1917 yılıydı…
Kâğıt üzerinde bir paylaşma yapılmıştı ama devletler o kadar da kolay bölünüp, parçalanamıyorlardı. Kesilip, biçilecek bölgelerde paylaşıma hazır müttefikler yaratılmalı, bölge insanı bölüşülmeye hazır olmalıydı! Nasıl mı? Aynı bugün olduğu gibi!
Batı’nın kozları: Kürtler ve Ermeniler
Osmanlı’ya karşı en kolay oynanacak kart etnik karttı. Çeşitli etnik gruplar ayrı devletler kurma yönünde kolayca kışkırtılabilirdi. Buna en iyi örnek ünlü İngiliz ajanı Lawrence’ın Arabistan’daki faaliyetleriydi.
Petrolün en yoğun bulunduğu Arap bölgelerinde Lawrence, Arapları Osmanlı’dan ayırmak üzere ayaklandırmış ve Osmanlı’ya karşı savaştırmıştı. İşte 1920'ye gelirken Anadolu, Lawrencelarla tıka basa dolmuştu. Amerika, Ermenistan ve Kürdistan haritaları çizerken İngiltere ve Fransa, Osmanlı uyruklu Ermeni ve Kürtleri ayrı devlet kurma yönünde kışkırtıp silahlandırdılar.”Halklara özgürlük!” çığlıkları atıyorlardı. Gözlerini petrol coğrafyasına dikmişlerdi.
III. Enternasyonal’in yayın organında ingiltere’nin Kürt politikası şöyle açıklanıyordu:
“Eğer bugün ingiliz ‘bilginleri’, dünya tarihinde önce Kürtlere karşı ‘adalet’ sağlanması gerektiğinden ve ‘gerçek’ Kürdistan ın kurulmasına yardımın zorunlu olduğundan dem vuruyorsa, doğrusu bu ‘adaletin fazlasıyla petrol ve kan koktuğunu söylemek gerekir.”Ağustos 1930 International Press (Metin Aydoğan’ın Bitmeyen Oyun adlı kitabından alıntı; s.123.)
“Türkler Defolsun!”
Yıl 1918… Savaş bitti. Osmanlı yenik düşmüştü, ingiliz Agamemnon zırhlısı Yunanistan’ın Mondros Limanı’na demirliydi. Rauf Orbay başkanlığındaki Osmanlı heyeti bu zırhlıda imzaladığı Mondros Mütarekesiyle silahlarını teslim etti, galip devletlere istedikleri yeri işgal etme hakkı tanındı. Yunan ordusu izmir’e çıktı ve Ege bölgesini işgale başladı.5 Şubat 1919 günlü Fransız Journal des Debat gazetesi birinci sayfadan şunları yazıyordu:
“Hemen hemen beş yüz yıl boyunca güney Avrupa’yı yıkan ve Doğu Akdeniz bölgesindeki bütün uygarlığı çökerten bu uğursuz Türk ırkım Asya’ya sürmeli.”
Batılı devletlerin Türklere en ağır hakaretler yönelttiği, her yandan kuşattığı bugünlerde Anadolu kaynıyordu. Ulusal direniş başlıyor, bir millet uyanıyordu. 16 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Paşa yanında Rauf Orbay’la Şişli’den yola çıktı, Tophane rıhtımında bekleyen yaşlı Bandırma vapuruna bindiler. Türkiye’nin kaderini ve Batı’nın planlarını değiştirecek bir yolculuktu bu. Galip devletler Anadolu’da başlayan bu direnişin er geç bastırılacağından emindiler, içerde adamları vardı. Bunların en bariz örnekleriydi Kürt Şerif Paşa ile Ermeni Boğos Nubar Paşa.
Ajanlar Anadolu’da at oynatırken, Batı’yla yakından ilişkili bu iki paşa, Osmanlı devleti toprakları üzerinde bir Ermenistan ve Kürdistan kurulması teklifini Fransız onayına sunmuşlardı.
Yazıma ikinci bölümde devam edeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder